4 / Gerdek

820 Words
Bölüm 4 Asmin Revin hanımın odasında onun kocasıyla gerdeğe girmek için bekliyordum. Kalbimde sanki dikenler vardı. Nefes alamayacak haldeydim. Pencereyi açtım. Perdenin ardından büyük avluya baktım. Buraların en büyük konağıydı. Üç cepheliydi. Ortasında çok büyük bir avlu vardı. Ama ruhu yoktu. Taşla bezenmiş, toprağa ise sadece çim tohumları atılmıştı. Azade hanım avluda göründü. Annemle konuşuyordu. Annem süklüm püklüm olmuş başını sallayarak onu dinliyordu. Kapı açıldığında karşımda iki metrelik boyuyla Mirhan bey duruyordu. Kara gözlerine düşen gölgelerin ardında nefretin en çıplak hali vardı. Kapıyı kırarcasına kapatınca kalbim korkuyla irkildi. Gözlerime bakarken korkum daha da yükseldi. Tiksinir gibi bakıyordu. Revin onun kıymetlisiydi. Şimdiyse onunla kaldığı odada beni görmekten tiksindiği belliydi. Ama onunla yattığı yatakta benimle yatacak kadar insafsızdı. İnsafsızlığı Revin’e mi yoksa bana mı? Bilemedim… Revin ona sadık bir eş olsaydı bunu hak etmiyor derdim. Ben bu suça ortak olmasaydım bunu hak etmiyorum derdim. Ama ne yazık ki hikayenin zalim görünen adamı hikayenin masumuydu… Masum görünenler ise kötüydü. “Ne duruyorsun! Soyun!“ Utancımdan yerin dibine girdim. Ölmeyeyim diye babam bunu uygun görmüştü. Ağanın karısı olmak herkesin hayaliyken benim ise kötü kaderim olmuştu. Kızmaya hakkım var mı? Yok. Şu an desem ki Revin’le ilişki yaşayan abimdi, onu komaya sokanda abimdi, bana elini sürmezdi. Bu durumda kaderime isyan etmeye hakkım var mı? Soyundum… Üstümde sadece iç çamaşırlarım vardı. Ellerim titriyordu. Geceyi bile beklememişti. Herkes ayaktaydı. Bu işler geceleri yapılır sanırdım… Ama o benim kocam olsa da bana kocalık yapmayacaktı. Zaten öyle bir beklentim de olamazdı. Görevim vardı. Hamile kaldığımda bana el sürmeyeceğinden de emindim. Mirhan bey de soyunur diye bekledim ama soyunmadı. Kimi ona bey der kimi ise ağa… Şu an karşımda gördüğüm adam ise cehennem zebanisi gibiydi. Korkuyordum, hem de çok… Suçsuz bulunup salındığımda bunların başıma geleceğini bilseydim ‘ben yaptım,’ derdim. Suçsuz yere hapis yatmayı bu adamın altına yatmaya tercih ederdim. Nereden bilecektim ki? Ama sonra hapisteki günlerim aklıma geldi. Hayır… Orası daha kötüydü. O koğuş ağası olan kadın hele… Yarım atletimi çıkardım, ardından pamuklu kumaştan yapılmış desenli külodumu da… Revin hanımın her şeyi pahalı, her şeyi göz kamaştırıcıydı. Ucuz paçavralar derken ne demek istediğini çok iyi biliyordum. Hizmetçiyle işi olmayacak bir adamın bebeğini doğurmak için burdaydım. Ne büyük lütuf. (!) Mirhan beyin karşısında çırılçıplaktım. Bana bakıyordu. Ama sanki bir çöpmüşüm gibi dudaklarını birbirine sımsıkı bastırmış, gözlerini kısmıştı. Tiksintisini daha iyi belli edemezdi. “Mirhan Bey… Ben…” masumum diyemezdim. “Hazır değilim, korkuyorum…” Kolumdan tutup beni kendine çekti. Ellerimle göğüslerimi kapattığım halde geriye kalan her yerim ortadaydı. “Kork zaten!” dedi nefretle. Boğazım düğümlendi. Ama bir şey diyemezdim. Onun gözünde Revin’e en büyük kötülüğü ben yapmıştım. Bir aydır o kadın komadaydı. Oysa ki Revin’in bu evliliği hiç hak etmediğini bilse bana böyle düşman kesilmezdi. Benim değil, onun yüzünü görmek istemezdi. Ama söylersem abimi öldürür… Söyleyemem… Yatağa tırmandım. Ahhh baba, neden beni ağanın elinden kurtarmak için ona damızlık olmamı istedin ki… Bıraksaydın da beni öldürseydi. Hem ben, hem abim kurtulurdu. Üstüme uzandı. Giyinik olmasa daha korkunç olurdu. Tek kelime dahi etmedi. Yüzüne yansıyan isteksizliği her halinden belliydi. “Masummuş gibi bakma. Konakta çalışan hizmetçilerin fahişelerden farkı mı var sanki! Bir de baban el değmemiş, tertemiz dedi! Bakire çıkmada gör bak babana neler edeceğim!” Ağır ithamda bulunuyordu. Ona her hizmetçinin kötü kadın olmadığını söylemek istedim. Ama birazdan zaten bakire olduğumu görecekti.. “Aslına bakarsan bakire olup olmadığın umrumda değil. En kısa sürede hamile kalmazsan, sana söz; yarım bıraktığım işi bitiririm!” dedi. “Ben Revin’e bir şey yapmadım…” desem de duymadı. “Yapmadım…” Sesimi duysa bile inanmıyordu. Aslında sesli söylemediğimi sonradan fark ettim. Anneme verdiğim sözden mütevellit artık ‘masumum’ da diyemiyordum. Korktuğum, her zaman çekindiğim, buralarda herkesin çekindiği mafya gibi bir aileydi Karacabey ailesi. Bu yüzden beni bulup süreye süreye getiren adamına kimse ‘dur, yazık günah’ diyemedi. Herkesin insanlığı korkunun ağır bastığı yerde bitti. Ve ben de korkularıma teslim olmuştum. Hem abim için hem de kendim için ölesiye korkuyordum. Abimi öldürmesi mi, beni sikmesi mi daha kabul edilebilirdi? Annem o sorunun cevabını beni zorla gelin ederek vermişti, Mirhan beyin altında kaderime boyun eğmiş haldeydim. Aletinin başını kadınlığıma dayadı. Her temasını hissediyordum. Mirhan ağa içime girdiğinde canım yandı. Ama o kadar sert davranmadı. Ben daha kötüsüne kendimi hazırlamıştım. Döver, zorla yapar sanmıştım. İlk birliktelikte bu ağrı normaldi. Hem canım acısa ne olacak? Yatağa rızamla uzanmış, rızamla bacaklarımı açmıştım. Bekaretimi de abim için sevmediğim bir adama vermiştim. Keşke tek vereceğim bu olsaydı. Onun rahmime bırakacağı tohumlar evlat olunca asıl o zaman ben bir ömür bu azapla yaşayacaktım. Şu an çektiğim acı bile bu düşünceyle hiçe çıktı. Durmuştu. O bariyeri aştığını anlamıştı. “Bakiresin…” dedi boğuk çıkan bir sesle. “En azından namussuzluk yapmamışsın!” Ben bu kalbime bile erkek almamıştım. Kimseyi sevmemiştim. Kimseyle ilgili hayal bile kurmamıştım. Ruhumda bakireydi… Ama ben fahişe yerine konulmuştum. Gözlerimden yaşlar aktı. “İstediğini aldın, yeter artık…” diye mırıldandım. “Sen benim malımsın! Benimle evlenmeyi kabul etmeseydin! Suçunu itiraf edip adalete teslim olabilirdin! Ama benim karım olmayı sen seçtin!”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD