ÖZGÜRLÜK

3439 Words
Bilincim yavaş bir şekilde kendine gelirken boğazımda ki yakıcı his yutkunamama sebep oldu. Karşımda gördüğüm Ulaş istediğimi ifadelerimde anlamış bir biçimde hızla sürahiye yöneldi, "Yavaş ol." Suyu bana içiren Ulaş yüzümün düştüğünü fark etmiş olacak ki anlamamazlıkla kaşları çatıldı, "İyi misin güzelim?" sorduğu soru yüzümü biraz daha buruşturmamı sağladı "Her kriz geçirdiğimde benimle bir bebekmişim gibi ilgilenmene gerek yok." Adeta küskün bir çocuk edasıyla söylenmem yüzünde ufak bir tebessüm var ederken bir yandan da söylenmeyi ihmal etmedi "Hayır ben anlamıyorum, hadi sen ilaçlarını almayı unuttun peki ben nasıl unuttum." Kendine kızması ona sinirle bakışlarımı göndermemi sağladı. "Benimle ilgilenmek senin sorumluluğun değil." Demeyi de ihmal etmedim. Ulaş konuyu uzatacağını belli eden bakışları ile ağzını açınca, gözlerimi hızla ona çevirdim "Ulaş, herkesin içinde kriz geçirdim ya anladılarsa, bir dakika sen ne dedin onlara bununla ilgili." Nefes almadan tamamladığım konuşmamla Ulaş'ın gözleri kısıldı neden bu kadar büyük tepki verdiğimi merak ediyordu haliyle yine de merakımı mazur görüp "Panik atağın olduğunu, üzerine çok geldikleri için kriz geçirdiğini söyledim." Dedikleriyle gözlerimi korkuyla kapattım ya biri bunun panik atak krizi olmadığını anladıysa, Ulaş'ı daha fazla sıkmamak için yalnız kalacağımı söyleyerek odadan adeta kovdum, her gidişinde aradan beş saniye geçince kontrole gelmesi artık odanın içinde defol git Ulaş diye bağırmama sebep oldu. Çalınan kapı ile bakışlarım hızlı oraya çevrildi cevap vermeyi geciktirmeden konuştum. "Gir" komutumla birlikte odaya giren Bora yüzümün şaşkınlıkla gerilmesine neden oldu. Bakışlarım anlamamazlıkla üzerinde dolanırken o sanki benim yanıma gelmemiş gibi bir rahatlıkla bakışlarını camdan dışarıya sabitledi, ne istediğini sormak istiyordum fakat ses tellerim bedenimin en ücra köşelerine kaçmış gibi bir türlü kıpırdamaması sadece boş boş ağzımı açmamla sonuçlanıyordu odanın içinde yaklaşık 2 dakika süren sessizlikten sonra sıkılan ilk kişi Bora oldu. söyleyeceği şey ona zorluyormuş gibi gözlerimin içine bakmaktan kaçınırken benim İnatçı mavilerin onun üzerine kilitlenmişti. "Oteller pek rahat değildir." dedikten sonra hızlı arkasına dönüp odadan 9 adımda çıkmasıyla şaşkınlıkla bakakaldım. Az önce oteller pek rahat değil diyerek burada kalmamı söylemişti dolaylı yoldan, yoksa direkt bir ev kiralamamı söyleyerek benden kurtulmak mı istemişti. Şayet konu buz gibi soğuk orman gözlü dev olunca ikinci seçenek daha akla uygun geliyor, açık kapıdan gelen ayak sesleri ile düşünce bulutlarımdan hızla düşerken düştüğüm yerin Arel'in iç ısıtan gözleri olmasına şükrederek gülümsedim odaya girerken takındığı çekingen tavır benim gülümsememle toz bulutu gibi dağılırken karşılık verdi. "Söylediklerime bu kadar ciddiye alacağını nereden bileyim ben kızım ya!" kaşlarım dedikleriyle anlamsız bir şekilde çatılırken boş bakışlarımla gözlerine bakmaya devam ettim istediği bu olsa gerek sırıtarak cevap verdi. "Az önce cidden cennetten atılmış bir melek gibi yere düştün, ah seni kaldıranın benim tapılası kaslarım olmasını istediğini biliyorum fakat iblis bora benden önce seni kaptı." Cümlenin sonuna doğru yapay bir üzgünlük ile konuşması işin şakasında olduğunu gösteriyordu, fakat benim pekte işin şakasında olduğum söylenemezdi şayet az önce Arel'in de dediği gibi beni kaldıran iblis Bora bu dünyada ben ölünce sevinecek gibi duran iki kişiden birisi olarak gözümde canlanıyordu, ah belki de benim ölüp ölmediğime emin olmak istemiştir boşuna halay çekip efor harcamak istememiş olması olağan. Arel bana tatlı bakışlarını yönelterek üzerime gelmeye başladı "Bora'nın şeker parelerimi yoksa benim Antepfıstıklı baklavalarım mı daha çok aklını başından alıyor?" Gözlerim istemsizce devin vücudunun hayaliyle yanmaya başladı boyu bir doksan beş civarında ve kasları gerçekten ne fazla ne de azdı eğer bir erkek için ideal kas nedir diye bir şey sorulsaydı kesinlikle örnek gösterebileceğim türdendi. Siyah saçlarına tezat düşen beyaz teni bir buzdağını sakladığına emin olduğum orman gözleri insanın aklını başından çelebilecek türdendi. Gözlerim onun hayali ile kavrulurken onları açık tutmakta zorlanmaya başladım hâlâ Arel'e bakarken aynı ifade ile benden cevap beklediğini görünce rahatlamamı sağladı Bora yakışıklı birisiydi fakat onun yakışıklı olduğunu söylemem için ölümüme son bir gün kalması falan gerekiyordu ancak o zaman böyle bir şey itiraf ederdim. "Tabii ki de senin antepfıstıklı baklavaların, bir kere ben şekerpare sevmem o ne öyle kocaman kaslı kaslı." Arel kocaman bir kahkaha atarken dediklerimi idrak etmemle kafama vurdum biraz sert kaçınca kafamı yavaşça ovmaya başladım bir yandan da benim aklıma böyle saçma sapan şeyler sokan Arel'e söverken bu kadar güzel kaslara sahip olduğu için birkaç sövmeyi de bora isimli buzluğa ithaf ettim. Arel'in dinmeyen kahkahalarına göz devirirken sinirde ofladım. Arel  kendini güç bela durdurarak konuşmaya başladı. "Kesinlikle kaslı şekerpareyi bende sevmem, içinde Bora yoksa tabii." Yanımdaki yastığa uzanınca hızla kapıya koşarken bütün gücümle attığım yastığın eğilmiş Arel'in arkasında kalan kişiye vurup yavaşça yere düşüşünü seyrettim, ikizine ve bana anlamsız bakışlar atan Aral ne hatlar çevirdiğimizi anlamak istercesine kafasını salladı ve geldiği yönün ters istikametine doğru birkaç büyük adım attı "Kıskandı tabii, sen yere düşünce onunla pek ilgilenemedim ben şunun bir gönlünü alayım." dedikleri ile ona yapmacık bir gülümseme attım, benimle uğraşmayı bırakıp kiminle uğraşıyorsa uğraşsındı. Sonuçta ölmek için hâlâ belli günüm var. merdivenlerden inerken söylediği şarkıyla utançla kafamı bir devekuşu gibi yastığa gömdüm. "Nefes benim kaslarımı Bora'nın sahte kaslarından daha güzel buluyormuş, kıskan iblis." Aşağıdan gelen birkaç bağırışla birlikte onlara eşlik eden homurtular herkes tarafından duyulduğunu kanıtlarken utançla yatağın içinde tepinmeye başladım, ne diye Arel'e cevap verdiysem. Odanın içinde duyulan kahkaha sesi ile hızla kafamı yastıktan kaldırdım ve telaşla gözlerimi Ulaş'a çevirdim "Ne o şimdi de Arel'in ateşli kaslarından yorganın adonislerine mi düştün? Utançla elimdeki yastığı