Motorcu Civciv ile Bayan Çilek

3117 Words
Hayat, bazen kendinizden verdiğiniz bir parçanın size geri verdiklerinden ibarettir. Toprağa gömdüğünüz minicik bir tohumun filizlenip büyümesi ve kocaman bir ağaç olduktan sonra size meyve vermesi gibi ya da bir çocuğun eğitimine destek verip o çocuğun doktor olmasına vesile olduktan sonra o doktor olan çocuğa hasta olarak gitmeniz gibi... Ben hayata ne kattım, kendimden hangi parçayı verdim bilmiyordum ama hayatın bana katacaklarını önceden bilseydim kendimden neler vereceğimi, nelerden feragat edeceğimi çok iyi biliyordum. Eh, farkında olmadan bir şeyler katmış olacağım ki bana geri dönüşleri hayatımı değiştirmişti. Hayatıma rengarenk insanlar, kiraz ve çilek kadar tatlı-ekşi anılar, yükü hafiflemiş omuzlar ve peri masalı tadında tesadüfler girmişti.  Ben Arya. Arya Gürsoy Bulut.  Kendimi kısaca tanıtmak gerekirse; 28 yaşında , 'sosyetik' ailesinin kanatları altında olmaktan rahatsız, yaramaz ve birazcık da çılgın bir kadınım. Şöyle bir bakınca epey şımarık görünüyorum öyle değil mi? Eh, biraz öyleyim diyelim ama şöyle bir bakıyorum da, hayatıma değer katan bu anılar beni epey olgunlaştırdı. Bu anılar bana fedakarlığı, cesareti, sevgiyi, eğlenceyi ve arkadaşlığı yani beni ben yapan her şeyi kattı.  En çok da aşkı... ''Arya! Geç kalıyoruz!''  ''Tamam!'' Dişlerim dudaklarımla buluşurken hızla kırmızı, deri kapaklı defterimin kaldığım sayfasını açtım. Dolma kalemi parmaklarımın arasında birkaç tur döndürdükten sonra sabırsızlıktan ölecek olan  Aras'a kısa bir bakış atıp günlüğümün ilk sayfasını tamamlamaya döndüm. Umarım sizler de hayatınıza benimki kadar eğlenceli, rengarenk insanlar, minnoş anılar ve acısıyla da verdiği huzurla da masallara layık aşklar katarsınız benim minik kirazlarım! Evet, size kirazlarım diyorum çünkü ikizsiniz ve kirazlar da genel de çift çift olur ya? Ha bir de anneniz kiraz çok seviyor.  Aslında sizin için isim düşündüm; biriniz İlayda, biriniz de Nur olacaksınız ama hanginize hangi ismi koyacağımı bilemediğim için şimdilik benim için minik kirazlarsınız. Ah! Anneniz yine çok uzattı ve babanız dış kapıda kuduruyor!  Eh ne yapayım? Kocaman karnımla birazcık naz yapmayayım mı?  Her neyse minik kirazlar, bu defterin geri kalanını benim on yedi yaşıma devredeceğim. Bir gün on yedinize geldiğinizde bu defteri açın ve annenizin rezilliklerini örnek almayın! Şaka şaka, her şeyiyle ananız gibi olun, benden iyi rol model mi var canım?  Ay babanız çağırıyor! Ağlayacağım şimdi o olacak! Oysa ki Ege enişteniz Irmak teyzenize hiç böyle ısrarcı değildi! Neyse sorarız hesabını... Hele bir doğun da minik kirazlarım, babanıza çektireceğimiz bir sürü sene olacak. Sonuna kadar kız dayanışması! ''Geldim, geldim.''                                                                                              &                                                                                                          2016 Eylül, Lisenin üçüncü yılı, Okulun ilk günü Son kez odamın içinde dört döndüm ve okul çantamın içine atacağım başka bir şey kalıp kalmadığını kontrol ettim. Adeta bir tatil valizi kadar doldurmuş olduğum bordo rengi sırt çantama gözlerimi devirdim ve yanaklarıma doldurmuş olduğum havayı özgür bıraktım.  Benim için pek parlak başlamayan okulun ilk günüme bir de baş ağrısı kazandıran canım arkadaşım Irmak için içimden en güzel dileklerimi sıralarken telefonumda hala çalmayı sürdüren sinir bozucu müziğe doğru hayali bir tekme savurdum. '' ŞAH ŞAH ŞAH DAM DAM DAM AR AR AR ŞAHDAMAR ŞAHDAMAR''  '' Ay yeter be!'' Telefonumun üzerine bir yastık atıp üzerinde zıplarken tek istediğim Irmağın ayarladığı hileli alarmı susturabilmekti. Dünkü kız gecemizde ben yüzümdeki maskeyi kazımaya çalışırken Irmak telefonuma hileli bir alarm uygulaması kurmuş ve şarkı olarak da Ajdar'ın Şahdamar şarkısını tercih etmişti müthiş şarkı zevkiyle.  Sonunda telefonumdan boğuk bir şekilde kendisine ait zil sesi duyulurken derin bir nefes bırakıp ayaklandım ve yastığın altında işkence gören telefonumu çıkardım. Tahmin ettiğim üzere başımın belası Irmak arıyordu.  ''Sen bittin kızım. Okulunun ilk gününü sana son günün yapacağım.'' Telefonu hoparlöre alıp aynadaki aksimde son kez bir yamukluk var mı diye kontrol ettim. Düz siyah şort eteğimin üzerine giydiğim polo yaka beyaz okul üniformamı tekrardan düzelttim. Siyah dizaltı çoraplarımın da uzunluklarını eşitlediğimde hazırdım. Eylül mevsimine güven olmaması sebebiyle elime kot ceketimi de aldım. Dalgalı haliyle bıraktığım saçlarımı savurup aynadaki yansımama öpücük gönderdim, işte şimdi mükemmelsin hayatım! Buğday tenim, kahverengi ve uzun dalgalı saçlarım, minik çilli burnum ve ela rengi gözlerim, dolgun dudaklarımla her zaman kendine aşık olan bir kızdım. Bu yüzden aynada kendime iltifat etmek günlük rutinim haline gelmişti tabii. Tek kusurum kısa boyumdu herhalde fakat işte Allah bir yerden alıyor, bir yerden veriyordu..  ''Ay niye öyle diyorsun ki? Ben her sabah bu şarkıyla uyanıyorum. Güne başlamak için mükemmel bir motivasyon kaynağı sundum sana!''  Irmağın zeka seviyesini ortaya çıkaran savunmasına göz devirip makyaj masasının üzerinden aldığım dudak nemlendiricimi sürdüm. ''Sağol, ben güne motivasyonsuz başlamayı tercih ediyorum. Neyse neyse! Site kapısında buluşalım.'' Telefonu Irmağın suratına kapattıktan sonra nemlendiriciyi de deniz çapası ağırlığındaki çantama atıp çantayı sırtlandım.  Kapımı yavaşça aralarken kafamı odamın beyaz ahşap kapısından dışarıya doğru çıkarıp koridorun temiz olup olmadığını kontrol ettim. Sabahları, akşamları yani günün herhangi bir saati annemle ve babamla karşılaşacak olmak benim için kabus gibi bir şeydi bu yüzden çaktırmadan Pembe Panter edasıyla evden çıkabilmek en büyük maceramdı herhalde gün içinde. İlkokuldan beri geliştirmiş olduğum bu taktik kahvaltı alışkanlığımın da yok olmasına neden olmuştu tabii.  Haylazlıklarımdan -ki ben onlara haylazlık değil çılgınlık demeyi tercih ediyordum- yılmış olan ailemi minimum seviyede görmek hem benim hem de onların işine geliyordu nihayetinde. Eh, Selen ve Mehmet Gürsoy'a layık bir kız olamamak benim suçumdu (!) fakat bunun için yapabileceğim bir şey yoktu. Ben buydum ve değişmeyecektim. Abim Eren ve şımarık kardeşim Nazlı yurtdışında okuduklarından benimle idare etmek zorundalardı fakat bir sorun vardı ki ben öylece idare edebilecekleri bir yarış atı değildim.  Kafamı iki yana sallayıp bileğimdeki saati kontrol ettim. 08:36  İlk dersin başlangıcına 24 dakika kalmıştı yani acilen kendimi evden atmam gerekiyordu. Merdivenin başından babamın şoföre beni okula bırakması için direktif veren diktatör sesi duyulurken çilek aromalı nemlendiriciye boğduğum dudağımı dişledim ve kendimi pisi pisi tekrar odama attım. Okulun ilk günü babamın lüks aracıyla yine dikkat çekmek istemiyordum. Ayrıca Irmak ile takılmamı istemediklerinden -beni yaramazlaştıran etkenin Irmak olduğunu düşünüyorlardı- arabaya onu almama da izin yoktu. Ela gözlerim penceremle buluşurken dudaklarımda sinsi bir gülümseme belirdi. Çantamı sırtımda ondan güven alırcasına bir kez zıplatıp sabitlerken seri adımlarla açık olan pencereme yanaştım. Kütüphanemdeki dolaba yapıştırmış olduğum çocukluk aşkımla olan fotoğrafa da günlük öpücüğümü gönderdim. ''Bana şans dile!'' Bahçede biri olup olmadığını kontrol ettim ve önce çantamı aşağıya doğru fırlattım. Yan evdeki köpeğin havlama sesleri gelirken kaşlarımı çatıp köpeğe doğru susması için el kol hareketi yaparken 'ssh' ladım ve kendimi penceremin önündeki çatıdan yuvarlayarak inişimi yavaşlattım. Çimenlere doğru ikinci kattan inişimi sağladım. Bunu daha önce de birkaç kez yaptığımdan yara almadan inişimi tamamlayabiliyordum fakat bir gün bir yerlerimi sakatlayacaktım o olacaktı.  Çimen duvardaki küçük delikten komşumuzun köpeğine dil çıkartırken duvara doğru yanaşmasıyla sessiz bir çığlıkla çantamı alıp yola çıkan duvara atik hareketlerle tırmandım ve kendimi sonunda korumalara görünmeden evden atabildim.  Sıkıcı hayatıma böyle aksiyonlar katmak hoşuma gidiyordu. Bunun verdiği tatminle sırıttım ve ağzıma dolanan şarkıyla site çıkışına doğru seke seke yürümeye başladım. ''Şah şah şah dam dam dam ar ar ar şahdamar şahdamar!'' Telefonuma abimden, kuzenim Felix'ten ve Meloş Teyzemden gelen mesajı açarken gülümsemem daha da genişlemişti. Özlemiştim onları da. Abim Kanada'da üniversite okuyordu ve Türkiye'ye gelmesine az kalmıştı. Felix ise herkesin sahip olduğu şu 'Alamancı' kuzenimdi. Kız kardeşi Sofia'nın aksine onunla çok iyi anlaşırdık. Okulumun ilk günü için yazdığı güzel dileklerle dolu mesaja gülümseyerek teşekkür mesajı yazdım. Adı gibi meraklı ve benim kadar çılgın olan Melahat Teyzeme de teşekkür mesajımı gönderdim. Her ne kadar güne berbat bir şarkıyla uyansam da aldığım mesajlar günümü güzelleştirmişti şimdiden. Site çıkışına vardığımda kendi kendine yerde çizilmiş seksek üzerinde zıplayan Irmağa yanaştım. ''Öyle mi oynanır o oyun zıplayan fasulye!'' Sesimi duyan Irmak irkilirken dağınık, uzun, siyah saçları esmer yüzünün üzerine döküldü. Nefret etttiği ama benim aşırı yakıştırdığım kabarık saçlarını yüzünden çekerken her zamanki kocaman gülümsemesi yüzüne yerleşmişti bile. Irmak benden sonra -hatta bazen benden bile çok- en çılgın insandı sanırım ve bir o kadar da pozitif ve neşeli bir insandı. Büyük, kahverengi gözlerinde her zaman bir ışıltı taşırdı ve vücudunun tersine tombik olan yanaklarındaki gamzeler hiç kaybolmazdı. Ben her zaman eğlenceli yanıyla mantıklı tarafını dengede tutup canı sıkıldığında çılgın tarafı baskın gelen ki genelde zaten o taraf baskın geliyordu, her neyse işte o kızdım.  ''O kadar yavaş hazırlanıyorsun ki ben de burada çekirge gibi zıplamaya karar verdim.'' Irmak yere atığı sarı sırt çantasını omzuna atarken saçlarını parmaklarıyla düzeltti.  Vaktimizin az kalmış olması sebebiyle normalde olabildiğince oyalanarak gittiğimiz yolu hızla yürüyorduk ve bu çok can sıkıcıydı. Kolayca terleyen yapım da bana hiç yardımcı olmuyordu. Neyse ki bu saatlerde hava bir tık daha serin oluyordu da okula maymun kılığıyla gitmeyecektim, sonuçta her ne kadar aileme boyun eğmiyor olsam da benim de bir duruşum vardı canım! ''Ay sabah noldu bak şimdi ben kalktım tamam mı? Her zamanki gibi şahdamarı dinledim, dans ettim, işemeye gittim sonra saçıma tarak vurdum, sonra saçımda tarak sıkıştı ve annemle yarım saat onu çıkardık. Of çok acıdı var ya saçımın yarısı o tarakta şu an! Sonra canım sabah sabah şalgam çekti yine elbette ve ben de zulamdan bir şalgam çıkardım, içiyodum. İçim nasıl yanıyor bak! Neyse, sonra annem babamla neden boşandığını bana her sabah olduğu gibi tekrardan anlattı. Hayır yani ben 8 yaşında değilim ki! Hala boşanmalarını atlatamadığımı falan sanıyor herhalde ve bana boşanmalarının iyi bir şey olduğunu düşündürtmeye çalışıyor? Herneyse sonra ben de anneme dedim ki 'anne sırf senin için psikoloji okuyacağım okey?' annem de dedi 'sen milletin psikolojisini bozarsın benimki yetmedi mi?' sonra ben de dedim ki-''  ''Allah'ım bu işkence bitmeyecek mi?'' Göğe doğru ettiğim isyana karşılık Irmak sonunda susarken bana alıngan alıngan baktı.  ''Hayır yani ben ne anlattım sanki? Bir kere benim aralıksız iki buçuk saat konuşma rekorum var ki o rekor da Meloş beni susmazsam vücudumdaki tüm uzuvları kesip limonlu çöp poşetine koyup Tarlabaşındaki tüm çöp kutularına dağıtmakla tehdit ettiği için iki buçuk saat sürmüştü. Yoksa neden bu kadar kısa sürsün? Bir kere ben limon kokusundan nefret ederim. Düşünebiliyor musun uzuvlarımı limonlu çöp torbasına koyacaktı? Hayır bir de Tarlabaşı diyor! İnsan bi ne biliyim Bebek'te deniz manzaralı bir banka koyar... Ya da Nişantaşında pahalı bir mağazanın önüne koyar? Meloş çok acımasız çok! Aaaa Arya üzerine motor geliyor!'' Irmağın soluksuz konuşmasından ayırt edebildiğim tek cümle son cümleydi. Son anda üzerime doğru gelen motoru görüp dar yolda kenara çekilmeye çalışırken motorcu da bana çarpmamak için yönünü benim kaçtığım tarafa doğru çevirdi. Kollarımı başımın üzerine doğru kapatıp üstüme çıkmak üzere olan motoru beklerken belimden tutulup motora doğru çekilmemle kollarım havalandı ve ağzımdan bir çığlık kaçıp havaya karıştı. Gözümün ucuyla Irmağın yerinden çıkmak üzere olan gözlerini ve O şeklini almış ağzını görebilmiştim.  Gözlerim birbirine zamkla tutulmuş gibi kenetlenmişti ve ince belim motorcu tarafından sımsıkı kavranmış, hareket alanım sıfıra inmişti. Deli gibi atan kalbime göz kapaklarım eşlik etti ve bulanık görüş açım yavaşça netleşti. Olduğum durumun farkına varırken gözlerim iyice aralandı. Arkamda oturan pisliğe kafamı çevirmeye çalıştım. Kim oluyordu da hem motoru üzerime sürüyor hem de beni motoruna çekip sürmeye devam ediyordu? Allah'ım! Irmak da arkada kalmıştı! ''Seni hayvan! Ne yaptığını sanıyorsun sen? Durdur şunu çabuk!'' Motoru kavrayan ellerine sertçe vururken arkadan canını acıttığımı belli eden bir inleme sesi duyuldu.  ''Dursana kızım! Vahşi misin nesin?''  ''Durmayacağım işte! Seni parçalarım var ya ben! İndir çabuk beni!'' Son kez ufak bir gayretle eğilip motoru kavrayan ellerini sertçe ısırdığımda canı daha çok acımış olacak ki seslice bağırdı. ''Çattık ya!''  Motoru sonunda yolun kenarına çektiğinde ilk ben kendimi motordan attım ve rüzgardan önüme düşen saçlarımı geriye doğru ittim. Motorcu öküz de söylene söylene inip ısırdığım elini kontrol ederken çemkirmek üzere kendimi hazırlamıştım bile. ''Ya sen ne yaptığını zannediyorsun? Üzerime doğru hızla sürüyorsun, onu geçtim ben kaçıyorum sen tekrar üzerime geliyor bir de beni motoruna çekiyorsun! Ay çıldıracağım şimdi! Arkadaşım da arkada kaldı zaten!''  Kollarımı belime yerleştirip sıkıntılı yüz ifademle geldiğimiz yolu inceledim ve Irmak'tan ne kadar uzaklaştığımızı hesap etmeye çalıştım. Omzumdan kayan çantamı düzeltip tekrar yüzüme düşen bir tutam saçı geriye atarken karşımdaki öküz de lütfedip kaskını ağır çekimde çıkarmaya başladı. Hayır ne sanıyordu ki kendisini? Leonardo? Brad Pitt? Ne bu havalar yani anlayamıyorum? Kaskın altından sarı bir kafa çıkarken saçlarını iki yana savurup çatmış olduğu kaşlarının altındaki mavi gözlerini bana çevirdi.  Kaskın altından çıkan sıfat-ül eşgale ilk seferde aşık olmamak için iki kez bakmıştım. Adını bilmediğim birinin de dediği gibi eğer dünya delikanlı olsaydı yuvarlak olmazdı... Kaskın altından bembeyaz yüzüne özenle yerleştirilmiş elmas gibi parlayan mavi gözleri, düzgün orta büyüklükteki burnu, pembe ve yine orta büyüklükteki dudakları, dudaklarının kenarına yerleşmiş gümüş bir piercing ile taş gibi bir oğlan çıkmıştı. Sarı, dolgun saçları alnından dökülüyordu. Boyu 1.90'dan fazla duran oğlan karşısında ağzımın açılmaması için kendimi zorladım. Benden en fazla bir iki yaş büyük görünen oğlana afalladığımı belirtmemek için hızlıca toparlandım ve aramızdaki otuz santimlik boy farkını umursamıyormuşçasına çenemi havaya dikerek ela gözlerimi mavileriyle buluşturdum. Hayır yani yakışıklı diye müsamaha göstereceğimi sanıyorsa çok yanılıyordu! Gerçi o an o yakışıklının hayatımın tam merkezine oturacağını bilsem bu kadar dişli olur muydum merak ediyordum. ''Şu 'ufak' nakliye işiyle alakalı bir açıklaman vardır umarım Bay Civciv? Hangisinden başlamak istersiniz? Motoru üzerime sürmenizden mi yoksa beni patates çuvalı gibi motorun üstüne çekmenizden mi? İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz.'' Kollarımı birbirine dolarken omzumdan kayan çantanın kayışını sinirle düzelttim ve üç numaralı kısık, hesap sorucu bakışlarımı atmayı sürdürdüm.  ''Eğer zat-ı şahane siz susarsanız açıklamamı yapacağım elbette! Birincisi siz arkadaşınızla goy goy yaparak yolun ortasından yürüyordunuz ve ben kendi yolumda motorumu sürüyordum. İkincisi ne tesadüf ki size çarpmamak için yolumu çevirirken siz yine önüme çıkıyorsunuz. Ben de çözümü o an sizi motora çekmekte buldum Bayan Çilek!''  ''Bir kere sen bana Çilek diyemezsin! Terbiyesiz!'' ''Oo senli benli konuşmaya başladık. Peki ben neden Bay Civciv oluyorum o zaman?'' Kısık gözlerim karşımdaki ukala oğlana karşı iyice kısılırken kedi gibi ciyaklamamak için kendimi zor tutuyordum. Ayağımı hınçla yere vurup ellerimi yumruk haline getirirken lafının altında kaldığım için daha da hırsla doluyordum. Ben Arya Gürsoy'dum bir kere! Nasıl ağzım laf yapmazdı şöyle bir anda? ''Ukala!''  ''Bayan küçük dağları ben yarattım!'' Hakaretine karşılık gözüm seğirirken derin bir nefes aldım ve çemkirmeye devam ettim. ''Seni var ya... Sarı pipi!'' Verdiğim beklenmedik cevaba karşılık benim de gözlerim şaşkınlıkla açılırken sarı oğlan da şaşırmış olacak ki ağzı aralandı.  ''Ne!?'' ''Ayy yettim Arya! Nerde o kendisini beyaz atlı prens sanan motorlu kurbağa! Bir elime geçiriyim on- Ay naber yakışıklı?'' Irmağın yalpalaya yalpalaya bağırıp koşarken oğlanı görmesiyle şekil değiştirmesi bir olmuştu. Utançla başımı eğip ellerimi yüzüme kapadım. ''Of Arya neden söylemiyosun, hayır yani hayallerinin erkeği seni kaçırmış burada. Ay bu şey değil mi senin küçüklükten beri-'' ''Irmak! Canım arkadaşım sen sussana artık Allah'ın cezası!'' Irmağın yanına uçarak giderken son kelimelerimi poposunu çimdikleyerek tehditkar bir ses tonuyla söylememle Irmak yüzündeki acı dolu ifadeyle yapmacık bir tebessüm gönderip nihayetinde susmuştu.  Sarı oğlan gözlerindeki alaycı ifadeyle önce Irmağa sonra da bana bakarken mavileri yavaşça okul üniformamın önündeki okul armasına döndü ve pembe dudakları da gözlerindeki alaycı parıltılara eşlik edip havalandı. Ceketimin önünü armanın gözükmeyeceği şekilde hızla kapatırken kaşlarım da çatılmıştı.  Okula geç kalmak üzere olduğumuz aklıma gelirken Irmağın koluna yapıştım ve bizi okula doğru yürütmeye başladım. Daha doğrusu ikide bir arkasına bakmaya çalışan Irmağı okula doğru sürüklemeye başladım. Az kalsın motor tarafından ezilecek olan ben miydim o muydu belli değildi! ''Yürü Irmak! Sen de al bunu bir yerine sok CİVCİV SENİ!'' Son cümlemi arkaya doğru orta parmağımı kaldırıp sesli bir şekilde söylerken kalbimi hızlandıran gülme sesi de beraberinde duyulmuştu. Gözlerimi hafifçe yumup geri açtım ve mırıldandım. ''Sakin ol, sakin ol, sakin ol...'' Okulun giriş kapısı görünürken kendimi sakinleştirmeyi de başarmıştım. Irmak durmak bilmeden o çocuk hakkında konuşuyor ve bana neler kaçırdığımı itinayla anlatıyordu. ''Kızım bak hayalindeki çocuk diyorum! Karşına çıktı diyorum! Artık şu teee ne yıllardan kalma fotoğrafa bakacağına somut şeylere odaklansan diyorum he? Ya ateş ediyordu resmen! i********: DM'den gelen alev emojisinin bedene bürünmüş haliydi! Bak bu çocuk kaderin, diyorum sana ben! Ya bir şey desene! Bak evlenirsen en mutlu gününde, düğününde hamileliğimi denk getirip doğum yaparım ve düğünün yalan olur diyorum bak ahanda şuraya yazıyorum hatta!'' Irmak kendince yeminler edip okulun tuğla duvarına yaladığı parmağını sürerken kusma taklidi yapıp yüzümü ekşittim.  Irmağı takmayıp önden ilerlerken telefonuma düşen bildirimlere göz ucuyla baktım. Babam şoförü ekip evden kaçmamla ilgili küplere binmişe benziyordu. Telefonu kapatıp kot ceketimin cebine atarken ellerimi de ceplerime soktum. Irmak arkadan hayvani bir güçle yetişip koluma girerken sarsıldım.  Sabah sabah olan azıcık keyfim de tamamen kaçmıştı gerçekten. Kalbimin ritminde hissettiğim o dalgalanma nedense sinirlerimi çok bozmuştu. Ben kimseden, özellikle de bir öküzden hoşlanamazdım! Doğama tersti bir kere! Ben iki cilve yapar, flört eder sonra da sıkılır ve hayatıma devam ederdim. Saniyelik göğüs boşluğumda hissettiğim ağrının verdiği rahatsızlığı gözardı ettim ve devasa kolej binasının bahçesinde toplanmış olan kalabalığın içine karıştım. Bizim sınıftakiler gözüme takılırken benden önce sıranın en arkasına geçip Melis'e sabahki olayı elbette ki abartarak anlatan Irmağın peşinden 11/C ye ait sıraya geçtim.  Keltoş okul müdürümüz Okan Baydaş bizim değişimizle Okan Baybıyık kürsüde yerini almış ve sesi düzgün çıksın diye duyulmadığını sanarak balgam şovunu yapıyordu. Buna karşılık yüzüm daha da ekşidi. Zaten her sene aynı şeyleri söylüyordu, ne gereği vardı ki bizi buraya askerleri gibi toplayıp güneşin alnında bekletmeye? Son kez boğazını temizleyen Baybıyık mikrofonu adeta ağzına sokarak konuşmasına başladı. Sınıfımızın şebeği Cem de aynı anda ona eşlik ederken bizim sınıf bu sıkıcı konuşmadan Cem sayesinde zevk almaya başlamıştı bile. '' Bir yeni okul yılı daha geldi çattı. Siz ve değerli velilerinizin katkısıyla her seferinde olduğu gibi bir önceki seneden çok daha iyi bir güz ve bahar dönemi geçireceğimize eminim.'' Cem müdürle aynı mimiklerle aynı cümleleri tekrarlarken müdürle aynı anda yönünü değiştirip boğazını temizledi. Boğazımdan bir kıkırtı kaçarken müdür güldüğümüzü görmesin diye yüz ifademi sakin tutmaya çabaladım. ''Ne büyük gurur ki bir sene daha siz değerli öğrencilere eğitim vermekle görevliyim. Okulumuza yeni başlayan mini mini dokuzlarımıza ilk lise yılları için başarılar diliyor ve üst sınıftaki öğrencilerimizin küçüklerine yardımlarını eksik etmeyeceğimi umuyorum.'' Cem de müdürle aynı anda ağzını oynatmayı bırakırken baymış bir şekilde gözlerini devirdi. '' Ne demiş Farabi? İnsan eğitilmesi zorunlu olan tek yaratıktır! Bizim görevimiz de sizlerin en etkili şekilde eğitilmenizi ve topluma faydalı birer birey haline gelmenizi sağlamak.''  ''Hocam o lafı söyleyen Immanuel Kant değil miydi? Farabi ne alaka!'' Sınıfımızın en çalışkan kızı olan İrem elindeki felsefe kitabını karıştırarak özlü sözün olduğu sayfayı ararken gülmemek için artık ıkınmaya başlamıştık. Müdür gözlerini kaçırıp boğazına bir şey kaçmış gibi öksürmeye başladı. ''Kızım bi sus! Karışma şimdi sen. Sözün ne anlattığına odaklanmanız yetmiyor zaten! Size kürsü konuşması yapanda kabahat canım? Kesin lan tıraşı, hala gülüyorlar!'' Hepimiz başımızı eğip rehber hocalarımızın uyarıları eşliğinde müdürün kıpkırmızı kesilmiş suretine gülmeye başladık.  Müdür nefes nefese bir şekilde kravatını gevşetirken sıralar da yavaştan dokuzuncu sınıflardan başlayarak sınıflara dağılmaya başlamıştı. Sınıf içinde kızların fısıltıları dönmeye başlarken ne olduğunu merak edip baktıkları yöne, okul bahçesinin giriş kapısına doğru döndüm. Gördüğüm yüzle dişlerim birbirine kenetlenirken bu kadar dikkatsiz olduğum ve okul üniformasını görmediğim için içimden kendime sövdüm.  Son yarım saatimi alt üst eden ve iç dengemi mahveden o çocuk tam karşımdaydı. Okul bahçesine yanında yürüyen zayıf ve uzun boylu arkadaşıyla giriş yapmış ve kendinden emin adımları, ukala bakışlarıya okul binasının kapısına doğru ilerliyordu. Kapıdan girmeden önce göz göze gelmemiz ve bana karşı göz kırpmasıyla ağzım şaşkınlıkla aralanırken sinirle ağzımı kapatıp başımı önüme doğru çevirdim.  Şanssız olduğumu düşünüp içimden binlerce küfür ettiğim o anın en büyük şansım olduğunu çok sonradan öğrenmiştim.                                                                                    & İlk bölümümüz sona erdi, umarım beğenmişsinizdir... Beğendiyseniz destek olmayı unutmayın lütfen♥ Yeni bölümde görüşmek üzere...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD