... Gece yarısı gözlerimi açtım, 'Nerdeyim ben?' dedim. Abin de yan koltukta uyuyormuş. Uyanıp yanıma geldi, 'Annem!' dedim. 'Merak etme iyi, yan odada uyuyor.' dedi... Sonra, annemi görmek istedim. 'Annen senin kadar iyi değil.' deyince, ben yine bayılmışım... Uyandığımda sabah olmuştu.
Babam başıma geldi. 'Annem çok mu kötü?' diye sordum. 'Kızım annen sana özenmiş.
hattaa senden daha fazla tesettürlü olmuş. Hepsi buu. Merak etme.' dedi.
Anneme bi baktım, elleri sargılı, başı boynu sargılı, ağlamaya başladım. Babam espiri yapıp beni rahatlatmaya çalışıyordu. 'Gördün mü bak o senden daha güzel kapandı. Hemde ne kadar çok yakışmış değil mii?"
Elif: "Sonra ne olduuu?!"
Leyla: "Aynı babam gibiii, Hakan beyimiz de annemle babamın gözdesi oldu. Bir kızları vardı, bir de oğulları oldu. Yani ben abinle evlenmeseydim bile onlar abinle irtibati kesmeyeceklerdi. Yangın annemi çok etkiledi. 'Başımda örtü olsaydı, kollarım kapalı olsaydı,
yanmazdım' falan dedi. Yangın da annemin dönüş yapmasına vesile oldu, çok şükür. Benimle birlikte Kur'an okumayı öğrendi namaz kılmaya başladı. Bir yıl sonra da mezuniyette abin o çocuğa yazdığım kağıt ve yüzükle yanıma gelip, 'Bu dua, senin yazdığın gün kabul oldu. Bu hâlinde benim duamın biraz geç kabul olduğundan dolayı oldu! Geriye kaldı ailelerimizin duası, oda kabul olsun mu?' dedi. Meğer ben o teyzeyle konuşurken abin bizi izliyormuş. Sonra gidip teyzeye sormuş. Oda kağıdı göstermiş. Abin de o kağıdı alıp, yerine; 'Allah'ım Leyla ablayı önce senin, sonra da Hakan abinin seveceği biri yap!' deyip tekrar çocuğa vermiş.
İşte böyle, Şimdi Elif'ciğim! Sen sen ol, dua da cimrilik yapma! Aklına ne geliyorsa iste. Rabb'imin hazinesi bol. Senin için hangisi hayırlı ise zamanı geldiğinde verecektir emin ol. Ben abinle olmak için 'malım mulum gitsin' demiştim, babam iflas etti. Çok şükür yeni yeni toparlanıyolar. Borçları bitti ama benim yüzümden, duamın yanlışı yüzünden ailem de etkilendi. Sonraa, hayatında olacak tevafuklara sakın şaşırma! Duanı güzel yaparsan, güzel şeyler olur... Unutma! Mevla nasip ederse döner dolaşır gelir yemenden! Mevla nasip etmezse ne yaparsan yap ne gelir elden?!"
Elif, "Yengeeemm! İyiki benim yengemsiin. Seni seviyordum ama, şimdi daha çok seviyorum. Sana hayran oldum!" deyince, Leyla, ellerinin içini Elif'e göstererek, "Yooo! Lütfen, yeni yeni dizginlerini elime aldığım nefsimi kabartmana izin veremem, konuyu kapatalım lütfen!" dedi
Hakan: "Hatunuuuuumm hastaneye gireyim mi artık!"
Leyla: "Aaaa, geldik mi kiii?"
Hakan: "İlk kez bu kadar sakin anlattın, ben de bozmayayım diye hastaneyi es geçtim!"
Leyla: "Hakaaaannn! Bu kız seni tam olarak tanımıyor bencee, yoksa açık ara seni severdi!"
Hakan: "Yoooo güzelim, ben şikayetçi değilim... Elif, Selim'le büyüdü... Geçmişte yaşananlar yüzünden ben Elif'le Selim'e tepkili büyüdüm. O yüzden biraz mesafeli olduk. Onların sevgisini de saygısını da hep hissettim, hâlâ da hissediyorum. Elif olmasaydı Selim delirirdi. O yüzden bu zamana kadar nasılsa öyle devam etsin."
Elif: "Abiii!.. Selim abim hâlâ rüyasında görüyor mudur?"
Hakan: Ben bile hâlâ görüyorum o mu görmicek? Neyse hadi inin, bende otoparka çekeyim!.."
•~~~~•Nurseli,
Eve geleli bir hafta olmuştu ki, yine korktuğum olmuş babam ortopediden randevu almıştı ve doktora gidecektik.
Filiz ve Hilde ile konferans yapıp, "Kızlar hakkınızı helal edin! Ben artık İstanbul'a gelemicem!" dedim
Hilde, inanmayarak, "Abartıyorsun Nurseli yaa, bir kaç kemik kırıldı diye koca okulu mu bıraktıracaklar saçmalama!" deyince, "Tabiii canıııımmm haklısın, kan değerlerim on iki yerine on bir nokta dört çıkınca, 'Bu sene donduralım, seneye gidersin, okul bu kaçmıyor ama sağlık en önemlisi.' dedikleri için evham yapmış olabilirim!" diyerek durumun ne kadar ciddi olduğunu gösterdim.
Filiz, yardım dinlenir gibi, "Hildeee, bir şey yapalım yaaa, durum ciddii!" derken neredeyse ağlayacaktı...
İlk öneri Hilde'den geldi ve, "Bana bak, sen doktora tek girsen, söylesen böyle böyle diye, film çekilse bir hafta daha kalması iyi olur desee?" deyince, "Aynı şey, yine derler ki 'iyileş, alçın çıksın öyle git!" dedim, ailemi biliyorum der gibi.
Hilde, "Bilimin çaresiz kaldığı yerdeyiz yaa ne bileyiiimm!" deyince, dudaklarımı birbirine bastırıp gerdikten sonra, "Ben size söylüyorum, hakkınızı helal edin!.."
İkinci fikir de Filiz'den gelmişti ama onu konuşmadan bile saymamıştık, "Acaba Selim'e söylesek, dicem amaaa?!"
Hilde'nin, "Nurseli, inşaallah orada şebeke çekmiyordur da biraz önceki saçmalığı duymamışsındır." espirisine güldükten sonra, "Bu aralar kulaklarım da enfeksiyon var galiba duyamadım ne dedii?" diyerek karşılık verdim.
Hilde de devam ederek, "Sorma sorma! Guinness rekorlar kitabında dünyanın en saçma sapan fikrine, birinci olacak bir şey söyledi!" deyince, Filiz şansını bir kere daha denemek için, "Birde şunu deneyelim, ben bilet alacak olayım, geldiğimiz gibi dönmek istiyoruz diyelim?" dediğinde Hilde, Filiz'den ümidini kesmemiş gibi, "Haaahh! Bi hayat belirtisi var gibi." dedi
"İyi amaa bu gelişim için plan olabilir. Yarın doktorda ne yapcaaazz?!" dedim, güncel sorunumu söyleyerek.
Filiz: "Tamam, Selim'e söyleme fikri saçma diyelim; pekii sen annene Selim'i söylesen?"
Ben, Hilde ile aynı düşünmüyordum. Filiz, tamamen umutsuz vakaydı. "Ayağım yerine kulaklarım kırılsaydı daaa!" deyip gülmeye başladım.
Filiz, gülmemi sonlandırmaya çalışıp, "Yaaa neee, mantıklı bencee?!" diyerek hâlâ şansını zorluyordu
"Ne diym?" diyerek önce ona sorduktan sonra, "Anne, daha otogara ayak basar basmaz, sakın yanından ayırma dediğiniz çantayı unuttum! Sonra bi ekibin operasyonunu mahvettim, birinci dereceden şüpheli oldum. Gözaltına alındım!.. Okul bitene kadar, 'Kimseye bağlanma emi!' dediğiniz kızınız o geceyi bir başkomiserin YATAĞINDA geçirdi.
Ertesi sabah banyosunda duş aldı. Okul bitmeden aşık olmayacak zannettiğiniz kız, daha ilk derse girmeden aşık oldu, ayrıldı, bir de üç ay aşk acısı çekti. Daha fazla dayanamadı barıştı. Ertesinde adam vuruldu, ölüm korkusunu çekip, kendinden geçti. Ayağını kırdı, ameliyat oldu, tekrar ayrıldı. Adamın en yakın arkadaşıyla arasını da açtı, şimdi de tekrar okula dönmek istiyor. Nasıl etkili olur mu söyliym mi?" dediğimde Filiz derin bir "aayyhhh" çektikten sonra, "Aaaayyyy Nurseliiiii, Bülent Ersoy bile senin kadar çile çekmemiştir! Yaşarken bu kadar kötü gelmemişti! Özeti bildiğin dramaymış!" dedi
Hilde, hâlâ ilk fikrinde olduğunu göstererek, "En mantıklısı doktoru halletmek! Ama nasıl! Ne yapsaaakk?" derken, Filiz'in derdi benimleydi: "Kızım sen de nasıl bir evlatmışsın yaa, mucize bebek falan mısın yoksaa! Benim bir tarafım kırılsa ailem bir hafta ancak evde tutar, sonra vın okul."
"Mucize bebek miyim bilmiyorum ama, evlat olmadığımı biliyorum!" dedim iç çekişimle
Hilde, "O ne demek yaaa?!" dedi inanmamış gibi
"Onlar benim biyolojik ailem değil demeeekk!" dedim, yüzüm asılarak,
Filiz, "Şaka yapıyorsun!" deyince, "Hayır yapmıyorum ciddiyim!" dedim, ama onlar inanmamışlardı
Filiz, "Nasıl yaa!" deyip, aydınlanmak isterken, "Ne nasıl yaaa, bildiğin evlatlığım işte!" dedim
Hilde, "Sen ciddisin!" derken, Filiz, şaşkınlıktan konuşamadı.
"Evet ciddiyim! Annemin bebekleri yaşamayınca beni bebekken evlat edinmişler!" dedim... (neden anlamıyorlardı kii, dünya da tek evlatlık ben değildim herhalde değil mi)
Hilde, çabuk kavrayıp, "Ne zaman öğrendin?" diye sordu.
"Çok olmadı, iki yıl olacak!"
Filiz: "Nasıl öğrendin?"
"Doğumumu yaptıran ebe ve kızı söyledi!"
Hilde: "Annenler ne dedi pekiii?"
"Bildiğimi bilmiyolar kii?"
Hilde: " Nasıl yaa! Onlarla konuşmadan doğruluğuna nasıl emin oldun?"
"Babam, bana diğer çocuklarına hitap ettiği gibi etmez, bende ağızlarını aradım... Doğduğum günü soruyorum, annem ayrı anlatıyor, babam ayrı anlatıyor. Benim doğum belgem yok... Söylemelerine göre ben yedi aylıkken, kışın doğmuşum. Annemin anlatmasına göre, ben doğduğumda ölüymüşüm. Beni doğuran ebe, başka bi kadına vermiş, oda göbeğimi kesmeden kenara koyup annemle ilgilenmişler... Daha sonra başka bir kadın da göbeğimi kesip yarım saat kalp masajı yapmış. Yarım saat sonra kalbim atmaya başlamış, beni pamuklara sarmışlar, ertesi sabah ambulans gelmiş annemle beni hastaneye götürmüşler. İki ay kuvöz de kalmışım! Sonra eve getirmişler!"
Filiz: "Biraz ufak atsalarmış daha inandırıcı olurmuş!"
Hilde: "Kalp masajını yapan doktor falan mıymış?!"
"İşin komik tarafı öyle bir kadın yoookk! Köyümüzde öyle biri yok!"
Hilde: "Sana evlatlık olduğunu söyleyen nasıl anlatıyor pekiii?"
"Annemlerin söylediği evde, mayıs ayının ortalarında doğmuşum. Yani hastaneden eve geldiğimi söyledikleri günlerde! Benim bir de ikizim varmış. Ailemin durumları olmadığı için, babam bir ev ve bir hamile inek karşılığında beni evlatlık vermiş! İkizim benden daha çelimsiz, hasta olduğu için onu almamışlar! Paraları boşa gitsin istemiyolardı herhalde!" deyip kahkaha attım
Hilde, şaşırarak, "Ne kadar rahat anlatıyorsun Nurseli, inanasım gelmiyor!" deyince, "Merak etme bende ilk öğrenince şok olmuştum ama zamanla alıştım! Abilerim ve kardeşimle fotoğrafım var. Kırkımız çıkınca mevlüt okutmuşlar. İkimize de gelinlik giydirmişler. ikizimle aramda da o kadar kilo farkı yok gibii.
En fazla bir iki kilo...Mesela gerçek adım Nurseli değil Selin! Öz babam adımı Selin koymuş. Abimin adı Selim'miş ona uysun diye. Babam da bana, 'kalp masajını yapan kadın koydu' demişti! Bende mahkeme de adımı değiştirdim... Üç abim varmış, biri vefat etmiş. Ebemin kızı da, annem de aynı şeyi söyledi, Selim diye bir abim varmış ve ölmüş. Ben onu hatırlıyorum biliyor musunuz, diğerlerini pek değil ama onu çok net hatırlıyorum, bir ağacın altında saçlarımı okşuyor, hani değişmemiş ve ölmemiş olsa, şimdi karşıma çıksa tanırım o derece." (Yada bana öyle geliyordu, yaşamadan bilemezdim)
Filiz: "Gerçek ailen eski köyde miymiş?"
"Hayır, ben gerçek aileme 'anne baba' dediğim için, annemler beni onlardan uzaklaştırmış! Ailem de abimin acısına ve benim ayrılığıma dayanamadı herhalde, İstanbul'a taşınmışlar. Ama anlaşmaları varmış, ben üniversiteyi bitirince söyleyeceklermiş. Şimdi anladınız mı? Neden ilk fırsatta okulu bıraktırmak istiyolar. Anlaşmaya göre, büyümem de en ufak katkısı olmayan ailem, 'armut piş ağzıma düş' yapacaklarmış... Annemlerde 'ne kadar geç olursa o kadar iyi olur diyorlar' galiba."
Filiz: "Ne yapacaksın pekii?"
Derin bir nefes çekip bırakırken, "Okulumu bitiricem ama gerçek ailem için değil! İki aileden de uzak kalabilmek için, kendi hayatımı kurmak için. Belki abi ve kardeşlerimle görüşürüm ama diğerlerini asla görmek istemiyorum. Gerçek anne babam olmaları umurum da değil!" dedim
Hilde: "Melek teyzenin diğer çocuklar nasıl olmuş pekii?"
"Anneme göre ben mucizeymişim. 'Senden sonra hayatım değişti, bana mutluluk getirdin' diyordu. Onlarda sorun olmaması, benim o eve gelişimden sonra olmuş!"
Hilde ve Filiz susunca, "Ne oldu sustunuz? Küçük dilinizi mi yuttunuz yoksaa?!" dedim gülerek.
Hilde ilk konuya geri dönerek, "Saksıyı çalıştırmaya çalışıyorum, yarına kadar bir yolunu bulalım kii, sende o evde daha fazla kalmak zorunda kalma!" dedi.
"Teşekkür ederim! İyi ki varsınız!" dedim, aramızdaki bağ bu sırrımla daha da kuvvetlenmişti.
Hilde: "Neyse hadi takma kafana, yarın ola hayr ola demişler!.."
•~~~~•Elif, kan ve idrar tahlillerini verip kantine gitmiş, yengesinin çektiği sıkıntıları düşünürken de uzaklara dalmıştı... Hakan, bir boşluk bulup yanına geldi ve sandalyeyi çekip oturana kadar Elif farketmedi.
Hakan: "Ne oldu nereye daldın böyle?"
Elif: "Bazen sana kızıyordum! Bir erkek karısını her şeyden, herkesten çok sevebilir mi diye!.. Senin, hayatını yengeme göre şekillendirdiğini düşünüp kınıyordum... Kızma ama şuan yengemi senden daha çok seviyorum gibi hissediyorum!"
Hakan: "Annem gibi mii?"
Elif: "Annem biliyor mu?"
Hakan: "Evet biliyor. Aramızda kalsın, yengenin de dediği gibi, onunla olmak aklımın ucundan bile geçmedi. Öyle şımarık, kendini beğenmiş, havai bir yapısı vardı kii, adeta kaçıyordum ondan. Biliyorsun en sevmediğim şeydir... Her şeye sabredebilirim ama şımarık insanlara tahammül edemem... Duasını gördüm kafam karıştı! Ne yapacağımı bilemedim. Çünkü yengen duasında sadece ona aşık olmamı istiyordu. Babamın öğüdünü de biliyorsun! O aralar halimden annem şüphelenmiş, 'Ne oldu?' diye sordu. Bende duasını ve fotoğrafı gösterdim. Annem, o zamandan kalbini görmüş olacak kii, 'Oğlum, bu kız, güzelliği ve zenginliği ile bir erkeği baştan çıkaracağını biliyordur ama, o bunlara güvenmeyip duanın gücüne inanmış. Bir bahane bul ve onunla zaman geçir. Niyeti sadece ona aşık olmansa, bunu aldığını düşünür ve tatmin olup senden vazgeçer. Yok eğer cidden seninle bir hayat istiyorsa, demek ki dua etmesini bilmiyodur. O zamanda sana ve değerlerine göre hareket edecektir' dedi.
Ben, üç yıl ikincisi olduğunu düşündüm. Doğum gününde onu o halde görünce kandırıldığımı düşünüp, ondan uzaklaşmak istedim. Onun da benden uzaklaşması için Tuğçe'ye evlenme teklifi ettim. Okuldakilere belli etmedik ama ben ailesiyle falan tanıştım.
Hatta, aileler de tanışmıştı, hatırlarsan! Kışın söz kesilecekti... Bir gün bana, Leyla da değişiklik olduğunu, buluştuklarını, zamanının çoğunu onunla geçirdiğini söyledi. Ben de, yazdığı duayı gösterdim. Tuğçe hemen evlenmekten vazgeçip, 'Seni Allah'a ısmarlamış bir kişiyle yarışamam' dedi. Arkadaşlıkları etkilenmesin diye de kimseye bir şey söylemedik. Bana tekrar 'ders yapalım' dediğinde kabul etme sebebim de bu yüzdendi. Sonrasında annem devreye girmiş, Tuğçe'ye neden evlenmekten vazgeçtigini sormuş, oda Leyla'yı anlatmış. Leyla ile kendini tanıtmadan buluşmuşlar. Nasıl bir kız olduğunu araştırmış, o günden sonra annem her namaz sonrası, "Sana sığınanı, senden isteyeni boş çevirmezsin. Bu kızın niyeti halis ise, onu bize sevdirdiğin gibi, oğlumu da onun ailesine sevdir!' diye dua ediyormuş. Yangın akşamı babam hastaydı, Leyla'yı görüp dönecektim. Ama arabayı çalıştıramadım. Üç kere uğraştım. Sonra annemi aradım. 'Araba çalışmıyor servisi aradım bekliyorum' dedim. 'Vardır bunda da bir hayır, Selim burada sen merak etme!' dedi. Servis geldi, arabayı bilgisayara bağladılar sorun yookk! 'Abi marşa bi bas dediler,' bastım çalıştı. 'Sorun yok abi,' deyip gittiler. Leyla'nın camının önüne gittim. Işık ve cam kapalıydı. Uyuyor diye düşünüp geri geldim. Marşa bastım, araba yine çalışmadı. Hemen arabayı stop ettim ve 'Gitmiyorum Allah'ım, buradayım.' dedim, koltuğu yatırıp annemi aradım, 'Anne gelmeme izin vermiyorlar, bu gece buradayım gibi' dedim. Annem hemen seccadesini sermiş. Dua etmeye başlamış. Bir saat geçmeden de yangın alarmını duydum. O günden sonra da annemin Leyla'yı benden daha çok sevdiğini hissettim. 'Ben senin için bu kadar dua etmedim. İçinden gelenden fazlasını yap. Sana vasiyetimdir. Benden bile çok sev.' dedi. 'Onun kalbini Rabb'im sevmiş, biz nasıl sevmeyelim?' diyordu. Öyle işte!.."
Hakan saate bakıp, "Senin tahliller çıkmıştır, hadi gidip bakalım!" diyerek ayağa kalktı. Hakan, Elif'e geçmesi için yol verirken, "Tuğçe konusu aramızda kalsın.' dememe gerek yok diye düşünüyorum!" deyince Elif yarı ciddi bir şekilde, "Kusura bakmaa, elime malzeme geçti, değerlendirmez miyim hiç!" dedi
Hakan da karşılık olarak, "Döverim kız seniii, Yürü hadiii! Hem sen yengeni üzmek istemezsin." deyince Elif, "Bana yardım edersen kimse üzülmez!" dedi
Hakan, Elif'in tavrına şaşırdı, yüzü ciddiydi, "Şantaj mı yapıyosun sen banaa!" diye sordu, o da ciddi şekilde
Elif: "Yardım istiyorum, diyelim!"
Hakan. "Ne istiyorsun?"
Elif: "Nurseli'nin kaldığı yurda gitmek istiyorum!"
Hakan: "E giiiittt, benden ne yardımı istiyorsun!"
Elif: "Selim, abim bilmicek amaa!"
Hakan yine şaşırarak, "Beni kullanmak istiyorsuuun!" deyince Elif hiç çekinmeden, "Eveeettt!" dedi
Hakan, "Bu açık sözlülüğünden dolayı kabul edebilirim! Planın ne?" dedi gülümseyerek
Elif: "Bazı günler seninle biraz yolculuk yapacağız o kadar!"
Hakan: "Yüzün benzememiş amaa, huyun aynı annem!"
Elif: "Bi yardımım olur mu pekii?"
Hakan: "Karşındakine kendini değerli hissettirirsin?"
Elif: "Sen, 'aralarına girme' demeyecek misin?"
Hakan: "Sen aralarına girmeyi mi düşünüyorsun kii?"
Elif: "Önceden özür dileyip, onları buluşturmak istiyordum!"
Hakan: "Sana, kim ne öğüt verdiyse doğru söylemiş. Aralarına girme! Annemin Leyla ile görüştüğünü tanıştırmak istediğimde öğrenmiştim, yengen de bende şaşırıp mutlu olmuştuk!.."
Elif: "Tamam o zaman... Yardım edecek misin pekii?"
Hakan: "Elimiz mahkum ne yapalım?"
Elif: "Siz, hâlâ Tuğçe ablayla görüşüyor musunuz?"
Hakan: "Yengenle buluştuklarında karşılaşıyoruz, Merhaba, 'Merhaba' o kadar."
•~~~~•Odaya geldiler...
Hakan bilgisayardan tahlillere bakıp temiz çıktığını görünce Elif'i eve bırakıp hastaneye geri döndü...
•~~~~•Elif, Engin'e, "Morg ve hapisten kurtuldun merak etme!" diye mesaj atınca Engin, "Çok sevindim! Hafta sonuna kadar daha da iyileşirsin inşaallah!" yazdı.
Elif: "Hafta sonu ne olacak kii?"
Engin: "Babanın da tanıdığı bi akrabamızın oğlunun düğünü var. Sizinkiler kesin gelir. Sen de iyi olursan gelebilirsin belki diye söyledim!"
Elif: "Aaa!..Eveeett!..Davetiyeyi görmüştüm.
Sizin akraba mıydı?"
Engin: "Evet! Kendileri kuzenim olur!"
Elif: "Seninle mi yaşıt?"
Engin: "Aramızda bir yaş var!"
Elif: "Erken yuva kuranlardan yaaaniii!"
Engin: "Önünde evlenmesini bekleyeceği abileri yoktu! Oda fırsatı kaçırmadı!"
Elif, altı kahkaha atan emoji gönderince Engin, "Ne gülüyorsun yaaa!" yazıp, düşünme emojisi gönderdi
Elif: "Senin de iki abin vardı değil mii?"
Engin: "Eveeettt!"
Elif: "Üzülme yaaa! Epi topu iki taneler!
Ya daha fazla olsaydı?"
Engin: İki ye iki defa ölüyorum, fazlaya da o kadar ölürdüm herhalde."
Elif: "Aaahh yazııkk, dua et de çabuk evlensinler barii!"
Engin: "Birinden problem yoktaa! Diğeri zor evlenir!.. Çocukluk aşkı var, o evlenmeden evlenmez bence!"
Elif: "Sevdiği kız abini sevmiyor mu?"
Engin: "Seviyor da, beni sevdiği gibi."
Elif: "Abinin ona aşık olduğunu bilmiyor muu?"
Engin. "Bilmiyor! Bizden başka kimse bilmiyor."
Elif: "Bilseydi karşılık verir miydi?"
Engin: "Verirdi! Abim de biliyor."
Elif. "E söylesin o zaman!"
Engin: "Söyleyemez!"
Elif: "Nedeeenn?"
Engin: "Çünkü kız, senin kardeşin!"
Elif: "Ne diyosuuuunnn?"
Engin: "Maalesef doğruyu söylüyorum, neyse sen yine de bildiğini kimseye belli etme!"
Elif: "Tamam söylemem."
Engin: "Hepimizin haklarında hayırlısı neyse o olsun."
Elif: "Amiiiinnn!.."