Ulaş'ın kafasına tam on ikiden attım. O gülmeye devam ederken bende kıpkırmızı olan yüzümü yelledim "Nefes seninle konuşmak istediğim bir konu var." Ulaşın ciddileşen ifadesi beni de gererken merakla yüzüne baktım. Meraklı bakışlarımı atarken adeta zaman kazanmak isteyerek yavaş hareketlerle kapıyı kapattı ne yaptığını anlamaz bakışlarım beyaz tişörtünden belli olan gerilmiş kaslarına kaydı. Konunun ciddiyeti daha fazla içimi kemirirken bana doğru yürüyen Ulaş'ın hızı beni delirtmeye niyetlenmişcesine yavaştı. "Ne konuşacağız?" Sorduğum soru kırılmaya hazır iradesini yok etmek üzereyken, üzerinde var olan yüksek baskıdan olsa gerek aniden konuşmaya başladı "Bunu daha önce söylemem gerekiyordu farkındayım ama o an yaşadığım hayat nede zorunluluklarım aklımdaydı, sadece seni düşünüyordum." Neyden bahsettiğini anlamayarak ona baktım. Ulaşın ne gibi bir zorunluluğu olabilirdi ki? Ulaş benimle konuşacak kadar nasıl bir hayat yaşamıştı? "O gün, yani İzmir'i terk ettiğim gün nereye gideceğimi ne yapacağımı bilmiyordum. İzmir otogarında saatlerce oturdum." Dedikleriyle şok içinde Ulaş'a baktım ne demek nereye gideceğini bilmiyordum? İzmir'den ayrılırken kendisine çok iyi ve şirketten iş teklifi geldiğini söyleyerek ayrılmamış mıydı bu çocuk? Düşündüklerimi anlamış olacak ki dudaklarından ufak bir kıkırtı kaçtı "Evet Size yalan söyledim, dediğimin aksine çok iyi bir şirketten gelen teklifi bırak herhangi bir iş teklifi bile yoktu. Daha sonra birden aklıma annemin dedesinden kalan eski ev geldi daha önce nasıl aklına gelmediyse artık." Madem bir iş teklifi yoktu ortada niye İzmir'den gitmişti ki bana bunları neden şimdi anlatma gereği duyuyordu? İçim soramadığım soruların çokluğuyla dolarken ağzımı sımsıkı kapattım ağzımdan tek bir kelime çıkarsa vazgeçecek gibi duruyordu anlatmak istediklerinden. "Hızla kendime bir bilet aldım görsen nasıl heyecanlıyım." Gözlerindeki burukluk dediklerinin tersini düşündürürken kaşlarımı çattım, Ulaş burada ne yaşamıştı ki gözleri dolmuştu. "Geldim bu şehre bakıyorum etrafa sanki bakarak bulabileceğim koskocaman şehirde o minicik evi." Cümlenin sonunda attığı kahkaha beni de güldürdü Ulaş'ın o hali gözlerimin önünde canlandı koskocaman şehirde etrafında bir ev arayan Ulaş! kahkaham daha da büyürken onun gözü gülüşümde takılı kaldı. "Tabii evin adresini bilmiyorum sorabileceğim kimse de yok hakkında bildiğim tek şey iki katlı büyük bir ev olduğu kocaman şehirde nasıl bulacaksam!? daha sonra aklıma halam geldi. Belki o biliyordur bu evi diyerek onu aradım, şanslı günümde olacağım ki halam adresini biliyormuş bana tarif etti. " Gözleri geçmişin derin sularında boğulurken sesi geçmişin hüznüyle kavruluyordu, gözlerindeki burukluk hiç geçmezken yüzünde hayat bulan acı tebessüm hayatında yaşadıklarının acısını taşıyordu ."Eve geldim fakat ev hiç de eski bir eve benzemiyordu aksine oldukça modern ve güzel görünüyordu bu evi bu hale annemlerin getirmiş olmasının imkanı yoktu." Gözlerinde şahit olduğum bir hayat buluş yüzündeki buruk tebessümün yerini bıraktığı alelacele oluşan mutlu tebessüm beni iyice meraka süreklerken lâl olmuş dilimden tek bir kelime dökülmedi "İlk önce halamın bana yanlış adres verdiğini düşünerek halamı aradım, o ise ısrarla adresten emin olduğunu söylüyordu. Bende tamam dedim kapattım telefonu, evi inceledim tabii çok zekiyim ya eve girmek için bir anahtara ihtiyaç duyacağım aklımın ucundan bile geçmedi. Evin önüne arkasına hatta tüm taşların altına baktım ama anahtarı bulamadım birden kapıyı çaldım belki yanlış evdirde içinde birileri vardır düşüncesiyle, kapıyı kimsenin açmaması ile açık olan bir camdan kendimi eve attım." Gözlerimle aynı anda açılan ağzım Ulaşın yaptığına inanmak istemezcesine bakmamla devam etti. Daha yaşadığım şoku atlatamadan yine kahkaha atmasıyla deli görmüş gibi ona bakmaya başladım. "Eve kendimi atmamla birisinin kafama sert bir şeyle vurup beni bayıltması aynı hızla gerçekleşti." Eli kafasına giderken o acıyı tekrar hissetmişcesine yüzünü buruşturdu. "İnsanların evini hırsız gibi camdan girersen olacağı buymuş tabi Allah'ın delisi." Sinirle söylenmeme şaşırmayarak karşılık verdi. "Gözlerimi açtığımda bir elinde tava diğer elinde çikolata olan delinin birisi başımda bekliyordu tabii ben o şokla kendime bakmadan ayağa kalkmaya çalıştım -dikkatini çekerim sadece çalıştım- başımdaki deli beni sandalye oturtmuş ellerimi kelepçeleyip ayaklarımı da çarşafla sıkıca bağlamış." Ulaş sanki o günleri tekrardan yaşıyormuş gibi geçmişe dalarken ulaşın yüzündeki gülümseme daha da büyüdü bense onun başına ne geldiğini merak etmekten çatlamak üzereydim merakımı anlamışcasına tekrar konuşmaya başladı. "Birde elindeki çikolatayı bana uzatmış yer misin diyor, ağzımda bantlı olduğundan ağzımı açıp tek bir soru bile soramıyorum o deliye, neyse bu benim başımda dikilmiş elindeki çikolatayı ağzım yerine burnuma, gözüme sokmaya çalışıyor bir yandan da 'sen kimsin de bu mükemmelliğin evine giriyorsun öküz' diyor." Mükemmellik lafını duyunca istemsizce gülmeye başladım. Ulaş düşe düşe Arel'in eline mi düşmüştü gerçekten, gülmemle birlikte Ulaş yapmacık bir kızgınlıkla bana baktı. Onun da eğlendi her halinden belliydi "Bu deli kendi kendine bana sövüp diğer yandan da çikolata ile beni boğmaya yemin ederken bende ağzımdaki banta rağmen konuşmaya çalışıyordum ama görsen halimizi nasıl komikti tabii o durum o an ikimize de komik gelmiyordu." Arel ve Ulaşı O halde düşününce yüzümde histerik bir gülümseme oluştu acaba o an evde Arel yerine Bora olsaydı o ne yapardı, ufak bir anlığına arel'in yaptığı şeyleri bora yapmış gibi düşündüm orada konuşmak için çırpınan bir Ulaş onu kelepçelemiş elinde de bir tava ve çikolatayla onun başında dikilen Bora sonra ulaşa o çikolatayı yedirmeye çalışması düşüncelerim biran izin vermeksizin ağzımda kahkaha senfonilerine dönüşürken Ulaş az sonra beni dövecekmiş gibi bakmaya başladı 'neden Bora olarak hayal ettin ki Aral'ıda düşünebilirdin' iç sesimin içimde yankılanan saçma düşüncesine içten bir göz devirdim Aral'ı düşünseydim de neden Aral'ı düşündün demeyecektin sanki ben deli gibi kendi kendime içimden konuşurken Ulaş konuşacağını belli edercesine boğazını temizledi, dağılan dikkatimi tekrardan onun üzerine topladım "En