Eylül’den
Yeni işimde ilk günüm. Evet, iş değişikliği arası para geçişi kesintiye uğrasa da aklımı kullanmaya başladım başlayalı sorun olmuyor. Bir süredir de olduğu gibi, biriktirdiğimden ufak ufak katarak sorunu çözerim.
Aklımı kullandığımı ve boşanırken aldığım mehir altınlarını düzgün harcadığımı düşünüyorum. Tuttuğum evin 1 yıllık kirasını peşin verince hem çok uyguna denk getirmiş oldum, hem de bu bir yıl içinde en azından kira derdi olmadan yaşayacağımı hesaba kattım.
Tam da tahmin ettiğim gibi oldu. Kira olayı ortada olmayınca, ne kadar sevmesem de aldığım maaşım geçindiriyordu. İdareli kadınım, sıkı da tutunca şu an zorluk çekmiyordum. Sabah kızımı okula, oğlumu kreşe bıraktım.
Evet, babam vefat etmişti. Annem tek başınaydı ama ona çocuk baktırıp diline düşecek değildim. Kreş işini de kira gibi yapınca o da uyguna gelmişti.
İş yerine otobüsü bulup gittim. Bugün, ilk güne göre daha rahat giyinmiştim. Ortalık çok karışıktı, ofis bile tam yerleşmemişti. En sevdiğim! İşi temelinden kurmak… İçeriye girdim. Çalışanların çoğu erkekti ama Rahmi Bey o gün tam çıkacağımız vakit çay ve ikramlık işine bakacak bir abla da bulmuştu.
“Ayağın uğurlu geldi,” demişti bana da. Huyum kurusun, tabii ki ayağım uğurlu ama kendime biraz geç geldim.
Bütün gün ofisi düzeltmekle uğraştım. “Ne karışmış be arkadaş!” Her yer çok güzel oldu. Her şeyi kendim düzeltmiştim ve her yere hâkimdim. Bu sürede, depoların düzeni ve sevk tarihlerini not edebilmek için kendime pano bile yaptım. Rahmi Bey’in işleri dışarıdaydı ve bugün burada sadece düzenleme işi yapıldı. Gelen telefonlara baktım, toplantısını düzenledim.
Ertesi günün planı çıkmıştı bile. Bu şekilde düzenimiz devam etti, birkaç müşteri daha edindik. Tabii ki işleyiş de başladı. Ürünlerin gelmesi, depoya yerleşmesi, hangi tarihte hangisi nereye gidecekse belirlenmesi derken 3 ay geçti.
Birkaç personel daha alındı ama şu depodaki düzenle ilgilenecek biri bulunamadı. Hâlâ o işe ben bakıyorum. Ama gönlü bol patronum, maaşımı asgari demişti; ilk aydan daha fazlasını vermişti bile. Bu üç ayda hiç ummadığım bir şekilde çok iyi ilerlemiştik. Maddi yönden rahatlamış, çocuklarımla daha çok vakit geçirmeye başlamıştım.
Yaz tatili zamanı gelmeye başladı. İşte korktuğum zaman… Boşanalı neredeyse bir yıl olacak. Maddi yönden şu an ne kadar iyi olsa bile, çocuklar tatile gidelim derse bunu karşılayabilir miyim? İzin alabilir miyim? Bilmiyorum. Sonuçta daha altı ayı bile dolmamış bir işçiye yıllık izin de verilmez. Onu da geçtim, işyerinde Rahmi Bey’in tek yardımcısı bendim. O patrondur ama bir şefe ihtiyaç vardı.
Rahmi Bey çok babacan biriydi, babam gibi güleçti, iyiydi. Bunu oradaki eski çalışanlarından da anlamak mümkündü. Rahmi Bey de eskiden bu kadar iyi kazanmıyormuş ama dedim ya, çok babacan. İyiliği dokunduğu çok olmuş.
Rahmi Bey’in eşi Gülşen Hanım da geldi birkaç kere, tanıştık. Tatlı kadın… Çocukları olmamış hiç. Buradan kazandıklarını da yetiştirme yurtlarına bağışlıyorlar. Çoğunluğu çalışanlara bol kepçe maaşını anlatmaya gerek yok. Bu şekilde devam edersem bir yıla araba alırım. Otobüs ile zor oluyor, mesafe var, yürümek yoruyor insanı…
Ehliyet konusunda “Yiğidi öldür, hakkını yeme” demişler. Eski kocam destek çıkmadı dersem olmaz. Arabayı verdi, öğretti. Ha, arabayı öğrenince evin bütün işi bana kaldı, o ayrı mesele. Bir de arabayı kullanınca laf etmesi var tabii… Off, kocamdı, tabii ki araba verecekti. Saf kafa hâlâ adama iyi düşünüyorsun! Dırdır edip duruyordu. Düşüncelere dalmışken Rahmi Bey’in sesi beni kendime getirdi:
“Eylül, depolara gidip kontrolü sağla. Araçlara düzgün yerleştirsinler, yanlışlık olmasın sakın,” dedi. Ama nasıl gidecektim? Önceden Rahmi Bey’in özel aracı ile gidiyordum. Onu veriyordu, buna da çok sevinmişti. Şoförü yoktu, kendisi kullanıyordu.
Ehliyetim olması işine gelmişti. İlk başta tedirgin olsa da yetenekli kadınım dedim ya; iyi de şoförüm yani.
Rahmi Bey’e gidip:
“Efendim, aracınız yok. Nasıl yapacağız, yer uzak mesafe var?” dedim ve kafamda ampul yandı. Rahmi Bey’e fırsat vermeden:
“Şu an burada ufak teslimatlar için kullanılan minibüs var, onunla giderim izin verirseniz,” dedim. “Senin aklın başında mı?” bakışlarını anlamamak için salak olmak gerekirdi.
Ben ne yaptım, ahh bu becerikli hallerim yok mu… Çocukluğumuz kamyon tepelerinde geçmiş, ilk araç sürme deneyimini kamyonla yapmış insanım, bunu mu sürmeyeceğim? Demedim tabii ki. Daha önce ona benzer araç sürmüştüm.
Her ne kadar yardımlarını istemesem de kardeşlerim sayesinde sürmüştüm. Esnaf çocuğuyuz demiştim değil mi? Hemen daha önce sürerken kardeşimden videomu çekmesini istediğim videoyu gösterdim.
Rahmi Bey biraz şaşırmış, biraz da sanki “helal olsun” bakışıyla:
“İyi, al git ama dikkat et. Oradan da evine geç, sabah da arabayla gelirsin,” dedi. Ben neciyim bu işyerinde acaba, arada sorgulamıyor değilim. Her neyse… Aldığım maaş iyi, işten kaçmam. Yapıyor muyuz? Yapıyoruz bu işi…
İşleri halledip eve geldim hemen. Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar erken geldim. Gelirken oğlumu da kreşten aldım. Kızımın okulu yakındı zaten, kendisi bitince gelirdi. Sahi, bugün tekvando antrenmanı da var. Oraya da arabayla götürsem bir şey der mi acaba Rahmi Bey…
Kızım demişken… Evet, yıllar önce verdiğim karar doğru yolu bulmuştu. Gerçi geç de yazdırsam bulacakmış ama olsun. Ne kadar küçük yaşta başlarsa o kadar iyi. Kızım daha üçüncü sınıfta iken yetenek taraması diye bir şey yaptılar, meğer vücut yapısı spora yatkınmış. Temel eğitime çağırdılar.
Geçmişten bir anı
“Ebrar spora seçilmiş. Yalnız eğitimler bizim buradaki salonlarda falan değil, 4 km ötedeki bir okulun spor salonunda,” dedim babasına.
“Ee ne yapalım, kaç kere gidecekmiş?”
“Sadece hafta sonları.”
“Oldu, nasıl gidecek peki?”
“Off Yusuf, oraya iki otobüsle gidecek hâlim yok kucağımda çocukla. Bir de arabayla gideceğiz herhâlde.”
“Ne işe yarayacakmış bu? Gidip de ne olacak, başıma iş çıkarmayın,” dedi. Yüksek sesle telefonda anlatmaya çalışıyorum ama anlayana işte…
“Ya, niye öyle diyorsun? Buralarda özel yerler var, yazdıralım o zaman. Aylık kim bilir ne kadar para ödeyeceksin. Gitsin çocuk, spor iyidir.”
“Araba bedava mı gidecek, kaç para yakacak? Bir de yıpranacak, km yapacak.” Söyledikleri karşısında gözlerimi devirmeden edemedim. Bu adam denizde yüzer, derede boğulur yeminle…
Aklıma gelen anıyla acı tebessüm ettim. Neyse ki ikna etmiştim. Her hafta tabii dırdır etmesi ve surat asması kesilmemişti. Bütün eğitimi almıştı canım kızım. Branş olarak da taekwondo tercih ettik. Yapılan değerlendirmelere göre kızım artık kısmen taekwondocu. Fırsat bulursam ben de boks falan yapmak istiyorum. Oğlumu da yazdırırım, o babaları halt etmiş; çocuklarım sporla ilgilensin…
Rahmi Bey’e deyiverdim araba mevzusunu. Dedim ya, babacan adam:
“Sıkıntı değil,” dedi. Gittik geldik rahatça. Yok yok, kesin bir araç almam lazım. İlk şu ev kirasını halledeyim, bu sene de ucuza denk getirmem lazım. Her ay da ödeyebilirim ama dünya hâli, ne olacağı belli olmaz. Ben kirayı vereyim de iş falan değişecek olur, dara düşmeyeyim. İşim, maaşım ne kadar iyi olursa olsun dikkat etmeliyim.
Aradan yaz tatili de geçti. Oğlum küçük zaten, kızım da beni yormamak için tatil lafı bile açmadı. Bir süre babaları ile kaldılar tatilde. Tabii ki geldiklerinde Ebrar sinir olmuş haldeydi. Dedesi ve babaannesinden pek haz etmediğini söylemeye gerek yok.
Her ne kadar büyükleri olduğunu söylesem de davranışlarından huylanıyor. Babasının iki hatta üç katı dırdırcılar. Çocuğun yaptığı spora aferin diyeceklerine, “Ne işine yarayacak?” deyip duruyorlar. Kira ve kreş işi de halledildiğine göre belki kış tatili yaptırabilirim. Hem izin almak sorun olmaz, hem de kışın daha uygun fiyata gideriz…
İşlerimi hallettim, öğlen arasından hemen önce Rahmi Bey’in yanına gittim.
“Rahmi Bey, müsaitseniz sizinle konuşmak istediğim bir mevzu var.”
“Tabii, gel. Bir sorun yok ya!”
“Yok efendim, sorun değil. İşe başlayalı bir yılı geçti. Bir hafta izin isteyecektim. Çocukları ufak bir tatile götürmek niyetim, durumları biliyorsunuz,” dedim.
Rahmi Bey’in eşi ile bir ara baya bir sohbet etmiştik. O da çok cana yakındı. O zaman ben onların hiç çocuğu olmadığını öğrenmiştim, onlar da benim boşandığımı… Eşimden hiçbir maddi imkân almadığımı, iki çocuğa baktığımı öğrenmişlerdi.
Bunlar bu okul dönemi başında olmuştu ve Rahmi Bey, ne kadar itiraz etsem de, oğlum Eren’in kreş masraflarını karşılamıştı. Hatta bir akşam yemeğe davet bile ettim. Patronum değil de, babam, amcam gibi olmuştu. Çocukları severken “Torun sevmek ne güzelmiş hanım,” dedi eşine. Baya baya aile misali kaynaştık. İş yerinde Rahmi Bey desem de artık dışarıda “amca” diyordum.
Kendine bir sekreter buldu. Beni de şef yaptı, artık kontroller benden soruluyordu. “İşin başında sen varsın, kafam rahat,” diyordu.
Çok rahatlamıştım, artık kendi ayaklarım üzerinde duruyordum. En büyük destekçim canım kızım… Boşanırsam rahatsız olur sanmıştım ama aksine hem aramız daha iyi olmuştu, hem de çocuktu ama onun da kafası dolmuş demek ki. Evin içinde yaşananları görüyordu. Sonuçta rahatlamıştı. Şimdi ona sürpriz yapma zamanı; tatili hak ettik galiba. Daldığım düşüncelerden yine Rahmi Bey’in sesiyle çıktım.
“Tabii ki kızım, dinlenmek senin de hakkın. Bir yıl önce şu kapıdan kurtarıcı gibi girdin, işlerim yolunda. İstediğin zaman çıkabilirsin, sen yokken ben idare ederim,” dedi.
“Teşekkür ederim. İşleri sizi yormayacak şekilde ayarlarım. Zaten uzaktan da olsa takip ederim ben.”
“Tamam kızım. Bu arada neyle gideceksiniz, aracınız var mı?”
“Kiralamayı düşünüyorum. Kardeşlerim ticaretle uğraşıyor, bir hafta arabasız olmaz onların işi. Kiralasam rahat olur.”
“Hiç gerek yok. Ben yeni bir araba bakıyorum, bunu da satacağım. Aldıktan sonra sen tatile benim aracımla git, sen gelince de satarım. Hatta istersen anlaşalım, sen araç bakıyordun, sen al,” dedi. Güzel teklifti.
“Yok, sağ olun. Gerçekten gerek yok, ben size yük olmayayım. Almaya gelirse sizin aracın fiyatı bana biraz yüksek gelir. Daha uygun bütçeli bir şey bakıyorum,” dedim. Vay be, varmış demek ki böyle insanlar… Seneler evvel kızı spora giderken arabanın km’sini hesaplayan babası nerede? Çocuklar rahat etsin diye kendi aracını veren patron nerede? Allah’ım, sen nelere kadirsin…