Gürhan, Mirza ağabeyi ve Ferman ağabeyi ile yine onların zorlamasıyla düğün alışverişine çıkıp damatlık almak zorunda kalmıştı. Eve geldiğinde oflayıp puflarken Behram gelmiş kardeşinin tepkisiyle yakasından tutup odasına götürmüştü.
‘’Gürhan o aklını başına topla oğlum. Bak sözlünün peşinde gezen itler var adam ol sahip çık. Sürekli beni iç güveysi gönderip erkekliğimi yerlere seriyorsunuz diyorsun ya erkeklik gittiğin evle yok olmaz ama sözlüne sahip çıkamazsan işte o zaman adamım demeyeceksin.’’
‘’Bana ne ağabey kiminle görüşüyorsa görüşşün tanımadığım, istemediğim birini umursayacak değilim ya! Umarım düğün olana kadar o it dediklerinden biriyle kaçar da kurtulurum.’’
‘’Sen bu kafayla devam et.’’ diyen Behram odadan çıkacakken Gürhan arkasından seslendi.
‘’Ağabey!’’
‘’Ne var?’’ diyerek geri döndü.
‘’Biraz para versene bütün kartlarımı aldınız elimden cebimde beş kuruş param yok.’’
‘’Vereyim de evden kaç değil mi?’’
‘’Ağabey darlandım anlıyor musun darlandım! Biraz dışarı çıkıp hava almak istiyorum vereceğin iki kuruş parayla nereye gidebilirim acaba?’’
Behram cüzdanından çıkardığı parayı kardeşine uzattı. ‘’Akşam olduğunda bu evde olmazsan peşine düşerim kaçtığın yerde seni bulur gebertirim ona göre.’’
‘’Anladım.’’ diyen Gürhan kırmızı dar paça pantolonunu ve beyaz tişörtünü giyip, kulağına küpelerinden birini taktı. Ayağına geçirdiği beyaz spor ayakkabılarla kendini evden dışarı attı.
Araba istemeyi düşündü ama vermeyeceklerini bildiği için vazgeçmişti. En son bir yıl önce gelmişti ve o günden bugüne içinde pek değişiklik yoktu. Yol üstündeki bakkaldan bir sigara alıp yakmıştı.
Yürümeye devam ederken gördüğü kuaföre girdi. ‘’Merhaba erkek müşteri kabul ediyor musunuz?’’ dedi karşılayan kadına.
‘’Evet ediyoruz.’’ dedi kuaför Reyhan.
‘’Manikür, pedikür, cilt bakımı hepsini yapalım bir de kaşlarımda çıkan yerleri toplayın.’’
Reyhan, müşterisini odaya aldığında işe ilk tırnaklarından başladı. Gürhan yapılan el tırnaklarına bakıyordu. ‘’Bakım gibisi yok.’’ dedi gülümseyerek.
‘’Buralarda erkek müşterimiz çok nadir oluyor. Genelde sizin gibi dışarıdan gelenleri alıyoruz.’’
‘’Bundan sonra sık sık görüşürüz istemesem de gidiş yolum kesildi.’’
Reyhan, Gürhan’ı tanımadığı için, ‘’İş için mi geldiniz; tayin mi, yeni atama mı?’’ diye sormuştu.
Genç adam alaycı bir ses çıkardı. ‘’Yok damat olarak geliyorum.’’ dedi.
‘’Hayırlı olsun.’’ diyen Reyhan bitirdiği tırnaklarla kaşlara geçmişti. Daha önce alınıp çıkan kaşları güzelce alıp şeklini düzeltirken kapı açıldı ve içeriye yeni müşteri girdi.
‘’Reyhan müsait misin?’’ dedi gelen genç kız.
‘’Sayılır biraz bekle hemen alacağım.’’
‘’Beklerim.’’ Alanur doğrudan mutfak tarafına geçip kendine bir kahve hazırladı ve kuaför salonunun içine girdi.
Bekleme koltuğuna otururken arkadaşının kaşlarını aldığı adama baktığında içinden gülse de dışarıdan yüzü sabitti. Erkeklerin kuaföre gelmesine anlam veremiyordu.
‘’Randevunun bugün olduğunu unutmuştum.’’ dedi Reyhan elinde cımbızla.
‘’Sorun değil.’’ diyerek geçiştirdi. Müşterinin yanında açıkça muhabbete girmek istememişti.
Reyhan cımbızı bıraktığında, ‘’Cilt bakımı için önce maske yapacağım şuradaki yatağa yatın ben de maskeyi hazırlayayım.’’ deyince Gürhan oturduğu yerden kalkınca Alanur ile göz göze gelmişlerdi.
Gördüğü güzellikle nefes almayı unutmuştu. Kömür karası saçları beline kadar dökülüyordu ve yeşil gözleri zümrüt gibi o siyahlığın içinde parıldıyordu. Reyhan ile konuşurken kırmızı rujun arasında beyaz dişleri ışıldıyordu. Güldüğünde burnundaki hızmasının ucundaki küçük taşı sallanmıştı.
Alanur üzerindeki bakışı fark ettiğinde rahatsız olup oturduğu yerde yan dönmüştü. ‘’Reyhan işin uzun sürecekse sonra geleyim.’’ dedi.
‘’Hayır canım maskeyi sürüp seni alacağım. İstersen odaya geçip hazırlan.’’
Alanur kahve fincanını ortadaki masaya bırakıp kalktığında diğerinin söylediğini duydu.
‘’Yeryüzüne bir melek düşmüş o da tam önüme düşmüş.’’
Genç adam sözünü söyler söylemez burnuna gelen yumrukla geri doğru yere düşmüştü. Başına dayanan silahla genç kızın öfke fırtınası estiren gözlerine baktı. ‘’Kadın gibi gelmişsin buraya kaşlarını aldırıyorsun yetmiyor bir de bana laf mı atıyorsun? Kurşunu kafana saplamadan çek git yoksa elimde kalacaksın.’’ derken bakışları bal rengi bakışlara kenetlenmişti. ‘’Anladın mı beni bal çocuk?’’
Gürhan yerden kalktığında boyu Alanur’un boyunu geçmişti ve yapılı bedeni yanında genç kız çocuk gibi kalmıştı. Elleri teslim olur gibi havadaydı. ‘’Gidiyorum sakin ol.’’ diyerek geri geri yürüdü.
Reyhan elinde maskeyi hazırladığı kapla geldiğinde Alanur’u silahını karşısındakine doğrultmuş halde görünce gözlerini devirdi. ‘’Müşterilerimi kaçırma.’’ dedi.
Genç adam cebinden çıkardığı parayı kenara bıraktı. ‘’Sonra yine gelirim ama şu an burada kalırsam pek hoş şeyler olmayacak.’’ Kapıdan çıkıp gitti.
Alanur silahını beline geri yerleştirip odaya geçti ve üzerindeki kıyafetleri çıkardı. ‘’Nefret ediyorum böyle tiplerden. Giydiği kıyafete bak, kadın gibi aldırdığı kaşlarına bak bir de laf atıp çapkınlık yapmaya kalkıyor.’’
‘’Biz ona bakımlı erkek diyoruz.’’ diyen Reyhan lazer cihazını çalıştırdı.
‘’Onu siz kuaförler diyorsunuz bizler değil. Böyleleri var ya evlendiklerinde eşlerini de korumayı bilmez ezdirirler.’’
Reyhan gülmeye başlamıştı. ‘’Bu şehre evleneceği için gelmiş gerçi seni de duyduk iç güveysi alacakmışsın.’’
‘’Benim durumum farklı biliyorsun aile içindeki çatışmayı, mecburum yoksa ne diye iç güveysi alayım. Normal bir evlilik yapacak olsaydım beni gerçekten kaldırabilecek, güçlü bir erkek isterdim de kim bilir evleneceğim adam nasıl biri.’’
‘’Dün Zehra buradaydı biraz dedikodunuzu yaptık adamı görmek istememişsin.’’
‘’Evet istemedim çünkü tipi, karakteri şu an umrumda değil.’’ İç çekti. ‘’Neyse beni boşver teyzem nasıl uzun zamandır göremedim?’’
‘’İyi ağabeyimin ikizleri biliyorsun aşırı hareketliler bütün gün yengemle annemi peşlerinden koşturuyorlar.’’
Alanur gülmüştü. ‘’Spor yapmış olurlar.’’
İşleri bittiğinde yattığı yerden kalkıp üzerini giydi. ‘’Kına gecesine gelmeyi unutma.’’ diyerek ücreti verip kuaförden çıktı.
Gürhan eve geldiğinde banyoya girip burnundan yüzüne bulaşan kanı yıkadı. ‘’Hiç özlememişim buranın insanlarını yurtdışında olsa ettiğim iltifata en azından bir güler yüz görürdüm.’’
Banyodan çıkıp mutfağa gitti ve aldığı buzu burnuna tuta tuta odasına doğru yürüdü ama koridorda Kıvanç ağabeyiyle karşılaşmıştı. ‘’Yüzüne ne oldu?’’
‘’Kapı çarptı.’’ dese de ağabeyi elini tutup buzu geri çekti ve şişmiş burnuna baktı.
‘’Kim yaptı? Karşılığını verdin mi?’’
‘’Vermedim.’’ Sözüyle Kıvanç ağabeyi kulağındaki küpeyi tutup çekti. ‘’Yeter ama be bırakın şu küpelerimi artık.’’
‘’Dayak yiyorsun bir de karşılık vermiyorsun öyle mi?’’
‘’Kadına el mi kaldırayım ağabey?’’
‘’Ha bir de utanmadan kadından mı dayak yedin?’’
Gelen Ferman konuşmaları duymuştu. ‘’Ne oldu, kadından dayak mı yedin?’’ dedi O da.
‘’Bu şehrin kadınları iltifat duymayı sevmiyormuş onu öğrendim.’’ Kıvanç ağabeyinin elinden kurtardığı buz torbasını tekrar burnuna tuttu.
Ferman parmağını kardeşine salladı. ‘’Bana bak sözün kesilmişken başkalarına çapkınlık yapmaya kalkma sonra namus savaşı başlatırsın.’’
‘’Tamam ağabey düşün yakamdan.’’ Gürhan yanlarından geçip odasına girdi ve yatağa sırtüstü yattı.
‘’Evlenmek zorunda bırakıldığım kadın babasının adını kullanıp istediğini yaptırıyor olabilir ama kim bilir nasıl çirkindir! Bir de kuafördeki kadına bak işte gerçek kadın onun gibilere derler. O nasıl güzellikti öyle! Adı neydi acaba? Tekrar görür müyüm? Bana eş diye onu versinler geceleri yatağıma alayım iç güveysi de giderim, soyadını da alırım.’’ Yüzündeki gülümsemeyle burnundaki ağrıyı hissetti. ‘’Ne demişti; Bal çocuk! Dalga geçmek için mi söyledi yoksa iltifat etmek için mi? Ne için söylediyse söyledi ben iltifat sayacağım.’’
İç çektiğinde elindeki buzu biraz daha yüzüne bastırdı. ‘’Kuaföre geri gidip oradaki kıza sorsam belli ki birbirlerini iyi tanıyorlardı ama kuaföre de evleniyorum dedim hayatta söylemez.’’
‘’Yengesinun hamsi kuşi, ağabeyun dayak yemuş dedu.’’ İçeri giren yengesine bakıp yattığı yerden kalktı.
‘’İyiyim yenge yok bir şeyim.’’
‘’Yengesinun balisi sözluni merak edup sormayacak misun?’’
‘’Sormayacağım.’’ dedi Gürhan. ‘’Hiç merak etmiyorum.’’
‘’Eyu.’’ Asiye gidecekken kapıda durup geri baktı. ‘’O paçi var ya senu hamsi niyetina yer haberun olsun. Ya erkek gibu davran ipleri ondan önca eluna al ya da yerlarda sürun.’’
Genç adam, yengesinin ardından yakasını silkmişti. ‘’Sürüneyim de hepiniz kurtulun benden zaten evlenip evden gideyim diye gözümün içine bakıyorsunuz.’’
~~~~
Alanur hava kararırken eve girdiğinde kardeşleri kolundan tutup çekerek büyük misafir odasına götürmüşlerdi. ‘’Sürpriz!’’ diye bağırdıklarında genç kız süslenmiş odayı gördü.
‘’Kimin sünnet düğünü var?’’ dedi gülerek.
‘’Senin bekarlığa veda partin var.’’ diyerek cevap verdi Zehra.
Sevim kasetçaların düğmesine bastığında müzik sesi içeriye yayıldı. ‘’Oh sallayın kızlar kalçaları.’’ dediğinde Duygu gülerek ortaya geçti.
‘’Sadece kalçalar olmaz memeler de saçılsın etrafa.’’ Elbisesini kenarını indirip göğsünün başlangıç kısmını açığa çıkarınca diğer kızlarda gülerek ona katılmış oynamaya başlamıştı.
Duygu, Alanur’u ortaya çekerken Gül başına gelin oluyorum yazan taç oturtmuştu. ‘’Tabi evleneceğim diye ölüyorum heyecandan.’’ diyerek güldü Alanur.
Ezgi aldığı üzümü ağzına attı. ‘’Aman abla boşver evleneceğin adam kimse kim işte onu düşünme biz bize eğleneceğiz."
Ela’nın dağıttığı oryantal kemerlerini bellerine bağladıklarında çalan müzikle beraber kahkahaları odanın duvarlarında yankılanıp taşıyor konağın her yanına yayılıyordu.
‘’Bakın burada ne var?’’ Gül içki şişesini gösterdiğinde kızlar 'ooo' diye tezahürat yaparak kadehleri doldurdular.
Zehra kadehini havaya kaldırdı. ‘’Hanımağamıza!’’ dediğinde diğerleri de ‘’Hanımağamıza!’’ dedi ve hepsi aynı anda kafaya dikip tek nefeste içtiler.
Odanın kapısı açıldığında Meftun Hanım içeri girmişti. ‘’Nankörler.’’ dedi sekiz kızına bakarak. ‘’Sizin yüzünüzden sekiz yıl boyunca hamile gezeyim ama siz anneniz olmadan eğlence yapın.’’
Alanur, annesinin elinden tutup yanına çekti. ‘’Hiç olur mu annem asıl biz özür dileriz erkek olarak doğamadık da seni sekiz yıl boyunca hamile dolaştırdık.’’ derken gülmüştü. Elini uzattığında Duygu içki doldurduğu bardağı verdi. Annesinin dudaklarına götürdü. ‘’Hadi iç de beraber geçmiş günlere sövelim.’’
‘’Hiç sekiz yıl hamilelik mi olur dile kolay be.’’ Gül’ün sözleriyle Nagihan araya girdi.
‘’Acımasız ağa babam. Atının yolda nalı düşsün de yaya kalsın.’’
‘’Kalsın tabi.’’ Meftun Hanım, kızının elinden aldığı içkiyi içti. ‘’Erkek çocuk diye diye sekiz yıl hamile dolaştım onun yüzünden şimdi de ne güzel kızlarım var diyor. Madem kızlarını sevecektin en azından üçüncü çocukta dursaydın.’’
‘’Ne yani biz doğmasa mıydık?’’ dedi Sevim gülerek.
‘’Yok siz yine doğunda sekiz yıl hamilelik mi olurmuş bana da yazık?’’ Meftun Hanım bardağına tekrar dolan içkiyi de içti ve kızları müzikle oynarken onlara eşlik etmeye başladı.
Saat ilerlerken hepsi içtikleri içkilerle bir köşede sızmıştı. Halis ağa müzik sesleriyle, gülme seslerini duyuyordu ve gülme sesleri kesilip sadece müzik devam edince bir süre sonra merak edip bakmak için gelmişti.
Karısını, kızlarını bazılarını yerde bazılarını koltukta uyurken bulmuştu ve yerde boş içki şişeleri vardı. ‘’Hey gidi bir de ağa ailesi olacaklar şu hallerine bak.’’ deyip hiç görmemiş gibi yaparak kapıyı geri kapattı.