Siz hiç ölüme adım adım saniye saniye yürüdünüz mü?
Ya da elinize bir kum saati sıkıştırılıp al bak bu senin kalan süren denildi mi?
Yaşadığım şeyler karşısında verilen tepkileri hiçbir zaman anlamayacağım, kim ölecek bir kızı bir kafese hapsedebilir ki yaşamayı vaat ederek? ya da kim ölümü çoktan kabullenmiş bir ruha tek bir ölümden fazlasını diretebilir!
Gözlerim açılmamak için direnirken beni taşıyan kollara biraz daha sokuldum.
Tenime çarpan soğuk hava ağzımdan anlamsız birkaç mırıltı dökülürken çalan kapı sesini duydum. Sanırım Ulaş'ların evine gelmiştik ve ulaşın kucağında eve girmek üzereyken bilincimin hala açılmaması uyku ve uyanıklık arasında ince bir çizgide olduğumu kanıtlar nitelikteydi.
Gür bir erkek sesinin "Evin en yakışıklısı açıyor kapıyı." Diye bağırmasıyla irkildim, ses fazla yakından geliyordu homurdanarak ulaşa daha fazla sokuldum hafif bir gıcırtı eşliğinde açılan kapıdan uzun diyebileceğim bir süre ses gelmedi hala içeri girmememiz ise kaşlarımı çatmama sebep oldu.
Hava gerçekten çok soğuktu, sıcak bir yatak istediğimi belli etmek istercesine ağzımın içinden birkaç kelime yuvarladım. "Arel çekilsene kapının önünden, deli etme beni." Sanırım Arel denilen çocuk ulaşın eve bir kızla döneceğini tahmin etmemiş olacak ki uzun süreli bir şokun ardından konuşmaya pardon anırmaya başladı
"Size yanında bir kız olduğunu söylemiştim, kimmiş uydurukçu ha! Mükemmel Arel yine doğru bildi."
İçeriden gelen birkaç şaşkınlık nidasına karışan ulaşın sesi adeta tıslar gibi çıkıyordu
" Sessiz olsanıza! Kız uyuyor, hem neden içeri girmemize izin vermiyorsun! Çekil önümden."
İçeri girdiğimizi belli eden sıcak hava dalgası anında tenimi işgal etmeye başlamıştı, rahatladığımı belli eden birkaç mırıltının ardından ulaşın bir yere tırmanmasıyla üst kata çıktığımızı anladım arkadan gelen birkaç ses işitsem de beynim artık algılayamayacak raddeye gelmişti hatırladığım son şey ise
"İyi uykular meleğim."
Diyen ulaşın sesiydi. Bulunduğum odadan gelen birkaç tıkırtı sesi bilincimin yavaş yavaş açılmasını sağlarken işittiğim fısıltı sesleri ile gözlerimi açmaktan son anda vazgeçtim
"Bu kız da kim, sen biliyor musun Aral? Hiç tepki vermediğine göre?"
Odanın içinde duyulan ince ses bir ninniden kopup gelmiş bir tona sahipti birkaç saniye önce açılan uykumu vücuduma yeniden davet ediyordu, rahatlamamın verdiği hisle ağzımdan garip bir homurtu çıktı.
"Sessiz olsana uyanacak şimdi, hem nerden bileyim kimse kim, asıl sen burada ne arıyorsun?"
Odada yankılanan kısık erkek sesi o kadar otoriterdi ki bir anlığına gözlerimi açasım geldi az önceki kızın utançla birkaç ses çıkardığını işittim sanırım bu odaya gizlice girerken az önce konuşan erkeğe yakalanmıştı.
Kızın herhangi bir cevap vermeyeceği belliydi sanki az önce yapılan konuşmayı ve yeni uyanmış bir edayla gözlerimi araladım odada bulunan ve utanmama sebep olan ikilinin gözleri benim üzerimdeydi
"Ah, bizim yüzümüzden mi uyandın, şey ben sana bakmak için gelmiştim. Aral'da bana bakmaya gelmiş."
Kız kendi söylediği yalana yüzünü buruştururken utangaç bakışlarını gözlerimden kaçırdı, isminin Arel olduğunu öğrendiğim çocuk yüzünde hayat bulmuş samimi bir gülümsemeyle bana bakıyordu.
"Merhaba, ben Aral az önce Anka sayesinde ismimi öğrenmişte olsan gerçek bir tanışma yaşayalım istedim"
Gülümsemesine ayrı içtenlikle karşılık verirken sesimin titrememesine özen göstererek konuşmaya başladım
"Tanıştığımıza memnun oldum, bende Nefes."
İkisinin de üzerimde olan bakışlarından rahatsız olarak yerimde doğruldum
"Ah, merhaba ben Anka. Kusura bakma kendimi tanıtmak tamamen aklımdan çıkmış, lütfen rahatsız olma dinlenmene devam et."
Anka rahatsızlığımı fark etmiş olacak ki Aralı da kolundan sürükleyerek kapıya doğru yürüdü. Onlar kapıya vardıkları esnada Aralın kafasını çarpmasıyla gözlerim kocaman açıldı.
Heyecanla içeriye giren erkeğin bakışlarının , burnundan soluyan Aral ile buluşmasıyla gözleri fal taşı gibi açıldı
"Hay bin kurduz"
Açılan gözlerine eşlik eden yakarışı odada Anka ve benim kıkırtılarımın yankılanmasına sebep oldu.
"İkizim diyorum kan bağımız var öldürmeyeyim diyorum ama illa gel beni öldür Aral diye yalvarıyor, lan çocuk, bu nasıl kapı açma! Savaşa mı giriyorsun odaya mı belli değil."
Aralın sinirli sesine yavru köpek bakışları atmak isteyen ama kertenkele gibi şaşı bakmaya başlayan ikizine baktım Ulaşın anlattıklarına göre evin en eğlenceli kişisi olan Arel ile tanışmıştım şuan.
"Ama ne yapayım, ben sana bir şey yapmayacak olsam da sen illa yaptırıyorsun bak kapının önüne atladın taze yumurtan için."
Arel'in kendisine taktığı lakaplar ufak bir kahkaha attım. Arel'in bir bal peteğini andıran gözleri hızla bana döndü bir şeyi yeni hatırlamışçasına parlayan gözlerine eşlik eden adımları hızla yatağımın önünde durdu.
"Aman Tanrım aman tanrım aman tanrım"
Odanın içinde ciyaklamasıyla ellerimin içinde ufak bir kaşınma oluştu, kulaklarımı tıkama isteğime İthafen
"Bu yine ciyaklamaya başladı, hayır yani o sesini kökten keseceğim o olacak sonunda"
İkizine tıslayan Aral ile bakışlarım hızla birbirine benzemeyen iki kardeş arasında döndü.
Aral'ın benim gözlerimden birkaç ton koyu gözleri denizi andırıyordu Arel'in ise adeta bir bal kavanozun içine düştüğünü haykıran gözleri bile ikisinin kadar zıt olduklarını haykırıyordu.
Aral kahverengi saçları birer ağaç gövdesine benzerken Arel'in başında taşıdığı güneş ren saçları kesinlikle beni ikiz olduklarına inandırmıyordu.
Yüzlerinde ten renkleri hariç bir benzerlik yoktu, fakat vücut ölçüleri özellikle de kasları birbirinin aynısıydı.
"Merhaba güzellik Ben evin en mükemmeli ve şu arkamda gördüğün kıskanç varlığın abisi oluyorum. Eğer ulaşın ben kadar mükemmel olmadığını anlarsan beni buzdolabının önünde bulabilirsin, bu kaslar
havayla beslenmiyor."
İkizinin söylediklerini duymazdan gelerek söyledikleriyle yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu gerçekten de Ulaş haklıymış kesinlikle şimdiden en sevdiğim kişi Arel olmuştu bile.
"Bir saat önce doğman benim abim olduğun anlamına gelmez Arel" Aralın kapıdan çıkarken söyledikleri ile kıkırdama ya başladım ikizler gerçekten çok eğlencelilerdi.
"Ah, hep abisini kıskanan bir kardeş oldu." yüzündeki hınzır gülümseme ile kurduğu cümle ile birlikte bakışları Anka ya çevrildi "Hadi yemek hazırlayın da bu güzellik karnını doyursun."
Tam aç olmadığımız söyleyecektim ki şişirdiği kasları ile bakışan Arel, dediklerini üzerime alınmam gerektiğini gösterdi.
Anka gözlerinde mahcup bir ifade ile bana baktı, "Ah, bugün kafam kesinlikle yerinde değil yoldan geldiğini unuttum ve seninle burada boş boş duruyorum aç olabileceğin aklıma bile gelmedi." Anka kendi kendine kızarken hızla kapıdan çıktı, uzaklaşan adım seslerine karışan ince sese hala kendi kendine söylendiğini anlatırken bakışlarım tekrar Arel çevrildi meraklı gözlerini üzerimde görmemle tedirgince gülümsedim.
"Melektin ve yaptığın büyük bir aptalın sonucu olarak gökten bizim ulaşım başına mı düştün?" Büyük bir ciddiyetle sorduğu soru karşısında afallamış yüz ifadesiyle ona bakakaldım "Bildim! bildim değil mi? yoksa sen neden Ben dururken öküz Ulaş'ı sevesin ki."
Komik bir kıskançlığa bürünen bakışları şaşkın bakışlarıma ev sahipliği yaparken kaşları ani bir hızla çatıldı. "Böyle büyük bir sırrı çözdüğüm için yok mu olacağım yoksa! Neden bu kadar şaşkınsın?" Söylediği şeylerin bir şaka olmadığını anlamamla hızlı ama cevap vermek için dudaklarımı açtım, daha ağzımdan tek bir kelime çıkmadan attığı yüksek kahkaha ile yüzümün renkten renge girmesine sebep oldu.
Çocuk benimle dalga geçmişti ve ben de bir aptal gibi onun oyunu gelmiştim.
"Seni kandırması çok kolay, eğlenceli. Aral dan bile daha eğlencelisin sen."
Söyledikleri sinirle kaşlarımı çatmama yeterken karşısında küçük bir çocuk varmış gibi yanaklarımı sıkmaya başlamasıyla kocaman açtığım gözlerimin şaşkınlığını yaşıyordum.
"Çen büyüyünce Arel abine mi küseceksin" ve ardından gelen kavgası ile hızla yanaklarımdaki ellerini ittirdim.
"Ben sadece seni o kadar ciddi görünce bir rahatsızlığının olabileceğini düşündüm" gözlerinden hızla bir parıltı geçti.
"Sana bir sır vereceğim."
Kaşlarım merakla çatılırken eliyle ona yaklaşma mı işaret eden Arel' in dudaklarına hızla kulağımı yaklaştırdım
"Burası bir akıl hastanesi ve buranın doktoru benim, sen de yeni kurbanımsın."
Ona sinirle gözlerime çevirirken hızla yanından kalktım ve bavuluna doğru ilerledim.
"Doktor bey üzerimi değiştirmeme müsaade var mı?"
Eğlenceli surat ifadesi hiç bozmaksızın devam ederken eliyle beni onaylayan bir hareket yaptı, kaşlarım beklentiyle kalkarken onun da kaşları aynı şekilde kalktı.
"Üzerini değiştirmeyecek miydin?"
Eğlenceli sesi yine benimle dalga geçtiğini haykırırken sinirle soludum.
"Evet üzerimi değiştiriyorum ve sende ben üzerimi değiştirirken bu odadan çıkıyorsun Arel'cim"
Ufak bir kahkaha eşliğinde odayı terk ederken hızla üzerindeki pantolon ve tişörtü çıkardım burası İzmir'e göre bayağı soğuk bir yer olduğundan getirdiğim sweatlerimden en kalını üzerime geçirdim altıma da eşofmanımı giydim. Sanırım Bir bunlar beni sıcak tutmaya yeterliydi.
Elimi yüzümü yıkamak ve kuş yuvasına dönmüş siyah saçlarımı toplamak için bir banyo bulsam iyi olacaktı, hızla kaldığım odadan çıkarak bu katta bulunan dört kapıya baktım aşağıdan gelen sesler herkesin aşağıda olduğunu düşünmeme yeterli iken hızla ilk kapıyı banyo olması umuduyla açtım, karşımda gördüğüm çift kişilik yatak buranın banyo olmasına dair kurduğum umutları yıkarken bir sonraki kapıyı açtım açmamla birlikte büyük bir çığlık atarak bir adım gerilemem bir oldu karşımda kafam kadar kası olan bakışlarıyla adeta beni öldürebilecek bir insan duruyordu korku ile kekelememek için dua ederek konuşmaya başladım.
"Ben banyo için gelmiştim yani banyoyu arıyordum."
Kendime zor bela da olsa yeterince ifade edebildiğim için derin bir soluk verirken karşımdaki devin sinirli bakışları direkt olarak gözlerime kilitlendi
"Kapı çalma gibi bir huyun yok mu?"
Hiç bir duygu barındırmayan robotik sesi ile sorduğu soruyla üste çıkmak istercesine dudaklarım aralandı daha sonra ise haklı olduğu gerçeği ile aralandı gibi bir hızla kapandılar, kaşlarımı çatarak önünde birkaç adım sola kayarak bir diğer kapıya yöneldim ve hızla kapıya tıkladım devin gözlerinin üzerimde olduğuna emin olmak İstercesine çevirdiğim gözlerim istediklerini almış bir hızla önümdeki kapıya çevrildi kapının başka bir odaya açılması ile üzülme ve sinir karışımı bir gülümseme var oldu.
Şu an banyoya bulup ona havalı bir bakışı atmam gereken kısım da değil miydik? Gözlerim devin benden çevrilen bakışlarına kaydı kafasını arkasına çevirerek bir şeye bakmasıyla arkasından çıkan kıza kaydı bakışlarım, ulaşın anlattığına göre evde Anka ve Elis olmak üzere iki kız vardı, az önce Ankayla tanıştığıma göre devin arkasından gelen kişi de Elis olmalıydı gözlerimi yaşadığın aydınlanma ile parladığını yemin edebilirim Aral ve Arel ile tanıştığıma göre bu dev bora olmalıydı 'evde dört erkek yaşadıklarına üçünü tanıdığına göre onun bora olduğuna bu kadar geç kavramam sence zekilik mi yoksa aptallık mı?' İç sesimin yine beni ezme çabasına içimden ona kafa atarak karşılık verdim.
Gözlerimi kıza çevirmeden hızla banyo olduğunu tahmin ettiğim kapıyı tıkladım bu kapıdan da ses gelmemesi ile birlikte kapıyı yavaşça araladım, sonunda istediğime kavuşmuş bir insanın yaşadığı hızla birlikte banyoya girdim elimi yüzümü yıkamadan önce aynadan baktığın tipim gerçekten de evin içinde 'öcü var kaçın' diye bağıracağım bir hale gelmiştim yüzüme attığım sular boynuma ve oradan da göğsüme ince bir çizgi halinde yol alırken bakışlarım tekrar yüzüme çevrildi, normalde de beyaz olan tenim iyice beyazlamış ve evin içinde bir hayalet dolanıyor izlenimi veriyordu masmavi gözleri mi gölgeleyen göz altı morluklarım adeta uyuşturucu kullanan bir bağımlıyı andırırken hastalığımdan bu yana verdiğim kilolarım beni şimdiden bir ölü gibi gösteriyorlardı aynadaki yüzüme bakan birisi kesinlikle bir bağımlı olduğumu düşünebilirdi sürekli titreyen ellerimle odağını kaybeden bakışlarımda bunun en büyük destekçisi olurdu, yavaşça kuş yuvasına dönmüş siyah saçlarıma gitti ellerim yıllardır kestirmeye kıyamadığım bakımını çocuğuymuş gibi özen gösterdiğim siyah düz saçlarım, dolan gözlerim aynadaki yansımama daha çok yakışırken hızla saçlarımdaki tokayı koparırcasına saçlarımdan çektim Ellerim ve şekil verdiğimiz saçlarım ve yüzüme gelen renk ile birlikte az öncekinden daha yaşayan haldeydim.
Açtığım banyo kapısından paytak adımlarla çıkarken
yüzüm sesin kaynağını yöneldi, sanırım ikizler boş durmamış ve kavga etmeye başlamışlardı.
Son kalan ömrümün getirmek için bayağı ideal bir evdi, düşüncelerimin bile ölümü bu kadar benimsemesi artık benim için kaçırılacak olmaktan çıkmıştı aşağı indiğimde sesin sandığının aksine ikizlerden değil Ulaş ve Bora olduğunu tahmin ettiğim kişiden geldiğini gördüm. İkisininde suratlarında ki sinirli ifade ve ortamda onların sesi hariç oluşan derin sessizlik kaşlarımı çatmama sebep oldu
"Bir sorun mu var Ulaş?"
Merdivenlerin sonunda yönelttiğim soru ile aşağıdakiler beni fark ederken bende kalan son birkaç basamakla inerek hızlı ulaşın yanına gittim.
Ulaşın gözlerindeki alevler yavaş yavaş sönüp yerini huzura bırakırken benim meraklı bakışlarımda hiç bir değişim olmaksızın ulaşın gözlerini hedef almıştım.
"Hayır güzelim, bir sorun yok ufak bir konuydu ve halloldu." Ulaşın gözlerini kaçırarak verdiği cevaptan ne kadar tatmin olmasan da konuyu uzatmak istemezcesine "Peki" dedim.
"Konuşmamız bittiyse hadi yemeğimizi yiyelim." Anka'nın tedirgin çıkan sesi ile birlikte gözlerim ister istemez ona kaydı, sesinde yansıttığı tedirginliğin birkaç kat fazlasına gözlerinde yaşarken bakışları benimle Elis arasında adeta mekik dokuyordu.
Elis'in ise bana saf nefretle yönelttiği bakışları kaşlarımı şaşkınlıkla belli belirsiz çatmamı sağladı.
Ulaşın bana yön göstermek istercesine belime attığı eli Eliste takılı kalmış gözlerimi ve aynı zamanda dikkatimi kendi üzerine toplarken yüzünde olan derin gülümsemesine ufak bir tebessümle karşılık verdim.
Mutfağa girdiğimizde karşımda gördüğüm üzeri yemeklerle donatılmış masa karnımın ne kadar aç olduğunu bana hatırlatırken. "Anka olmasaydı bana ve kaslarıma kim bakacaktı." Yalandan bir duygusallıkla konuşan Arel, Anka'nın yanağına sulu bir öpücük kondurup hızla masada ki yerine alarak bizlerin oturmasını beklemeden yemeğine başlamıştı.
Onun bu hareketine ufak bir tebessüm gönderdim gerçekten de küçük bir çocuk kadar masum davranışlara sahip birisiydi Arel.
"E hadi oturun sizde."
Anka aramızdaki saçma masaya oturmama hareketinden bizleri kurtarırken rahatsız bir şekilde Arel ve Ulaşın arasına oturdum, karşımdaki sandalye Ankara için boş bırakılırken onun yanındaki sandalyeye Bora salondaki sandalyeye de Aral oturmuştu Ulaş ve Bora'nın arasında kalan sandalyeye oturan Elis ile kaşlarım çatılmak için direnirken onlara engel oldum, yanlış anlaşılmak bu gerginlikte isteyeceğim son şeydi.
Ulaş Elis'in Ankara'ya neden yardım etmediğini merak ettiğimi anlamış bir şekilde kulağıma yaklaştı "Anka mutfakta kendisine yardım edilmesinden hoşlanmaz."
Bakışlarım öğrendiğim bilgi ile birlikte yumuşarken gözlerim Ulaş ve benim yakınlığıma öldürücü bakışlar atan Elis'e çevrildi, bana attı bakışlar canımı sıkmaya başlarken kaldırdığım tek kaşım ile hesap sormak istercesine ona bakıyordum, attığım bakışları yadırgamış olacak ki üzerinde olan bakışlarında en ufak bir değişikliğe bile gitmedi.
Sinir yüzünde her zaman titreyen ellerimi şiddetinin artmasıyla sinirimin en uç noktasına geldiğini belli etmek isteyerek bir ses tonuyla konuştum. "Bir sorun mu var?"
Titreyen ellerim ve ateş eden gözlerime ruhum ölümcül bir sakinlikle akan sesim masada oturan herkesin dikkatine benim üzerime vermelerini sağladı birkaç saniyelik sessizliğin ardından elisin
"Neden bir sorun olsun?"
Demesi ile gözlerimde alaycı bir ifade geçerken dudaklarıma kondurduğum tatlı tebessüm inandırıcılığını yitirmişti
"Genelde sorunun olmayan bir insanı öldürecek derecede sinirle uzun süre boyunca bakmam, Tabii senin tanışma bakışların bunlarsa bir şey diyemeyeceğim."
Elis'in yanakları yavaşça kızarmaya başlarken dolan gözleri ile birlikte büyük bir afallama yaşadım. "Dalmışım kusura bakma." zoraki bir şekilde söylediği belli de olsa ses çıkarmadan yüzüne bakmaya devam ettim. Koyu kahverengi gözleri siyah saçları ve hafif buğday teniyle tam bir esmer güzeliydi.
Benim gelmemden rahatsız olduğunu en çok belli eden kişilerden birisi olmasına rağmen verdiği hava rahatsız edicilikten öte sıcaktı, düşüncelerim ile boğuşurken Ulaşın elime tutturduğu kaşığa baktım "Yemeğini yemek için ne bekliyorsun?" Kulağıma fısıldadıkları ile sessiz bir of çektikten sonra
"Tamam anneciğim"
Dememle yüzünde hin bir sırıtış peydah oldu gözlerinden geçen tatlı kınayış dolu ifade gülümsememe yeterken onu kızdırmak istemediğimden yemeğimden hızla birkaç kaşık aldım. Anka'nın yaptığı yemeklerin lezzeti iştahını kabartırken tatlı bir gülümseme eşliğinde
"Ellerine sağlık Çok güzel olmuş."
Dememle Anka'nın bakışları bana çevrildi evdeki gerginlikten o da nasibini almış olacak ki durgun bir sesle "Afiyet olsun." demekle yetindi.
Beklemediğim kadar sessiz bir şekilde devam eden yemek aynı şekilde bitti herkes masadan birkaç tabak kaldırırken yardım etmek amacıyla önümdeki tabağa elime aldım.
"Senin yardım etmene isteyen oldu mu?"
Buz gibi keskin bir sesle konuşan Bora bakışlarımın ama hedef almasını sağladı, şaşkınlıkla bir elimdeki tabağa bir de ona baktım
"Yapmak istediği şeyler için senden izin almasına gerek yok."
Ulaşın beton gibi sert sesiyle bakışlarım tedirginlikle ikisi arasında gidip geldi ulaş ile yaşamak isterken onun isteğini veya onun için bir sorun olabileceğini dikkate almamıştım, fakat şimdi anlıyorum ki ev arkadaşları için varlığım bir sorundu, elimde tuttuğum tabağı sakince masaya bıraktım.
Bora ve Ulaşın birbirine meydan okuyan bakışlarına kısa bir bakış attıktan sonra Bora'nın üzerine alınıp alınmamasına umursamadan konuşmaya başladım.
"Kusura bakma Ulaş, buraya gelmek isterken arkadaşlarının rahatsız olacağını ihtimalini göz ardı etmişim. Yorgun değilsen beni bir otele bırakır mısın?"
Mutfakta bulunan herkesin ufak bir göz attığımda herkesin bakışlarının Bora ve Ulaş arasında merakla mekik dokuduğunu fark etmemle herkesin gerçekten boradan çekildiğine emin oldum.
Ulaşın konuyu uzatmak istemez bakışları bana döndükten sonra kafasında ufak bir hesaplama yaptığını belli eden kısılan gözleri çok da sorun çıkmayacağını habercisiydi
"Valizlerini boşaltmamıştın değil mi?"
Bu kadar çabuk ikna olmasını beklemediğim için birkaç saniye afallasam da hızla kafamı olumlu anlamda salladım. Gerçekten şu an Ulaş'a emrivaki yaptığım için pişmandım Ne de olsa bana gelmemi teklif eden o değildi kendimi zorla onun peşine takmıştım.
" İyi bekle birkaç dakika kendime bir valiz hazırlayayım, bugünlük bir otelde idare ederiz oradan da bir ev ayarlarım ben."
Dedikleriyle gözlerim fal taşı gibi açılırken bencil olan tarafımın sevilmesine engel olamadım ne kadar emrivaki yapmış olsam da ulaşın her zaman yanımda olmasını isterdim.
" Ulaş saçmalama lütfen bugün Otel'de kalıp yarın kendime bir ev bakarım bunun için rahatını bozmana gerek yok."
Düşüncelerime tezat bir şekilde kurduğun cümleye ulaşın cevap vermesini fırsat dahi kalmadan konuşmanın içine atlayan boraya baktım
"İki günlük kız için yıllardır kardeşim dediğin insanları bırakmak da sana yakışırdı zaten."
Sesinde bariz belli olan öfkesine tezat buz gibi gözlerine baktım, davranışları içinde hapse demeyeceğim türden bir sinir tabakası yaratırken dolan gözlerimin ve kriz geçiren bir insanın titremesine benzeyen ellerim ve ayaklarım biraz daha konuşmaya devam ederse bu eve onun başına yıkacağımın habercisiydi.
Ulaş'ta sinirimi anlamış olacak ki oraya konuyu kapatmasına yönelik bir cevap verdi
"Nefesi sizin rahatsız olmayacağınızı düşünerek buraya getirdim, kusura bakmayın düşüncesizlik etmişim eğer misafirime daha fazla rezil etmeyecekseniz bavulumu hazırlayıp yaptığım düşüncesizliği telafi etmek istiyorum."
Cümlenin sonlarına doğru yöneldiği merdivenler boranın cevap vermesini engellerken Boranın buz gibi bakışlarının hedefinde dolu gözlerim, titreyen bedenim ve ben vardım. Bakışlarını birkaç saniye daha üzerimde tuttuktan sonra kendini hızla çift kişilik kahverengi koltuğa attı.
Gözlerindeki ormanda donduğumu hissederken Arel'in hatta bora hariç herkesin meraklı gözlerinin hedefinde olmanın farkındalığıyla onlara ne var dercesine kısa bir bakış attım.
"Bu şehirde ne kadar kalacaksın?"
Aralın az önceki karşılaşmamızda takındığı tavır ve şimdi takındığı tavır arasındaki farka gözlerimi devirdim sanki Ulaş' ı zorla götürüyordum.
"Ölene kadar kalmayı düşünüyorum, ne dersin Aral yeterli mi?"
Sinirimi ondan çıkarmak isteyerek verdiğim cevap karşısında kaşlarını çattı. İstenmediğim yerde daha fazla durmak istemeyerek çıkış kapısına doğru yöneldim
"Nefes!"
Elisin kendine bir şey için zorlayan sesi duraksama yeterken tek ayağım üzerinde ona döndüm, cevap verme tenezzülünde bulunmayarak söyleyeceği şeyi bekledim.
"Ya kusura bakma ailemizde misafirlere pek alışık değiliz tepkimiz bu yüzdendi eğer sen de istersen sana olan davranışımızı telafi etmek isteriz."
Ağzından zoraki bir şekilde çıkanlara rağmen gözleri adeta gitmemen için yalvarıyordu bu bakışların sahibinin ben olmadığını tahmin etmek güç olmasa gerek ulaşın gitmesin istemiyordu.
" Değil mi bora? "
Boranın gitme kararımı değiştirmesi için en ufak bir tepki bile vermemesi ile elisin düşen omuzları yenilgiyi tattığını dillendiriyordu, Ulaş'ın aşağı indiğini belli eden tıkırtıları ile bakışlarım merdivenlere yöneldi ellerinde benim iki valizimi taşıyordu ufak bir suçluluk duygusu yerleşirken yüzüm düştü Ulaş benim için bir şeylerden vazgeçmek zorunda değildi.
Ben aylar sonunda ölecek bir insandım ve ben öldükten sonra hayatı yaşamayı hak ediyordu, eğer benim için kendisinden vazgeçer ve geçmişini silmeye çalışırsa benden sonra bir enkaza dönerdi ben gittikten sonra ufak bir sarsıntıda olarak atlatmasını belki de üzerine çöken acının duvarlarını birilerinin kaldırmasını istiyordum ve bunu yapabilecek kişilere şu an Ulaş benim yüzümden sırt çevirmek üzereydi, yapacağım şeyin utancı ile yanaklarım kırmızıdan morluk evresine geçerken bakışlarımı tekrar Ulaşın üzerine diktim heybetli vücudunda sinirin izlerini taşıyan yüzü tamamen sertliğe bürünmüşken söyleyeceğim şeyin onun hoşuna gitmeyeceğini biliyordum, konuşmaya başladım.
"Ulaş"
Seslenmemle bana dönen bakışları herhangi bir kavganın izleri ararcasına üzerimde dolaşırken aradığını bulamamış bir eda ile tekrar gözleri gözlerime tırmandı
"Efendim?"
Hala sinirli çıkan sesi gergince gülümsememe sebep oldu, hızla konuşmaya başladım.
"Ben İzmir'e dönmek istiyorum ailenden ayrı kalmak istemediğimi fark ettim."
dediklerimi duyması ile birlikte çattığı kaşları korkumu daha da körükledi "Saçmalama" Beni ciddiye bile almaması fikrini asla değiştiremeyeceğimi düşündürürken pes etmeye devam ettim.
"Arada İzmir'e ziyarete gelirsin hiç olmadı ben gelirim, bunun için düzenini bozmana gerek yok."
Beni ciddiye almadığını belli etmekten çekinmeyerek yukarı tırmanmasıyla sinirli homurdanmaya başladım, kapıya doğru attığım bir adamla birlikte vücuduma gelen kal olduğum yerde duramamaiı sağladı, tüm vücudumun zangır zangır titrediğini hissedebiliyordum fakat ileriye atacak bir adımlık takatim bile kalmamışken gözüme inen karaltı yerin ayağımın altından kaymasına neden oldu.
Yere yığılmamla endişeyle yanıma yaklaşan Arel ve Anka'nın bedenlerini görürken ayaklarımda ki titremeyi hissedememeye başlamamla kaşlarım çakıldı, burnumdan akan kan işleri daha da içinden çıkılmaz bir hale sokarken Ankanın yüksek çıkan endişeli sesi ulaşın koşarak merdivenlerden inmesini sağladı.
Yerde oturmuş halde duran bedenimi gören Ulaşın gözlerindeki korku adeta bir zehir gibi tüm bedenini sararken hızlı yanıma diz çöktü.
"Nefes beni duyuyor musun?"
Odağını kaybetmiş boş bakışlarım bilincimin kapamadan önceki son evrede olduğumu düşünmüş olsa gerek böyle bir soru sordu onun endişesine nazaran boş bakışlarım salonu talan etmeye devam etti, başımda dikilen Arel ve Anka endişeli bir şekilde ne yapmaları gerektiğini sorarken Elis'in korku ve telaşla irileşmiş gözlerine odaklandım.
Az önce beni öldürmek istediğini düşündüğüm kız şimdi ölmemem için dua edecek haldeydi, onun yanında dikilmiş Aral gözlerimin hedefi oldu bu sefer de yüzünde okunan endişe normal bir zamanda olsak kahkaha atmamı sağlayabilirdi ve gözlerim son hedefini şaşırmazken bakışlarım Bora ile buluştu yüzünde endişeye dair hiçbir ifade barındırmayan adam sadece şüphenin tohumlarıyla kavruluyordu. Onu şüpheye neyin sürüklediğini merak eden bakışlarım daha fazla dayanamamış olacak ki odağını yeniden kaybetti. Gözlerim ayaklarıma çevrilirken ayaklarımı hissedememenin korkusu vücuduma hücum etmişti.
Sahi ne demişti doktor kriz anlarında yalnız olmamamı merdivenlerden uzak durmamı krizlerin ne zaman geleceğini bilemeyeceğim gibi şiddetini de bilemezdim ve çoğu krizin sonrasında veya kriz esnasında bacaklarım tamamen işlevini yitirebilirdi, duyduğum yankılı sesler ve hissettiğim sıkı kollar bana güveni taktırırken burnuma gelen orman kokusu bilincim kapanmadan önce hatırladığım son şey olmakla beraber yüzümdeki gülümsemenin de sahibiydi.