SARMAŞIK 2 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

2809 Words
Vücut fonksiyonlarını kaybetmiş gibi hissediyorum. Ne konuşabiliyor ne de biri beni zorlamasa yürümek istemiyordum. Gelen giden fazlasıyla oluyordu. Ali arkadaşlarını yolcu ettikten sonra akrabaları geliyordu. Benim Trabzon’dan gelen akrabalarımı ailem karşılıyor, burada kalabalık yapmamak adına eve götürüyorlardı. Çok fazla kalabalık vardı bir tek Batuhan yoktu. Etimi paramparça ediyorlardı sanki. Bunu rağmen gözyaşlarım akmıyordu. Hiç kimse yok sadece ben vardım. “Tuzlu ayran aldım sana. Biraz olsun içer misin?” Bir saniye beni yalnız bırakmayan Ali’nin sesi yorgunluktan perişan haldeydi. Hem ruhen hem de bedenen fazlasıyla yorgun olduğu için halsiz düşen elimi kaldırıp elinden ayranı aldım. Bardağı dudaklarımın arasına koyup sadece bir yudum içtim. Devamı gelmiyordu. Bardağı tekrar Ali’ye verip başımı iki yana salladım. “Tek bir kelime de olsa konuşur musun? İstersen serum takılsın, yorgun bedenin dinlenir.” Başımı tekrardan iki yana doğru salladım. Tükenmiş olacak ki boğuk bir nefes alıp yüzümü izlemeye devam etti. “Batuhan Aslan’ın yakınları burada mı?” Ali’yle birlikte aniden ayağa kalktık. Ali iki adımla yoğun bakımın kapısına ilerlerken ben babamdan destek alarak yürüdüm. “Beş dakika içinde odasına alacağız.” “Uyandı mı?” diyerek bağırdım âdete. “Doktor Bey dün gece uyandırmamızı söyledi, durumu iyi. Odasına çıkarınca doktoru size ayrıntılı bilgi verecek. Burada sadece bir kişi kalırsa iyi olur. Aynı şekilde odada. Enfeksiyon riskine karşı bir anda etrafında kalabalık oluşturmaya gerek yok. Geçmiş olsun.” Kadın içeri girince tuttuğum nefesimi bıraktım. Sevinçten birbirine sarılan ailemin yanından kenara geçtim. Gözlerini ovalayan Ali, “Şükürler olsun,” diyerek duasını ederken sırtımı duvara yaslayıp, “Şükürler olsun,” dedim herkes gibi. Bana doğru adım atan Ali’nin gözleri dolu doluydu. Gözlerimi gözlerinden çekmeden açtığı kollarının arasına girdim. Şu an ona sarılmaya, ondan destek almaya çok ihtiyacım vardı. İkimizin de isyan etmeye hakkı yoktu. Birbirimizi üzerek en büyük acıyı oğlumuzla yaşayacaktık. Her şeyin bir çözümü varken biz her zaman birbirimizden kaçarak oğlumuzu unuttuk. Apar topar ameliyat olma derdine düştüm oğlumu hastaneye götürmedim. Güzel olmak adına sürekli bakımlı gezip Ali’nin dikkatini çekmeye çalıştım. Ben onu sıktıkça o dışarı kaçtı. İkimiz de birbirimizden kaçma noktasına geldiğimizde oğlumuzu bomboş bir evin içinde unuttuk. Yüreğimizde hissettiğimiz bu acı biliyorum ki ömrümüzün sonuna kadar bizimle olacak. “Sen odaya çık, orada bekle Batuhan’ı.” Geri çekilip, “Tamam,” dedim pürüzlü çıkan sesimle. “Ağlama artık, bundan sonra geçmişte yaptığımız hataları yapmamak adına çabalayacağız. Biliyorum için yanıyor, ben de senin hissettiğin gibi hissediyorum ama bir şekilde oğlum için güçlü durmaya çalışıyorum. Bir şansımız daha var Deniz, bu şansı asla kaçırmayacağım, kaçırmayacağız. Batuhan ne isterse o olacak. Bizi bir arada görmek istiyorsa her zaman bir arada olacağız. Kavga etmeyeceğiz, birbirimizden asla bir şey saklamayacağız. Gerçek bir aile olup bütün olumsuzluklarımızı konuşacağız.” Titreyen alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. “Bunları anlamak için oğlumuzun hastalığıyla sınandık Ali. Ya her şey için geç kalsaydık?” Bunu duymaya tahammül edemediği için gözlerini kapadı. Düşüncesi, hissetmesi, söylemesi o kadar zordu ki, Batuhan’ın olmadığı bir dünyada yaşayabileceğimizi düşünemiyorum. “Daha fazla kendini üzme, odaya çık geleceğiz biz.” Ondan tamamen uzaklaştım. Beni bekleyen babamla yoğun bakımın önünden ayrıldım. Bu zamana kadar iyi bir anne olamamıştım ama bu saatten sonra oğlum için yaşayıp onun mutluluğu için çabalayacaktım. Bu sınav aklımı başıma acı bir şekilde getirdi. *** Bedenimle dalga geçtiklerinde çok acı çekmiştim, kocamla ayrıldığımda çok acı çekmiştim. Her birinde saatlerce ağlayıp içimdeki öfkenin biraz olsun geçmesini beklemiştim. Geçmişte de, yeteri kadar ağladığım için her zaman ayaklarımın üzerine sağlam basarak toparlanmıştım. Şu an bakıyorum da o çektiğim acıların hiçbiri şu anki çektiğim acının yanında hiçbir şeymiş. Evladıma bir şey olacak korkusu kalbimi sarmış durumdaydı. Kemiklerim iki duvarın arasında kalmış her birbirine çarptıklarında paramparça oluyordu. Etimi diri diri koparıyorlardı. Derin nefes alıyor, sakin olmaya çalışıyordum ama acım biraz olsun geçmiyordu. Aldığım nefes bile zehir olup beni boğuyordu. Yatağın içinde savunmasız uyuyan oğlumun tenine dokunmaya korkuyordum. Bir yanında Ali diğer yanında ben vardım. Küçük gözlerini ara sıra aralayıp başını etrafa çevirerek bakıyordu. Büyük bir ihtimal bizi görmeye çalışıyordu. “Anne,” diyen ağlamaklı sesini işittiğimde yanında olduğumu belli etmek adına kulağına fısıldadığım an gülmeye tebessüm etmişti ama şimdi hiçbir tepki vermiyordu. Ali panik yaptığımı görüyor, aldığı ilaçlardan dolayı baygın gibi olduğunu söylüyordu ama içim yine de rahat etmiyordu. Henüz bebekken işe başlamış, onunla uzun vakitler geçirmemiştim. Utanıyordum! O güzel gözlerine bakmaya utanıyordum. “Özür dilerim bebeğim.” Minik tombul ellerini koklayarak öptüm. “Beni affetme oğlum, seni ihmal ettiğim için o küçük kalbin beni hiçbir zaman affetmesin.” Dudaklarımı elini incitmeden elinin üzerinde gezdirirken hıçkırıklarımı içime zor hapsediyordum. Sanki sesimi işitiyordu. Her derin iç çekişimde dudaklarını büzüyor, ağlamaklı oluyordu yüzü. Ali elini elimin üzerine bıraktığında öylece yüzünü inceledim. “Artık yeter Deniz, görmüyor musun ağladığını hissediyor. Ben de hatalıyım, tek suçlu sen değilsin. Telafi edeceğiz diyorum sana, oğlumuz çok şükür sağlıklı yanımızda. Üçümüz birbirimize sarmaşık gibi bağlıyız. Asla birbirimizden kopmayacağız. Dikkatli dinle beni, hatalarımızı tekrar yapmayacağız. Ağlama, sen ağladıkça Batuhan üzülüp daha çok hasta olur.” Başımı hızla iki yana salladım. O asla hasta olmasın. Küçücük yaşında çektiği acıları ben çekmeye razıyım, yeter ki o iyi olsun. “Anne?” Ali’nin yüzünde olan bakışlarımı anında Batuhan’ın yüzüne çevirdim. Boncuk gözlerini aralamış dikkatle yüzüme bakıyordu. Gülümsedi, bu öyle bir gülümsemeydi ki yüreğim biraz da olsa hafifledi. “Anne, kucak.” Dilinin döndüğü kadarıyla konuşuyordu. Akan burnumu çekip alt dudağımı ısırdım. Yatağın kenarına oturup onu incitmeden kucağıma aldım. Ali mor duran küçük ayaklarını incitmeden öperken ben başını öpüp o güzel kokusuna bulaşan hastane kokusunu içime çektim. Ağlamamak için kendimi zorluyordum ama Ali’nin akan gözyaşlarını görünce içimdeki yoğun duygusal his bunu zorluyordu. Bana diyordu kendi ağlıyordu. Batuhan başını göğsümden kaldırdı. Ağlıyor muyum diye yüzümü incelerken zorla tebessüm edip, “İyiyim bebeğim,” dedim alnını öperek. “İyi olacağız.” “Olacağız tabii ki, kötü düşünmek yok. Tedavimizi olduktan sonra eskisinden daha çok oğlumuzla vakit geçireceğiz.” İç çektim. Kapının açılmasıyla bakışlarımızı kapıya çevirdik. “Alması gereken ilaçları var.” Elinde tuttuğu demir tepsinin içinde iğne ve serum şişesini görünce gözyaşlarım tekrardan akmaya başladığında, “Yapma bunu,” diyen Ali’nin yardımıyla yataktan kalktım. Batuhan korkulu gözlerle hemşireye bakıyordu. “Anne?” “Bebeğim, buradayım ben.” İğneyi gördüğünde ağlamaya başladı. Kıpırdamaması adına Ali küçük bedenine sarılırken hemşire beyaz tombul bacağına iğneyi batırdı. Minicik elleriyle buna engel olmaya çalışıyordu. Her anne diye bağırdığında ayaklarımın üzerinde zor duruyordum. “Lütfen canını acıtmayın.” “Bitti annesi.” “Baba gidelim,” diye bağırdı. Ali öyle bir sarılmıştı ki ona buna rağmen korkudan bacağını çekmeye çalışıyordu. “Korkma babam, bitti bak acımıyor.” Yeni serumu yerine takıp geri çekilen hemşireyle anında diğer tarafa geçtim. Hâlâ sakinlememişti, hıçkıra hıçkıra ağlıyor, yataktan kalkmaya çalışıyordu. Ayakkabılarımı çıkardım. Serum takılı eline dikkat ederek babasının kollarının arasından onu alıp göğsüme bastırdım. “Uyu bebeğim, ben yanındayım, baban yanında.” Sesli ağlayışları iç çekişlere dönerek göğsümde uykuya daldığında gözlerim Ali’nin kırmızı olmuş gözleriyle çakıştı. Başını iki yana salladı. Ardından elini ensesine götürüp pencereye doğru yürüdü. Omuzları çökmüştü iki günde. Derin derin solurken başı önde öylece durdu pencerenin önünde. “Kötü düşünmek yok Deniz, oğlumuz iyi olacak. Büyük bir sınavdayız, evliliğimizle sınandık, oğlumuzla sınanıyoruz. Atlatacağız, ikimiz de bu sınavda kalmayacağız.” “Çok korkuyorum.” Pencerenin önünden ayrılıp tekrar eski yerine geldi. “Korkma, babası ona bir şey olmasına izin verir mi sanıyorsun?” Elimi tutup sol göğsüne bastırdı. “Burada ona ait bir kalp var. Kötü olduğunda sen gerekirse bu kalbi söküp onun küçük bedenine nakil olmasını sağlayacaksın.” Başımı iki yana salladım. Batuhan korkmasın diye hıçkırıklarımı içime hapsettiğimden soluk alışverişlerim zorlaşıyordu. “Ben ikinizden de vazgeçemem Ali, ne olur bir çaresini bulalım. Olmadı yurt dışına götürelim.” “Deniz, doktor tedavinin olumlu olacağını söylüyor, ameliyat başarılı geçmiş çok şükür. Eğer çok geç kalmış olsaydık bize söylerdi.” “Nasıl yaptık bunu ona, nasıl ihmal ettik? Kendi sorunlarımız yüzünden oğlumuzu ihmal ettik Ali, ölüyorum acıdan.” Gözünden bir damla yaş süzüldü. “Vicdanım boğazımı sıkıyor, eğer bu konu hakkında tekrardan konuşursak nefes alamam. Batuhan’ın iyileştiğini göreyim o zaman içimdeki acıyı, pişmanlığı bağıra bağıra sana anlatacağım. Şu an ne sen kendini suçla ne de ben. İkimizin de oğlumuzun yanında olmaya ihtiyacı var. Eğer en başında kendimizi bırakırsak oğlumuza moral olamayız.” Geri çekildim. “Elimde değil Ali. Göğsümde öyle bir his var ki şu hastanenin beşinci katından kendimi atsam yemin ederim canım acımaz.” Batuhan’ın üstünü örtüp yataktan kalktı. Gözlerini gözlerimden çekmeden yanıma vardığında, kollarımdan tutarak ayağa kaldırdı beni. “Ben gücümü senden alıyorum, eğer sen kendini bırakırsan ben ayakta duramam. Oğlumuz iyi olacak, bu yazı hastane odasında değil oğlumuzun sevdiği denizde geçireceğiz. Sadece bir haftamız var, Batuhan iyi oldu mu evimize gideceğiz.” “Kötü bir şey olmaz değil mi?” “Dua edeceğiz, bizi yaratan her şeyden büyük, gerekirse gece gündüz dizlerimizin üstünde ona yalvaracağız. Kötü düşünmeyeceğiz.” Elimde değildi. Aklıma hep kötü düşünceler geliyordu. Daha kötü olursa, bir daha onu göremezsem, bir sürü kirli kötü düşünceler beni boğuyordu. Başıma yük olan kısa saçlarımı çekiştirdim. Ali buna engel olup saçlarımı düzeltse de hırsla çekiştirmeye devam ettim. Odanın kapısı tekrar aralandığında Azra anneyle annem odaya girdiler. İkisinin de gözleri yatakta uyuyan Batuhan’ı buldu. Azra anne bize hiçbir şey sormadan yatağa ilerledi. Annem ise bana doğru gelip Ali’nin kollarından yorgun düşmüş bedenimi alıp sımsıkı sarıldı. “Neden karamsar düşüncelere kapılıyorsunuz? Korkunuzu anlıyorum ama kötü bir durum olmuş gibi bir anda perişan olmanızı anlamıyorum. Ameliyat başarılı geçmiş, tıkalı olan damarlar açılmış, delik olan kısımda kapanmış. Yanınıza gelmeden doktorla görüştük durumu iyi dedi. Allah korusun daha kötü bir şey olabilirdi. Yapmayın bunu Deniz.” Bizim çektiğimiz acı oğlumuzu ihmal ettiğimiz içindi. Neredeyse altı aydır onu hastaneye getirmemiştim. Doğuştan kalbinde çok hafif delik vardı, en son kontrole getirdiğimizde doktor kapanmak üzere demişti. Buna emin olmadan onun iyi olduğunu düşünüp ihmal ettiğim için kendimi affedemiyordum. Bu sorumsuzluğu kendi evladımıza yaptık biz. “Akşama kadar benimle kalıyor hiçbir rahatsızlığı yoktu. Olsa anlamaz mıydım ben? Gözünün içine bakıyordum oğlumun.” Üzüntüden kahrolan Azra anneye sarılan Ali başını öptü. “Hiç kimse kendini suçlamayacak, Allah’ın izniyle oğlum iyi olacak.” “İnşallah oğlum.” Saatler ilerlerken neredeyse ailemizdeki herkes hastaneye gelip bizi rahatlatmaya çalıştılar. Ali’yle birlikte ne kadar evlerine gitmelerini söylesek de hepsi bahçede oturuyorlardı. Bize dışarı çıkıp hava almamızı söyleseler de Ali’yle birlikte Batuhan’ın yanından ayrılmak istemiyorduk. Oğlumuz hastanede yattığı sürece burası bizim evimiz olacaktı. Dışarı çıkarsam onunla çıkacağım içeride olursam yine onun yanında olacaktım. “Merdiven boşluğunda sigara içeceğim.” Alnımdan ellerimi çektim. Yüzüme dikkatle bakan Ali’ye başımı salladım. Gözleri Batuhan’ın üstünde olsa da beni de ihmal etmiyordu. Sanırım kendime bir şey yapacağımdan korkuyordu. O gün boşluktaydım, ne yaptığımı bilmiyordum. Ona bu korkuyu yaşatmak istemezdim. Gözlerimi kapatıp açtım. “Ben buradayım, bir şey olursa çağırırım seni.” “Hemen geleceğim.” Gitmek için adım attı ama sonrada vazgeçip yere çömeldi. Kollarını bacaklarımın üzerine bastırmayacak şekilde dayayıp ağlamaktan alev alev yanan gözlerime yaklaştı. Bedeni titriyordu, soluğu kesik kesik çıkıyordu. Titreyen dudakları alnıma değdiğinde derin nefes aldım. “Sen mükemmel bir annesin, çocuğunu ihmal etmedin. Yemedin ona yedirdin, giymedin ona giydirdin. Her şey de ilk onu düşündün. Düşüncelerinle kendini yaralama, Batuhan çok şanslı senin oğlu olduğu için.” Başımı iki yana salladım. “Şşt.” İşaret parmağını dudağıma bastırıp gözlerini kapadı. “Kendini suçlamaktan vazgeç gözünü seveyim, yine iç dünyanda boğulmanı istemiyorum. Evladımız iyi, daha da iyi olacak Allah’ın izniyle. Bizim onunla uzun yıllarımız olacak buna canı gönülden inanıyorum. Sen de inan olur mu? Lütfen kendini üzüp de benim canımı, oğlunun canını yakma. Sen ağladıkça o da ağlıyor. Ben kıyamıyorum boncuk gözlerinden yaş gelmesine sen kıyabiliyor musun?” “Hayır,” dedim titreyen çenemi kontrol altına almaya çalışarak. “Ama dayanamıyorum Ali, bağıra bağıra ağlamak istiyorum. Ruhum bedenimin içinde sıkışıp kaldı. Canım çıkacak ama çıkmıyor.” “Daraltma kendini, istersen bizimkilerin yanına in biraz hava al.” Anında reddettim. “Bundan sonra yanından hiç ayrılmayacağım. İşten de çıkacağım evde oturup oğlumla ilgileneceğim.” Kaşlarını yukarı kaldırdı. Ne kadar acı çekse de beni mutlu etmek için bu halleri içimi ısıtıyordu. Üstelik bana kırgın olmasına rağmen benimle ilgilenmesi hüzünle dolmamı sağlıyordu. “Çok çalışman lazım, bize bakmak durumunda kalacaksın.” “Ömrümün sonuna kadar size bakmaktan mutluluk duyacağım.” Yorgunluktan çökmüş göz atlarının üstünde parmaklarımı dolaştırdım. “Kendini ne olursa olsun suçlama, o güzel yüreğinin merhametini ben bildiğim gibi oğlunda biliyor. Sen çok iyi bir annesin.” Kollarımı boynuna dolayacağım vakit “Geçmiş olsun,” diyen ses bir an dengemi dağıtsa da acele etmeden Ali’den uzaklaşıp odanın kapısından bizi izleyen Kadriye’ye, “Sağ ol,” dedim. Ali bir şey demedi. Uyanmak üzere olan Batuhan’a yaklaşıp ayaklarıyla dağıttığı örtüyü üstüne serdi tekrardan. “Çok üzüldüm duyunca, keşke geç kalmasaydınız. Neden başında fark etmediniz ki? Özellikle sen Deniz, hiç mi oğlunun hastalandığını görmedin?” Dişlerimi sıktım. Çatık kaşlarıyla Kadriye’ye izleyen Ali benim konuşmamı bekliyordu. Eğer o konuşursa Kadriye’yi sadece sözleriyle yaralamakla kalmazdı. “Git buradan Kadriye, senin desteğini de laf sokuşlarına da istemiyoruz. Bizim canımız yanıyor başımıza bela olma.” Gülümsedi. Gerçek yüzü buydu işte. İnsan dostunu da düşmanını da kötü gününde tanıyordu. Benim düşmanım karşımda durmuş pişkin pişkin sırıtıyordu. Oturduğum yerden bir hışımla kalkıp kolundan tuttuğum gibi kendime çektim onu. Yüzü bocaladı, kendini geriye çekmek istedi ama buna izin vermedim. “Kimsin sen? Tek başına bir halta yaramayan, insanların peşlerinde dolaşıp onların mutluluğunu kıskanan lağım faresi mi? Bana bak ben Gülcihan’a benzemen seni sadece etrafımdan kovmam bilmiş ol. Seni çalıştığın hastaneye benim görümcem aldırdı andım olsun attırırım. Ne ailemizin arasına ne de dostlarımızın arasına giremezsin bilmiş ol. Aklın sıra bana laf sokmaya çalışma o zehirli dilini yemin ederim koparırım. Acım çok büyük bu acıyla gözüm hiçbir şey görmez.” Korku dolu gözleri Ali’yi buldu. Kolunu sıktım, “Bakma ona. Benim kocam sana asla yardım etmez, sen yardım edilecek bir insan değilsin, o kadar tehlikelisin ki kimse seni sevmiyor.” “Bu söylediklerini ödetirim ama.” Sırıttım. Onu geriye doğru savurup, “Git istediğini yap,” dedim. “Şu adamı sarhoş edip koynuna girsen yine sana inanmam. Çevremden uzaklaş yoksa olacaklara karışmam bil.” “Boşanmak üzere olduğunuzu ailene söylersem ne yaparsın? Baban eminim ona yalan söylediğin için seninle hiçbir zaman konuşmaz. Ne kocana kadınlık yapabiliyorsun ne de çocuğuna annelik. Vasat bir kişiliksin Deniz. Senin yerinde olsam çoktan intihar etmiştim.” “Konuşmaya devam edersen dilinden tutuğum gibi seni bu camdan aşağı sarkıtırım. Git kime ne anlatıyorsan anlat, ne Deniz’in ne de benim umurumda olur. Sen önemli bir insan değilsin, birilerine bir şeyleri anlatman bizim için sıkıntı değil. Şimdi siktir ol git bu odadan yoksa Deniz kadar sakin kalman bil.” Gözleri büyüse de geri durmak istemiyordu. Ali üzerine gitmek için adım attığı an ondan önce davranıp kolundan tuttuğum gibi koridora çıkardım onu. Koridorları gezen iki güvenlik çıkan sesten bakışlarını bize çevirdi. “Bizi rahatsız ediyor çıkarır mısınız dışarı?” Güvenlik bize doğru gelirken, “Durun,” dedi. “Ben bu hastanede çalışıyorum dokunamazsınız bana.” Gülümsedim. Koridorun başında eşiyle birlikte hızlı adımlarla ilerleyen Mina’ya gözlerimle Kadriye’yi gösterdim. “Bunu hastaneye sen aldırmıştın onu şimdide kovdurur musun? Ali’nin koynuna girmek için can atıyor ben onun gibi birini yakınımda istemiyorum.” “Sen merak etme kovuldu bil.” “Bunu yapamazsınız,” diye bağırdı. Mina telefonunu ona gösterip, “Şimdi yapıyorum,” diyerek bir yere bastığında daha fazla onunla aynı ortamda olmak istemediğim için odaya geçtim. Oğlum uyanmıştı. “Annem.” Gülümseyen yüzü içimi rahatlattı. Yanına gidip onu kucağıma alarak yatağa oturdum. “Korkmuyorsun değil mi?” “Hayır, istediği kişiye istediğini söyleyebilir. Ben kocamla beraberim, oğlum yanında geri kalan umurumda değil. Hep başkaları üzülür diye kafama taktım artık takmak istemiyorum. Bundan sonra sadece oğlum ve senin için yaşayacağım. Ailem için adım atacağım.” Cevap vermeyince bakışlarımı yüzüne çevirdim. Gülüyordu. “Ne?” dedim kısık sesle. “Barışmamıştık değil mi biz?” Başını iki yana salladı. “Küslük mü kaldı Deniz?” Onun gibi başımı sallayıp halsiz duran oğlumun başını öptüm. “Kalmadı. Bundan sonra da küs kalacağımı sanmıyorum. Oğlumun, evliliğimin kıymetini bileceğim. Ben ikinizi de kaybetmek istemiyorum.” “Biz bu anneyi severek yeriz değil mi oğlum?” “He he.” “He he diyen o küçük ağzını da yerim senin.” “Baba eve gidelim.” “Şimdi değil oğlum söz veriyorum bir hafta sonra evimizde olacağız.” Dudaklarını büzdü. “Ne olur ağlama, üzülüyorum.” Kollarını boynuma doladığında onunla birlikte ayağa kalktım. Ali serumu eline alırken kapının önüne ilerledim. Aralık kapının önünde duran Mina hâlâ telefonla konuşuyordu. “Tamam,” diyerek telefonu kapadı. Ateş, gözleri dolan Batuhan’ı kucağına aldığı gibi onu güldürmeye çalışırken minnetle tebessüm edip Mina’ya, “Ne yaptın?” dedim. “Kovdurdum. Normalde kimsenin işiyle oynamam ama yaptıkları bini aştı. Hasta yakınlarının bazılarına sert davranmış, uyarılmasına rağmen hâlâ hareketlerine devam ettiği için yakın bir zamanda işten çıkarılacakmış. Uzak dur böyle insanlardan Deniz, akraban da olsa sana zarar veriyorsa arkanı dönüp kaç. Böyle insanlar her zaman insanın başına bela olur.” “Eminim gidip babamla anneme abuk subuk şeyler söyleyecek. Umursamıyorum ama ne hali varsa görsün. Hep acıdıklarımızdan darbe aldık, bundan sonra inan kılımı kıpırdatmam böyle insanlar için.” “Öyle olmalı, sen sadece çocuğunu düşün olur mu? Gerisi bir şekilde hallolur.” Ateş’in kollarında gülen oğluma tebessüm ettim. Bundan sonra öyle olacaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD