7.BÖLÜM Gizli Duygular

1223 Words
İngrid: “Yeni Lale kod adlı ajanı görünce Baran’ın neden peşinden ayrılmadığını anladım. Baran’a âşıktım. Hiçbir zaman karşılık bulamamış olsam da asla pes etmedim. Bir gün Baran beni de sevecekti. Onun için yaptım her şeyi. Bir gün anlayacaktı… Ben ona ihanet etmedim, onu korumak için bu oyunun içine girdim. Eninde sonunda bunu anlayacak, bana dönecekti. Ama önce şu Defne’yi ortadan kaldırmam lazım. Baran’ın dikkatini dağıtıyor. Yaptığım plan basit: Defne’yi şebekenin eline vereceğim ve ondan kurtulacağım. Bu kız ortadan kalktı mı, her şey daha kolay olacak. İlk kez Baran bir kadının peşinde bu kadar oyalanıyor. Normalde sahaya çıkarken yalnızca göreve odaklanırdı. İki gün bilemedin, ajanı ikna eder, teşkilata teslim ederdi. Sonrasını ekip arkadaşları devralırdı. Ama Defne'yle farklı oldu. Neredeyse haftalardır gözlemliyordu. O gözlemledikçe ben de onu izledim. Ve anladım… Bu, yalnızca iş değildi. Baran bunu kendine bile itiraf edemiyor. Teşkilata isteyerek bilgi sızdırdım. Budapeşte’de olacağımı ve elimde yeni şifreler ile önemli dosyaların bulunduğunu söyledim. Baran elbette görevi hemen üstlendi. Ama onu orada kimlerin beklediğinden habersizdi. İlk işim, Defne’yi ortadan kaldırmak olacak. Böylece Baran yeniden bana odaklanacak.” İlk buluşma sorunsuz geçmişti. Defne beni dikkatle süzüyordu; gözlerinde o tanıdık bakış… Birini çözmeye çalışan, her mimiği hafızasına kaydeden bir ajanın bakışı vardı. Ama başaramayacak. Çünkü ben ondan daha eğitimli, daha tecrübeli ve daha kontrollüydüm. Bunun farkında bile değildi. Kendi zaferinin sarhoşluğunda, beni çözdüğünü sanıyordu. Oysa ben ona sadece görmek istediğini gösterdim. Sadece almak istediğini verdim. Kafasında kurduğu Ingrid’i ben çizdim ona. Oyun sahnelenmeye hazırdı. Ve Defne , çoktan rolünü aldı bile. İkinci buluşma için benden haber bekleyeceğini sanıyordu halbuki o buluşma dahi hazırdı. Ertesi sabah gönderdiğim adamları Baran tabiki paket etmişti. Cafeden oturmuş yeni ortağını bekliyordu. Bende onlara biraz zaman verdim Defne de geldi Cafe'ye süslenmiş ama çocuksu tarzı hiç beğenmemiştim. Kadınsı vücudu vardı ama kullanmayı beceremiyorsun. Daha fazla baş başa kalmalarına tahammül edemiyordum ve harekete geçtim. Cafe gittim yanlarına izin beklemeden kuruldum. Kendimden emindim,Baran’ı iyi tanıyordum Defne’yi de çözmek zor olmadı. Baran’ın masadan kalkmasını istedim. Müdahale etmek isteyecekti ve benim planımı fark edip bozacak tek kişi Baran’dı. Baran uzaklaşınca bende Defne ile olan planıma odaklandım. “Defne’nin gözleri üzerimdeydi. Sanki her bakışıyla zihnimin kilidini açmaya çalışıyordu. Ama o anahtarı ben çoktan yuttum. Onun çözdüğünü sandığı şey, benim sunduğum maskeydi. Tatlı gülümsedim. Sormak istediklerini biliyordum. Ama sadece istediğim kadarını verdim. Ne bir kelime eksik, ne bir kelime fazla.” Defne (temkinli ama kibar bir ses tonuyla): “Demek uzun zamandır teşkilat dışındasın… Peki neden şimdi konuşmak istedin?” İngrid (soğukkanlı, göz teması kurarak): “Çünkü artık sustuğum her gün, birilerinin daha ölmesine neden oluyor. Sen bu teşkilatın içindeki çatlağı görebilecek kadar zekisin, Defne. Ama bazı şeyleri dışarıdan biri daha net görür.” Defne (şüpheci bir sesle): “Ve sen tabii ki o ‘dışarıdan biri’sin, öyle mi?” İngrid (hafif bir tebessümle): “Ah Defne… Sormaktan korkmadıkların, aslında duymaya hazır olmadıklarını. O masum bakışlarının arkasında, kime güveneceğini bilmeyen bir çocuk var. Ama ben sabırlıyım. Senin güvenini kazanmak, sadece zaman meselesi.” İngrid konuşmaya devam etti ; “Baran bu görevde tehlikede bulunduğum teşkilat onun ölüm emrini verdi. Ben Baran’ın zarar görmesini istemiyorum onun için Baran dan uzaklaştım. Onu bu şekilde daha rahat koruyabilirim. Düşmanlarının yanında ona olabilecekleri farkedip müdahale edebiliyorum. Bu seferki emir en tepeden geldi ve ben bile engel olamıyorum”. Defne; Kahvemin üstünde dönen buhar gibi, zihnimde de düşünceler daire çiziyor. Gözüm Ingrid’in bakışlarına takılıyor. Soğukkanlı, kontrollü… Ve fazlasıyla tehlikeli. Baran’ın onun adını duyduğunda sessizleşmesini unutmuyorum. Peki ya şimdi neden burada? Neden beni seçti? İçimdeki ses temkinli olmamı söylüyor ama bir başka yanım… bir başka yanım onun söylediklerinde bir doğruluk payı olabileceğini fısıldıyor. Teşkilatta bir şeyler ters gidiyor, bunu ben de hissediyorum. Yine de ona güvenmek mi?.. Hayır. Güvenmek değil bu. Sadece… dinliyorum. Baran’a söylemeli miyim? Hayır. Henüz değil. Bu savaş sadece silahlarla değil, kelimelerle de veriliyor. Ve bazen en güçlü kurşun, en doğru cümledir. Defne, kendi içinde fırtınalarla boğuşurken, Baran’ın sözleri yankılanıyordu zihninde: “İngrid’e güvenme.” Baran ona oyun oynadığını söylemişti, ama içinden bir ses de teşkilatta ters giden başka şeyler olduğunu haykırıyordu. Evet, çözdüğü şifrelerin birçoğu teşkilata ait gizli bilgileri içeriyordu. Ve bu şifreleri içeriden birinin sızdırdığı çok açıktı. Kimdi bu hain? Bunu öğrenmesi gerekiyordu. Ancak Defne, şimdilik Baran’a bir şey söylememeye karar verdi. “Eğer işin içinden çıkamazsam, her şeyi tek tek anlatırım,” diye düşündü. İngrid’in ona verdiği dosyaları dikkatle inceledi. Kelimeler sanki gözlerinin önünde diziliyordu. Şifre çözmede o kadar ustaydı ki, ilk bakışta çoğunu çözmüştü bile. Ama şimdi bu bilgilerle ne yapması gerektiğini bilmiyordu. İngrid’in sözleri kulağında çınladı: > “Benim çalıştığım adamlar çok güçlü. Ellerini her yere uzatabilirler. Seni de fark ettiler Defne. Ortadan kaldırmak için harekete geçecekler. Onlar klasik iletişim yöntemlerini kullanmazlar. Kendi sistemleri var. Şifreli mesajlarla iletişim kurarlar. Ve sen... bu ağı bozdun. Şu an hedefteki kişisin. Baran seni korumak için gözünü bile kırpmadan canını tehlikeye atar. O, ortağı için kendini feda edebilecek biri... Onu iyi tanıyorum.” Bu cümleler Defne’yi derin bir düşünceye sürükledi. İngrid, Baran’ı gerçekten bu kadar iyi tanıyorsa, neden ona ihanet etmişti? Sadece aşk için olamazdı bu... İngrid’in başka planları olduğu kesindi. Baran’ı gerçekten sevseydi, ona zarar vermemek için uğraşırdı. Ama hayır, o başka bir şeyin peşindeydi. Defne derin bir nefes aldı. “Ben en iyisi, Ingrid gibi Baran’ın arkasından iş çevirmeyeyim,” dedi içinden. “Her şeyi Baran’la açık açık konuşmalıyım. O, Ingrid’i benden daha iyi tanıyor. Ben her ne kadar çözümlemeler yapsam da, tek başıma ilerlemek mantıklı değil.” Ama Ingrid’e bunu belli etmemesi gerektiğini de biliyordu. Ona karşı temkinli olmalıydı. İç sesini dinleyerek şöyle dedi: “İngrid, Baran’a zarar gelsin istemiyorum. Ne yapmam gerektiğini söyle, yapayım. Ama Baran zarar görmesin... İlk görevimi batırmak da istemiyorum. Bu bilgiler gerçekten kıymetli. Hepsini inceleyeceğim. Sonra yeniden seninle buluşuruz. Belki Baran’a da anlatırım. O zaman ne yapılması gerektiğini o bilir. Sen bana şimdilik sadece, benim ne yapacağımı anlat.” İngrid, keyifli bir gülümsemeyle geriye yaslandı. Bu küçük ama anlamlı hareket, Defne’ye güven verdi. İngrid ona inanıyordu. İngrid, gözlerimin içine bakarak konuştu: “Ne yapman gerektiğini bir sonraki buluşmada söyleyeceğim. Bu sefer gerçekten haberli geleceğim. Ama bu haber seni zorlayacak.” Sözlerini bitirdikten sonra hafifçe başını salladı ve masadan kalktı. Tam o sırada Baran’a kısa, anlam yüklü bir bakış attı. Ardından hiçbir şey söylemeden kafeden ayrıldı. O gider gitmez Baran yanıma geldi. Onu görür görmez heyecanla anlatmak istedim her şeyi. İçimde birikenleri tek nefeste dökmek üzereydim ki, o an işaret parmağını dudağına götürdü. Susmam gerektiğini işaret ediyordu. İlk anda neden böyle yaptığını anlayamamıştım. Sonra… masanın altından küçük bir cihaz çıkardı. Bir dinleme cihazıydı bu! Donup kaldım. Ingrid bunu ne ara yerleştirmişti? O an tüylerim diken diken oldu. Baran, sessizce yanıma yaklaştı. O kadar yakındı ki... Kulağıma fısıldarken nefesini tenimde hissettim. “Her şeyi başka bir yerde konuşacağız. Ingrid’in duymasını istemiyorum.” Sesi alçak, ama kararlıydı. Kalbim hızlandı. Bu kadar yakın oluşu, içimi titretmişti. Ama bu titreme güvenle karışık bir huzur da verdi.Sanki bir ara derin bir nefes aldığını hissettim bana yakınken. Yada bana öyle geldi. Baran, dinleme cihazını tekrar masanın altına bıraktı. Ardından gözlerini bana dikerek: “Daha konuşacak çok şeyimiz var,” dedi. Ve sonra elini uzatmadan, sadece gözleriyle “hadi” der gibi yürümeye başladı. Ben de sessizce kalktım ve onunla birlikte cafeden çıktım. Yan yana yürümeye başladık. Sokak sessiz, sakin ve serin, kalbim ise ritmik bir şekilde atıyordu. Baran, Baran, Baran:) Bilinmezliğe doğru atılan her adımda içimden şu cümle geçti: “Bakalım bu yol, bizi nereye götürecek Baran?”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD