3.Bölüm

1677 Words
Keyifli okumalar... "Yok bir şey." diyerek kollarımdaki ellerini gevşetip, aniden bıraktı. Hızla Karan'ın yanından geçip dışarıya çıktığında, ellerimi çapraz şekilde kollarıma koyup ovuşturdum. Şaşkın ve tedirginlik dolu bakışlarım Karan'ın gözlerini bulduğunda, o da benimle aynı duygularda görünüyordu. Odanın kapısını kapatıp, ağır adımlarla yanıma yaklaştı. "İyi misin?" Diyerek kollarıma sardığım ellerimi çekip bakarken kaşlarını çattı. Çene kemikleri belirginleştiğinde dişlerini birbirine sıktığını anladım. Burukça gülümseyip başımı olumlu anlamda salladım. "İyiyim, sadece biraz başım döndü de. Şu an iyiyim..." Ne diyebilrdim ki? Abin bana senden uzak durmamı söyledi mi diyeyim? Nasıl söylenir ki bu? Çatılmış kaşları hafifçe inerken, yüzü tekrar yumuşadı. "Açsındır, ondan olmuştur. Tuana yemek yapmış, hadi gidip yiyelim..." diyerek elimi tutmak istediğinde, elimi çekip enseme götürdüm. "Şey, ben eve gitsem iyi olur. Dinlenmek istiyorum, bu gün çok yoruldum..." deyip bakışlarımı kaçırdım. Yanından geçip kapıyı açarak dışarı çıktım. Hızlı adımlarla merdivenlerden inip, dış kapıya yöneldim. Elimi kapının kulpuna koyduğumda duraksayıp salona baktım. Yine Semih'le göz göze geldiğimde sinirlerimin daha fazla kaldıramayacağını düşündüm. Önüme dönüp sert bir soluk vererek kapıyı açtım. Yağmur iyice bastırmıştı. "Arya dur, beni bekle..." Arkamı dönüp Karan'a baktım. Yanıma ulaştığında başıyla gidelim işareti yaptı. Dış kapıyı kapatıp beraber arabaya yürüdük. Arabanın kapısını açıp oturmamı bekledi. Daha fazla ıslanmamak için hızlı şekilde oturdum. Kapıyı kapatıp, hızlı adımlarla arabanın önünden dolanıp sürücü koltuğuna yerleşti. Kemerini bağladığında, ben de bağlayıp bakışlarımı pencereden dışarıya diktim. Araba yola koyulduktan bir kaç dakika sonra, Karan ortamdaki sessizliği bozdu. "Neyin var? Betin benzin atmış, iyi misin?" Dedi tedirgin bir tonda. Yönümü ona çevirip,başımı olumlu alamda salladım. "İyiyim sadece üşüttüm sanırım." Deyip parmaklarımla oynamaya başlayarak, bakışlarımı önüme indirdim. Semih onun abisi ve kendi kardeşini kötülüyor. Ama neden? Ya doğru söylüyorsa? Karan'ı çok iyi tanımıyorum ve şimdi arafta kalmış durumdayım. Şimdi dönüp Karan'a 'abin deli mi, bana böyle dedi' de diyemem. Yine karmakarışıklıklardayım. ◇ "Arya, eğer aklına bir şey takılırsa, en ufak bir itirazın olursa bunu benimle paylaşmanı isterim..." diyerek sessizliği bozdu. Arabayı evin önünde durdurup, el frenini çekti. Kemerini açıp yönünü bana çevirdiğinde, gözlerim gözleriyle buluştu. "Olursa söylerim. Ama şimdi diyecek bir şeyim yok. Yarın görüşürüz." deyip önce kemerimi, sonra kapıyı açıp aşağıya indim. Araba hızla uzaklaşırken, yönümü evimizin kapısına çevirdiğimde dona kaldım. Annem bana bakıyordu. Sertçe yutkunup yağmurun beni sırılsıklam etmesine aldırmadan öylece kaldım. Kapıyı aralık bırakıp içeriye girdiğinde, korkak adımlarla ilerledim. Aralık kapıdan içeriye girip, kapıyı yavaşça kapattım. Islanmış kendi yavrusu gibi büzüşerek, botlarımı çıkarıp salona geçtim. Annem masanın baş köşesindeki sadalyeye oturmuş, elini çenesinin altına koymuş düşünceli şekilde bekliyordu. Yavaşça ilerleyip karşısına geçtim. "Anne..." "Kimdi o?" "Sınıftan arkadaşım, Karan." "Sadece arkadaş mı? Arkadaşların ne zamandan beri lüks arabalarıyla seni eve bırakıyor?" Haklı. Şu an ne diyebilirim ki? "İlk defa bıraktı ve biz el ele bile tutuşmadık. Arabayla eve bıraktı diye yanlış anlamanı istemem. Ben seni utandıracak bir şey yapmam, anne..." Sert bir soluk verip ayağa kalktığında, iki adım gerileyip üzerimdeki montun fermuarını çekiştirdim. Gözlerime bakmadan yanımdan geçip salondan çıktığında, bakışlarımla onu takip ettim. Salondan çıktığında yanaklarımı şişirip başımı geriye yatırdım. Aniden kapıya yumruklar inmeye başladığında irkilip kaşlarımı çattım. "Ne oluyor ya?" Diyerek hızla salondan çıkıp dış kapıya yöneldim. Kapıya sayısız yumruk inerken, korkumu geriye fırlatıp delikten baktım. Neredeyse tüm komşular kapının önüne toplanmışlardı. Geriye doğru adımlayıp, hızlanan kalp atışlarımın sesini dinledim. Sesler kulağıma uğultu gibi gelirken, dilim tutuldu. "Orospular açın kapıyı!" "Defolun gidin mahallemizden!" "Mahallemizde fahişe barındırmayız!" "Açın kapıyı!" Annem yanımdan geçip kapıya yaklaştığında, dirseğine yapışıp durdurdum. "Anne ne yapıyorsun? Açma!" Dedim titreyen sesimle. Biz ne yapmıştık ki? Annem de ben de kötü bir şey yapmıyorduk. Resmen bilip bilmeden iftira atıyorlardı. Aniden kapı kırıldığında komşular içeriye daldı. Küçük bir çığlık atıp gerilediğimde, önümde duran annemin saçlarına kapıştılar. Sürükleyerek dışarıya götürdüklerinde, neye uğradığımı şaşırıp bir anda saldırdım. Kadınlardan ikisi beni de yakalayıp çekiştirerek evden çıkardılar. İkimizi de sokağın ortasına sürükleyip, saçlarımızı yolmaya başladılar. Sürekli ağıza alınmayan küfürler ve ithamlarını savuruyorlardı. Fiziksel acıya değil de, kalbime saplanan acıya dayanamıyordum. Anneme böyle davranmaya ne hakları vardı? Ya da bana? İnsan oğlu işte, hiçbir zaman bırakmayacak, bilip bilmeden konuşmayı, iftira atmayı. Üzerimizdeki kıyafetleri yırtarak çıkarmaya başladıklarında, bunları bize "fahişe" diye hitap eden kadınların yapması aşırı trajikomikti. Saçımızdan tutup sürüklerken, erkekli kadınlı hepsi tekme tokat dalmışlardı. Çığlıklarımız yeri gökü inletiyordu. Fakat, insanın yardımına ilk komşusu koşardı öyle değil mi? Tüm komşular bize karşı iken, üstelik bunları bize kendileri yapıyorken, şimdi bize kim yardım edecekti ki? "Durun lan!" Diye bağırdı biri. Bu ses fazla tanıdıktı. Durmadan, kale almadan devam ettiklerinde, iki el silah sesi duyuldu. Aniden koşuşturmaya başladıklarında, yerden güçlükle kalkıp etrafa baktım. Yerde benim gibi yırtık elbiseleriyle, tüm vücudu çizilmiş halde yatan annemin yanına doğru emekledim. Ellerimi yanaklarına koyup yüzünü sarstım. Şanssız doğanlardanım ben, annem de öyleydi. Hiçbir zaman mutlu olmamıştı ve şimdi neler çektiğini çok iyi anlıyordum. Başımı arkaya çevirip Karan'a baktım. Hızlı adımlarla yanıma yaklaşırken, elindeki silahı beline taktığını gördüm. Önüme dönüp annemin yanağına yavaşça vurdum. "Anne uyan, kendine gel anne lütfen..." dediğim sırada Karan tek dizini yere koyarak eğildi. Bir kolunu annemin ensesine sararken, diğer kolunu da dizlerinin altından geçirerek kaldırdı. Ayağa kalkıp hızlı adımlarla arabasına doğru gittiğinde, tökezleyerek peşinden gittim. Arabanın arka kapısını açıp, annemi içeriye yatırmasına yardım ettim. Daha sonra kapıyı kapatıp gözlerime baktı. Sağanak yağmur acıyan vücuduma sert darbeler indirirken, bana acıyarak bakması daha çok canımı yaktı. Ön kapıyı açıp bakışlarını kaçırarak binmemi bekledi. Arabaya oturduğumda kapıyı sertçe kapatıp, ön taraftan koşarak sürücü koltuğuna yerleşti. Arabayı çalıştırıp son hız yola koyuldu.  Sessiz geçen yirmi dakikanın ardından hastaneye vardık. Annemi sedyeye yerleştirip kontrol için odaya aldıklarında, kapının önündeki sandalyeye oturdum. Üşüyen ellerimi dizlerimin arasına kıstırdığımda, Karan yavaşça yanıma yaklaştı. Gözlerim gözleriyle buluştuğunda, üzerindeki deri ceketi çıkarıp sırtıma geçirdi. Omuzlarımdan çekiştirerek önümde çöküp ellerimi kavrayarak sımsıcak avuçlarının içine aldı. "Arya, sana yardım etmek istiyorum. Lütfen beni yanlış anlama ama, bunlar başınızda bir erkek olmadığı için oluyor. Ben bu düşüncede değilim, fakat onlar bu düşüncede. Bu yüzden size bir ev tutmak istiyorum..." dedi nayif bir sesle. Kaşlarım anında çatılırken, ellerimi avuçlarından çekip hızla ayağa kalkmamla, o da benimle birlikte ayağa kalktı. "Ne saçmalıyorsun sen? Bir daha böyle şeyler duymak istemiyorum. Biz hiç kimseye muhtaç değiliz. Bize acıma tamam mı? Acıma!" Dedim sert bir ses tonuyla. Sertçe yutkunup başını olumlu anlamda sallasa da, kaşları çoktan çatılmış durumdaydı. Bazen sinirli davranışlar sergilese de, genellikle sakin ve kibar biriydi. Neden bilmiyorum ama bir anda onun kalbini kırmışım gibi hissetmiştim. Pekala o da bunu söyleyerek, benim gururumu kırmıştı istemeden de olsa. Başınızda bir erkek yok diye bunlar oluyor. İnsanlar karşılarındaki insanın eksikliğini ne de güzel yüzüne vurabiliyorlar böyle? Ne kadar da kolay ve basit. Arkasını dönüp karşı duvarın yanına giderek, yönünü bana çevirip sırtını yaslayarak ellerini cebine koydu. Gözlerime baktığında bakışlarında merak ediş, kırılmışlık ve tedirginlik okunuyordu. Ama gördüğüm en büyük şey acıma duygusuydu. Bana acıması en son isteyeceğim şey bile değildi. Kapı açıldığında hızla arkamı dönüp, dışarıya çıkan doktora yaklaştım. "Annem nasıl doktor bey?" "Önemli bir şeyi yok. Sadece yaşadığı şok nedeniyle tansiyonu düşmüş. Şimdi iyi durumda. Bir kaç saat içinde çıkış yapabilirsiniz. Geçmiş olsun..." deyip uzaklaştığında, hızla odaya girip anneme yaklaştım. Saçlarını okşarken diğer elimle yanaklarımı yakıp geçen damlaları sildim. Gözlerini açıp bana baktığında, ağlarken gülmeye başladım. O yüzü gülmeyen kadındı, mutluluğa layik görülmeyen. Gözleri arkamdaki kapıya yöneldiğinde kaşları çatıldı. Onunla beraber yüzüm düşerken doğrulup arkamı döndüm. Karan öfkeli bakışlarıyla anneme bakarken, bakışları bir anda değişti. Sorgular anlamda baktığımda anneme başıyla selam verip dışarıya çıktı. Bu yaptığına anlam veremeyip, yönümü anneme çevirip elini tuttum. " Yeni bir eve, mahalleye taşınırız. Sen sakın kendini üzme annem, onların kalbi kötü. Ne beklenir ki zaten?" Diyerek teselli etmeye çalıştım. Fakat, bu bize attıkları ilk iftira ve yaptıkları ilk saldırı değildi. Odadan çıkıp kapının önüne göz gezdirdiğimde, Karan'ın koridorun diğer ucunda telefonla konuştuğunu gördüm. Heyecanlı ve sert şekilde bir şeyler anlatıyordu. Yavaş adımlarla yanına gittiğimde, beni gördüğü an telefonu kapatıp cebine attı. "Kiminle konuşuyordun?" Deyip bakışlarımı ela gözlerine diktim. Yönünü bana çevirip yaklaşarak ellerini omuzlarıma koydu. "Kiralık bir ev var, çıkış işlemlerini de hallettim. Birazdan gidiyoruz ve o eve yerleşiyorsunuz. Itiraz kabul etmiyorum..." dedi, bu sefer mizacı baya sertti. "Ama biz..." dediğimde, baş parmağını dudağımın üzerine koymasıyla cümlem yarım kaldı. Bakışları dudaklarıma indiğinde, parmağı dudağımın üzerinde hafif baskılarla dolandı. Sertçe yutkunup gözlerime bakarak, gözleriyle gülümsedi. "İtiraz kabul etmiyorum dedim..." Ses tonu ve üzerimde kurduğu baskı da itiraz kabul etmiyordu. Başımı olumlu anlamda salladığımda yüzünde memnun bir ifade yarandı. Çenemi kavrayıp yüzümü hafifçe yukarıya kaldırdığında, dudaklarımdaki bakışlarından kurtulmak adına geriye çekildim. "Şey, hadi gidelim..." diyerek elimi enseme götürüp tebessüm ettim. Beraber annemi alıp hastaneden çıkış yapıp, Karan'ın arabasına bindik. Sessiz bir yolculuğun ardından iki katlı, mütevazi bir evin önünde durduk. Annemin koluna girip eve taşıdığım sırada, Karan cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açtı. Bu garibime gitmişti. Ne ara bunu düşünüp ev kiralamıştı ki? Anneme hissettirmemeye çalışıp içeriye taşıdım. Annemi içerideki odaya yatırıp, kapıyı kapatarak salona geçtim. Karan koltukta oturmuş, dirseklerini dizlerine yaslamış, ellerini siyah gür saçlarının arasına geçirmişti. Salona girdiğim anda başını kaldırıp gözlerime baktı. Yavaşça ayağa kalkıp yanıma yaklaştığında olduğum yerde bekledim. "Bana bir şey mi söyleyeceksin? Bence evet." dedim düz bir sesle. Arada bir karış mesafe bırakarak yanıma yaklaştığında gözlerine bakmak için başımı hafifçe yukarıya kaldırdım. Tüm heybetiyle önümde dikildiğinde, onunla baş başa kalmaktan tedirgin olduğumu farkettim. "Benimle evlenmeni istiyorum." Dedi ifadesiz şekilde. Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken, söylediği şeyi tam olarak kavrayamadım. Bu bir teklif bile değildi, beni sadece bilgilendiriyordu. "Ne diyorsun anlamıyorum? Ne evlenmesi?" Dedim titrek çıkan sesimle. Şaşkınlıktan elimi ayağımı koyacak yer bulamıyor, saçma sapan hareketler yapıyordum. Bana doğru bir adım daha gelip, bileğim kavradığında, şaşkın bakışlarım bileğimi kavrayan eline indi. Tekrar gözlerine baktığımda derin bir iç çekti. Bu ettiği ah, beni bile yakıp geçmişti. Fakat, hâla nedenini anlayamamıştım. "Duydun işte, benimle evlenmeni istiyorum ve evleneceğiz de. Annen burada istediği kadar yaşar ama sen artık annenle değil, benimle yaşayacaksın..." dedi sert bir tonda. Anlayamıyordum hâlâ. Neden? Bu soruyu ona sorsam, yine aynı cevabı alacakmışım gibi geliyordu. Neden anneme öyle bakmıştı ve şu an neden beni ondan ayırmaya çalışıyordu? Gözlerine anlamaz gibi baktığım sırada beni çekiştirmeye başladı. Neye uğradığımı anlamadan dışarıya sürüklendiğimde bğırmaya başladım. "Ne yapıyorsun sen? Bırak beni, manyak mısın?!" Bana aldırmadan arabanın önüne kadar sürükleyip, kapıyı açarak beni içeriye adeta fırlattı. Bu fırlatış hafif olsa da, kafamı arabaya çarptığım için küçük bir çığlık atmıştım. Beni resmen kaçırıyordu. Belki de Semih haklıydı, ondan uzak durmam benim iyiliğim içindi...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD