Defne Baran’ın yarasını sardıktan sonra ona bir doz ağrı kesici vermiştik. Vücudu yorgun, gözleri hâlâ acıyla kısılıydı ama ayakta kalmak için direniyordu. Melih, yanına eğilerek usulca konuştu: “Uzan biraz. Kendine gelmen lazım.” Ama o, başını iki yana sallayıp hemen itiraz etti: “İyiyim ben. Boşuna vakit kaybetmeyelim, ne yapacağımıza karar verelim.” Kararlılığı sesine yansımıştı. Sanki ağrılar bedeninden değil, ruhundan geçiyordu ve hiçbir ilaç buna yetmiyordu. Yine de onun bu direnişinin altında başka bir şey daha vardı… Melih'e duyduğu hayranlık. Baran’da, Melih’e öyle bir bakıyordu ki, gözleriyle adeta bir teşekkür, bir hayranlık, belki de bir sığınma fısıldıyordu. Onu önemsediği çok belliydi. Melih konuşurken dudaklarının kıpırtısını bile kaçırmıyor, gözleriyle onu takip ediyo

