2.OĞLUN SOYADIMI ALACAK

1421 Words
Alanur kendine gelen babasının yanındaydı. “Kimin yaptığını görmedin mi?” “Görmedim kızım.” dedi Halis ağa. Genç kız oturduğu sandalyede arkasına yaslandı. “Bence Ömer amcam ile Adem’in bir parmağı var. Belki de doğrudan kendileri yaptılar.” Halis ağa yattığı yerde kıpırdanınca kızı sırtındaki yastığı düzeltti. “Dün gece yaptıklarının haberini aldım. Kan ve kefen demek!” “Gözdağı vermem gerekiyordu.” dedi Alanur. “Ama vazgeçmeyecekler. Erkek çocuğun olmadığından ağalıkta söz hakları olduklarına inanıyorlar ve taht savaşına girmiş şehzadeler gibi bu ağalık için savaşacaklar.” Kızının elinin üzerine iki kez vurdu. “Haksızlar mı kızım?” dediğinde yumruk halini almış eli havalandı ve işaret parmağı gökyüzüne doğru uzandı. “Yaradan şahidimdir sekiz kızım var sekizini de karşılığında değil bir erkek evlat on erkek evlat verseler değişmem ama töremiz ortada oğlum olmayınca benden sonra ağalık kardeşime ondanda en büyük oğluna yani Adem’e geçecek bu aceleleri ne bir anlasam.” Alanur’un başı dikleşmişti. “Aceleleri var çünkü benim ağalığı bırakmayacağımı biliyorlar. Önce seni öldürmek istiyorlar bunu başarırlarsa zamanında yapamadıklarını bir kez daha yapmak isteyecekler yine olmazsa beni de öldürecekler.” Halis ağanın oğlu olmadığı için yıllar önce kardeşi Ömer Bey, Alanur’u kendi oğluyla evlendirip ağalık meselesini kısa yoldan çözmek istemişti ama bu teklifi baba kız anında reddetmişti. “Bırakmam baba.” dedi genç kız. “Onlar keyif çatarken biz seninle tarlalarımıza tarla kattık, sınırlarımızı genişlettik. Yetmedi kendi fabrikamızı kurduk binlerce işçiye ekmek kapısı açtık. Zor oldu ama bunları yaparken harama el uzatmadık. Tarlalardan verim alamadığımız yıl amcamlara halamlara bizler hakkımızdan feragat edeceğiz sizler de hakkınızdan feragat edin yeteri kadar ürün alamadığımız için işçilere ödeme yapacak parayı kazanamadık dedik kabul etmediler.” Soluklanıp konuşmaya devam etti. “Sen tatsızlık çıkmasın dedin diye gelen bütün parayı onlara verdik kendi hakkımızı işçilere dağıttık. Annemin kollarındaki bileziklerden kardeşlerimin kulaklarındaki küpelere kadar bozdurduk. Şimdi hiçbiri ağa olacağız deyip başa geçip buralarda hak iddia edip pastanın büyük dilimini yiyemez, izin vermem!” “Verme kızım ben de istemem sizin haklarınızdan olmanızı ama ne yapayım kendi kardeşlerimi mi katledeyim yoksa yeğenlerimi mi öldüreyim? Ben onların büyüğüyüm onlara doğru yolu göstermem gerekirken yanlışın önünü mü açayım?” Halis ağa suskunlaşırken Alanur düşünceliydi. Aşiretinin karşısında dik durabileceği bir çözüm yolu arıyordu. “Benim aklımda bir yol var ama…” dediğinde tekrar sessizleşti. “O aklından ne geçiyor?” dedi babası. “Hepsinin istediği başa bir erkeğin geçmesi kadınım diye beni yok sayıyorlar onlara istediklerini verirsem karşı çıkmayı bırakmak zorunda kalırlar.” Baba kız göz göze geldiğinde Alanur devam etti. “İzin verirsen bu aileye bir erkek torun vereyim ve başa onu geçireyim.” “Kızım sen evden gitmem diye gelen bütün görücüleri geri çevirirken şimdi evlenmek mi istiyorsun?” “Evet ama kendi şartlarımla.” diyen Alanur aklındakini babasına tek tek anlattı. Saatlerce kafa kafaya verip konuştular. ~~~~ Geçen bir ayın sonunda Halis ağa tamamen iyileşmiş, işleri eskisi gibi kızıyla beraber yürütmeye başlamıştı. Konağın her yanında akşam verilecek davet için hazırlık vardı. Hizmetkarlar yemekleri pişirip, şerbetleri karıştırıyorlardı. Alanur odasına girdiğinde pantolonunu ve gömleğini giyip kendisiyle müsemma olmuş çizmelerini ayağına geçirdi. Saçlarını taradığında önlerden ince birer tutamı alıp arka tarafta birleştirip ördü ve üst tarafına değerli taşlarla süslenmiş tarak şeklindeki tokayı oturttu. Yeşil gözlerine siyah sürmesini çektikten sonra, dudaklarını kahverengi rujuyla hafif renklendirdi ve dışarı çıktı. On sekiz yaşına girdikten sonra başta kendi akrabaları sonra diğer ağaların oğulları güzelliğini görüp evlenmek için kapısını aşındırmaya başlamıştı ama hepsini evinden ayrılmamak için geri çevirmişti şimdi ise kendi isteğiyle tanımadığı birini seçip evlenecekti. Gelen konuklar büyük davet salonuna alındıktan sonra hazırlanan yer sofrasının etrafında sıralanmış yemekleri yemeye başlamışlardı. Halis ağa konuk olarak gelen diğer ağaların baş köşesine oturup hepsine selam verdi. Yemekler bittiğinde şerbetler dağıtılırken Alanur içeri girmişti, “Hoş geldiniz ağalar!” diyerek başı dik yürüyüp babasının yanına oturdu. Ağaların hepsi Halis ağanın kızını kendinden sonra gelecek kişi ilan ettiği için bir kadını başta görmeyi kabullenemeselerde sessizce saygı göstermeye mecbur kalıyorlardı. Şerbetler yudumlanırken Halis ağa, kızının dizine elini koydu. “Evime geldiniz, aşımı paylaştınız, soframa bereket verdiniz. Sizleri çağırma nedenimi merak ettiğinize eminim. Aşiretimin hanımağasının artık yuvasını kurma vakti gelmiştir. Bekar oğlu olanlar burada kalsın konuşmaya devam edelim olmayanlar şerbetlerini içip evlerine dönsünler.” Kalabalıktan yükselen uğultular artarken ağaların birçoğu misafirliğini bitirip gitmişti. Bazılarının bekar oğlu yoktu bazıları Alanur'un yaşı oğullarından büyük olduğu için istememişti. Kalanlarla konuşma işini Alanur üstlenmişti. “Ağalar bilirim ki hepiniz babamın yanında oturup sizlerle konuşmamı kabullenemezsiniz ama evlenecek kişi benim bu yüzden sizinle konuşup anlaşacak kişi de benim. Öncelikle sizlerin kaç erkek ve kaç kız çocuğuna sahip olduğunuzu bilmek istiyorum.” Ağalar sırayla konuşuyor üç oğlum iki kızım var, dört oğlum bir kızım var gibi sayı belirtiyorlardı. En son konuşacak olan Azam ağanın omuzları kabarmıştı. “Beş evladım var beşi de erkektir çok şükür. Dört evladımı evlendirdim bana on altı torun verdiler. On altı torunumun on altısı da erkektir. Evimdeq sadece dört kızım vardır onlarda oğullarımın eş olarak aldıkları gelinlerimdir.” Alanur ile Halis ağanın yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Genç kız konuklarına baktı. “Geldiğiniz için teşekkür ederim şerbetleriniz bittiyse sizleri uğurlayalım.” dediğinde herkes oturduğu yerden kalkarken. “Azam ağa sen kal bir kahve ikram edelim.” demişti. Azam ağa kalktığı yere geri oturduğunda çok geçmeden içeride yalnızca üçü kalmıştı ve gelen kahveleri yudumluyorlardı. Genç kız babasından onay alınca konuya girdi. “Azam ağam açık konuşacağım. Evleneceğim ama gelin gitmeyeceğim damat alacağım. Oğlunu bu eve gönderip soyadımı almasını kabul edeceksen bu evlilik için konuşalım.” Azam ağa alışık olmadığı evlilik isteği karşısında afallamıştı. Bekar oğlu en küçük oğluydu. Ondan önce aşiretinin ağalığını üstlenecek ağabeyleri vardı ama Alanur ile evlenip bu konağa gelmesi demek ağa olması demekti. Kılıç aşireti güçlüydü ve bu evlilikle aynı zamanda kendi aşireti de güçlenirdi. “Hanımağam oğlum sizden birkaç yaş küçüktür.” dedi. “Kaç yaşında?” diye sordu Alanur. “Yirmi altı.” Evleneceği adamın iki yaş küçük olmasının önemi yoktu. Aşk evliliği yapmayacaktı. Kendisine erkek evlat vermesi yeterliydi. “Yaşı sorun değil ama evlenmeden önce doktor raporu istiyorum. Bana erkek evlat veremeyecek bir adamı koca diye nikahıma almam.” Azam ağa başını öne eğdi. “Ağam, hanımağam bana bir süre izin verin oğlum yurtdışında yaşıyor kendisiyle konuşayım ülkesine, topraklarına geri dönsün sonra hayırlısıyla istediklerinizle beraber düğünü yaparız.” “Zaman sizin olsun ama uzun sürmesin.” Halis ağanın son sözüyle Azam ağa misafirliğini bitirip konaktan ayrılmıştı. Alanur odasına geri döndüğünde yedi kız kardeşini de kendisini beklerken buldu. Kolundan tutup çekiştirerek aralarına oturttular. “Abla hemen anlat, kime tamam dedin? Eniştemiz kim olacak?” diyen Nagihan’ın sesi heyecanlı çıkmıştı. “Erşenlerin oğlu.” dedi genç kız. “Adı ne?” dedi Ezgi. “Bilmem sormadım ama benden iki yaş küçükmüş.” Zehra, ablasının sözleriyle oturduğu yerde dikleşti. “Ben biliyorum galiba. Erşenlerin benim yaşımda bir oğlu vardı ilkokulda aynı sınıftaydık. Adı Gürhan’dı.” Gülmeye başladığında ağzını kapattı. “Abla eğer gerçekten Gürhan ise ben zamanında eniştemin kaşını yarmıştım haberin olsun. Okul zamanı saçımı çekmişti ben de tokat atmıştım. Tokadın gücüyle dengesini sağlayamayıp askılıkların olduğu duvara dayanmıştı sonra o askılığın ucu kaşını yarmıştı.” Zehra'nın söylediklerine kızlar gülerken Gül ablasını omzuyla dürttü. “Koca diye gencecik çıtırı alacaksın bir daha bu odadan çıkar mısın, yüzünü görür müyüz?” “Ben olsam çıkmam.” dedi Sevim gülmeye devam ederken. “O kadar meraklıysanız sizleri evlendireyim.” diyen ablaları ile hepsi ‘İstemeyiz.’ demişti. Alanur iç çekti. “Babası yurtdışında yaşıyor dedi ben de oğlun bu eve iç güveysi gelecek, soyadımı alacak dedim. Bakalım kabul edecek mi? Belki istemiyorum deyip hiç gelmez o zaman başka birini bulmam gerekir.” Ela araya girdi. “Aklı varsa gelir. Aşiretimiz bu yörenin en güçlü aşiretlerinden biri ve seninle evlenmesi demek ağa olması demek hele bir de erkek çocuğunuz doğarsa yeriniz sağlamlaşır akrabalarımız da avuçlarını yalar. Kendi evinde kalsa ağabeylerinden sıra gelmez ki ağa olsun.” Gül konuşmaya dahil oldu. “Adem zamanında seninle evlenmek istemişti şimdi evleneceğini duyunca delirecektir.” “Karısıyla, çocuklarıyla ilgilensin o.” dedi Alanur. “Kuzenimle evlenecek değildim hele de babamdan ağalığını almak isterken!” “Zaten sen evlenmem deyince erkek çocuk sahibi olayım diye hemen başka biriyle evlendi.” diyen Duygu, ablasına bakıyordu. “Neyse bu kadar dedikodu yeter gidin artık dinleneceğim.” Alanur, kardeşlerini gönderdikten sonra odasındaki banyoya girip küveti doldurdu. Kıyafetlerini çıkarıp suyun içine uzandı ve başını yasladığı yerde gözlerini kapattı. Evlenmek isteyeceği son şey bile değildi ama bunu yapıp bir erkek çocuk dünyaya getirmezse başkaldırdığı aşireti bir yerde hanımağalığını elinden alacaktı. “Sadece yatağını paylaşacaksın Alanur hayatını değil. Yüzünü gece bu odaya girmedikçe görmek zorunda değilsin, konuşup, sohbet etmek zorunda hiç değilsin. Canını sıkarsa sen de topuğuna sıkarsın olur biter.” Aldığı derin nefesle biraz daha suyun içine gömüldü.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD