kendimi bir Amerika filminin içine düşmüş masum ve aptal kız gibi hissederken pörtlettiğim gözlerimi Ulaş'a cevirdim.
"Yani bir polis gibisiniz ama daha mafya adı altında, peki benim zeki arkadaşım ya gerçek polisler hani devletin haberlerinin olduğu polisler ve bu işleri yapmayı yasal yolla halleden polisler hani onlar var ya onlar sizi mafyamsı görevlerinizde suçüstü yakalarsa o zaman ne olacak."
Bakışlarım bir bir hepsinin yüzünde dolanırken hepsinin de gözlerinin içinde gördüğüm rahatlıkla, şaşkınlıkla onlara bakakaldım yok artık.
"Bizim de bir parçası olduğumuz birlik devletin haberi olduğu ve çıkarları doğrultusunda yapılan şeylere onay verdiği bir teşkilat, yani teşkilat sokak serserilerini barındırmıyor içinde. Teşkilat emniyet ve adaletin göbeği."
Nihat beyin söyledikleriyle afallayarak etrafıma bakındım daha sonra gözlerim hızla Borada duraksadı.
"Bora bana böyle anlatabilirdin neden aksiyon yaşatıyorsun ki! Hayır yani ömrümden üç ay gitti de az önce."
Dediklerimle Bora alayla bana baktı.
"Kaldı kırk yıl aslında bu coşkuyla senin kırk yıl yaşaman bile fazla olur."
Alayla söyledikleri benim yüzümde alaylı bir gülümseme yaratırken Ulaş'ın gözlerinin dolmasına neden oldu, alayla konuştum.
"Bence de kırk yıl yaşamam bir mucize olurdu gel biz ona bir yıl olarak anlaşalım. Ah, birde az önce giden üç ayla beraber dokuz aya düştü sanırım."
Benim büyük bir iddia ile konuşmamla Bora da iddiasını ortaya sundu.
"Tabii beynini hesap etmemişim ben, o beyinle sen bırak dokuz ayı altı ayda ölürsün teşkilata adım atarsan."
Dediklerinin beni hatta Ulaş'ı bile ne kadar yaraladığını bilmeden konuşan Boraya baktım ne kadar benimle dalga geçiyor da olsa dedikleri doğruydu yaşayabileceğim maksimum dokuz ayken altı ayda ölüp gitmem pekte imkansız değildi
"Yeter artık kapatın şu konuyu!"
Ulaş'ın sinirle bağırmasıyla ben dahil herkesin şakın bakışları ona yöneldi rahatsız bir biçimde yerinde kıpırdandıktan sonra derin bir nefes eşliğinde bana baktı
"Artık ikna olduysan yemeğini ye ve yanıma gel, uyuyacağım hızlı ol"
Sinirle ona baktım benim öleceğimi kabullenmek bu kadar mı zordu? Hem belki o benim ölümümü kabullenemeden bugün ya da yarın her hangi bir şeyde kendisi ölecekti ya da kader benim ölümümü bu hastalıktan değil de bir trafik kazasında hazırlamıştı, ölümdü bu yavaşı hızlısı olur muydu!? Ölen bir insanın ölmeden yasının tutulduğu nerede görülmüştü ki! Ben ölene kadar kendilerine acı çektirip benimle geçecek zamanlarını heba etmelerine ne gerek vardı insanların, sonuçta her gün ölmek için yaşamıyor muyduk bizler neden belirli bir ömür kalınca değere acıya biniyordu.
O hayatı her günümüzü bugün ölecek gibi yaşasak olmuyor muydu sanki..
"Niye yanına geleceğim ki?" Sorduğum soruyla merdivenlerin bir kısmını çıkmış Ulaş bana baktı.
" Bir düşün acaba neden, aklına gelirse bana da haber ver yerlere bakman belki de yardımcı olur sana."
Sinirle tıslamasıyla bende sinirle bakışlarımı Bora ya çevirdim ne vardı da bu konuyu açıyordu ki o ilaçları kullanmaktan nefret ediyorum hatta nefreti bırakın tiksiniyorum kullandığım ilaçlar ağır antibiyotikler olduğundan gün boyunca halsizlik, baş dönmesi, ağır uyku, kilo kaybı gibi yan etkileri vardı asıl amacı ölümümü son güne kadar ertelemekti, yaşadığım krizlerin hasarını en aza indirmekti ama her ne olursa olsun ilaçlarla yaşamak tüm günümü heba eden ilaçlar kullanmak iğrenç bir şeydi ölümü kabullenmiş Azraile kucak açmış bir kızı hayatın güzelliklerinden mahrum bırakabilir miydiniz? İşte bu ilaç tam olarak bunu yapıyordu.
"Unutmak ne mümkün başımda sen gibi birisi varken."
Tıslamamla Arel'den büyük bir kahkaha yükseldi
"Aynı ikizim boş beyin gibi konuştun"
Dedikleri biraz olsun moralimi yerine getirirken Aralın sert bakışları ikizine döndü.
"Ne ara kimlikleri değiştik?"
Aral büyük bir sakinlikle ikizine bakarken Arel'in bakışları kardeşine döndü.
"Anne karnında senin beynini yediğim gün iki kimliğe de sahip oldum, miniğim."
Aral tiksintiyle yüzünü buruşturarak merdivenlere yöneldi.
"Sakın benimle bir daha muhatap olma, miniğim ne lan miniğimmiş Allah'ın zıttı."
Homurdanması o kadar tatlıydı ki dudaklarımdan çıkan ufak kahkahaya mani olamadım.
Anka ve Elis"in de kıkırtıları kıkırtıma eşlik ederken çok sırıtmamıştı, fakat Arel'in gözüne batmış olacak ki alıngan bir bakış attı.
"Aşk olsun yeni kurban bana gülmeyip o oduna gülmen minicik ama bir o kadar da kaslı kalbimi kırdı."
Yalancı bir kırgınlıkla merdivenlere yönelip gözden kaybolurken odanın içine yerleşen derin gerginlik beni rahatsız etti. Gerginlik elle tutulur cinsteyken kimsenin konuşmaması da sinirimi arttırıyordu.
Anka odanın gerginliği dayanamamış bir hızla mutfağa yöneldi.
"Ben Nefes için yemek hazırlayayım ya da toplu bir yemek hazırlayayım ne gerek var ayrı ayrı zahmete değil mi canım?"
Saçmaladığının o da farkında olmuş olacak ki utanç dolu bir inleme hayat buldu dudaklarında. Anka'nın mutfağa girmesiyle odadaki gerginlik bir kaç kat daha artarken bakışlarımı hızla halının desenlerine sabitledim, ne kadar güzel bir halıymış bu bir ara kendime böyle bir halı alayım.
Bora umursamaz bir biçimde üçlü koltuğa rahatlıkla oturdu onun arkasından Elis Boranın sağ tarafına diken üstünde tabirini gerçekleştirerek oturdu.
Nihat bey ile birbirimize baktıktan sonra eliyle oturmamı işaret etti rahatsızlıkla Bora'nın çaprazında kalan tekli koltuğa oturdum karşımdaki ikili koltuğa oturan Nihat bey sevecen bir gülümseme yolladı ne kadar aynı şekil karşılık vermek istesem de gergin gülümsemeyle karşılık verebildim.
Nihat Bey'in konuşmayı başlatacağını belli eden öksürük sesi bakışlarımı yeniden ona doğrultmamı sağladı. "Öncelikle hoşgeldin, duyduğuma göre dün gece gelmişsin İzmir'den"
Benden onay bekleyen bakışlarına baş hareketiyle onay verdim.
"Gelişin biraz ani olmuş bizim çocuklar için, hatta sadece senin gelişin değil Ulaş'ın İzmir'e gidişi de büyük bir olay olmuş, zira Ulaş öyle telaşla çıkmış ki evden birisi sorsa değer verdiği birisinin öldüğünü söylerdim."
Sözlerine karşılık bakışlarım yalancı bir samimiyete büründü.
"Ulaş bana fazlasıyla değer verir, İzmir'de bazı sorunlar yaşadım ve Ulaş'ta beni merak edip İzmire gelmiş ben de onunla birlikte gelmek isteyince beni kırmadı. Eğer öğrenmek istediğiniz şey buysa lütfen çekinmeyin."
Adam dobralığı mı sevmiş bir biçimde gülümsedi.
"Yanlış anlaşıldım sanırım Ulaş'ın hayatı ile ilgilenmiyorum benim ilgilendiğim şey senin yaşamın." Kaşlarım olağan bir hızla çatılırken yüzümde alaycılığın vermiş olduğu gülümsememi genişlettim.
"Yaşamın derken Nihat bey? Biraz açık konuşur musunuz ya da biraz daha açık tehdit eder misiniz! Mâlum beynim sizin kadar hainliğe planlanmamış ve yine mâlumunuz anlayamadığım bir konu hakkında konuşamıyorum."
+
Adamın yüzünde bu sefer diğerlerine haksızlık edecek derecede samimi bir gülüş belirdi yüzünde. Ya önceki gülümsemeleri sahteydi ya da hepsi sahteydi
"Nefes'cim sen beni çok yanlış anlıyorsun şu an, Hayatın ile ilgili olan endişem kesinlikle bizim yapacağımız şeylere yönelik değil. Zira biz genelde tehdidi pek kullanmayız bizim için tehdit oluşturucu herkesi önümüzden çekeriz."
Adamın tehdit etmiyorum derken bile tehdit etmesiyle kaşlarımı alayla kaldırdım.
"Hadi ya bende sizin daha çok cesaretli olduğunuzu düşünmüştüm karşısındakini uyarmadan hamle yapmak ne kadarda korkakça."
Alaylı cümlem Bora'nın dudaklarından ufak bir kahkahanın hayat bulmasını sağlarken şok içindeki gözlerimi ona çevirdim.
Bora az önce gülmüş müydü?
Ne kadar herkes gibi normal bir insan da olsa onun o soğuk ve boş bakışları karşımda bir robotun var olduğunu düşündürüyordu Bora, hızla bakışlarımı kahkahaların sahibine çevirdim duygusuz yaşayan ormanların sahibine gülmek o kadar çok yakışmıştı ki gözlerim kısıldı bir insana bu kadar gülmenin yakışması kesinlikle tanrının bir oyunuydu.
Kısılan gözlerine eşlik eden çöken yanakları ve koltuğa dayadığı anlı ile her kahkahasında hareket eden adem elması karşında dünyanın en iyi ressamı olan tanrının paha biçilemez eserini andırıyordu.
Gözlerimi hızla Boradan çekerek Elis'e yönelttim o Boraya bakmak yerine Nihat beye kaşlarını çatarak bakıyordu, ortamda oluşacak yeni gerginliğin çanları çalarken Bora nihayetinde konuştu
"Ağzı iyi laf yapıyor Nihat abi, sahi hayatında kaç kere bir ufaklıktan bu kadar laf yedin."
Beni aşağılıyor mu yoksa övüyor mu anlamazken konuşmaya devam etti
"Ve Nihat abiciğim bence sen o gizli tehditlerini de al git, çünkü her ne kadar evimde yeni kişilerden hoşlanmasam da evime kabul ettiğim birini tehdit edemezsin. Anlatacağın şeyleri güzel bir dille anlatırsın o da seçimini yapar bırak bugün öğrendiklerini sindirsin!"