SK II ~ 1. "Hesaplaşma."

1756 Words
Gün ağarıyor, hava yavaş yavaş aydınlanıyordu. Güneş doğmak üzereydi. Annem bitkince başını koltuğun başlığına yaslamış gözlerini hafifçe kapamıştı. Oldukça yorgun ve tükenmiş görünüyordu. Uzanıp elinden tuttuğumda tepki vermedi. Esved ayakta öylece dikiliyor, annemin dakikalar önce verdiği adrese bakıyordu. Kemal bey ona yaklaştı. "Adamları önden gönderdim efendim, biz de hemen çıkalım isterseniz." Esved hala kağıdın üzerinde yazan yazılara bakıyordu, annemin verdiği adres ellerindeydi şimdi. Onu annesine götürecek yol. Hala inanamıyor olmalıydı. "Gidelim." dedi ve hızlıca ceketini üzerine geçirdi. "Selma hanımı sizin araca alın, o da bizimle gelecek." Kaşlarımı çatarak hızlıca doğruldum ve gitmek üzere olan Esved'in kolundan tuttum. "Adres elinizde artık, annemin daha fazla dahil edemezsin, onu eve götürüyorum." "Hayır." dedi. Kaşlarımı kaldırdım. "Senden izin istemiyorum, annem zaten üzerine düşeni yaptı." Çehresi sıkıntılı görünüyordu. Kaşlarımı çattım. "Doğru adres olup olmadığından mı şüphe ediyorsun?" Yüz ifadesi onun yerine sorumu cevaplamıştı, anneme hala güvenmiyordu. "O halde..." dedim dişlerimi sıkarak. "Adres doğru değilse evimizin nerede olduğunu biliyorsun." dedim. "Gelip bizi kolaylıkla bulabilirsin." "Bir yere kaçmayacağınıza nasıl güveneceğim?" Hala nasıl bunu sorabilirdi, onun için çabaladığımın farkında değil miydi? "Bana güven." dediğimde bakışlarını yüzüme kaldırdı. "Bir yere kaçmayacağız. Annem çok bitkin, eve gidip uyuması gerek." Göz ucuyla anneme baktı. "O zaman sen benimle geleceksin, yoksa onu bırakamam." Kaşlarım havalandı. "Ne?" Kemal beye döndü. "Siz önden çıkın, sizi arabayla takip edeceğiz." Adam kafasını sallayarak dışarı çıktı. Esved'e döndüm. "Ne diyorsun? Annemi bu halde evde tek bırakamam." Yüzüme doğru hafifçe eğildi. Siyah gözleri hiç olmadığı kadar ciddiydi. "Sen karar ver, annen mi gelsin yoksa sen mi?" Yutkundum. Annemi elbette gönderemezdim. Ama annem de benim gitmeme izin vermezdi. Sabırsızdı. "Ne diyorsun?" diye sordu. "Gelecek misin? Zamanım yok." "Geleceğim." dedim telaşla. "Ama bana on dakika ver, annemi eve bırakıp hemen geleceğim." Önden yürüdü. "O halde birlikte bırakalım." Kapıya doğru ilerlediğinde ceketinin ucundan tutup onu durdurdum. "Sadece on dakika bekle, geleceğim söz veriyorum." Kaşları bir an çatıldı ve sabırsızca saatine baktı. "Sadece on dakika, acele et." Başımı salladım ve annemin yanına koşturdum. Annem salonda, gözleri yarı kapalı uzanıyordu. Uyanık olduğundan bile şüpheliydim, hala sakinleştiricinin etkisinde olmalıydı, gözlerini zor açık tutuyordu. Onu böyle görmek kalbimi ağrıtıyordu. Bu olay bittikten sonra sebebi ne olursa olsun annemi bu hale getirdiği için Esved'i asla affetmeyecektim. "Anne," Dizlerimin üstünde çöküp onu uyandırmaya çalıştım. "Hadi uyan, eve gidelim." Kolundan tutup onu kendime yaslayarak kaldırdığımda önce hafifçe sendeledi sonra benim olduğumu fark ettikten sonra rahatladığını hissettim. "Ece, burada mısın?" diye mırıldandı. Sayıklıyordu. "Buradayım anne, yürümeye çalış." Zorlansa da ayağa kalktı ve yürümeye çalıştı. Esved ortalarda görünmüyordu. Eve vardığımızda onu yatağına yatırdım ve üzerini örttüm. Hala sayıklamaya devam ediyordu ve bir süre elimi bırakmamıştı. Esved'in verdiği on dakikanın dolmasından endişelendiğim için anahtarı yanıma alarak kapıyı örttüm. Arkamı döndüğümde Esved'i hemen karşı kaldırımda bulmuştum. Siyah arabasına yaslanmış beni bekliyordu. Kaçmamızdan korktuğu için bizi takip mi etmişti? Annemin verdiği adrese ulaşmamız iki saatten fazla sürmüştü. Nazende hanım aynı şehirde, başka bir ilçede saklanıyordu. Yıllardır Esved ona sadece iki saat uzaklıktaki bir mesafedeydi ama yıllardır özlemle annesini ararken bunun farkında bile değildi. Ne düşündüğünü, hissettiğini merak ettim. Bir yandan da annemin her gün bu kadar saat yol kat etmesi onu yoruyor olmalıydı. Hem zihnen hem bedenen bu kadar yıprandığını nasıl fark edememiştim? Esved sonunda arabayı durdurduğunda başımı arabadan çıkararak geldiğimiz yere baktım. Ormanlık bir alanın girişiydi. ilerde bir patika uzanıyordu. Esved telefonunu kontrol etti. "Bundan sonrasını yürüyeceğiz." dedi arabadan inerek. Benimle yolculuğumuzdan beri ilk defa konuşuyordu. Hızlı adımları beni beklemeden patika yolda ilerlemeye başlamıştı bile. Hızla arabadan inerek onu takip ettim. Hızlı adımlarına yetişmeye çalışmak oldukça yorucuydu. Nefes nefese kalmıştım. Birkaç dakika sonra telefonunu çıkardığında neyseki yavaşlamıştı. Kemal beyi aradığını tahmin ediyordum. "Vardınız mı?" diye sordu. Cevap onu şaşkınlığa uğratmış olmalı ki birden aniden yolun ortasında pat diye durdu. "Onu... Buldun mu?" dedi titreyen bir sesle. Heyecanını hissedebiliyordum. Yanıtı duymamıştım ama Esved'in yüzü aniden buz kesmişti. Önce bağırdı sonra seslice küfretti. Ne olduğunu, neler döndüğünü merak ediyordum. Hızla fırlayıp koştuğunda şoktan ve endişeden ne yapacağımı bilemedim ama neler olduğunu anlayabilmek için onu takip etmem gerekiyordu. Ne kadar koşsam da ona yetişmem imkansızdı. Patika yolu takip ederek koşmaya devam ettim. Bir süre Esved'i kaybettiğimi düşünmüştüm ki sonrasında gözlerim kahverengi bir çatı seçebilmişti. Ev bu olmalıydı, bu bir dağ eviydi. Dışarıda iri yapılı, takım elbiseli birkaç adam dikiliyordu. Onları Kemal beyin yanında, arabaya bindiklerinde görmüştüm. Kapıdan geçerek eve girdim. Kalbim korku, endişe, bilinmezlikle deli gibi çarpıyordu. Kötü bir şey olduğunu anlasam da, Nazende hanımın sapasağlam bulunmuş olması için dua ettim ve onları bulmak için odaları dolaştım. Ne kadar geciktirsem de onları bulmam çok uzun sürmemişti. Gözlerim önce Esved'in büyük sırtını gördü. Yanlarında birkaç takım elbiseli adam dikiliyor, büyük hastane odasını andıran bir odada öylece boş yatağa bakıyorlardı. Nazende hanım yoktu. "Malzemeler hala buradaydı." dedi Kemal bey. Kenarda dikiliyor, duygusuz yüzünde hiçbir şey seçilmiyordu. "Eşyaları toplayacak vakitleri olmamış." "AMA ANNEMİ ALACAK VAKİTLERİ OLMUŞ AMINA KOYAYIM!" diye bağırdı Esved evi inletecek kadar yüksek bir sesle. Öfkesini bir kilometre öteden bile hissedebilirdim. "Nerede?" diye sordu Kemal beye. "Hani bu sefer bulmuştuk? Nerede?!" Arkasını döndüğünde beni gördü ve öfkeyle çevrelenmiş bakışlarıyla beni zehirledi. Bir an uzanıp bana zarar vereceğini düşündüm ama sadece durup öfkeyle, belki de nefretle bakarak yanımdan hızlıca geçip gitti. Anneme gidiyordu. Ona bu sefer yetişmem, yakalamam gerekiyordu zira annem daha kötü bir durumun içine sürüklenebilirdi. Adımlarını takip ederek dağ evinden çıktım ve ona yetişmek için bütün gücümü kullandım. Esved'in bu halde ne yapacağını kestirmek güçtü. Ayak bileklerimde dayanılmaz bir sızı hissediyordum ama önemli değildi. Arabaya çoktan bindiğini gördüğümde adımlarım daha çok hızlandı ve bileklerimdeki ağrı daha da arttı. Motoru çalıştırdığında neyseki son anda ona yetişmiştim. Fazla düşünmeden, onu durdurma arzusu ile kendimi arabanın önüne attım. Araba acı bir fren sesiyle aniden durduğunda kollarımı iki yanda açmış, gözlerimi refleksle sımsıkı kapatmıştım. Onun bana bağırıp çağırmasını, hatta belki daha da kötüsü arabayı üzerime sürmesini bekledim ama hiçbir şey olmamıştı. Gözlerim yavaşça aralandığında bakışlarımı ön araba camından görünen suretine çevirdim. Esved önüne atlayan bana bağırmak yerine öylece durmuş, ölüm sessizliğiyle beni izliyordu. "Biliyorum, hayal kırıklığına uğradın!" Çenesi kasılmış, bakışlarına öldürücü bir ifade hakim olmuştu. "Ama hiçbir şey kesin değil!" Hiçbir şey söylemeden, öylece önünde yolunu kesen bana bakmaya devam etti. Ne düşünüyor, ne hissediyor az da olsa anlayabiliyordum. Ama şu an gitmesine izin veremezdim, öfkesini benden çıkarabilirdi ama sakinleşmeden hiçbir yere, özellikle anneme gitmesine müsaade edemezdim. "Çekil." dedi sadece. Sesi zor duyulacak kadar alçak olsa da sesine sinmiş buram buram öfkeyi hissedebiliyordum ve bu beni daha da korkutuyordu. Yine de çekilemezdim. Yüzüne inatla baktım, anneme bir daha zarar vermesine izin vermeyecektim. "Hayır!" Başını hafifçe yana yatırdı. "Yoksa seni ezeceğim." dedi gözlerini kısarak. Yüzündeki ifade yapacağını söylüyordu. "O zaman ben de geleceğim!" Son çarem bu gibi görünüyordu, tek başına gitmesindense yanında olmam annemin güvenliği için daha iyi olacaktı. Beni reddetmesini bekliyordum ama o bir saniye geçmeden uzanıp yolcu kapısını açtı. Yolcu kapısı sonuna kadar açılırken teklifimi hemen kabul etmesinin verdiği şoku üzerimden atarak hızla arabaya koştum ve kendimi hemen yanındaki koltuğa attım. Ben kapıyı kapayamadan araç hızla öne atıldı ve deli bir hızla geldiğimiz yolu geri dönmeye başladık. Koltukta ona doğru döndüm. "Bu işin içinde bir iş olduğuna eminim." dedim beni dinleyeceğini umarak. "Sen de gördün, annen oradaydı." Arabanın hızını daha da arttırdı. Konuşmaya devam etmeli, onu mantıklı düşünmeye zorlamalıydım. "Kabloları saklayacak, evi toplayacak vakitleri bile olmamış, annem o sırada senin yanındaydı, biliyorsun! Senin yanındaydık. Sence bunu annem yapmış olabilir mi?" Araç ani bir frenle durdu. Emniyet kemerimi takmayı unuttuğum için kendimi korumaya fırsatım olmadan kafamı ön cama çarpmıştım. O ise dünyadan kopuk gibi, dümdüz önüne bakıyordu. "Kim yaptı o zaman?!" diye bağırdı aniden. "Kim yaptı? Bana birini söyle de ona gideyim, kim yaptı?!" Bilmiyordum. Bilsem böyle durur muydum? Sağ şakağımda bir sıcaklık hissettim. "Bilmiyorum." diye mırıldandım güçsüz bir sesle. Geriye tek seçenek babası kalıyordu ama o hapisteydi, bunu nasıl yapacaktı? Keşke onu suçlayabilseydim. Telefonu çalıyordu sürekli ama açmıyordu. Sadece durduğumuz ıssız yolun ortasında boş gözlerle öylece karşısına bakıyor, belki de kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. "Babam olabilir." dedi sonunda. "Annene bunu yaptırıyorsa, başka adamları da vardır. Ama annenin benim elimde olduğunu nasıl öğrendi? Annen söylemediyse nasıl öğrendi!?" Sesini yükselttiğinde kafa karışıklığıyla ona baktım. Onun da bakışları yüzüme kaymıştı. Aniden kaşları çatıldı. "Başını mı çarptın?" Elimle başıma dokunduğumda elime bulaşan sıcak sıvıya baktım. Kandı. Kırmızı renkli sıvıyı parmaklarımın ucunda görmek midemi bulandırmıştı. Kapı açıldığında hemen ona döndüm. Hızlıca arabadan indi ve benim tarafıma fırlayarak kapımı açtı. Üzerime eğilirken hafifçe geri çekilmiştim. Yüzüme doğru eğildi ve saçlarımı geriye atarak dikkatle başımı kontrol etti. "Neden emniyet kemerini takmıyorsun?" diye aksice söylenirken bakışları gölgelenmişti. Yüzünde yine o ifade vardı. Bakışları endişeli görünüyordu. "Arabayı birden durduran sensin." dedim aksice ve başımı ondan uzaklaştırdım. "Bir şeyim yok, kan durur şimdi." Beni dinlemediği açıktı. Biraz daha eğildiğinde sırtıma değen koltukla daha fazla çekilemeyeceğimi fark ettim. Önümden uzanarak torpido gözünü açtı ve içinden bir kutu peçete çıkararak kutuyu kucağıma bıraktı. İçinden özensizce bir kaç tane çıkarıp nazikçe alnıma bastırmıştı. "Tut böyle, hastaneye götüreceğim seni." Kapımı kapatıp kendi tarafına geçerken kaşlarımı çattım. Dalga mı geçiyordu? Böyle bir anda beni hastaneye götürmeyi mi düşünüyordu? Gerek olmadığını söylemeyi düşünsem de sonra aniden kendimi durdurdum. Aslında hastane yolu boyunca sakinleşebilirdi ve bu da benim işime gelirdi. Ama bir yandan da ona güvenemeyeceğimi biliyordum. Belki de amacı hastane bahanesiyle beni oraya bırakıp anneme gitmekti. Sadece benden nasıl kurtulcağını düşünüyor olmalıydı, yaralanıp yaralanmamam umrunda bile değildi ki, bunu yadırgamıyordum. Zira benden nefret ediyor olmalıydı. Neticede ben, annesini saklayan kadının kızıydım. Ona doğru aceleyle dönerek, "Gerek yok!" dedim hızla. Başını çevirip bana baktığında beni dinlediğini düşünerek sevinmiştim ki , bana doğru uzandığında panikledim ve aceleyle geri çekildim. Başımın hemen yanındaki emniyet kemerini çekip kilidi yerine taktı ve geri çekildi. "Bir daha arabaya bindiğinde ilk iş emniyet kemerini tak." dedi ciddiyetle. Telefonu hala çalmaya devam ederken Esved çağrıları umursamadan arabayı çalıştırdı. Ama hemen arkamızda duran arabayla aracı hareket ettirememişti. Kemal bey arkamızdaki arabadan indi ve hızla Esved'in tarafına geçerek camına doğru eğildi. "Efendim, sizi aradım sürekli ama ulaşamadım." "Ne oldu?" diye sordu Esved keyifsizce. "Efendim, babanız..." İkimizin de aldığımız haber karşısında kaşlarımız çatılmıştı. Buz kestim. "Ne olmuş ona?" diye sordu Esved ciddi bir ifadeyle. Kemal bey endişeli görünüyordu. Robotik yüzünde herhangi bir duygu görmek beni daha da korkutuyordu. Adam, Esved'in camına daha da eğildi. "Halit Erdem yaklaşık bir hafta önce serbest bırakılmış efendim." Önce soğuk bir sessizlik doldurdu arabayı. Kulaklarım uğuldadı, sonra Esved'in alçak bir küfür savurduğunu duydum. Bakışları bir an beni buldu, ardından kapıyı sertçe açarak arabadan indi. "Kemal bey, ilk iş Ece'yi hastaneye götürün. Başını çarptı." "Gerek yok dedim, şimdi bunun sırası mı!?" diye bağırdım sinirle. Bana bakmadı, sözlerimi umursamadı. Ellerini ceplerine atarak arkadaki araca doğru yürüdü sadece. "Siz nereye efendim?" diye sordu Kemal bey sorgusuz sualsiz Esved'in biraz önce oturduğu yere geçerek. Esved'in adımları duraksadı. "Halit Erdem'i ziyaret edeceğim."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD