Arkadaşının onları çağırdığı kafeden içeri girerken yüzünü yavaşça buruşturdu Efe. Hava çok sıcaktı ve içerisi tıklım tıklım doluydu. Efe pek kalabalıklardan hoşlanan biri değildi. Hele de hava bu kadar sıcakken! İstemsizce etrafın ter koktuğunu düşünüyordu. Bu da hâliyle daha kapıdan girerken bile canının sıkılmasına sebep olmuştu.
İç çekerek gözlerini içeride gezdirdi ve sonunda arkadaşlarının oturduğu masayı fark etti. Kalabalık oldukları için iki masayı birleştirmiş, gürültüyle hasret gideriyorlardı. Mert, Anıl, Mehmet ve birkaç kız vardı üniversiteden.
Kızlar Efe’yi ilgilendirmiyordu pek, zamanında grup erkeklerini elde etmeye çalıştıklarında ön yargı oluşmuştu içinde onlara karşı. İlişkiler ona göre bir oyun değildi ve arkadaşlarının sırf yalnız kalmamak adına birbirleriyle görüşüp ayrılmaları Efe’nin hiç hoşuna gitmemişti. Sonuçta arkadaşlık önemliydi, insanın bazı konularda hassas olması gerekirdi. Ama onlar ne yapıyordu? Sanki hayatın merkezi erkeklermiş gibi illa ki yanlarında bir erkek olsun istiyordu. Ne gereği vardı? Zaten çevrede bir sürü erkek varken arkadaşlarını da elde etmeye çalışmanın anlamı neydi?
Aslında diğerleri de Efe gibi karşıydı bu duruma ancak onlar kızlara tepkilerini gösterip bu duruma engel olmuyor, onlara aldırmamaya çalışıyorlardı bu tip durumlarda. Bu yüzden Efe de tepki göstermeyi bırakmış ancak onlarla arasına bir mesafe koymadan da yapamamıştı.
Yine de bugün buraya davet edilmişti ve kimseyi incitmek istemezdi. Bu yüzden masaya ulaştığında yüzünde nazik bir tebessümle “Merhaba…” diye seslendi arkadaşlarına.
Herkes onu selamlarken gülümseyerek Mert’in yanındaki boş sandalyeye oturdu.
“Ooo Efe Bey!” dedi Mehmet hemen. “Sizi nihayet görebildik!”
“Çalışıyor çocuk oğlum!” dedi Anıl.
Mert de hemen karışmıştı lafa. “Eee Efe Bey, çalışma hayatı nasılmış?”
Hafifçe gülümsedi Efe. Babasının yanında çalışmaya başlayalı çok olmamıştı henüz. Pek bir işlevi de yoktu aslında. Asistan yardımcısı ne işe yarardı ki bir şirket için? Anlaşılan babası onu asistanı Aslı Hanım’ın yanında süründürerek eğitmek istiyordu. Kadın öylesine kuralcı ve disiplinliydi ki Efe bazen ondan korktuğunu hissediyordu ki genel olarak uysal bir yapısı olduğu için hiçbir yetişkinle bugüne dek olumsuz bir anıya sahip olmadığından, birinden bu denli çekinmek onu şaşırtıyordu.
“İdare ediyorum, daha alt kademelerdeyim. Malum, babam...” dedi omzunu silkerek. “Önce sorumluluk almayı öğrenmem gerektiğini söylüyor ama nasıl yapacağımı söylemiyor… Delirmeye başlıyordur belki de.”
Hoş, babası bütün ayak işlerini Efe’ye yaptırıyordu ama Efe için bunlar gerçek bir işi kapsamıyordu. Babası bazen saçmalayabiliyordu ona soracak olursanız. Belki de yaşlanmıştı gerçekten? Tabii Efe bunları ona söylemeyi bırakın ima etmeye bile cesaret edemezdi ve ara sıra bu konu yüzünden dertlense de asla ailesine saygısızlık etmek istemezdi. Babasının yaptıkları ona çok tuhaf geliyor bile olsa Efe kendince bir amacı olduğunu biliyordu. Sadece o bunu göremiyordu, o ayrı.
Sorumluluk almalısın Efe, demişti ona işe ilk başladığı zamanlarda. Bunun için ne yapması gerektiğini sorduğundaysa bir şey demeyip bakmıştı Efe’ye sadece.
Anıl bir kahkaha attı bu sözler üstüne. “Güvenini kazan o zaman oğlum!”
Tekrar silkti omzunu. Bu saçmalığa kafa yormayacaktı tabii ki de. “Aslına bakarsan hâlimden memnunum…”
“Bu çocuk gerçekten aptal…” dedi Mehmet başını iki yana sallayarak. “Yetkisini yükseltmek varken sürünüyor.”
“Yetkiye ihtiyacım yok Mehmet, boş versene…”
“Tamam, kapatalım bu konuyu arkadaşlar,” dedi Yasemin gülümseyerek. Belli ki bu muhabbetten o da Efe kadar sıkılmıştı. “Artık herkes burada olduğuna göre sürprizimi açıklamak istiyorum!”
“Açıkla bakalım!” dedi Mehmet masaya hafifçe vurarak ritim tutarken.
“Evet, hadi söyle bakalım, neymiş şu sürpriz?” dedi Anıl da kaşlarını kaldırarak.
Bunun ardından kızlar ve Efe hariç masadaki herkes merakla Yasemin’e bakmaya başlamıştı. Kızlar zaten ne söyleyeceğini bildiğinden, Efe ise söyleyecekleriyle zerre ilgilenmediğinden tepki vermiyordu ama diğerleri önemli bir şey duyma beklentisiyle kıza bakıyordu.
Yasemin üzerine topladığı ilgiden memnun bir şekilde güldü. Hepsine sırayla baktıktan sonra heyecanla yerinde kıpırdandı.
“Eee hadi artık, söylesene kızım!” diye isyan etti Mert saniyeler geçip giderken.
Yasemin dudaklarını dişledi yavaşça, heyecanlı olduğu her hâlinden belliydi. Sonra bir anda sözcükler fırladı dudaklarından. “Galiba ben evleniyorum!”
İlk şaşkınlığın ardından grupta alkışlar, ıslıklar yükselmeye başlamıştı. Üniversitenin bitiminden sonra herkes ilk kimin evleneceğini merak etmişti hep, şimdi bu ilke Yasemin imza atıyordu işte… Bu büyük haber hepsini coşturmuş, erkekler biraz da alay edercesine resmen kudurmuştu. Öyle ki kafedeki birçok insanın dikkatini masalarına çekmiş, bazılarını gürültüleri yüzünden kızdırırken bazılarının merakını cezbetmişlerdi.
Efe bu şamatanın etkisiyle buruşturdu yüzünü. Bunca gürültü gerçekten de bir arkadaşı evleniyor diye miydi yani? Hem de galiba evleniyor diye.
Bir süre sonra sesler azalıp masada gruplar hâlinde konuşmalar başladı.
“Vay be! Hatun elden gitmiş de haberimiz yok!” dedi Anıl gülerek.
“Hayırlı olsun…” diye ekledi diğerleri de sevinçle.
Arkadaşlarının tebriklerine gülümseyerek karşılık verirken gözleri Efe’ye takılmıştı Yasemin’in. Herkes neşeyle onu kutlayıp sorular soruyordu ama Efe yüzünde sıkıntılı bir ifadeyle etrafına bakınıyordu. Normalde bunu o da çok iyi biliyordu ki Efe her zaman soğuktu onlara karşı, ancak böyle bir haberi kutlamaması için bir neden yoktu değil mi? Bu kadarı biraz ayıp olmuyor muydu?
“Efe sen neden bir şey söylemiyorsun, sürprizime sevinmedin mi?” diye sordu şaşkınlıkla.
Sevinmek mi?
Gerçek bir şaşkınlıkla kaşlarını hafifçe çattı Efe. Bunun için neden sevinmesi gerektiğini anlamıyordu. Alt tarafı Yasemin evleniyordu. Ne vardı bunda? Her gün yüzlerce insan evlenmiyor muydu zaten?
“Hayırlı olsun, ne diyeyim… Abartmaya ne gerek var?” diyerek baktı ona ifadesiz yüzüyle. Sözlerine rağmen ses tonu her zamanki gibi yumuşacıktı. Amacı kızı kırmak değildi ama şaşkın olduğu için düşüncelerini olduğu gibi sözlerine yansıtmıştı.
“Evleniyorum diyorum Efe… İyi misin sen?”
“Oğlum, evleniyor kız. Grubun tek evlisi olacak, belki bir de çocuk yapar…” diyerek kahkaha attı Mert. Ortamı yumuşatmak istemişti ama başarılı olamadı. Yasemin ona sertçe bakınca eliyle ağzına fermuar çekip önüne döndü.
“Eee?” dedi Efe tek kaşını kaldırarak. “Bunu neden bu kadar abartıyorsunuz anlamadım?”
“Abartıyor muyuz?” dedi Belkıs hayretle. “Kutlama denir buna!”
“Evet, arkadaşımızı kutluyoruz!” diyerek konuşmaya katıldı İklim de.
“Bence abartıyorsunuz. Alt tarafı evleniyor. Biz okurken sürekli sevgili değiştiriyordu, anlaşılan bir süre tek kişiyle ilişkisi olacak. Ne var bunda? Her gün bir sürü insan evleniyor zaten.”
Yasemin duyduğu sözlerin etkisiyle ağzının açık kaldığını hissetmişti. Gözleri irileşirken kaşlarını yavaşça çattı. Sürekli sevgili değiştirmek de ne demekti? Ne sanıyordu Efe kendisini? Ne biçim konuşuyordu böyle herkesin içinde?
“Efe, ayıp oluyor…” diyerek araya girdi Mehmet.
“Ayıpla da alakası yok… Demek istediğim şu ki artık sabit bir erkeğe bağlı olacak. Bunda abartılacak bir durum görmüyorum. Gayet normal bir şey bana sorarsanız.”
“Ben onu seviyorum! Bu yüzden evleneceğiz,” diye tısladı Yasemin. “Diğerleri sevgiye layık değilse bu benim suçum mu?”
“Yenisini ne zamandır tanıyorsun? Sevgiye layık olduğuna nasıl karar verdin?”
Efe’nin sözleri masadaki herkesin gerilmesine sebep oluyordu ancak aslında niyeti sadece onların neden bahsettiğini anlamaya çalışmaktı. Eğer ısrarla fikrini sormuyor olsalardı bu işe hiç bulaşmazdı da ama bir kez konu açılmıştı ve şimdi karşı tarafın onu ikna edecek bir iki şey söylemesini beklemeden edemiyordu. Aksi hâlde görüşlerine karşı çıkmalarının ne anlamı vardı ki?
Şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı Yasemin. Böyle bir şeye kişi karar vermezdi, bir anda olurdu! Bir şekilde insan anlıyordu işte o kişiyle tanıştığını!
“Aşk bu Efe… Kime âşık olacağını kendin belirleseydin, bunun ne anlamı kalırdı ki?”
“Aşk belirlenir demiyorum zaten… Diğerleriyle sevgiliyken de âşık olduğunu söylemiyor muydun? Onlar da ilişki değil miydi? Sadece onlardan ayrılmak daha kolaydı. Yeni ilişkin de adı üstünde bir ilişki ve sonunu bilemezsin. Belki bu kişiyle de yürümez ve yollarınız ayrılır, tıpkı diğerleriyle olduğu gibi. Bu yüzden abartmaya gerek yok…”
“Sana inanamıyorum!” dedi Yasemin yerinden hışımla kalkarak. “Ben gidiyorum arkadaşlar, kusura bakmayın! Bu hakaretleri daha fazla dinleyemeyeceğim!”
O öfkeyle uzaklaşırken diğer kızlar da peşinden gitmişti. Hepsi Efe’ye öfkeyle bakıyordu kafeden çıkarken. Sonuçta ‘kadın dayanışması’ diye bir şey vardı ve aynı fikre sahipken Yasemin’in yanından gitmeleri çok doğaldı Efe’ye göre.
Anlayamıyordu Efe onları. İlişki kavramını neden bu kadar büyütüyorlardı ki? Evlenmek, iki insanın bir araya gelmesi demekti sadece. Büyütülecek ne vardı sahi? Normal, hayatın akışında gerçekleşen bir olaydı. Bu yaygaranın sebebi neydi?
“Efe, kızın kalbini niye kırdın şimdi?”
Ona sitemle söylenen Anıl’a doğru dönüp gözlerini kıstı. O da mı böyle düşünüyordu?
“Söylediklerimin hangisi yanlıştı?” diye sordu sakince.
“Bunu ulu orta mı söylemen gerek?” dedi Mehmet sinirle.
“Fikrimi sordu, ben de söyledim, ne var bunda?”
“Yarın bir gün gelecek… Ben âşık oldum, evleniyorum, diyecek. Sonra bunları tek tek yutturacaksın beyefendiye!”
Birden gülmeye başladı Efe. Mehmet’in söyledikleri ne kadar da gülünç şeylerdi böyle!
“Niye güldüğünü söyler misin Efe?” diye bağırdı sonunda Anıl. O da Mert ve Mehmet gibi kızmıştı Efe’ye. Hem böyle bir anı bozmuş hem de kızın kalbini kırmıştı durduk yere… Bazen arkadaşını tanıyamıyordu!
“Siz gerçekten evliliği önemsiyor musunuz? Alt tarafı bir ilişki!”
“Sevgi… Aile… Aşk…” dedi Mert sakin olmaya çalışarak. “Bunlar senin için bir şey ifade etmiyor mu?”
Evet, Mert için de evlilik şu an gereksizdi. Evlenmek isteyeceği biriyle tanışmamıştı henüz. Ama bir gün evlenirse bu kız diğerleri gibi olmayacaktı ki! O farklı olacaktı. Onunla bir aile, yuva kuracaktı. Bu yüzden elbette evliliğin önemli olduğunu düşünüyordu.
“Güzel kelimeler… Ama bu kadar önemsemek ne kadar doğru? Herkes evlenebilir, herkes yuva kurabilir. İstesem şimdiye kaç kez evlenirdim ben…”
Evlenmek için etrafında dolanan bir sürü kadın olmuştu, bir sürü kişiden teklif bile almıştı Efe. Ama önemsemiyordu bu durumu, evlenmek istememişti ve evlenmemişti hiç kimseyle... Bu kadar basit bir durumdu işte, neyini abartıyorlardı sanki?
“Ya… Sormayın!” dedi Mehmet alayla. “Efe Beyi ne doktorlar, mühendisler istedi de gitmedi paşamız.”
“Canım istemedi Mehmet… İsteseydim şimdiye ben de bir aile kurmuştum zaten.”
“Bak, istememişsin… Neden? Çünkü o kızlar senin için bir şey ifade etmemiş!”
Mert’in kendinden emin bir ifadeyle dolan yüzüne bakıp gülümsedi sakince. “Bunun da bir önemi yok. İnsan olduğu sürece herkesle evlenilebilir. Benim durumumda mesele, o zaman evlenmeyi düşünmüyor oluşumdu. Eş adaylarıyla ilgili beni rahatsız eden bir mesele yoktu.”
Bu sözleri arkadaşlarını daha da kızdırmıştı. Hepsi hırsla bakıyordu yüzüne. Konuşması ve bunu sakince sürdürmesi çoğu insanı olduğu gibi arkadaşlarını da öfkelendiriyordu. Öyle ki ona haksızlığını ispatlamak bir nevi gurur meselesi hâline gelmeye başlıyordu konu uzadıkça.
Anıl öfkesi yatışmadığı için söylenmekte bulmuştu çareyi. “Şeytan diyor…” diyerek iki yana açtı ellerini. “Ya ensesine patlat bir tane ya da bir kız bul Efe Beye, evlendir. Sonra ağlayarak gelsin yanımıza…”
“Ağlamak mı?” Bir kahkaha daha attı başını geriye yaslarken. “Dostlarım ya ben sizi sizi çok yanlış tanıdım ya da hepiniz evlilik kurumu yüzünden çıldırmışsınız!”
“Aslında…” dedi Mert sinsi bir ifadeyle. “Anıl’ın dediği kulağa çok mantıklı geliyor.”
“Ensesine patlatmak mı?” derken kollarını sıvamaya başlamıştı Mehmet. Arkadaşını pataklayacak kadar sinirlenmişti o da!
“Hayır, Efe’yi evlendirmek!”
Efe alayla gülümsedi Mert’e. Yarın gidip evlense bile şu an ki düşüncelerini taşıyor olacaktı. Ne diye anlamıyorlardı bunu? Sırf onlar sinirlendi ve öyle istedi diye prensiplerini değiştirecek değildi. Kaldı ki bir şey sizin prensibiniz hâline geldiyse mesele zaten bunlara sahip çıkmak değil miydi?
“Bak bunu ben de sevdim…” dedi Mehmet sinsi bir tebessümle Efe’yi süzerken. “Evlilik aşamasında gelip de işler ciddiye binince ben vazgeçtim diyeceğinden adım gibi eminim!”
“Bence bize inadından evlenir ama bir ay bile olmadan kızı boşar!” dedi Mert de başını sallayarak.
Anıl ise bu fikri iyice yerleştirmişti zihnine. Efe’ye dediklerini yutturmak için can atıyordu o da. O kadar sinirlenmişti ki sahiden de bunu yapmayı ciddi ciddi düşünüyordu artık. “Eee Efe Bey, bu fikre ne diyorsun? Yapabilir misin böyle bir şey?”
Onların hırsı şaşkınlığını ikiye katlamıştı. “Elbette… Ne var bunda? Ben yine ben olacağım, hayatım yine aynı olacak. Derdiniz ne sizin?”
“Ben yine ben olacağım, hayatım yine aynı olacak,” diyerek taklit etti Efe’yi, Mert. “Var mısın iddiasına?”
Efe düşünme gereği duymadan başıyla onayladı arkadaşlarını. İddiaya girmek onun için sorun olmazdı, ancak arkadaşlarının düşüncelerini onaylamıyordu. Böyle düşündüklerini daha önce hiç fark etmemişti. Genelde kadınların evlilik için yanıp tutuştuğunu, hayaller kurduğunu sanırdı o. Demek ki içten içe erkeklerin de hayalleri vardı bir yuva kurmaya dair. Ona göre işlerin bu kadar dramatize edilmesi anlamsızdı. Bir aile kurmaya karar verirdin ve sana uyan biriyle evlenirdin, bu kadardı işte.
“Korktun mu Efe Bey?”
Mehmet’e dönüp omzunu silkti. “Hayır, ben gerçekten de herhangi biriyle evlenebilirim. Önemli olan o kişinin de evlenmeyi istiyor olması.”
“Bizim bulduğumuz bir kızla olsa da mı?” dedi Anıl kafasında olası ihtimalleri düşünürken.
“Fark etmez…”
“Bizim istediğimiz süre içinde?” diyerek kaşlarını kaldırdı Mert.
“Tamam, süreyi de siz belirleyin…”
“Ama bu gerçek bir evlilik olacak, imzayı atıp gitmek yok,” dedi Mehmet de Efe’nin gözlerinin içine bakarken. Bunu da kabul edecek değildi ya? Manyak mıydı bu adam?
“Aynı evde kalıp aynı yatağı paylaşmak gibi mi?”
“Evet… Ayrıntıları söyleriz canım biz sana!”
Arkadaşları gülmeye başlayınca Mehmet’e dönüp gülümsedi Efe de. “İstediğiniz şeyi katabilirsiniz maddelerinize, benim fikirlerimi değiştiremezsiniz.”
“Göreceğiz…” dedi Anıl alayla.
“Ah, şuna bakın, Efe’miz evleniyor!” dedi Mert de aynı tonda.
Efe başını iki yana sallayarak güldü onların bu hâline. Kadınlardan hiçbir farkları kalmamıştı şimdi. Bir de oturup kız arayacaklardı Efe’ye. Diyecek söz bulamıyordu doğrusu!
“Siz iddiayı hazırlayın, bana haber verirsiniz,” diyerek kalktı yerinden. Artık onları ciddiye bile alamıyordu açıkçası. “Bu iddianın bir ödülü de olması gerektiğini unutmayın… Büyük bir ödül!”