9

1000 Words
Kulaklarım duyduklarına inanmazken şaşkınlıkla Boraya baktım az önce beni mi korumuştu hani birkaç saat önce evinden defolup gitmemi ima eden adam. "Bence de Nihat abi günler çuvala girmedi ya konuşur hallederiz illaki Nefesin seçimini de. Hem kız daha yeni geldi kendine, ne gereği var ki onu yormanın. Sana eşlik edeyim mi yoksa gider misin sen?" Elisin beni savunan sözleri rüyada olduğumu düşündürürken yavaşça kolumu cimcikledim. Yaşadığım acı, yaşadıklarımın birer rüya olmadığını haykırırken şok içinde kovulan Nihat beye bakıyordum benim aksine hiç şaşırmamış bir şekilde onu kovanlara sanki olması gereken buymuşcasına gururla gülümsedi ve yavaşça oturduğu koltuktan kalktı. "Kendim giderim Elis'cim ama yine de teklifin için teşekkür ederim." Yavaş adımlarını çıkış kapısına yöneltirken beni boş geçmeyerek bana yöneltti bakışlarını "Senin gibi birisiyle tanışmak emin ol benim için büyük bir zevkti Nefesciğim seni aramızda görmekten gurur duyarım." Bir bilmece gibi konuşan adama baktım ya bu evin iq seviyesi çok yüksekti ya da benim iq seviyem yerlerdeydi yoksa bilinmezliğin başka bir açıklaması olamazdı. Hayır yani gayette zeki bir insandım . Giden adamın arkasından tedirgince Bora ve Elis'e döndüm beni savunmalarının bir çıkarı vardı ve kesinlikle o çıkarı isteyeceklerdi beklenti içinde bakan gözlerime Elis anlamsız Bora ise boş bakışlarla cevap verdi. Bora'nın beni takmadığını anlayarak ısrarlı bakışlarımı üzerine kilitledim "Ne istiyorsun dilinle söylesene göz okumak gibi bir yeteneğim henüz yok." Sıkılgan bir tavırla konuşan Elis'e kaşlarımı kaldırarak baktım. "Evet beni savundunuz karşılığında ne istiyorsunuz ya da çıkarınız ne?" Sorduğum soru ile Elis benimle uğraşmak istemez bir tavırla mutfağa yöneldi onun mutfağa girmesi ile meraklı bakışlarım Boraya yöneldi "Birisini savunmak istiyorsam savunurum bunun için bir çıkar gözetmen, fakat birisini savunmak istemiyorsam önüme ne çıkarlar sunulursa sunulsun savunmam." Gözlerimi delen delici bakışlarına eşlik eden aldığım nefes ciğerlerimin havasızlıkla kıvranmasına sebep oldu. "Savunmak istiyorsam savunurum istemiyorsam da savunmam bu kadar basit, sakın bu evde kaldığın sürece kimsenin hareketlerinde bir art niyet arama." sonlara doğru çıkan sesi sertliğini biraz daha artırırken kalktığı koltuktan mutfağa yöneldi yalnız kaldığım oda her saniye biraz daha üzerime gelirken birkaç derin nefes aldım rahatlamak amacıyla gözlerimi kapattım. Gözlerim Anka'nın sesi ile tekrar aralandı "Pardon çok pardon uyandırdım mı açsın diye seni yemeğe çağıracaktım ama uyuduğunu düşünmedim hiç." Nefes almadan sıraladığı cümleler kelimelerimi ağzıma tıkarken samimi bir gülümsemeyle ona baktım. "Hayır hayır uyandırmadın sadece gözlerimi dinlendiriyorum." Dediklerimle derin bir nefes aldı. "Peki o halde derhal mutfağa yemek yemen lazım." Bir anne edasıyla konuşmasıyla Ulaş'ın ne kadar doğru bir tespit yaptığına bir kez daha şahit oldum gerçekten de grubun annesi gibiydi. Dediklerini ikiletmeden yemek masasına doğru yöneldim, masada Elis ve Bora dışında kimse yoktu bakışlarımı Anka'ya çevirdim beni yanlış anlamamasını umarak konuşmaya başladım. "Diğerleri gelmeyecek mi?" Yüzünde tatlı bir tebessüm oluştu "Ulaş uyuyacağını söyledi. Aral ve Arel pek bu saatlerde yemezler, aslında biz pek bu saatlerde yemeyiz, onlara yemek saatinde ısıtırım. Sen yemeğini ye." Dedikleriyle yüzümde minnet dolu bir gülümseme peyda oldu bu yemekleri benim için hazırlamıştı ve diğerleri için yeniden emek çekecekti yüzümdeki gülümsemeye bakarken gözlerinin içinin parladığına şahit oldum, mutluluğun getirdiği bir tebessüm yüzüne yayıldı. "Hadi soğutmayalım yemeklerimizi." Dedi, hızla kafamı sallayarak yemek masasına oturdum. Oturduğum yer Anka'nın sağı Boranın tam karşısındayken Elis ise Bora'nın yanında benimse çaprazımda kalıyordu, önümdeki yemeğe baktım köfte patates ve salata. Sanırım daha çok fast food tarzı besleniyorlardı ya da hızlı olması amacıyla Anka bunları tercih etmişti. Önümdeki tabaktaki yemekler en sevdiğim yemekler diyebileceğim yemeklerin arasındaydı fakat ilaçları kullanmaya başladığım süre zarfında iştahım tamamen kesilmişti bir ay boyunca. Bazen birkaç gün yemek yiyemez bazen normal günümün dörtte biriyle doyardım fakat vücudumda kendini gösteren bir açlık hissi hiç yaşamamıştım buda ilacın verdiği vitaminlerden kaynaklanıyordu gözlerimi tabaktan çekip elime çatalı alarak yemeğimden bir parça yedim. Daha fazlasını yersen midemin dayanmayacağını bilerek çatalımı yavaşça masaya bıraktım birkaç yudum su içtim bakışlarımı yemeğini yiyen üçlüye çevirdiğimde Anka ve Elis olağan bir şekilde yemek yerken Bora'nın benim üzerimdeki bakışları duraksamamı sağladı ne olduğunu sorarcasına gözlerine diktiğim bakışlarım cevapsız kalırken gözlerimi devirdim söylese ölecek sanki. Ayıp olmaması için kalkmayıp yemeğimi yiyormuş gibi davranırken üzerimde olan bakışlardan rahatsız olarak Boraya baktım sinirle, ona bakarken o ise tabağımı işaret etti anlamamazlıkla tabağıma baktım neden işaret etme gereği duymuştu? Anlamadığımı belli ederek tek kaşımı kaldırdım, eliyle çatalını göstererek ona bakmamı işaret etti dediklerini yaparken onu izlemeye koyuldum. Çatalına giden eline rağmen bakışları hala benim üzerimdeydi yavaşça elindeki çatalı tabaktaki köfteye batırarak ağzına attı daha sonra benim çatalım ve tabağımı işaret etmesi ile yemek yememi söylediğini anladım. Anladım anlamasına da neden Bora benim yemeğimi yiyip yemememle ilgileniyordu ki? Belki de benim iyiliğimi isteyerek yaptığı bir şey bile sinirlerimi bozmaya yetiyordu yüzüme yapmacık bir gülümseme takındım ve çatalı mı bir köfteye batırdım yavaşça ağzıma yaklaştırırken bakışlarım onun gözlerindeydi yaptığım hareketten memnun olmuşçasına bakarken aniden çatalımdaki köfteyi geri tabağıma bıraktım ve Ankaya döndüm. "Ellerine sağlık, harika olmuş." Büyük bir içtenlikle söylediklerim Anka'yı gülümsetirken tabağıma bakmasıyla gülümsemesi hızla söndü. "Ama hiçbir şey yememişsin ki beğenmedin mi yoksa, farklı bir şey ister misin? Ben senin ne sevdiğini bilmediğim için herkesin sevdiğini düşündüğüm yemekleri yaptım keşke sorsaydım." Hızla nefes almadan konuşması beni hayrete sokarken bakışlarımı yumuşak bir şekilde Ankaya çevirdim. "Hayır hayır gerçekten yemekleri çok güzel yapmışsın fakat üzerimdeki yol yorgunluğunu pek atamamışım. sanırım hâlâ yol yorgunuyum yemek bile yiyemeyecek şekilde yorgunum." Söylediklerim bir bakıma da doğruydu yol yorgunluğuyla pek alakası olmasa da yorgundum hatta öyle bir yorgunluk ki gözlerim benden izin almaksızın kapanıyorlardı, büyük ihtimal tenim bir zombi gibi bembeyazdı ikna olmuş olacak ki tatlı bir tebessümle beni onayladı. "Peki tatlım, bir şeye ihtiyacın olursa koridorun en başındaki oda benim lütfen çekinme." Kafamı sallayarak onun söylediklerini onayladım, mutfaktan çıkarken Boranın da Ankaya teşekkür eden sesini duydum demek ki ben harici insanlarla iletişimi kötü sayılmazmış arkamdan gelen adım sesleri gerilmeme sebep oldu merdivenleri hızla tırmanmaya başladım. Bora da hızıma yetişerek benimle birlikte ikinci kata ulaştı bakışlarım anlamsızca onun yeşil harelerine sabitlenirken onunda bakışları benim mavilerime değdi "Panik atak krizini çok sık geçirir misin?" Sorduğu soruyla kalbim bir maraton koşucusu gibi atarken şaşkınlıkla ona baktım, bir şey anlamış mıydı? Öleceğimi mi öğrenmişti? "Neden sordun?" Titrek çıkan sesime lanetler okurken sert bakışlarını mavilerime dikti. "Sadece bir şeyi anlamaya çalışıyorum." derin bir nefes alarak ona baktım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD