***
Annesine evden ayrılmak istediğini söylediğinden beri annesi onunla konuşmuyordu. Üstüne üstlük babası onu aramış ve bir ton laf söylemişti. Herkes onun hayatına neden bu kadar müdahale ediyordu sanki. Zaten zor bir yaşamı vardı. Neden herkes bunu daha da zorlaştırıyordu. Tek bildiği mutlu olmak için çırpındığıydı. Bunun tek yolu da ona acı veren onu üzen insanlardan uzaklaşmasıydı. Kararıydı ne pahasına olursa olsun ayrılacaktı bu evden.
O gün Kerim aradı onu. Bursa'dan döndüklerinden beri hiç görüşmemişlerdi. Alev aramak istemiş ama son anda vazgeçmişti, onun mutlaka arayacağından emindi neredeyse. Kerim kimsenin kalbini bilerek kıracak biri değildi. Düşünceli ve vefalı bir arkadaştı.
"Nasılsın Alev?"
"İyi olmaya çalışıyorum. Sen nasılsın?"
"Ben iyiyim. Seni merak ettim. Zehra annenle aranın kötü olduğunu söyledi. Her şey yolunda mı?"
Nefes almak istedi, göğsü sıkışır gibi oldu. Gözleri buğulandı. Cevap vermedi arkadaşına. Kerim onun iyi olmadığını anlamıştı.
"Nerede olduğunu söyle, hemen gelip seni alayım" dedi hiç düşünmeden. Bu hüzünlü sesi nerede olsa tanırdı. Hissediyordu Alev'in ona ihtiyacı vardı.
"Buna gerek yok." diye itiraz etti Alev.
"Bizi beraber görenler yanlış düşünebilir. Özellikle de Zehra" dedi üstüne basa basa. Laf soktuğu için bir nebze rahatlamıştı.
"Saçmalıyorsun Alev. Neredesin söyle?"
"Evdeyim."
"Birazdan orada olurum."
Zoraki bir şekilde kalkıp pijamalarından kurtuldu ve aceleyle giyindi. Bordo bir buluz ve kot pantolon geçirdi üzerine. Saçlarını dağınık bırakıp, başının üzerine güneş gözlüklerini taktı. Hafif bir allık ve pembe bir ruj sürdü. Aynaya baktığında havalı görüntüsü hoşuna gitmişti. Şimdiden iyi hissetmişti kendini. Kapıdan dışarı çıkarken annesi seslendi.
"Nereye gidiyorsun?" Arkasını döndü ve annesine baktı. Kaç gündür kendisine işkence eden kadını süzdü. İstenmeyen bir bebek oluşuna bağladı onun bu soğukluğunu.
"Kerim ile buluşacağım." Kadın bocalayarak baktı kızına.
"Ne işin var Kerim ile?" Umursamaz tavır takınan kızı iyice meraklanmasını sağladı.
"Hiç. Oturup biraz dertleşeceğiz. Niye sordun?" Kadının gözleri kısıldı. Kızının ne yapmak istediğini anlamaya çalışır gibiydi.
"Şamil Vural ile ilgilendiğini sanıyordum."
"Bu işler nasip kısmet işi. Gönül bu kime konacağı belli olmaz."
Kadın iyice huzursuzlandı. Alev'den her türlü kötülüğü bekliyordu çünkü. Ona güvenmiyordu. Nede olsa babasının kızıydı o. Nedim'in bütün kötü huylarını almıştı. Zavallı Zehra onun elinden az çekmemişti ona göre. Hep huysuz bir çocuk olmuştu Alev. Büyümüştü büyümesine ama o aksi huyları düzelmemişti bir türlü. Meral Hanım kızının kendisine olan öfkesini hissedebiliyordu. Bu öfkenin karşılığında ondan her türlü yanlışı bekliyordu.
"Ne yapmaya çalışıyorsun?" Alev keyiflendi onu kızdırdığı için. Çünkü sadece bu şekilde onun dikkatini çekebiliyordu.
"Niyetim ne olabilir ki" sesi çok masum çıkmıştı.
"Çok evhamlısın birisin anneciğim. Merak etme her zaman yaptığımız gibi sadece oturup sohbet edeceğiz."
Onun konuşmasına fırsat vermeden yüzünde gülümsemeyle kapıyı kapatıp gözden kayboldu. Evin önünde Kerim onu aracının içinde bekliyordu. Alev kapıyı açıp arabaya bindiğinde az önce yaşadıklarından dolayı fazlasıyla üzgün hissediyordu kendisini. Genç adam ile göz göze geldiklerinde bakışlarını eğip gözlerini kaçırdı. Adama bakmaya devam etseydi ağlamaya başlayacaktı. Ve bunun olmasını istemiyordu. Kerim arkadaşını çözeli çok olmuştu, hiçbir şey söylemeden gaza bastı ve oradan uzaklaştı. Açık alanda bulunan çay bahçesine gittiler. Boğaz ayaklarının altında seriliydi adeta. Buranın tenha ve ferahlatıcı etkisi Alev'e iyi gelmişti. Biraz olsun rahatlamış hissediyordu. Çayını yudumlarken genç adamın bakışlarını üzerinde hissetti.
"Teşekkür ederim."
"Ne için?"
"Yanımda olduğun için" Koyulaşan ela gözlere baktı.
"Tıpkı eskisi gibi" diye ekledi.
Kerim her zamankinden farklı bakan yeşil gözlerden dolayı etkisiz hale gelmişti. Alev'in yanında olmak, onu korumak, güldüğünü görmek onu son derece mutlu ediyordu. Çocukluğundan beri bu üzgün kızı teselli etmeyi, ona kucak açmayı kendine görev bilmişti. Bunun nedeni hakkında kafa yormamıştı hiç. Şimdi de yormaya cesaret edemiyordu. Alev ona sevimli içten bir gülücük gönderdiğinde kalbinin küçük bir noktasında bir kıpırtı hissetti. Bu aşina olduğu bir şeydi ama daha önceleri bu duyguyu bastırarak görmezden gelmeyi başarıyordu.
"Senin yanında huzurluyum" Kerim sandalyesinde kımıldandı. Onun düşünmeden söylediği bu sözler adamın zor durumda kalmasına neden oluyordu.
"Şamil ile nasıl gidiyor?" diyerek konuyu değiştirdi. Şamil... Onun adı bile kalbinin hızlanmasına yetmişti.
"Onunla sadece arkadaşız. Tıpkı seninle olduğu gibi" Kerim başını aşağı yukarı sallarken düşünceli görünüyordu.
"Ona her konuda güvenebilirsin. Şamil iyi biridir" hafifçe gülümsedi.
"Benim aksime kadın ruhundan iyi anlar. Ayrı bir yeteneği vardır bu konuda."
"Bence sende kadın ruhundan iyi anlıyorsun. En azından benim ruhumdan." Kerim'in ne düşündüğünü ele vermeyen bakışları Alev'i çıldırtıyordu. Allah aşkına nasıl bir adamdı bu. İnsan hiç mi belli etmezdi duygularını. Çalan telefonun müziği düşüncelerinin dağılmasına neden oldu. Doğrusu telefonun zamanlaması mükemmel diye söylenmeden edemedi.
"Efendim Şamil" yavaşça masadan kalkıp uzaklaştı.
"Merhaba Alev. Toplantıdan çıktım. Sesini duymak için aradım." Alev kıkırdadı.
"Sesimi duymak için bu sekizinci araman." Şamil bir an tereddüt etti.
"Seni rahatsız mı ediyorum yoksa?"
"Elbette hayır" diye atıldı. Onun ilgisini seviyordu. Şamil aldığı cevapla rahatladığını hissetti.
"Müsaitsen buluşalım diyecektim. Seni görmek istiyorum." Alev'in bakışları, uzaktan onu izleyen Kerim'e takıldı. Genç adamın gözleri yeşil gözlerle buluşunca, hemen bakışlarını kaçırarak manzaraya kaydırdı.
"Bu gün olmaz. Kendimi iyi hissetmiyorum. Annemle tartıştık. Hiç keyfim yok."
"Kafanı dağıtmak için dışarı çıkmak sana iyi gelecektir."
"Sağ ol Şamil. Tek istediğim yatıp uyumak." Genç adam ısrar etmeyince Alev huzursuz oldu. Onunla görüşmek için can atıyordu halbuki. Fakat Kerim'i bırakıp gidemezdi. Sıkıntıyla arkadaşının yanına gitti.
"Hayırdır. Yüzün düştü, kötü bir şey mi oldu?" Kendini toparlamaya çalıştı.
"Şamil buluşmak istedi. Ben de keyfim olmadığını söyleyip reddettim."
"Onunla buluşmak istiyorsan, söylemen yeterli... Alınacağımı düşünme sakın."
"Şu an olmak istediğim yer burası. Senin yanında iyiyim. Senin başka planların varsa onu bilemem" dedi sert ses tonuyla. Kerim sıkıntıyla ensesini kaşıdı. Ne olmuştu şimdi de bu kız birden celallenmişti.
"Sen beni yanlış anladın. Bu aralar çok tuhaf davranıyorsun Alev." Alev mahcup bir şekilde başını eğdi sesini çıkarmayınca Kerim devam etti.
"Zor bir dönemden geçiyorsun biliyorum. Yaşadıkların kolay değil ama daha sakin olmalısın. Daha anlayışlı. Hayatı akışına bırak. Yarının sana neler getireceğini düşünerek huzursuz olmaktan vazgeç artık. İnsanları değiştirmekten özellikle anneni ve babanı değiştirmekten vazgeçmelisin. Onları olduğu gibi kabul etmeyi dene."
"Ben kimseyi değiştirmeye çalışmıyorum" Kerim tebessümle uzandı ve masanın üzerinde duran narin eli tuttu.
"Hayata bir şans ver. Göreceksin her şey nasıl yoluna girecek. Birer çay daha içelim mi? Sonra da biraz yürürüz."
*
Akşam yemeğinden sonra Alev odasına çekilmişti ki. Zehra pervasızca odaya daldı.
"Başkasının odasına girmeden önce annen sana kapıyı çalman gerektiğini öğretmedi mi?" diyerek çıkıştı ona.
"Bugün Kerim’le takılmışsınız." İçten içe büyük bir öfke nöbeti geçiriyordu. Alev zoraki bir şekilde doğrularak, yatağında bağdaş kurup oturdu. Kendisine doğru gelen Zehra'ya baktı.
"Evet çay bahçesine gidip çay içtik." Zehra kahkahayı patlattı.
"Çay içerek mi tavlayacaksın onu. Ne kadarda komiksin" kendisini Alev'in yanına yatağın üzerine attı. Siyah dalgalı saçları havada uçuşurken Alev'in bu davranıştan hoşlanmayacağını bilse de şu an bunu düşünecek durumda değildi. İçinden çığlık atmak geçse de bu isteğini bastırdı Alev.
"Bence vazgeç bu iddiadan çünkü kazanamayacağın aşikar." Biliyordu buraya onu sinir etmek maksadıyla geldiğini.
"Artık odamdan çıkar mısın?"
"Söyleyeceğimi söyledim zaten. Ah unutmadan bu akşam Kerim ile yemeğe çıkacağız" dedi ve yataktan kalkarak aheste adımlarla kapıya doğru yürürken nispet yaparcasına Alev'e bakıp iç geçirdi Zehra.
"İnan bana ablacığım bu çocuk bana sırılsıklam aşık." dedi ve şarkı mırıldanarak çıkıp gitti.
Yine derin düşüncelere dalmıştı Alev. Tüylü halının üzerine çıplak ayaklarıyla basarak, pencereye doğru yürüdü. Krem renkli, yere kadar uzanan annesinin zevkle alıp taktırdığı tülü çekip kenara itti. Zehra'nın bu denli mutlu olması içini acıtmıştı. Birden avazı çıktığı kadar bağırmak geldi. Neyse ki bu duygusunu da bastırdı.
İki katlı dublex evleri çok büyük olmasa da kullanışlı ve annesi tarafından zevkle döşenmişti. Meral hanım işini bilen zevkli bir kadındı. Tertipli, düzenli ve harika bir aşçıydı. Alev Zehra'nın nasıl bir ev hanımı olacağını düşündü. Elbette ki annesi gibi harika bir ev hanımı olacaktı. Her şey de olduğu gibi bunda da başarılı olması kaçınılmazdı. Hayır, hayır. Buna gerek yoktu. Zehra'nın tek yapması gereken, minik narin parmaklarını şıklatmak olmalıydı. Bütün bunları onun yerine yapacak olan birileri olacaktı nede olsa. Onun tek görevi yakışıklı kocasının gönlünü hoş etmek ve kocasının kazandığı paraları zevkle harcamak olmalıydı. Bunu bu çocuksu haliyle nasıl yapacaktı merak etmiyor değildi.
O anne ve babasının biricik prensesi Zehra'ydı. Nazlı ve şımarık yetiştirilmişti. Bu yüzden her zaman küçük bir çocuk gibi davranıyordu Alev'e göre. Nasıl oldu da Kerim gibi aklı başında bir erkek, onu kendine layık görürdü bunu aklı almıyordu.
*
Ertesi günün sonunda Alev annesiyle yaptığı tartışmanın sonunda kapıyı onun yüzüne çarpıp evden çıkıp gitti. Meral sinirden köpürürken kocasına sarılarak teselli aradı.
"Ne yaptıysam memnun edemedim onu. Yıllardır tek yaptığı beni üzmek."
"Üzülme canım. Ona hayatın zorluklarını görmesi için bir şans ver. Gör bak nasıl geri gelecek." dedi Cüneyt bey karısının saçlarını okşarken.
"Alev'i çok iyi tanıyorum. O asla geri adım atmaz. Ben bu kızla ne yapacağım Cüneyt bilmiyorum."
Alev Kerim'i aramış ve eşyalarını taşımak için ondan yardım istemişti. Kerim arabasıyla geldi ve beraber eşyalarını araca yüklediler. Zehra okulda olduğu için Alev'in içi rahattı. Fakat annesinin delici bakışları üzerindeyken içinden onu daha da çok üzmek geçiyordu. Neyse ki Ela evde onu dört gözle bekliyordu. Reklamdan kazandığı parayla kendisine genç odası ve uyku seti almıştı. Kerim ile evden getirdikleri bavulları birlikte odasına taşıdılar. Şu anın ona yakınlaşmak için kaçırılmayacak bir fırsat olduğunu düşündü. Odada baş başa oldukları bir anda bunu değerlendirecekti.
"Yardımların için teşekkür ederim Kerim" dedi ve yanına varıp ona sarıldı. Başını genç adamın göğsüne yasladığında onun hızla çarpan kalbinin sesini duydu. Biran önce onu etkileyip Zehra'yı alt etmeliydi.
"Ne zaman istersen emrindeyim Alev" dedi genç kız kollarının arasındayken. Kısa bir süre odada göz gezdirdi, küçük ama şirin bir odaydı. Tek kişilik bir yatak ve hemen yanı başında iki çekmeceli bir komodin, karşı tarafta ise üç kapılı bir gardırop bulunuyordu.
"Umarım aradığın huzur ve mutluluğu en kısa zamanda bulursun." Alev duygulanmadan edemedi.
"Beni anladığın ve destek olduğun için sana minnettarım. Her zaman yanımda oldun, sana çok şey borçluyum Kerim." Genç adam hala kollarında duran kızı omuzlarından tutarak bir miktar uzaklaştırdı. Sanki ilk defa görüyormuşçasına yüzüne ve gözlerine dikkatle bakmaktan kendini alamadı.
"Bana olan borcunu mutlu olarak ve kendine dikkat ederek ödeyebilirsin." Alev neşeli bir şekilde ve de cilveli bir sesle karşılık verdi.
"Borcumu ödemenin bir yolunu biliyorum"
Kerim kendisine muziplikle bakan gözlere anlamsızca baktı. Gözü genç kızın dudaklarına kaydığında aklına gelen şeyle kalbi hızını son sürat arttırmıştı. Belki küçük bir öpücük... Bu harika kızı öpmenin nasıl bir şey olacağını düşünürken buldu kendini. Aman Allah'ım aklını kaçırmış olmalıyım diye düşünürken anında bu saçma düşünceyi beyninin en ücra yerine gömerek üzerine beton döktü ve kendine okkalı bir küfür savurdu.