sonunda tepemdeki deli insafa gelmiş olacak ki ağzımı açtı ben tam konuşacağım sırada çikolatanın tamamını ağzıma tıktı 'çikolatanın israf olmasına gönlüm el vermezdi' dedi. Sonra nasıl korktum manyak bana çapkın çapkın sırıtıp öpücük atınca." Kahkahalarım odayı inletirken Ulaş sessiz olmamı söylüyordu "Arel sana cilve mi yaptı?" Haddinden fazla bağırarak konuşmamla adeta sessiz olmam için yalvarıyordu cümle mi bitirdiğim sırada gürültü ile açılan kapıya döndü bakışlarım. "Asıl o bana öpücük attı. Asıl sen benim nasıl korktuğumu görmeliydin hırsız sandığım adamın benim sapığım olduğunu falan düşündüm evin içinde imdat namusun elden gidiyor diye bağırmaya başladım." Arel'in söyledikleri az önce zor bela bastırdığım kahkahalarımı tekrar gün yüzüne çıkarırken "Lan lan lan bu hani sırdı bizim aramızda." Ulaş'ın kıpkırmızı olmuş yüzü ile söyledikleri Areli pek etkilemezken Ulaşın hızlı üzerine koşmasıyla "Öküz beni yiyecek imdat!" Diye bağırarak merdivenlere koşması bir oldu, attığım kahkahalarımı nefes alamayacağım hale gelince kendime o anı düşünmemeye çalışarak durdurdum. Ulaş utançla ve sinirli yüzüme bakarken konuşmaya devam etti. "Ne yapayım kızım çok korkuttu bu manyak. Ben ne yaptımığımı bilmiyorum, hasta evin içinde çığlık çığlığa bağırırken eve beş kişi girdi üç erkek iki kız Arel hızla Aral'ın sırtına atladı 'kurtar beni ikizim yoksa bu namusuma beni kaçıracak' diye bağırması yok mu birde tam bir rezillik, kırklarında olan yaşlı adam da gözlerini kocaman açıp 'Naptı bu namus düşmanı sana' diye sormasın mı işte o an her şey bir anda oldu. 'Bana öpücük attı meğer bana sahip olmak için girmiş eve' Anka ve Elis o an gülmeye başlarken Bora ve Aral aynı anda 'Napacakmış' diye bağırmaya başladılar o yaşlı adam da kızlara katıldı. Bora bana yumruk atarken Aral, Arel üzerindeyken bana gelemedi." Bir yandan güleyim mi ağlayayım mı tartışması yaparken Arel'in olayı tamamen yanlış anlayıp yanlış aktarması tüm ciddiyetimi bozuyordu, bana sahip olacaktı demek nedir Arel? O an hepsinin yüzündeki ifadeyi düşündüm Arel'in şokla ve korkuyla bana sahip olmak için gelmiş demesi Aral ve Boranın şaşkınlıkla kalkan kaşları gerçi ikisinin yüzünde pek mimik olduğu söylenemezdi büyük ihtimal boş bakışlar atmışlardır kızların olayı komik bulan yüz ifadeleri ve attıkları kahkaha o an orada olmak istememi sağlıyordu. Daha sonra Ulaş'ı düşündüm acaba Arel kendisini bir sapık olarak anlatırken nasıl bir tepki vermişti büyük ihtimalle kocaman açtığı ağzıyla yarışır derecedeki gözleri ve Allah belamı verseydi de bu eve girmeseydim bakışları vardı yüzünde "Bora tam bir yumruk daha atacaktı ki Nihat abi yani odadaki yaşlı adam onu durdurdu Bora ve Aral kırmızı görmüş boğa gibi oldukları için korkmasam da korkmuş gibi yaptım, şimdi korkmadım diye döverler." Fakat korktum taklidi yapmışmış Ulaş bey! Bende bunu yedim, attığım kahkaha onu inanmadığımı anlatırken homurdanması daha da çok eğlenme mi sağladı gözlerimden yaş gelinceye kadar gülmem onu çileden çıkarırken. "Anlatmıyorum banane." demesiyle hızla ayağa kalktım ani bir şekilde kalkmamla dönen başım bir anlık dengemin bozulmasına sebep oldu. Ulaş telaşla beni kollarına alırken ona iyi olduğuma dair bir şeyler söyledim bu halime kıyamamış olacak ki anlatmaya devam etti "Nihat abi onları durdurarak İlk önce beni bir dinlemeleri gerektiğini söyledi, Nihat abinin dedikleri herkese mantıklı gelmiş olacak ki herkes sessizce yüzüme bakmaya başladı ben de kendimi açıklamak amacıyla bu evin benim annemin evi olduğunu ve işimin buralara düştüğü için o eve geldiğimi söyledim, söylediklerimle Nihat abi büyük bir anlaşılmazlığı çözmüşcesine olayı anladığını söyledi." Merakla Ulaş'a baktım "Olay neymiş, ne işleri varmış senin o evinde" Ulaşın geçmişin derinliğine dalmış gözleri konuşmamla bana çevrildi "Aslında ev bana ait değilmiş annem ben üzülmeyeyim diye bana söylememiş Nihat amca da annemin eski bir arkadaşıymış, annem sıkışınca evi o almış ve Boralar eve yerleşmiş aslında olay böyle basit bir şeymiş ama benim haberimin olmaması olayı bu kadar karmaşıklaştırdı." Gözlerimi hızla Ulaş'tan kaçırdım ben böyle bir şeyi herkesin içinde söyleyemezdim böyle bir olay yaşamış olsaydım kesinlikle kendimi o çikolata ile boğardım. Ulaş büyük ihtimalle o gün yani o sarhoşken yaşanılan şeylerden utanarak gelmişti, fakat ben Ulaş'ın asla böyle bir şey yapmayacağını biliyordum ve yaptıklarını sarhoşluğuna vermiştim. Benim yüzümden gitmesi gereksizdi sonuçta biz abi kardeştik Ulaş o gün ne kadar yanlış bir şey yapmışta olsa unutabilirdik. "Peki daha sonra ne oldu?" Sorduğum soru gerilen atmosferi biraz olsun yumuşatırken Ulaş derin bir nefes aldı." Nihat abi bana burada kalabileceğimi teklif etti ben benim olmayan bir evde ve tanımadığım insanlarla yaşayamayacağımı söyleyecektim ama benden önce bora lafa atladı. Nihat abi ile kavga etmeye başladı bu eve yabancı kimse giremez tartışmasıyla düşüncelerimi söyledim. Nihat abi ne yapacağımı sordu istersem onun evinde kalabileceği bile teklif etti ama ben birkaç günlük bir işimin olduğunu daha sonra gideceğimi söyledim, Nihat abi de ısrar etmedi." Daha çok dediklerinin içinden dikkatimi çeken tek şey Bora'nın Ulaş'a olan tavrıydı demek ki buzlar prensi Bora hazretleri herkese karşı öyleymiş bana ayrıcalık tanımamış. " Bu evden çıktıktan sonra bir otele yerleştim, yerleştiğim gece bir şeyler almak için markete gittim arkamda dolaşan bir adam vardı. Nihat abinin taktığını düşündüm o adamı, nasıl olsa varlıklı bir adama benziyordu tabii Nihat abinin adamı olmadığını öğrenmem kafamda silahla bindirildiğim arabada gerçekleşti." Yüzüm dehşetle kasılırken bakışlarım inanmak istemezcesine Ulaşa kaydı, hızla yataktan kalkıp onun üzerine yürüdüm. "Ne demek başında silahla, Ulaş sen ne diyorsun?" Bağırışım tüm evin içinde yankılanırken Ulaşın sessiz olmamı isteyen bakışları bana döndü. "Nefes anlattığıma pişman etme de bir dinle kızım." Ulaşın sakince çıkan sesine nazaran tüm öfkemle yükselttiğim sesim hiçte sakin olmayacağımı haykırıyordu. " Neyi Anlattığına pişman etmeyecekmişim Ulaş, diyorsun ki Kafama silah dayandı. Ya sen manyak mısın, Ruh hastası mısın, Ne işin var? Madem kafana silah dayandı hâlâ bu şehirde, duyduklarıma inanamıyorum ya!" Odanın içinde bir fırtınanın başlangıcı gibi saniye saniye yükselen öfkem ve sesimle birlikte Ulaş tatlı olduğunu düşündüğü bakışlarını bana atmaya başladı. "Güzelim bir dinlesen anlayacaksın da, sen daha burada bu tepkiyi veriyorken ben nasıl anlatacağım sana her şeyi. Bora Allah senin cezanı vermesin." Sonlara doğru çıkan sesi kendi kendine konuştuğunu gösterirken aldırış etmeden konuşmaya devam ettim. "Bir de bunun daha kötüsü var öyle mi Ulaş Efendi! Yani ben anlamıyorum İzmir'de bir yerlerine rahat mı battı da geldin. Bir ton şey yaşadın burada. Hayır yani akıl sağlığın da gayet yerinde" Homurdanmalarım Ulaş'ı daha da köşeye sıkıştırırken sinirle bir soluk aldı "Kızım, sakin ol lan dur dinle! Ama sen buna bu kadar tepki vereceksen biz en iyisi hiç konuşmayalım seninle." Sinirle elimi saçlarıma daldırıp büyük bir gürültüyle kahkaha atmaya başladım. "Kafama silah dayandı diyorsun Ulaş! Birde bunun daha fazlası mı var? Anlat, anlat Ulaş sabırla dinleyeceğim sonra da o silahla senin beynini dağıtacağım. Ah! pardon beynin dedim o yokmuş ki nasıl dağıtayım." Ulaş bana inanmazmışçasına bakıp gözlerini devirdi. " Otur yerine ve zeki yakışıklıyı dinleme devam et." Sinirle yatağa oturup sırtımdaki yastığı hızla Ulaş'ın kafasına fırlattım. Refleksleri sayesinde yastık kendisine değmeden yakalayıp oturduğu koltuğun arkasına attı. "Kafamdaki silahla birlikte bindirildiğim arabada benden bir kaç yaş büyük bir adamla birlikte mezarda olması gereken fakat hâlâ cehennemlik işler yapan bir herif vardı. Adam bana ısrarla Nihat'ı nereden tanıdığımı soruyor ve Boralarla ne gibi bir işbirliğimin olduğunu soruyordu. Tabii adama anlatıyorum her şeyi ama adam bir türlü bana inanmıyor ve doğruyu söylemenin benim için iyi olacağını söylüyordu." Gözlerim artık sinirden seğirmeye başlamışken beynim olanları algılamakta güçlük çekiyordu. "Ruh hastası manyak!" Homurtum Ulaş'ı güldürürken sinirle ateş eden gözlerimi ona çevirdim. "Komik mi Ulaş komik mi" Ulaş Ellerini ben masumum diyerek kaldırırken anlatmasını isteyen bakışlarla ona baktım. Boğazını temizleyerek devam etti "Bu anlatacaklarım çok hoşuna gitmeyecek ama anlatmak zorundayım her şeyi anlaman için. İnan bana Mecburum" Odada saniyeler içinde başlayan derin sessizlik birkaç dakika devam ederken Ulaşın geçmişe gitmiş kahve gözleri anlatacaklarından kendisinin de pek memnun olmayacağını haykırıyordu. Derin Sessizliği bozan yine Ulaşın sesi oldu. " Adamlar söylediğim şeylere inanmamakta o kadar ısrarcılardı ki kendimi hiçbir şekilde inandıramadım. Daha sonra beni bir depoya götürdüler depoda hiç insan yoktu. Sadece birkaç köpek ve birkaç fare..." Anlattıkları boğazında bir düğüm oluşturmuşçasına yutkundu. Geçmişte takılı kalan hareleri oradan çıkmak için adeta yalvarıyordu. "Bana ne yapacaklarını bilmiyordum aslında bilmesem de olurmuş beni o köpekler ve fareler ile bir odaya kapattılar. Ellerime ve ayaklarıma da birer zincir taktılar. Eğer gerçeği söylemezsem o hayvanlara yem olacağımı ve parçalarımı bırak Nihat Abinin tanrının bile bulamayacağını söylediler." Gözlerim acıyla ve kabullenemezcesine dolarken bakışlarımı titreyen ellerime kilitledim. Eğer Ulaş'a bakarsam ağlardım ve burada Ulaşın bir saniye bile durmasına izin vermezdim. Bu şehirde ya da bu evde neler dönüyor bilmiyorum ama öğrendiğimde hiç hoş şeyler yaşanmayacak. Bundan kesinlikle emindim. " Benim Onlara anlatacak daha farklı hiçbir şeyim yoktu çünkü anlattıklarım tamamen doğruydu. Adamlar anlatmayacağımı anlamış olacaklar ki beni hayvanlarla birlikte yalnız bıraktılar. Kapatılan ışık saldırının ne zaman nereden geleceğini görmemi engelliyordu. Yaşadığım Korku hayatımda hissettiğim tüm korkulardan daha fazlaydı." Cümlesinin sonuna doğru çıkardığı tişörtü gözlerimden hızla birkaç damlanın düşmesini sağladı. Karnı ve beli tamamen köpek ısırıkları ile doluydu. Küçük küçük olan birkaç ısırığın da farelere ait olduğunu anlamak pek de güç olmadı. Sırtını dönmesi ile acı artık dayanamayacağım bir noktaya gelmişti. Sırtı boydan boya kesiklerle doluydu. Bakışlarını bana çevirdi. " Saatlerce o hayvanlarla beni baş başa bıraktılar daha sonra konuşmam için beni tekrar dışarı çıkardılar. Köpeklerin öldürmemeye ve farelerin de yumuşak dokulara zarar vermemek üzerine eğitildiklerini fakat konuşmamakta ısrarcı olursam daha kötü şeyler yapacaklarını söylediler. Ne kadar doğruyu söylediğime dair yeminler etsem de bana inanmadılar ve sırtımın tamamını kestiler." Gözlerinden akan birkaç damla yaş benim durmaksızın akan gözyaşlarıma eşlik ederken ağzımdan firar eden acı dolu hıçkırığa engel olamadım. Yavaş adımlarla bana yaklaşan Ulaş hiç vakit kaybetmeden güvenli kollarını bedenime doladı. Onun o gün yaşadıkları bir bir zihnimde yankılanırken ağlamalarım eşliğinde ufacık bir çocuk gibi onun bedeninde, yaşadıklarımın duyduklarımın birer rüya olmasını diledim. Bana sakinleşmem için yaklaşık on dakika süre verdikten sonra kendisi de tekrar anlatabilecek hale gelmiş olacak ki az önceki güçsüz halinden eser kalmamış bir şekilde ayağa kalktı. "Ağla diye anlatmıyorum sulugöz, sonuçta üzerinden yıllar geçti. Sen niye ağlıyorsun be kızım!" Bakışlarımı hızla ondan kaçırarak ağlamaya devam ettim. Onun dediklerinin aksine sulugöz bir insan hiçbir zaman olmadım fakat konu sevdiklerim olunca gözyaşlarım benden izin almazlardı. Bu yüzdendir ki Ulaş beni hep sulugöz olarak anıyordu. "Onlar beni o halde ölüme terk ettiklerinde gerçekten öleceğimi düşündüm hatta bir ara şuurum Tamamen kapandı. Daha sonra Gözlerimi Açtığımda karşımda beni sapık ilan eden çocuk ve beni öldürmek isteyen arkadaşları vardı. Nihat abi birden odaya girip de beni görünce sevinçten dört köşe oldu. Tabii bana bunları kimin yaptığını ve neden yaptığını sordu. Bende olanları olduğu gibi anlattım. Bana bunları yapan Pamir denilen bir şerefsizin köpekleriymiş. Pamir kim diye sakın sorma. Benimde pek tanıdığım söylenemez." Gözlerim hâlâ Ulaş'a kilitlenmişken hızla yerimden doğruldum. Madem bu grubun mu yoksa çetenin midir her neyse lideri olarak Bora hazretleri anılıyordu. Pamirin kim olduğunu da onun bilmeme gibi bir lüksü yoktu.         "BORA!" evin içinde yankılanan sesim az önce çıkacak kıyametin kesin habercisiydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD