Alp, Selim'in isteği ile Engin'in evine gidip yakınında beklemeye başladı.
Bir saat bekledikten sonra, gelen giden olmaması üzerine gideceklerken Engin'in telefonda konuşarak arabadan indiğini görüp vazgeçtiler.
Hâle balkona çıkıp, "Kimo?" diyerek güldü...
•~~~~~~•
İçeriden kahkaha seslerini duyunca gözlerimi kırpıştırarak açtım. Ne kıkırdaşıyorlar diye merak edip odadan çıktım.
Hâle balkonda Engin'le konuşuyordu. Bende yanına gelip aşağıya baktığımda Engin'in Hâle'ye yalvarmasını gördüm. Hâle'den umduğunu alamayınca bu sefer bana yalvararak, "Selin bu beni eve almıyor, kapıda kaldım." deyince ev onun evi değilmiş gibi hesap sordum.
"Anahtarın nerede?"
"Evde unutmuşum yaa!"
"Aklın nerede?"
"Senceee?"
"Aklın neredeyse oraya git canım hadi naş naş!"
"Selin, sen yapma bari ben nereye gideyim bu saatte."
"Bana ne, bu saatte nereden geliyorsan oraya git!"
"Bak aç sana ne aldım göstereyim."
"Önce söyle, hoşuma giderse açarım!"
"Kabak çekirdeği, fıstık, badem, fındık."
Sevinmiş gibi el çırparak, "Dur bekle hemen açıyorum." deyip kapıya giderken Hâle arkamdan isyan etti.
"Bu ne bee, abimi aldı elimden, arkadaşımı aldı elimden." derken, o Atakan'la Engin'i kasdetmişti ama ben, "Üzülme sende benim bir şeyimi alırsın ödeşiriz!" dedim Selim'i kasdetmeyerek.
Kapıyı açıp yüzümü yıkamak için banyoya gittim...
•~~~~~~•
Selim, balkondan onları izlerken, yüzünde kendine acır bir ifade oluşmuştu.
Alp'te farkedip üzgün bakınca, "Bu mu lan kötü Selin, bu mu delirecek kadar karalar bağlayan Selin?" deyince Alp derin bir nefes çekti.
"Selim, Nurseli'yi saymadın?.. Benim gördüğüm Nurseli ile bu iki dakikalık gülen Nurseli arasında dağlar kadar fark vardı."
"Laann hani hanii, bi zil takıp oynamadığı kalmış."
"Ooofff Selim yaa, iki dakikada nereden anladın acaba?"
"Biraz sonra çekirdek çitlemelerini duyunca mı inanacaksın."
"Duysam bile inanmam Selim, o kadar basit değil."
"Gidelim hadi, yarın şu gizemli komşuya gideceğim."
"Emin misin?"
"Ben öyle başka kimliklere bürünmedim kardeşim, "Emin" değilim "Selim'im" sür gidelim."
•~~~~~~•
"Nazlı, Engin'in elinden çerezleri alıp kaselere koyarak balkona çıkmıştı. Bende elimi yüzümü yıkayıp yanlarına geldim. Artık kendimi toparlamalı ve bir an önce bu evden gitmeliydim.
Selim yada Hakan abi Selin'i merak ederek gelebilirlerdi.
Engin, balkonda Hâle'ye sarılmış, "Arkadaşını kim almış, aha da buradayım, nankör." diyordu.
Sandalyeye oturup onları izlemeye başladım. Elif ile ileride nasıl olacaklarını düşünüp dalmışken, Engin, "Selin, hadi birazcık ye, bak bu çekirdekler yeni kavruldu, direk kazandan alıp geldim." dedi, kaseyi önüme uzatarak.
"Engin, hiç iştahım yok, ısrar etme."
"Bugün ne yedin peki, nereye gittin?"
"Hiiiççç gezdim öyle!"
"Oraya gitmişsin neden?"
"Hemen ispiyonladılar mı?"
"O nasıl konuşma öyle Selin, kaç yaş büyüğün onlar."
"Onlar da söylemeselerdi."
"Onlar söylemek istemediler."
"Ne oldu pekiii?"
"Boşver Selin yaa, görüyorum ki anlatmaya değmez. Sen kalbini iyice karartmışsın. İnsan görmediği birinden bu kadar nefret edemez."
"Ne biliyorsun da konuşuyorsun sen yaa, ben neler çektim sen biliyor musun, bilip bilmeden konuşma!"
"Ben neyin ne olduğunu gayet iyi biliyorum tamam mı, gereksiz yere acı çekip çektiriyorsun kızım, altı yaşındaki çocuğun ne kini olur. Ne hatırlıyorsun da intikam alıyorsun."
"Seninle tartışmayacağım Engin, ben yatıyorum."
"Kaç Selin kaç, bir kere de başımı önüme alayım da bi düşüneyim deme."
Engin'e cevap vermeden odaya geçtim, yatağa oturup başımı önüme alıp düşünmeye başladım. Ben ne yapacaktım şimdi. Nasıl bir yol izleyecektim, Abim beni almaya gelecekti, Alp abi sırt dönmüştü, Selim ne olursa olsun senden yüz çevirmem derken saçma sebebimden sonra beni aramıyordu. Gittikçe çıkmaza girmiştim...
•~~~~~~•
Ertesi günü Selim, Mustafa'nın eski komşusuyla görüşmek için erkenden evden çıkmıştı. Kapıyı çalınca içeriden adamın karısına, "Kim lan bu yine." diye bağırmasını duyup elindeki telsizi kapatarak doğalgaz sayacının üzerine sakladı.
Kadın bebekle kapıyı açınca, "Kusura bakmayın burada kiralık daire bakıyordum da, ev sahibi Ahmet beye bakmıştım."
Adam, erkek sesi duyup gelince kadın bebeğinin kafasını tutup bir adım geriye çekildi.
"Buyur birader birine mi baktın?"
"Ahmet beye bakmıştım kiralık daire için."
"Yanlış kapı kardeşim, burada Ahmet diye biri yok..."
Adam kapıyı kapatırken de kadının gözünde tedirgin bir ifade vardı. Selim bir iki basamak yukarı çıktıktan sonra biraz bekledi, ışık kapanınca tekrar aşağı inip telsizi alarak dışarı çıktı.
Emniyete telefon ederek Mustafa'nın kız kardeşinin resmini istedi. Gelen resimle birlikte hastaneye yengesinin yanına gidip, geldiğini telefonla haber verdi.
Leyla'nın, "Müsaitim gel!" demesi üzerine odasına girdi.
"Yenge kusura bakma akşamı bekleyemedim."
"Gel gel, ben de birazdan öğle yemeğine çıkacaktım."
"Birlikte çıkalım mı sana yemek ısmarlarım."
"Sonraa?"
"Yengee, acaba paralel evrende annemin çocuğu olabilir misin?.. Leb demeden Çorum'un rakımını anlıyorsun bravo."
"Nurseli ile ilgili mi?"
Selim, sertçe, "Hayır yaa, ne alaka?" derken yüzü asılınca Leyla merak etmişti.
"Ne oldu Selim, bi sorun mu var?"
"Sorunsuz günün mü var diye sorsan daha çabuk biterdi yenge ama şuan acil yardımına ihtiyacım var."
"Elimden gelirse yaparım tabi."
"Elinden gelebilecek bir şey, bi konu da kafam karıştı fikir almak istiyorum, bir de doktor olarakta yardımına ihtiyacım var."
"Bekle abine haber vereyim de geç kalırsak hastaları ona yönlendirsinler."
"Olur."
•~~~~~~•
Sabaha kadar düşünmüş, öğlene kadar da uyumuştum. Engin'in biraz olsun yap dediği şeyi saatlerce yapmıştım ama bir şey olmamıştı.
Hâlâ aynı çaresiz ne yapacağını bilemez Nurseli'ydim. Ama neden bilmiyorum daha sakinleşmeye başlamıştım. Selim'in yokluğu canımı alır, nefesimi keser diye düşünürken yemek yiyebiliyor, uyuya biliyor, yürüye biliryordum.
Şimdi önümde bir sorun daha vardı. Onun derdine düşmüştüm, abim gelecek ve büyük ihtimalle bizi bir araya getirip, aslında bahanemin saçma olduğunu gerçek sebebinin ne olduğunu söylememi isteyecekti.
Acaba, "geçen sefer ki gibi kaza yaptım ve bunu gizlemek istemiştim" mi deseydim hazır araba da hasarlı diye düşündüm. Hilde'nin beni bu halde görmesini de istemiyordum.
Düşünmekten kafayı yemek üzereyken nefesimin daraldığını hissettim, Selim'sizlikten değil Selim'sizliği düşünmekten kafayı yiyecektim.
Yataktan kalktım saçlarıma Hilde gibi şekil vererek dışarı çıkmak istediğimde ayna da ki Nurseli kılığında ki Selin'e baktım.
Çaresizlik göz altlarımda torbalar oluşturmuş, yanaklarım ödem yapmış, saçlarım keçe gibi olmuştu. Bu enkazı sudan başka bir şey kendine getiremezdi.
Suyun: çeri çöpü temizlemesi gibi, benim de yığınla derdimi alıp götürmesi için ümit ediyordum.
Ilık ve uzun bir banyo yapmanın ruhuma da iyi geleceğini düşünerek banyoya girdim...
•~~~~~~•
Selim, yengesine ne yapacağını söyleyerek kapıya geldi. Bir üst kata çıkıp silahını hazırlayarak beklemeye başladı.
Leyla kapıya vurup beklemeye başladı.
İçeriden, kulak verilmese duyulmayacak kadar kısık sesle, "Kim o" diyen bir kadın sesi gelince Leyla, "Sağlık Bakanlığı'ndan geliyorum, Coşkun Öztürk'ün evi mi?" diye sordu.
Sesin sahibi güvenlik zincirinden açabildiği kadar kapıyı açıp tek gözüyle, "Buyrun?" dedi.
"Merhaba, ben sağlık bakanlığından geliyorum, sağlık taraması yapıyoruz."
"Biz istemiyoruz."
"Yalnız bu tarama yeni doğan bebeklerde ilk bir yılda yapılmak zorunda, yapmak istemiyorsanız sebebiyle birlikte dilekçe imzalamanız gerekmekte."
"Bebeğimin kimliği yok ki?"
"Doğum belgesi?"
"O da yok, ben evde doğurdum."
"Anlıyorum hanımefendi ancak bu evde bir bebek olduğu bilgisini aldığımız için imza atmanız gerekiyor."
"Eşim evde yok."
"Siz atsanız da yeterli."
"Ben atamam."
"Bakın hanımefendi böyle yapmaya devam ederseniz polise haber vermem gerekiyor. Böyle bir durumda da sosyal hizmetler devreye girerek bebeği alabilir."
"Tamam tamam, aramayın nereye imza atacağım gösteririn."
"Yalnız dilekçeyi sizin el yazısıyla yazmanız gerekiyor."
Kadın, Leyla'yı içeri alıp kapıyı kapatınca Selim endişelenerek aşağı indi.
"Ah be yengee, neden içeri girdin ki?" diyerek kapıyı dinlemeye başladı.
İçeriden erkek sesi geldiği an müdahale ederek içeriye girecekti. On dakika geçmeden kapıda sesler duyunca tekrar merdivenleri çıkarak yukarıda bekledi.
Leyla, kadınla kapıya gelip ayakkabılarını giyerken, "İyi günler Ayten hanım" diyerek vedalaştı.
Kadın yine çekinerek, "Güle güle" deyip kapıyı kapattı.
Leyla, ikinci katı inerken Selim koşarak ona yetişti, binanın kapısını açıp yengesinin çıkmasını beklerken, "Nasıl benziyor mu sence?" deyince Leyla elindeki pembe zincirle tutturulmuş emziği göstererek, "Benim tahminime kalma bence, bu işler tahminle olmaz" dedi.
Selim, emziği görünce gözlerinden ışıklar saçarak yengesine sevgiyle baktı.
Ön kapıyı açıp emziği torpidodaki buz dolabı poşetine koyarken, "Yenge bunu bırakıp öyle gitsek olur mu?" diye sorunca Leyla, "Sıkıntı yok, bırakabiliriz." dedi rahat bir tavırla.
Arabada giderken Selim sevincini göstererek, "Sen varya bir tanesin, senden bir tane daha yok! Sen bizim ailenin başına gelebilecek en güzel şeysin" deyince Leyla gülümseyerek, "Allah Allah bak seenn, Nurseli ne oluyor peki?" diye sordu.
Selim'in yüzü asılarak, "Boşver onu yenge yaa, o tırt çıktı." deyince Leyla ciddileşti.
"Ne oluyor Selim, sana hiç yakıştıramadım. İnsan evleneceği kıza öyle söyler mi?"
"Evlenemeyeceğiz ki yenge."
"Eğer öyleyse bu daha kötü, insan başkasının namusuna öyle söyler mi?"
"Haklısın yenge, özür dilerim."
"Hem bu karamsarlık nereden çıktı. Ne demek evlenemeyeceğiz."
"Bazı durumlar gelişti yenge."
"Ne ara? ne oldu da biz kaçırdık acaba. Daha geçen hafta bir şey yoktu."
"Yeni oldu zaten yenge."
"Nurseli nasıl? Ben onunla bi görüşeyim?"
"Yok yenge, onunla konuşulacak bir şey değil. Ben sizinle konuşacağım, müsait bir zamanda annemler hariç bi toplaşabilir miyiz?"
"Bana bak! Yine vicdan yapıp Selin'le evlenmek niyetinde misin yoksa?"
"Hayır yenge hayır bu öyle bir şey değil. Çok başka, şuan söylemeye dilim varmıyor, cesaret alabileceğim kişi de yanımda olsun anlatacağım." (Ağlamaklı bir sesle)
"Selim, seni bu hâle getiren şey Nurseli'yi nasıl etkilemiştir kim bilir?" (Üzgün bir ifadeyle)
"Yok yengem o iyi. Güle oynaya çekirdek çitleyip arkadaşlarıyla zevki sefa içinde."
"İnanmam Selim. Nurseli senden ayrılacak ve karalar bağlamayacak."
"Hem daha neler neler bir bilsen."
"Yarın olmaz ama ondan sonraki gün akşam çıkışta bir yere gidebiliriz."
"Olur. Bana her türlü uyar..."
•~~~~~~• Atakan, savaş ve Engin kafede oturmuş son gelişmeler üzerine konuşuyorlardı.
A: "Selin nasıl?"
E: "Daha iyi gibi?"
A: "Bir şey söyledi mi?"
E: "Yok, devamlı dalıp dalıp gidiyor, düşündüğü her neyse arada gözleri gülüyor ama sonra yine hüzünleniyor."
A: "Bak bildiğini belli etme ama Selin'in bi sevgilisi var, evlenme teklifi edecekti, arkadaşları hastalanınca ertelendi. Selin'in şifresi yok, o uyuyunca bak numarayı al. Selin kötü de, gelsin görüşsünler bir şeyi kalmaz."
S: "Nasıl? Selin biriyle mi birlikte?!"
A: "Evet, Komiser demişti ama nerede adı ne bilmiyorum."
E: "İyi de, sevgilisi varsa neden Yavuz amcalara öyle davrandı ki?"
A: "Bana bak, Yakup amcalar Selin'i kiminle evlendirmek istiyordu?"
E: "Elif'in abisiyle."
A: "Kezban doğru söylemiş o zaman."
E: "Yalan söylemiş demiyoruz zaten ama o aile o kadarını hâk etmiyordu."
A: "Daha içlerine girmeden avukatı olmuşsun maşaallah. Eğer öyleyse az bile yapmış, bilseydim susturmaya çalışmazdım."
S: "Engin sen ciddi misin? Selim'le mi evlendireceklerdi?"
E: "Yaa! Abi bilmediğiniz şeyler var. Nasıl anlatayım size bilmiyorum kii. Evet, beşik kertmesi gibi bir şey ama Selin istemezse ısrarla evleneceksin diyecek bir aile değil. O bina da Selin'e daire bile hazırlanmış. Tek başına kalabileceği yada istediği kişiyle."
S: "Ne yalan söylim şaşırdım, bende Kezban teyze ile Selin'e kızıyordum ama Selin haklı, böyle bir şeyde kim olsa aynı tepkiyi verirdi "
E: "Yine kimsenin bir şey dediği yok zaten abi. Ayılıp bayılacak o hâle gelip milleti de perişan edecek bir sebep yok. Onu söylüyorum."
A: "Ne saçmaladığının farkında mısın Engin? Aynı şey Sonnur'a olsa, yada Elif'e, ne olurdu? Abi olarak ne yapardın, sevdiğin kızın ne yapmasını isterdin?"
E: "Abi olarak üzerime düşeni yapar, kardeşimi istemediği kişiyle evlendirmelerine müsaade etmezdim. Sevdiğim kızında: kim olursa olsun karşısındakine o şekilde tepki vermesini istemez, metanetli ve aklı başında hareket etmesini isterdim. Tamam mı?"
S: "Bırak Atakan yaa, kime laf anlatıyorsun?"
A: "Neyse, ben gidiyorum. Sevgilisi gelirse yaptıklarını söylemeyin... Bir dee, götürmek isterse bırakın, koca komiserden zarar gelecek değil ya, alsın götürsün. Hatta keşke alıp kaçırsa!"
E: "Saçmalama Atakan yaa, ne kaçırması. Tamam, alsın gitsin bir şey diyen yok. Ama sakinleşince geri getirsin."
S: "Kıza abilik taslama lan!"
E: "Abilik ne demek bizzat eniştelik yapıyorum ben..."
Üçü de aynı anda kahkaha atarak kalktılar.
Atakan arabasına binip köye doğru giderken Savaş ve Engin de evin yolunu tuttular...
•~~~~~~•
Selim, emniyete gelip emziği içeri götürürken Leyla'da arabada bekledi.
Biraz sonra elinde dosyalara bakarak çıkan arkadaşını görüp arabadan indi. Arabanın yanından geçip gidecekken seslendi.
"Cenk?"
"Aaa!.. Leyla!.."
"Ne haber, nasılsın!"
"Burada ne işin var?"
"Kaynım burada başkomiser, bir şey vermeye geldi onu bekliyorum?"
"Kim, hangi şube?"
"Fatih Selim Gür-"
"Ooo! cinayet şube!"
"Tanıyorsun herhalde?"
"Tanımaz mıyım, kaç müvekkilimi aldı elimden. Ekibiyle bi deliller buluyor ben savunmasız kalıyorum."
"İşini iyi yapıyor desene?"
"Leyla, sen doktorsun bilirsin. Her zaman ve her koşulda işimizi iyi yaparsak ne olur?"
"Dünya daha yaşanır bir hâle gelir."
"Zor gelir... Bazen ipin ucunu salmak gerek. Oltayı her an sıkı tutarsan balık düşmez. Sal bırak sal bırak yaparsan inci gibi dizilirler."
"Selim seni işsiz bırakacak diye mi korkuyorsun?"
"Ben her türlü ekmeğimi kazanırım bilirsin. Ben ona üzülüyorum, kendini çok yıpratıyor."
"Öyle olmak zorunda, yaşadığı sorunları bu şekilde hafifletiyor."
"Ortak bi noktamızı öğrendim teşekkür ederim."
"Rahatla diye söyledim zaten. Tek değilsin."
"Uzun zamandır görüşemedik nasılsın?"
"İyiyim. Ev, hastane arası mekik dokuyorum."
"Hazır gördüm sorayım. Baban ev konusunu ne yapacak konuştunuz mu?"
"Ben çok bilmiyorum ki, ne oldu, satıldı mı?"
"Satıldı satıldı daa!"
"Daa?!"
"Alan kişi taşınmıyor, kiraya vermiyor öylece bekliyor. Arada bir Fadime teyze temizleyip geliyor. Eşyalara dokunulmamış, hiç bir şeyin yerini değiştirme diye de tembihlemiş."
"Sen alan kişiyi tanıyor musun?"
"Bir iki defa karşılaştım ama kim bilmiyorum. Yanındaki evi de aldı, oraya da arada bi geliyor."
"Babamla bi konuşsana adam belki tekrar bize kiraya verir."
"Bana da öyle geliyor, bi konuşayım bakalım."
"Sen neler yaptın? Gönlüne göre birini bulamadın mı hâlâ?"
"Yoookk bee nerde? Aynen devam..."
"Sende bi gayret göstermiyorsun ki?"
"Öyle ne yapayım, aradığım kızın gökten zembille inmesini bekliyorum."
"a-ahahahahahhaahah."
"Şaka bir yana gönlümü geçtim artık, ruhu ruhumu yansıtacak birini bulayım hemen yapacağım düğünü."
"Baban?"
"Doğru yaa ben onu nasıl unuttum!.. a-ahahahahahhaahah"
Selim'in kapıda görünmesiyle ikilinin kahkahası da yarım kaldı. Selim yüzü asılarak arabanın yanına gelince Leyla'nın arkadaşı, "İyi günler Selim komiserim." diyerek oradan ayrıldı.
Leyla'da, "Görüşürüz, Fadime teyzeye selâm söyle." deyip arabaya bindi.
Selim, arabayı çalıştırıp vitesi atarken, Leyla'ya sertçe bakarak, "Abim bu kıl kuyruğu görmesin." deyince Leyla da aynı bakışla karşılık verdi.
"Birincisi o kıl kuyruk değil, ikincisi abin onu tanıyor hatta geçenlerde görüşmüşler selamı var demişti üçüncüsü kendisi, abinin en son kıskanacağı kişidir ve sonuncusu canım kaynım, neyse ki abin senin kadar kıskanç değil. Böyle devam edersen o kızı tamamen kaybedebilirsin. Biz kadınlar o kadar kıskançlığı sevmeyiz. Dozunu kaçırırsan kızı da kaçırırsın."
"Öyle mi, öğrendiğim iyi oldu!.. O avukat bozuntusunu önceden tanıyor olabileceğini düşünemedim. Normalde o, yavşak yavşak hareketlerle kızlara yaklaşır, ben sana da öyle yaptı zannettiğim için sinirlendim."
"Gerçekten mi? Aslında hiç öyle biri değil biliyo musun?"
"Sapığın önde gideni yenge ya, önüne gelen kıza sarkıyor."
"İnanamıyorum Selim, gerçekten öyle biri değil, bence sen abartıyorsun."
"Neyse boşver, onun hakkında konuşup tadımı kaçıramayacağım şimdi."
"Anladığım kadarıyla ondan hoşlanmıyorsun."
"Doğru anlamışsın, burada onu benim kadar sevmeyen yoktur herhalde, ipten adam alır cinsten bi avukat. Onun yüzünden, hakim tutukladıklarımızı salmasın diye iki kat efor sarf ediyoruz."
"Bu yüzden mi sevmiyorsun?"
"Ne bileyim yenge, bi ısınamadım gitti. Adam bana rakip olmak için doğmuş sanki, ben aksam o kara, ben gece isem o gündüz. Karakterimiz ters bi defa."
"O seni beğeniyor ama."
"Aman aman uzak olsun, Sapık!.. beğenmesin beni istemem."
"Ya Selim, ikinize de hayranım. İçinde fırtınalar kopupta belli etmeyen nadir insanlardansınız."
"Onunla beni bir tutma yenge, özellikle de ortak nokta hiç bulma lütfen."
"Var ama üzgünüm..."
•~~~~~~•
Evden çıkıp oto sanayiye geldim. Hasarı Selim'ime duyurmadan halletmem lazımdı. Cebimdeki nakitle birlikte bana burs için verilen kartla ödeme yapacaktım.
Babamın kartla ödersem, babam arabamın olduğunu, Selim'imin verdiği kartla ödersem de Selim kaza yaptığımı öğrenirdi...
... Cebimdeki para, ustanın çıkardığı miktarın ancak onda birini ödemeye yetiyordu. Adıma düzenlenmiş kartı uzatarak, "Buradan bi deneyebilir misiniz?" dedim hayır sever abinin bana ne kadar aylık burs verdiğini bilmeden.
Tek çekimle bütün parayı alınca karta kısa süreli bir bakış attım. On bin lirayı tek seferde ödemiştim.
Bu kartı okul başladığından beri ilk defa kullandığım için bu kadar yüksek limiti olmasına şaşırmıştım...
•~~~~~~•
S: "Efendim!"
+: "İyi günler, Nurseli hanım karttan harcama yaptı onun bilgisini vermek için aradım."
S: "Öyle mi? İlk defa kullanıyor değil mi?"
+: "Evet efendim ilk defa."
S: "Nerede kullandı peki?"
+: "Oto sanayide tamir gözüküyor."
S: "Tamam teşekkür ederim. Tekrar kullanırsa haberim olsun."
+: "Tamam efendim iyi günler."
•~~~~~~•
+: "Yanık naber yaa, sen yaşıyor muydun?"
S: "Toplantıya giricem vaktim yok. Nurseli'nin arabası mı var?"
+: "Evet, Fatih Selim almıştı."
S: "Hay Allah'ım ya Rabb'im yaa!.. Nurseli kaza yapmış!"
+: "Ne yine mi?"
S: "Ne demek yine mi?"
+: "Bir kere daha oldu ama onda Ayşe kullanıyordu. Önemli bir şey yoktu. Sen nereden öğrendin?"
S: "Tamirin ücretini karttan ödemiş."
+: "Kartı kullanmaya mı başlamış."
S: "Evet! Seni kızın başına dikiyorum sahip ol diye, haberini de ben veriyorum bu nasıl iş böyle?"
+: "Ne desen haklısın ama yedi yirmi dört dibine giremem değil mi? Şuan başka bir şeyle uğraşıyorum. Yoksa Nurseli İstanbul'dan gidecek."
S: "Ne yapıyorsun neyle uğraşıyorsun yine?"
+: "Hilde'yi buraya getirmeye çalışıyorum."
S: "Arkadaşıydı değil mi? Yurtta ki kız?"
+: "Evet o!"
S: "Tamam halletmeye çalış, benlik bir şey olursa ararsın!"
+: "Şimdilik senlik bir şey yok merak etme, Hilde'nin durumu biraz iyiye gider gitmez alacağım."
S: "Ayşe'yi de bana gönder."
+: "Tamam ama orada bi psikolojik destek alması lazım ona göre."
S: "Ben hallederim. Toplantıya gidiyorum. Görüşürüz."
+: "Tamam görüşürüz kendine iyi bak..."