1.Bölüm

1945 Words
* * * 10 sene önce "Defol git bu evden, senin gibi baba da koca da olmaz olsun!" Diye bağırdı annem. Elimdeki ayıcığı kollarımın arasına alıp göğsüme bastırdım. Az sonra şiddetin sesleri duyulmaya başladı. Annemin sessiz çığlıkları ve acı dolu iniltileri evin içinde yankılanıyordu. Kimse bizi duymuyordu, buna "Aile arasında olur böyle şeyler, barışın olsun bitsin!" Diyen polisler de dahildi. Bu yüzden polisler artık benim için bir kurtarıcı değillerdi. "Baba yapma..." diye fısıldarken, merdivenlerden inip salona girecek cesaretim yoktu. Muhtemelen annemi yine yere yığmış, karnına tekmeler indiriyordu. Neden peki? Benim yüzümden mi? Ben kötü bir çocuk olduğum için mi babam annemi sevmiyordu? "Ahlaksız! Namusumu iki paralık ettin!" Diye söylenerek salondan çıktı babam. Göz göze geldiğimizde duraksayıp yutkundu. Yüzünde iğrenir bir ifade yaranırken, beni baştan aşağıya süzdü. "Bu piçi de kimden peydahladıysan, götür o baksın artık!" Dedi acımasızca. Göz yaşlarıma aldırmasını beklemiyordum. Bunu hiçbir zaman yapmamıştı ama ben daha yedi yaşında bir kız çocuğuydum. O an sadece sessizce ağlamakla yetinmiştim. Arkasını dönüp kapıya yöneldi ve dışarıya çıkıp kapıyı sertçe çarptı. O kapıdan son kez çıktı ve bir daha da geri dönmedi. Koşarak eski ahşap merdivenlerden inip salona girdim. Annem kanlar içinde yerde yatmış, acıdan inliyordu. Elimdeki ayıcık yere düşerken, ona takılmaya aldırmadan annemin yanına koştum. Doğrulup oturarak kanlı elleriyle göz yaşlarımı sildi. "Gidiyoruz Arya, baba bizi istemiyor..." * * * Günümüz Her zamanki gibi alarmdan önce uyanıp, çalıp da kulaklarıma işkence etmemesi adına kapattım. Yataktan hızlı şekilde inip odadan çıktım. Banyoya girip rutin işlerimi hallettikten sonra, tekrar odama döndüm. Dün gece geç saatlere kadar ders çalışmıştım ve uykuya doyamamıştım. Ama bu sene okulda son senem olduğu için, sanırım uykusuzluğa bir dönem daha katlanmam gerekiyordu. Ders kitaplarımı çantama yerleştirip dolabıma yöneldim. Formalarımı alıp yatağımın üzerine bıraktıktan sonra pijamalarımı çıkardım. Siyah pileli etek ve beyaz gömlekten oluşan formamı üzerime giyip, saçlarımı tepeden topuz yaptım. Çantamı alıp hızla odadan çıkarak merdivenlerden indim. Salondan taze çay kokusunu alıp gülümsedim. "Günaydın..." deyip uzatarak çantamı girişte bırakıp, salona girdim. Annem elindeki gazeteyi okurken, kısa bir an bana bakıp gülümsedi. "Günaydın, maşallah bu gün enerjiksin. Özel bir nedeni mi var?" Dedi gözlerini gazetesinden ayırmadan. O sırada ben çoktan kahvaltıya dalmıştım. Duvardaki eski püskü saate bakıp biraz daha hızlı yemeğe çalıştım. Bir kaç yudum çay içip ayağa kalktım. Ağzım boşaldığında ise cevap verdim. "Sadece altı ay, altı ay sonra okulu bitiriyorum. Bu gün matematik sınavının sonucu açıklanacak, o yüzden heyecanlıyım. Hadi ben kaçtım..." diyerek hızla arkamı dönüp girişe yöneldim. Çantamı alıp koridora çıktım. Çantamı yere bırakıp, vestiyerden montumu alıp üzerime geçirdim. Atkımı boynuma dolayıp, botlarımı da ayağıma geçirdim. Çantamı yerden alıp tek kolunu omzuma geçirerek evden çıktım. Yağmur iyice bastırdığı için kapşonumu kafama geçirip, hızlı adımlarla ilerledim. Bakışlarım kaldırımın diğer tarafında duran, siyah camları filmle kaplı arabaya takıldı. Plakasına bakıp, daha fazla ıslanmamak adına ilerledim. Okulun bahçesine girdiğimde, erken geldiğimi farkettim. Tüm çocuklar bahçedeki ağaçların altında toplanmıştı. Her zamanki yerimize baktığımda, bizimkilerin bankın tepesinde oturmuş olduklarını gördüm. Hepsi siyah kapşon takmış ve şu an tam bir çeteyi andırıyorlardı. Hız kesmeden yanlarına gidip, aralarına oturdum. "N'aber? Ne konuşuyorsunuz bensiz?" Diye sitem ettim alaycı tavırla. "Şuraya baksana!" Dedi heyecanla İzel, karşı taraftaki bankı gösterirken. Başımı gösterdiği yöne çevirdiğimde, gördüğüm manzara sinir olmama yetti. "Sürtük konmuş yine çocuğun yanına.." diye gaz verdi Bensu. Ona bakıp gözlerimi devirdim. "Bize ne kızlar? Hiç şikayetçi görünmüyor..." dedim ama içten içe kıskançlıktan ölmek üzereydim. Melis'in Karan'a bu denli yaklaşması sinirlerimi bozuyordu. İçimde ona karşı, kendimden bile sakladığım hisler barındırıyordum. Bunu ona nasıl söyleyebilirdim ki? Zaten normal bir tip değildi. Her gün yanında başka bir kız, iyi mi, kötü mü anlayamıyorum. "Sanki bilmiyoruz."diyerek  omuz attı İzel. Yüzümde buruk bir gülümseme oluşurken, bakışlarım Karan'ın üzerindeydi. Aniden ela gözleri gözlerimle buluştuğunda, kalem kaşları çatıldı. Sanki dona kalmıştım ve başka tarafa bakamıyordum. Sık siyah kirpikleriyle özenle çevrelenmiş ela gözleri, kısıldığında bir kurtu andırıyordu. Gülünce yanağında oluşan büyük çukur öpülesi cinstendi. Pekala, ben sadece uzaktan bakıyordum. Ama yanından ayrılmayan şu kız ona sarılmak ve öpmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. Yutkunup gözlerimi devirdim. Yüzümdeki gülümsemeyi silip, suratıma ciddi bir ifade yerleştirdim. Kaşlarımı hafifçe çatıp, bakışlarımı tekrar gözlerine çevirdiğimde, yanındakileri unutmuş gibi gözlerini bana sabitlemişti. Ellerini yukarıya doğru taranmış simsiyah saçlarının arasından geçirirken, üzerindeki beyaz gömlek iyice daraldı. "Arya, hey!" Bakışlarımı güçlükle ondan ayırıp Bensu'ya baktım. "Efendim? Ne? Ne oldu?" Diyerek parmaklarımı daralmış gibi boynumda gezdirdim. "Ne daldın gittin öyle? Siz baya bakışıyorsunuz farkında mısın?" "Bakışsak ne olacak? Sevgili falan istemiyorum. Ben şu an sadece derslerimle ilgilenmek istiyorum. Sakın aklıma girmeyin!" Dedim uyarır biçimde ikisine de bakarak. Zil çaldığında banktan atlayıp girişe doğru yürüdüm. Ona bakmak istiyordum, ama kendimi zabt etmem gerekiyordu. Göz teması kurmadan hızla okula girip sınıfa çıktım. Bensu ve İzel de arkamdan sınıfa girdiler. Sırama geçip oturdum. Bensu benim yanımda, İzel de tam önümde oturuyordu. Bensu irice bir kızdı, erkek fatma gibi. İzel onun tam aksi bir kızdı ama ikisi de en iyi dosttu ve iyi anlaşıyorlardı. Karan sınıfa girdiğinde, ben dahil hiç kimseye bakmadan en arka sıraya ilerledi. Bakışlarımla onu takip ederken, yönümü Bensuya çevirip, sanki onunla konuşuyormuş gibi yaptım. Onun bu rahat tavırları beni benden alıyordu. Siyah deri ceketini çıkarıp askıya astıktan sonra, arka sıradaki yerine yerleşip bir dirseğini masanın üzerine koydu. Yönünü bana çevirip aniden gözlerime baktığında, hızla önüme döndüm. Karan'ın karanlık bir tip gibi görünmesi, bu rahat tavırları ve bu denli oturmuş kişiliğe sahip olması normal miydi? Bir liseli için fazladan da fazlaydı. Ders arasında hocadan izin alıp, aşağı kata indim. Lavaboya girip işimi hallettikten sonra, musluğu açıp aynaya baktım. Ağzıma dolanan bir şarkıyı mırıldanarak aynaya bakarken, kapı açıldı. Bir kaç saniye içeriye kimse girmediğinde, ister istemez şaşkın bakışlarım kapıyı buldu. Yavaşça arkamı dönüp, ıslak ellerimi silkeleyerek kapıya yaklaştım. Aralık kalmış kapıyı tamamen açıp dışarıya baktım. Bakışlarım yavaşça yukarıya çıkıp, bir çift parlak ela gözle buluştu. Yutkunup bir adım geriledim. Benimle senkronize şekile adımlayıp üzerime gelerek kapıyı kapattı. Adımlarını hızlandırıp bana ulaştığında, belimden kavrayıp sırtımı duvara yasladı. Diğer elini de duvara yasladığında kapana kısıldığımı farkedip yutkundum. Gözlerim gözleriyle büyülenmişken, bana ilk defa dokunmasının ve bana ilk defa bu denli yakın olmasının verdiği heyecanla titremeye başladım. Bunu farkettiğinde gözleriyle gülümsedi. "Korkmana gerek yok, titremen beni rahatsız ediyor..." diye fısıldayarak parmaklarının sırtını yanağımda usulca gezdirdi. "Okul çıkışında benimle bir şeyler içmeye ne dersin? Seni yakından tanımak istiyorum..." * * * 1 Ay sonra Sinirli şekilde üzerime yürüdüğünde olduğum yerde duraksayıp, başımı önüme eğdim. Yanıma ulaştığında elini boynuma dolayıp, yere eğdiğim yüzümü yukarıya kaldırdı. "Gözlerime bak!" Diye kükreyerek elini daha da sıkılaştırdı. Gözlerimden bir kaç damla süzülürken, güçlükle yutkunup konuştum. "Karan lütfen..." dediğimde yüzüme yediğim tokadın etkisiyle yere savruldum. Kendimi toparlayıp başımı kaldırdığımda, ellerini saçlarıma geçirip, beni hızla ayağa kaldırdı. "Kapat o çeneni! Benim karım böyle şeyler giyemez, öyle yerlere gidemez! Anladın mı beni?!" Deyip saçlarımdan çekerek başımı geriye yatırdı. Gözlerimden bir kaç damla akarken, başımı olumlu anlamda sallamaya çalıştım. "T-tamam, canımı acıtıyorsun, lütfen bırak..." diyerek elimi elinin üzerine koydum. Elimi sertçe ittiğinde, gözlerimi kapatıp acıyla inledim. "Daha  hiçbir şey yapmadım karıcığım!"Diyerek beni yere itti. Yere kapaklandığımda saçlarım yüzüme savrulurken, elimin acısıyla küçük bir çığlık attım. "Soyun!" Dediğinde başımı kaldırıp gözlerine baktım. Karşımdaki adamı tanıyamıyordum. Bu adam benim tanıdığım, sevdiğim adam olamazdı. Mutluluğumuz bu kadar kısa sürmüş olamazdı. "Ne?" "Beni duydun!" Hıçkırıklarmı güçlükle durdurup yutkundum. "Neden böyle davranıyorsun?" Dedim titrek çıkan sesimle. Yavaşça üzerime eğilip, öfkeli bakışlarını yüzümde gezdirdi. "Nasıl davranıyorum?" Dedi birbirine sıktığı dişlerinin arasından. Yavaşça eğilip, ellerini dizlerine koyarak bakışlarını üzerimde gezdirip, öfkeli soluklar verdi. "Bir yabancı gibi..." dediğimde bakışları gözlerimi buldu. Sertçe yutkunup üzerime eğildi. Saniyeler içinde üzerime uzanırken, bileklerimi sıkıca kavarayıp yere sabitledi. Gözleri o değildi, aşk yoktu, sadece nefret vardı. Sebebini anlayamadığım büyük bir nefret. Aşk artık kırmızı değildi, aşk artık simsiyahtı. Karanlıktı... * ** Günümüz Yutkunup başımı yavaşça olumlu anlamda salladım. Onu tanıyıp tanımamakta kararsızdım. Tanıyıp da memnun kalmamam gibi bir ihtimal söz konusuydu. Yüzündeki mimikler kıpırdamazken, memnun bir ifadeyle geri çekildi. Yanağımdaki ve belimdeki elini çektiğinde boşlukla kalmış gibi hissetmiştim. "Çıkışta bekliyor olacağım..." dedi kısık bir sesle. Ela gözlerini gözlerimden ayırıp arkasını döndü ve kapıdan çıkarak uzaklaştı. Elimin tersiyle alnımdaki boncuk terleri silip, sert bir soluk vererek kapıya yöneldim. Ona ulaşmamak adına yavaş adımlarla sınıfa çıktım. Sınıfa girdiğimde derse girmediğini farkettim. Melis ve Cansu'nun pis bakışlarına aldırmadan, geçip yerime oturdum. Melis Karan'dan bariz şekilde hoşlanıyordu ama onun hoşlanmadığı kimse kalmadığı için, bunu pek umursayacak değildim. Dersin bitmesini bir yandan iple çekerken, bir yandan da heyecandan soğuk terler döküyordum. Saatler hızla akıp giderken, Karan bir daha sınıfa dönmemişti. Aklım onda kalırken dersi pek dinleyememiştim ve bu dalgınlığım sayesinde, öğretmenden azar işitmiştim. Nihayet son ders de bittiğinde, derin bir nefes aldım. Gerçekten de düşündüğüm gibi olmuştu. Bu sevgililik olayları daha başlamadan derslerime engel oluyordu. Bensu ve İzel'e beni beklememelerini söylediğim için beni beklemeden çıkmışlardı. Sınıfta bilerek sona kalmıştım. Sandalyeme geçirdiğim montumu alıp üzerime giydim. Çantamı toparlayıp tek kolunu omzuma geçirerek, hızlı adımlarla sınıftan çıktım. Beni bekleyeceğini söylemişti ve şuanki en büyük korkum beni ekmesiydi. Benden hoşlanan çocuk çok olmuştu, fakat şimdiye kadar beni etkilemeyi beceren tek çocuk Karan'dı. Lavaboya girip aynaya baktığımda berbat görünüyordum. Topladığım topuz tamamen dağılmıştı. Tokamı çıkarıp cebime atarak, uzun saçlarıma elimle şekil verdim. Son kez kendime bakıp, hızlı şekilde lavabodan çıktım. Yüzümde saçma bir sırıtışla merdivenleri ikişer şekilde iniyordum. Çıkışa doğru yaklaştıkça kalp atışlarım hızlanmaya, boğazım kurumaya başlıyordu. Bahçeye çıktığımda etrafa göz gezdirdim. Gözlerim beni bekleyen Karan'a takıldığında, derince yutkundum. Sersemlemiş gibi ona bakarak merdivenleri indim. Ona doğru attığım her adımda heyecanım biraz daha artıyordu. Elindeki telefonu kurcalarken, Melis'in koşarak onun yanına gidip boynuna atladığını gördüğümde duraksadım. Dudaklarını onun yanağına bastırdığında, içimde kırılan bir şeylerin sesini duydum. Birbirlerine sarılıp beraber uzaklaştıklarında, ben yağmurun altında onları izlemekle yetindim. Başımı yavaşça kaldırıp gürleyen gök yüzüne baktım. Normalde korkardım, bana hep babamın gittiği günü hatırlatırdı. Ama şimdi, hayatın acı gerçekleri ve şerefsizlikleriyle karşılaştığım an, bu bana basit bir şey gibi gelmişti. İnsanlar daha korkunçtu. Histerikçe gülüp, kapşonumu başıma taktım. Ellerimi cebime sokup telefonumu çıkardım. Kulaklıklarımı takıp caz bir şarkı açarak, telefonu cebime attım. Derin bir soluk vererek başımı önüme eğdim. Yıkık adımlarım ve düşük omuzlarımla okuldan uzaklaşıp, evime giden yola çıktım. Ara sıra durup, çocukluğumuzdaki gibi su birikintilerine dalmak istiyordum. Ama şu an bunu bile yapacak hevesim yoktu. Mahalleye geldiğimde, komşu çocuklarının topu tam önüme geldi. Yavaşça eğilip gülümseyerek topu elime aldım. Küçük kızlardan biri koşarak yanıma gelip, çamurlu yüzündeki muhteşem gülümsemesiyle topu vermemi istedi. Topu ona uzattığımda eline alıp, bir eliyle kavrayarak vücuduna yasladı. Diğer eliyle elimi tutup çekiştirmeye başladı. "Hadi abla, sen de bizimle oyna..." diyerek beni çekiştirip arkadaşlarının yanına götürdü. Hepsi bana dünyanın en güzel merhabasını sunarken, onlara gülümseyerek karşılık verdim. El ele tutuşup, kutu kutu pense oynamak istediklerinde, bu şu an bana fazlasıyla cazip geliyordu. Çocukken bu oyunu çok severdim ama kimse benimle oynamazdı. El ele tutuşup dönmeye başladığımızda, aniden biri yanımdaki küçük kızı çekiştirip, elini elimden kopardı. "Bana bak orospunun kızı, seni bir daha kızımın yanında görmeyeyim, yoksa ayağımın altına alırım bilmiş ol!" Yüzüme doğru kükremesini, kulağımdaki kısık sesli müzik eşliğinde duyup gülümsedim. Gülümseyerek yanından geçip evimize doğru yürüdüm. Bir elimdeki  parmakları müziğin ritmine göre şıklatırken, eğilip diğer elimle saksının içindeki anahtarı aldım. Müziği mırıldanarak kapıyı açıp içeriye girdim ve  kapattım. Omzumdaki çantamı ve montumu çıkarıp vestiyerden asarak, doğrudan salona geçtim. Her zamanki gibi kendimde değildim. Şarkıyı mırıldanarak koltuğa oturup, başımı koltuğun baş kısmına yasladım. Ayaklarımı sehpanın üzerine uzatıp, zaten mayışmış olan göz kapaklarımı kapattım. Kulağıma boğuk sesler geldiğinde, kulaklığı çıkarıp dinledim. Ses gelmediğinde tekrar takıp, gözlerimi kapattım. Yine aynı sesleri duyduğumda, kulaklığın tekini çıkarıp dinledim. "Çıkar şunu..." Kulaklığın diğerini de çıkararak, boynumu dikleştirip ileri baktım. Karan tam karşımdaki koltukta oturmuş, elini yeni çıkan siyah sakallarının üzerinde gezdiriyordu. "Konuşmamız lazım..." Konuşacak neyimiz kalmıştı ki? Onu umursamayıp kulaklıkları tekrar takarak, bu sefer sesini arttırdım. Başımı koltuğa yaslayıp, ellerimi karnımın üzerinde birleştirdim. Bir kaç dakika sonra kulaklık sert şekilde kulağımdan çekildiğinde, öfkeli bir soluk vererek gözlerimi açıp ayağa kalkmaya yeltendim. Tam o anda üzerime eğilmiş, bir nefes kadar mesafe bırakmış olan Karan'la burun buruna geldim...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD