Tanıtım Bölümü;Tesadüf Diye Bir şey Yok

1118 Words
Defne Aydın; İstanbul’dan Budapeşte’nin , gizli geçitlerden kalp atışlarına kadar uzanan bu hikâyede; şifreler çözülürken kafalar karışacak, kalpler hızlanacak… Ve muhtemelen birileri yanlışlıkla patlatma tuşuna basacak. İstanbul'da yağmurun kimseye acımadığı bir gündü. Ne yürüyene, ne trafikte sürünene, ne de rujunu yeni süren bir kadına… Defne üçüncü kategoriye giriyor. Bir elinde kırmızı şemsiye ki sapı iki defa kırılmıştı diğer elinde bir kupa kahveyle, sabahın köründe Taksim’deki konferans salonuna yetişmeye çalışıyordu. İlk defa düzgün bir iş almıştı: Uluslararası Kriptografi Zirvesi’nde çevirmenlik. Kriptografi... Hadi oradan. En son şifre çözdüğü şey, marketten gelen fişteki indirimdi. Kapıdan içeri girerken burnuna önce sıcak kahve kokusu geldi. Belki de sadece kahveyi çok sevdiği için , bilemedi. Konferans başlamadan önce eline bir dosya tutuşturuldu. "Bu sayfalar sadece size özel. Sakın kimseyle paylaşmayın," dedi takım elbiseli, fazla ciddiyet sahibi bir adam. Defne başını salladı. "Tabii ki paylaşmam." Dakikalar sonra sahnede biri konuşurken, kulağındaki kulaklıkta ardı ardına karmaşık cümleler dökülüyordu. Defne bir yandan çevirmeye çalışırken, bir yandan da adamın dediklerine anlam vermeye çalıştı. “…ve Operasyon Lale kapsamında tüm şifre çözümlemeleri durduruldu.” Operasyon Lale mi? Sunum bitince herkes alkışladı. Defne yandaki kadına döndü. “Bu ‘Operasyon Lale’ size de fazla ‘007’ gibi gelmedi mi? Biz sadece çeviri yapıyoruz fazla iddalı bir dosya." Kadın gülmedi. “Ben Lale’yim. O dosya da benim.” Defne’nin içinden bir ses “Bu kadın kafayı yemiş ” dedi kahvesinden bir yudum aldı. O sırada birden salonun kapıları kapandı. Silah sesine benzeyen bir şey duyuldu. Ses bombası idi. Herkes yere çöktü. Defne hariç sağa sola bakındı sonrada elindeki dosya ya baktı. İçinden bir cümle fısıltı gibi çıktı: “Yeni Hedef: Defne Aydın.” Elindeki kalem düştü. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Dosyada onun adı mı yazıyordu? Salonun arka kapısı açıldı. Siyah giyimli biri içeri girdi. Sakin, karizmatik, ve fazlasıyla sinir bozucu şekilde yakışıklıydı. “Kim çevirdi o cümleyi?” dedi. Defne başını kaldırdı. “Yani çevirdim ama ben öylesine, yani normal bir çevirmenim ben. Ben ne duyarsam onu çevirmekle görevliyim …” Adam yaklaştı. “Artık değilsin.” Defne, salonun ortasında hâlâ yere çökmemiş tek kişiydi. Silah sesi sanmıştı herkes, ama o sabah üç kupa kahve içmişti. Beyni artık kedi gibi: ilgisiz ama tetikte. Baran siyah montunun iç cebinden küçük bir cihaz çıkardı. Konuşması kısa, net ve buyurucuydu. “Alpha 3, şifre çözüldü. Hedef kişi tespit edildi. Temas kuruldu.” Defne kaşlarını kaldırdı. “Bir dakika. Hedef kişi dediniz de… ben fişteki barkodları bile çözerken zorlanırım. Yanlış kişiyimdir belki?” Adam gözlerini onun gözlerine dikti. “Senin adın Defne Aydın, 27 yaşında. Boğaziçi Dilbilim mezunu. 2019’da bir çeviri şirketinde çalıştın. Şu an işsizsin . t****k hesabın kapalı ama üç yıl önce “cevizli menemen” kavgan viral oldu.” Defne gözlerini kısıp iç çekti. “Yani hepimiz bir stalk kurbanıyız diyorsunuz.” “Hayır. Sen bir şifre çözüm uzmanısın. Sadece bunu henüz bilmiyorsun.” Bir anda salonun yan kapısı açıldı. Dışarıda siyah bir minibüs belirdi. Defne, gözlerini kapatıp elini kaldırdı. “Bir dakika. Bu kaçırılma mı? Lütfen bari klasik beyaz van olsun.” Baran arkasına bile bakmadan yürümeye başladı. “Gelmezsen, seni zorla almak zorunda kalacaklar. Kahveni de alamayacaksın.” Defne gözlerini devirdi. “Kahvesiz kaçırılmak... Kulağa iyi fikir gibi gelmedi. Geliyorum, geliyorum.” Minibüsün içi ;20 dakika sonra Baran ciddi. Defne sıkılmış. Aradaki hava, elektrikli battaniye gibi: sıcak ama çarpan cinsten. “Şimdi bana doğruyu söyle,” dedi Baran. “O dosyayı gerçekten okudun mu?” “Hayır. Ben doğrudan sonuca odaklıyım. Mesela şu an, sizin gizli bir ajan olduğunuzu, muhtemelen adı gizli bir görevde olduğunuzu, büyük ihtimalle işinizle aşkı asla karıştırmadığınızı biliyorum.” Baran kaşlarını kaldırdı. “Ben sadece görevimi yapıyorum.” Defne göz kırptı. “Ben de. Hayatta kalmak için analiz yapıyorum.” Operasyon merkez binasına gelmişlerdi. Kapılar parmak iziyle açıldı. Defne ilk defa gerçekten korktuğunu hissetti. Ama tabii ki söylemedi. İçeri girdiklerinde onu bekleyen üç kişi vardı: Baran’ın asabi ve aşırı kaslı yardımcısı Bora, Sürekli kulaklıkla gezen genç çocuk Can, Ve tam bir dedikodu makinesi olan Melis. Melis Defne’yi süzdü. “Sen misin şifre kız? Beklediğimden... daha az James Bond’sun.” Defne çantasını omzuna attı. “Sen de beklediğimden daha az ajan gibisin. Baran başını iki yana salladı. “Bu çok uzun bir görev olacak.” Baran, Defne’ye siyah bir dosya verdi. “Bu seninle ilgili tüm gizli bilgi. Okuma yetkin var ama tek şartla: Bu görevde artık bir tercüman değil, bizim ortağımsın.” Defne göz kırptı. “Ortağınız mı? Vay canına… Umarım kıyafet kodunuz ‘simsiyah ve dramatik’ değildir. Çünkü ben hâlâ puantiyeliyim.” Defne dosyayı masaya bıraktı. “Kod adım gerçekten Lale mi?” Baran ifadesizdi. “Evet.” “Ve siz bu ismi tamamen tesadüfen mi seçtiniz? Hani o toplantıda ‘Ben Lale’yim’ diyen kadınla alakası yok?” Baran gözlüğünü düzeltti. “Hayır. O ‘Lale’ artık aktif değil. Yerini sen alıyorsun. İkinizde aynı bilgiler geçildi çeviriyi düzgün yapan sendin. ” Defne sandalyesine gömüldü. “Yani hem kaçırıldım, hem ‘Lale’ oldum, hem de üstüne çay bile ikram edilmedi. Korkunç bir müşteri hizmetleri anlayışı.” Baran masasından küçük bir çip çıkardı. “Bu, senin yeni kimliğin. Lale Çınar. Avrupa vatandaşlığın, geçmişin ve görev hikâyen yüklendi.” “Bir dakika,” dedi Defne. “Ben neden Avrupa vatandaşı oldum? Emeklilik planım mı değişti?” “Hayır. Çünkü ilk görevin Budapeşte’de.” Hazırlık odasına geçtiler, birkaç saat sonra Can, Defne’ye teknolojik bir gözlük uzattı. “Bununla seni izleyebileceğiz. Aynı zamanda çeviri, yüz tanıma, harita ve moda önerileri de veriyor.” “Moda önerisi mi? Gözlük mü tasarladınız yoksa kişisel stil danışmanı mı?” Can göz kırptı. “Yapay zekâlı gözlük işte. Adı da: CEMİLE.” Baran araya girdi. “Odaklanın. Hedef kişiyle Budapeşte’deki bir sanat galerisinde temas kurulacak. Orada hem şifreyi geri alacağız hem de Defne’nin ‘Lale’ kimliğiyle bağlantı sağlaması lazım.” Defne hafifçe gülümsedi. “Peki... Yani bu bir tür... ajan flörtü mü?” Baran döndü, Defne’nin gözlerine baktı. “Senin işin sadece dinlemek, gözlemlemek ve asla dikkat çekmemek.” Defne başını salladı. “Tamam. Hiç dikkat çekmeden, Budapeşte’de, Lale adında, yapay zekâlı gözlükle, gizli görev yapacağım. Hiç abartı yok.” Budapeşte ;Sanat galerisi Defne ince siyah elbisesiyle galeriye girdi. Cemile gözlükten seslendi: “Dikkat: Solundaki adam aranan casus profiline %82 benziyor. Ama ayakkabıları berbat. Belki de suçludur.” Defne gözlerini devirdi. “Cemile, moda yorumlarını sakla.” Baran kulaklıktan fısıldadı. “Gözünü sağ köşedeki kadına çevir. Adı: Ingrid Novak. Hedef kişiyle bağlantılı.” Defne iç çekti. “Beni buraya gönderen sistemin adı Cemile ve karşımdaki kadın Ingrid . Gerçekten çok evrensel çalışıyorsunuz.” Defne, Ingrid’le göz göze geldiğinde kadının dudaklarından şu kelimeler döküldü: “Lale... seni bekliyorduk.” Defne’nin eli istemsizce cebindeki küçük çipe gitti. Gözlük titredi. Uyarı: Tehlike algılandı. Hedef kişi seni tanıyor. Baran’ın sesi kulakta yankılandı: “Defne. Geri çekil. Şimdi!”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD