12

1072 Words
Ayağa kalkmak için hareketlenmemle o da hızla birkaç adım geriledi "Bora'nın kapısının önünde mi uyuyacaktın?" Hafif alay barındıran sesiyle dedikleri ile şaşkınlıkla ona baktım. "Düştüm? Neden burada uyuyayım?" Birkaç saniye boş bakışlarla bana baktıktan sonra omzuyla omzuma çarparak Bora'nın odasına girmesi ile göz devirdim. Bu evdeki ikizlerin Arel ve Aral olduğuna emin miyiz çünkü Bora ve Elis daha çok ikize benziyor da! Arel ve Ulaş'ın didişmelerini duymazdan gelerek hızla yatağıma atladım, gözlerim uykusuzluktan yanarken kendimi uykunun derin kollarına attım. Kafamın içinde sürekli dönen ses uykumun tatlı kollarından beni koparmaya çalıştıkça gözlerimi daha da sıkı kapatarak uykudan ayrılmayacağını gösteriyordum, beni uyandırmaya çalışan kişi pes etmeyeceğini gösterircesine tepemden ayrılmayınca oflayarak gözlerimi açtım birkaç dakika daha uyusaydım ne olurdu ki Anka'ya homurdanarak yüzümü ovuşturdum. Anka bu halime fazla tatlı bulmuş bir şekilde kıkırdadı. "Kahvaltı hazır Arel ve Ulaş'ı odadan çıkar ve üçünüzde hızla yemeğe, marş marş." Bir komutan edasıyla emrini sıralarken uyku mahmurluğu ile itiraz etmeden dediklerini yerine getirmek için hazırlanmaya başladım, bir ara Ulaş'la alışverişe çıkmalıydım zira bu kıyafetlerimle dışarı çıkarsam kesinlikle donabilirdim, üzerime bol siyah bir tişört ve siyah yarım tayt giydikten sonra elime aldığım anahtar ve ceketimle banyoya yöneldim. Ulaş ve Arel'i serbest bırakır bırakmaz bu evi terk etsem iyi olacaktı yoksa kalan ömrüm bugün son bulabilirdi, yüzüme birkaç avuç su çarparak kendime gelirken dağılmış saçlarımı bileğimdeki toka ile sıkı olmayan bir at kuyruğu yaptım. Banyodan uyku sersemliğimi üzerimden atmış bir şekilde çıkarken yan odadan çıkan borayla gözlerimiz kesişti, giydiği siyah bir tişört ve siyah pantolonla yüzümü buruşturdum pişti ola ola borayla mı olmuştum? Aynı şekilde beni süzen bakışları alayla kavruldu. "Ben giyinirken odamı mı dikizledin ufaklık, bu ne tesadüf." Alayla konuşan Bora'ya sadece gözlerimi devirerek karşılık vererek çaprazında kalan Ulaş Arel'in kaldığı odaya yöneldim, attığım birkaç adımın ardından koluma mengene gibi yapışan Bora'nın eline şaşkınlıkla baktım. Hızla birkaç saniye önce ayrıldığım yere beni çekerken "Kapı çalmayı bilmediğin gibi konuşmayı da bilmiyorsun sanırım." Dedikleriyle yüzüne sinirle bakarken yavaşça sinirli bakışlarımı kolumda olan eline çevirdim. "Kolumu bırak!" Adeta tükürerek söylediklerimi Bora umursamadı bile, yüzündeki eğlenir ifade yavaş yavaş yok olurken "Bu evde ki konumunu unutma Nefes! Sen bana emir vermeyi bırak buradaki kimseye emir veremezsin!" Dedikleri sinirlerimi patlamaya hazır bir volkan kıvamına getirirken burnumdan soluyarak gözlerinin içine baktım. "Son kez söylüyorum Bora kolumu bırak!" Beni umursamadı, gözlerindeki sert bakışlar ile beraber kolumu biraz daha sıktı "Kimse bana emir veremez." Vücuduma yayılan sinir dalgasıyla bir anda düşünmeyerek hareket ettim, sinirle ve tüm gücümle Bora'nın kasıklarına tekme atarken Bora geriye doğru iki büklüm oldu acıyla inlerken sinirli bakışları beni öldürebilecek derece sertti korkuyla Ulaş ve Arel'in kapısının kilidini açıp aynı hızla kapıyı içeriden kilitledim. Bora yetişemediği kapı ile birlikte ağır bir küfür mırıldanırken sertçe kapıya yumruğunu getirdi. "Aç kapıyı Nefes." Bir insana ait olmayacak bir sesle kükrerken korkuyla birkaç adım geriledim "Kolumu bırakmanı söyledim, bıraksaydın sende." Ne kadar korksamda sert çıkarmayı başarabildiğim sesimle gurur duydum. Bora'nın kesilen sesiyle rahatlamayla derin bir nefes verirken omzumdan tutan elle korku dolu bir çığlık attım. Ben Ulaş'ı ve Arel'i unutmuştum bugün ölmezsem doktorun biçtiği ömre olan inancımı tamamen kaybedecektim. Yüzüme yerleştirdiğim tatlı sırıtışla Ulaş ve omzumdaki elin sahibi olan Arel'e baktım. "Ben de sizi kurtarmak için geldim, dün sanırım fazla içmişim o yüzden şey olmuşum." Ulaş ve Arel'in eğlence dolu bakışları rahatlamamı sağlarken sanki hiçbir şey olmamış gibi davranmaya karar verdim, "Şey mi yapsak şehir dışına mı çıksak?" Beni duymamış gibi kendi aralarında konuşmaya başlamalarıyla onlara dikkat kesildim. "Az önce duyduğum kükreme Boraya mı aitti?" Arel'in sorduğu soruyla gözlerimi fal taşı gibi açtım. "Alakası yok." Heyecanla konuşmam yine umurlarında bile olmadı "Kesinlikle Boraydı. Sanırım Nefes diye kükrüyordu değil mi?" Ulaş'ın dedikleriyle yutkunarak hızla kapıya doğru birkaç adım attım Arel'in omzumdaki eli ensemi kavrarken ağzımdan kocaman bir çığlık koptu. "Sence bu haine ne yapalım bebeğim?" Arel'in alayla konuşması ile elinden kurtulmak için çırpınmaya başladım. "Bence Boraya teslim edelim." Arel'in dedikleri ile çırpınmaya hız kesmeden devam ederken yutkundum. "Hayır böyle bir şey yapamazsınız." Ulaş bana alayla baktı. "Yapamaz mıyız? " Arel bunu bekliyormuş gibi beni omzuna attı, korku ile attığım çığlıklarıma karşı yaptıkları tek şey kahkaha atmak oldu. "Ulaş lütfen! Beni Bora'nın önüne atmayın." Ulaş yanıma yaklaşıp yanağımdan gülerek bir makas alıp odanın kapısını açtı. "Biraz eğlenceden bir şey olmaz güzellik." Sinirle Arel'in sırtına yumruk atıp tekmeler savururken Arel hiç etkilenmemiş gibi gülmeye devam etti. Ulaş önde biz arkada merdivenleri inerken aşağıda gördüğüm manzara sevinçten horon çektirecek türdendi, Anka Aral ve Elis üçlü koltuğa oturmuş bize Şaşkın bakışlar atarken Bora ile birlikte iki kişilik koltuğa oturmuş Nihat Bey adeta kurtarıcı meleğim olmuştu Arel'in şaşkınlığından yararlanmaya çalışarak sırtından inmeye çalıştığım sırada Ulaş'ın sırtıma bastırmasıyla Homurdandım. Beni koruması gerekirken yaptığı şeye bak, ona öldürücü bakışlarımı atarken Bora'nın ayağa kalkmasıyla korku dolu bir çığlık attım. "Bırak beni bırak! Arel bıraksana!" Hızlı konuşmam Arel'i hiç etkilemedi, üstüne üstlük kocaman bir kahkaha attı. Bu kahkahalara ortaklık eden Nihat beye baktım. Adam beni kurtarmak yerine oturmuş gülüyordu. Bora yanıma gelir gelmez beni Arel'in sırtından alırken korkuyla ona baktım. "Çok acıdı mı? Ben yanlışlıkla vurmuşum asla öyle bir şey yapmam normalde." Yaptığım u dönüşüne sırıtarak karşılık verdi. "Önemli değil ufaklık arada bende yanlışlıkla bazı şeyler yaparım." İnanmasının verdiği mutlulukla 32 diş sırıttım "yaa tabi insanız sonuçta" Gayet olağan bir şeyden bahseder gibi konuşmam onu sinirle güldürürken kafamı biraz daha kaldırarak ensesi ile bakışmaya başladım. 'Kalçasıyla bakışmaktan iyidir' "Bora anlaştığımıza göre beni yavaşça yere bırakmaya ne dersin ama yavaşça lütfen" Bora beni duymamazlıktan gelerek bahçe kapısını açtı gözlerim fal taşı gibi açılırken ona baktım. "Bora beni betona atarsan ve bir yerlerim kırılırsa yemin ederim bana sen bakarsın" Kulağının dibinde ciyaklayarak söylediklerimle belimdeki elini daha fazla sıktırdı. "Sana bakmak benim için bir zevk olurdu kaktüs. Ama merak etme seni betona atmayacağım, Yani bugün." Söyledikleri içimi bir nebze olsun rahatlattı, bugün kendimi kurtarmışım sonuçta yarına da yarın bakarız canım. Yavaşlamasıyla kendimi çimende bulacağım düşüncesiyle gözlerimi sımsıkı yumdum. Bora'nın birden beni kucağına almasını beklemediğim için kocaman açılan ağzım ve ona eşlik eden bir çift şaşkın gözlerle Bora'nın yeşillerine baktım. Gözleri buz tutmuş bir ormanı andırıyordu, buz tutmuş fakat tüm güzellikleri içinde barındıran bir çift ormanlarla bakışıyordu adeta mavilerim. Bakışları yavaşça maviliklerimden ayrılarak arkamdaki bir noktaya çevrildi. Onun ormanlarını benden esirgeyen şeyi görmek için merakla kafamı çevireceğim esnada kendimi soğuk bir suyun dibinde bulmamla boğuk bir çığlık attım. Çığlığım suyun içinde baloncuklar halinde yayılırken, beynimin içindeki zonklamayla gözlerimden bir kaç damla yaş düştü. Ayaklarımdaki hissizlik kendini bir kaç saniye içinde gösterirken yetmeyen nefesim ölümün soğuk kollarını bedenime doladı. Burnumdan ve ağzımdan süzülen sıvı yavaşça suyun berrak rengini kırmızıya boyarken bilincim kendini bilinmezliğe bıraktı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD