Birbirimize bir süre baktıktan sonra yanımdan kalkıp ne olduğunu anlamak ister gibi etrafa baktı.
"Zeynep nerede? Sen kimsin?"
Bende ayağa kalkıp bir kaç adım atarak kapı tarafına geçtim.
"Zeynep ablam yok ben varım" dedim. "Yerine beni bıraktı" Dedim. Beni şöyle bir süzüp yüzünü buruşturdu.
"Tekrar etmeyi sevmem Zeynep nerede? Saklanıyor mu?"
"O yok artık" dedim.
Hafif eğilip yatağın altına bakarken hızla kapıyı kilitledim. Sinirden bunu bile duymamıştı. Gardroba yönelirken bende pencereye ilerledim. Pencereyi açarken bakışları bana döndü. Sinirli bakışları gözlüğüm olmasa gözlerimi delecek gibiydi.
"Ne yapıyorsun sen?" diye bağırınca yüzümü buruşturdum. Sesinin ayarına tükürdüğüm anırıyordu resmen.
"Bu odadan çıkamazsın, en azından bir süre"
Dışarıya dönüp anahtarı uzak bir yere fırlattım. Kolumun sert şekilde kavranmasıyla başımı adamın sert göğsüne çarptım. Gözlüğüm kırılmadığı için minnettar olsam da canım fazlasıyla yanmıştı. Beni sarsmaya başlayınca bacağına sert bir tekme atıp acıyla beni bırakmasını sağladım.
"Ağaç mı silkeliyorsun? Sen nasıl bir insansın böyle?" dedim. Kadınlara nasıl davranması gerektiğini bile bilmeyen zorbanın tekiydi.
Duruşunu düzeltip hiç geçmeyen siniri ile bana baktı. Gözlüğümü geriye itip kapıya doğru yürüyüşünü izledim. Kapının kolunu büyük eliyle tutup yukarı aşağı oynatarak açmaya çalıştı. Olmayınca kapıyı itmeye başladı. Canı değerli olduğu için omuz atamadı. Bir süre sonra kapıyı bırakıp bana döndü. İri cüssesiyle bana doğru gelirken yutkundum. Geriye doğru giderek sırtımı duvara verdim. Önümde durunca kalbim korkuyla hızlanmaya başladı. Kızar bir iki vurur giderdi nasıl olsa. Dayan Sahra diye kendime telkinler verdim.
"Zeynep nerede?" diye kükreyince
"Bilmiyorum" diye bağırdım.
"Bunun bedelini ikinizde ödeyeceksiniz. O kaçtığı için, sen yardım ettiğin için"
Benden uzaklaşmaya başlayınca rahat bir nefes aldım. Kapının yanına giderek
"Suaatt" diye bağırmaya başladı. Odanın duvarları sesinin sertliğinden titrer gibi olurken bir şey yapmam gerekiyordu. Elimle basma elbisemin eteğini tutarak koşarak üstüne atladım. Ellerimi boğazına sımsıkı sarıp onu kıskacımın içine aldım. Boğazı o kadar kalındı ki onu boğmam imkansızdı. Böğürerek ellerimi tutup beni düşürmeye çalıştı. Bacaklarımı geniş beline sarıp kendimi destekledim. Tarlaya gidip gelmekten bizde güçlenmiştik çok şükür. Bak şimdi işime yarıyordu işte. Yani en azından bir süre.
Kapıdan ayrılıp benimle birlikte yürümeye başladı. Arkasını dönüp benimle yatağa sert şekilde düşünce yine canım yansa da bırakmadım. Boşuna ayı demiyoruz ya?
"Bırak lan beni. Yoksa bir tarafını kıracağım senin" diye tısladı. Yüzümü buruşturup.
"Olmaz seni bırakırsam ablamın peşine düşeceksin. Bunu göze alamam" dedim aynı sert şekilde konuşarak.
"Onun kurtuluşu yok" diyerek elimi sertçe sıkınca acıyla inledim. Dağ ayısının gücü fazlasıyla vardı. Ellerimi kendinden çözüp bacaklarımı da kendinden ayırdı. Hızla üzerimden kalkarken acıyan kolumu tuttum. O kalkıp bana bakarken bende ona baktım. Bakışları aşağıya doğru kayınca kaşlarım çatıldı. Bende üzerime baktım. Elbisem belime kadar çıkmış alttan giydiğim kadın bokseri görünüyordu. Sıcak olduğu için başka bir şey giymemiştim.
Hızla eteğimi aşağıya doğru indirdim. Oda bana bakmayı bırakıp yeniden kapıya yöneldi. Bende uzandığım yerden kalkıp
"Suaatt" diye bağıran adamın üzerine yürüdüm. Bu sefer beni gördü ve ona dokunamadan ittirdi. Sendeleyerek halının üzerinde durabildim.
"İyi misin Atahan ağa?"
Duyduğum yabancı sesle derin bir nefes aldım. Sesini sonunda duyurmuştu ruhsuz sapık.
"Kırın kapıyı" diye bağırırken yeniden ona hamle yaptım. Beni yine gördü ve beni ittirmek için elini uzattı. Koluna yapışıp ittirilmekten kurtuldum. Bir elimi daha sağlam tutunabilmek adına gömleğine attım ve zorda olsa kavradım. Gömlek üzerine cuk oturduğu için ve büyük ihtimalle marka olduğu için esnemedi. Beni yeniden sert şekilde ittirince gömleğine daha sıkı asıldım. Sonra ki sefer daha sert ittiği için gömleğin düğmeleri tek tek koparak yere doğru saçıldı.
Gömleğin bir ucu elimde kalırken sinirle üzerine bakıp bana döndü. Sinirli bir soluk bıraktıktan sonra yüzüme attığı tokatla geriye doğru savrulup yere kapaklandım. Gözlüğüm düşmemin etkisiyle benden uzak bir yere gitti. Bir tokat beni hem bedenen, hemde ruhen çökerttiği için gözlerim doldu. Sinirli bakışları mı yüzüne çevirirken kapı kırılarak açıldı. Kendimi toparlayıp ayağa kalktım. İlk defa bir insan evladından tokat yemiştim. Gerçekten çok kötü bir bir hismiş.
"Senin gibi bir insana kapatma olacağına buralardan gitmesi daha iyi olacaktı. Verdiği kararın, verdiğim kararın doğruluğunu şimdi daha iyi anlıyorum" dedim kırgın bir sesle. Kırgınlığı mı benden başka umursayacak kimse olmayacaktı ama en azından bu acıyı dışarıya aktarmam gerekiyordu. Gözlüğüm olmadığı için her yeri bulanık görüyordum ve ıslanan gözlerim bu konuda hiç yardımcı olmuyordu.
"Şu kızı yakalayın" dedi sinirli bir sesle. Bana doğru gelen adamlardan kaçıp yere çömeldim. Gözlüğümü bulmam gerekiyordu. Ben etrafı gözümle taramaya çalışırken iki kolumun kavranmasıyla adamlardan kurtulmaya çalıştım. Adamlar beni sıkı kavrayıp ayağa kaldırdı.
"Gözlüğüm olmadan göremem" dedim.
"Görmene gerek yok" dedi Atahan pisliği.
"Neler oluyor Atahan ağa?"
Sinirli bir soluk duyduktan sonra
"Bunu sizin anlatmanızı bekliyorum Haydar efendi. Zeynep nerede?"
Bulanık gördüğüm Haydar baba içeriye girerek etrafa bakındı.
"Zeynep nerede Sahra?" diye sorunca ismimi de öğrenmiş oldu herkes.
"Sana onunla gitmek istemediğini söyledi. Ama sen onu inatla bu ağa bozuntusuna vermeye kalktın" dedim sinirle.
"Sen ne diyorsun kızım? Kiminle konuştuğunu biliyor musun?"
"Az önce öğrendim" dememle silah bize doğrultuldu. Haydar baba silahın sesiyle Atahan ağaya dönerken bende görebildiğim kadarıyla ona baktım.
"İlk defa bir kadını öldüreceğim" diyerek tısladı Atahan efendi.
"Aman ağam o daha küçük bir kız, sen onun kusuruna bakma. Ablasını çok sevdiği için acısından ne diyeceğini şaşırdı." diyerek önüme geçti. Ondan bunu beklemiyordum ama benim için kendini silahın önüne atmıştı.
"Ne küçüğü lan? Konuştuğu laflara dikkat etmezse onu elimden kimse alamayacak"
"Bir daha etmez ağam. Henüz çok genç ve cahil"
"Haydar baba"
"Kes sesini Sahra uzatma da söyle Zeynep nerede?"
Bıkkın bir nefes verip
"Bilmiyorum" dedim.
"Daha dakikalar önce burdaydı nasıl bilmiyorsun?"
"Onu azat ettim gerisi onun çabasına bağlı"
"Sen ne dersin Sahra?"
Haydar babanın da sesi sertleşmişti.
"Söyledim işte" dedim. Görünen köy kılavuz istemezdi sonuçta.
"Onun için milyonlarca lira döktüm ben Haydar efendi. Nasıl bir kızı kollayamaz elinden kaçırırsın?"
Kaşlarım çatıldı. Milyonlarca para döktüm ne demekti?
"Sen Zeynep abla mı sattın mı?" diye sordum bağırarak.
"Bu seni ilgilendirmez Sahra"
Adamların elinden kurtulmaya çalışsam da başaramadım.
"Bunu nasıl yaparsın.? Kızını nasıl satarsın?" diye bağırdım. Bide baba yerine koyduğum adama bak ya. Kesin beni de satacaktı şerefsiz. Gerçek yüzünü görmem iyi olmuştu.
"Bu konu için ne yeri ne zamanı" diyerek beni susturdu. Ağa bozuntusuna dönerek
"İstersen paranı alabilirsin Atahan ağa. Kızım belli ki kaçmış." dedi.
"Seni öldürürüm Haydar efendi. Zeynep'i bulup bana getireceksin. Eğer namusuna zarar gelirse hiç birinizi yaşatmam."
Haydar artık baba demeyeceğim adam Zeynep ablanın sevdiği adamla kaçtığını biliyordu. Yani nikah kıyıp hemen birlikte olacaklarını tahmin ediyordu.
" Ben ne yapabilirim ağam?"
" Onu bulacaksın bana. Eğer bulamazsan ikinizin başına geleceklerden ben sorumlu değilim" dedi silahını beline yerleştirirken.
"Bana gömlek getirin Suat" dedi sinirli bir soluk bırakarak. Gömleği yırtılmıştı. Bir adamın ayak sesleri hızla uzaklaşırken ortamı bir sessizlik kapladı. Kolumu tutan adamlar yüzünden sert bir soluk bıraktım.
"Şu gereksizin gözlüğünü bulup gözüne takın. Onu bir süre misafir edeceğiz" diyen adamla kaşlarım iyice çatıldı.
"Seninle gelmeyeceğim" diyerek tısladım.
"Sana soru sorduğu mu hatırlamıyorum"
Gözüme koyulan gözlük ile bir süre sessiz kaldıktan sonra
"Kanunlar var. Kimseyi zorla alıkoyamazsın" dedim sinirle.
"Burda kanun benim" diyerek kestirip attı.
"Aman ağam ne dersin? Tamam hatalı olduğunu kabul ediyorum ama onu götürüp ne yapacaksın?" dedi haydar efendi.
"İkiniz de sesinizi kesin. Yoksa birinizin kafasına sıkacağım" diyen adamla yeni bir sinir dalgası tüm bedenimi sardı. Ne söyleyeceğimi bilemeyerek sessiz kaldım. Bir süre sonra adamı gelip ona gömlek getirdi. Bakışlarımı başka yere çevirip ona bakmayı bıraktım. Üzerini değişince
"Gidiyoruz" dedi.
Beni sürüklemeye başlayan adamlardan kurtulmaya çalışsam da kurtulamadım. Bırakın beni diye bağırsam da beni sürükleyerek alt kata indirip dışarıya çıkardılar. Bahçede iki lüks araç vardı. Atahan ağa öndekine binerken beni arkada ki arabaya yerleştirdiler. Gözümü bağlayıp ellerimi bantladıkları zaman tüm hareketlerim durdu. Beni nereye götürüp, ne yapacaktı kim bilir? Sinir boşalması yaşadığım için sessizce ağlamaya başladım. Hayatımın en kötü günü annemi mezara koyduğum gündü ve sonra bugün... Başıma ne geleceğini bilmediğim için sadece ağladım...