Annemle kahvaltı yaptıktan sonra evden çıkmıştım, otobüse yetişmem gerekiyordu, hızlandım ve neyse ki yetişmiştim. İçeri girdiğimde herkes oradaydı ve gözler bana döndü, biraz utanmıştım.
“Fazla kısa olmamış mı Eylül?” diye sordu Güney abi.
“‘Yo bence gayet ideal Güney abi’” dedim, göz devire devire.
“Herkesin gözü sende olacak, güzel olmuşsun,” dedi.
“Teşekkür ederim,” dedim.
Güney abinin ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum. Cana bakındım ama yoktu, gelmemişti. Kısa bir mesaj attım.
“Nerdesin?”
“Geliyorum, 5 dakikaya oradayım cimcime,” yanıtını aldım.
Kalbim deli gibi atmaya başlamıştı; geliyordu, kokusu burnuma yayılacaktı.
Selen yanımda “Kızım, 3 dakikadır sadece kapıya bakıyorsun, iyi misin?” diye sordu.
“İyiyim, dalmışım,” dedim.
O sırada kapı açıldı ve Can içeri girdi. Kalbim ağzımda atıyordu; kalın kaşları, çekici gözleri, kol kasları ve kokusu...
“Selam millet,” dedi.
Gelmişti! Kalbim ağzımda atıyordu.
“‘Hoşgeldin,’” dedim, kocaman gülümseyerek.
“‘Hoşbulduk, çok güzel olmuşsun,’” dedi.
“Teşekkür ederim,” dedim.
Ona bakmaktan çalışamıyordum; gözlerimi ondan alamıyordum. Çok güzeldi ve kusursuzdu. Onun bana karşı olan hislerini bilmiyordum ama o bana hoş geliyordu.
Güney abi “Eylül, odama gelir misin?” dedi.
“Tabii,” dedim.
CAN
Güney abinin beni odasına çağırması beni biraz endişelendirdi. Kızımı sıkıyordu, sürekli onun gözleri üzerindeydi, kıskanıyordum.
EYLÜL
Güney abinin odasına doğru gidiyordum; beni ne bekliyordu bilmiyordum.
“Evet Eylül, nasılsın?” dedi Güney abi.
“İyiyim abi, sen nasılsın?” dedim.
“İyiyim. Üniversite sınavına rahat hazırlanabiliyor musun?” diye sordu.
“Evet abi,” dedim.
“İşlerimiz bazen gece yarılarına kadar bitmiyor. Hangi vakitte çalışıyorsun?” diye sordu.
“Sabahlıyorum mecburen bazen,” dedim.
“Demek bu yüzden burada işlerini yarım yapıyorsun. Biraz daha çaba bekliyorum senden. Yapamıyorsan da bırak,” dedi.
Şok olmuştum. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum, sürekli beni eziyordu.
“Güney abi, neden sürekli ben eziliyorum burada? O kadar personel var, benimle bir problemin mi var?” dedim.
“Hayır canım, seni baristalığa alacağım. Biraz daha profesyonel olmanı istiyorum,” dedi.
“Madem öyle başından söyleseydin, beni üzmek yerine mutlu ederdin Güney abi,” dedim sitemle.
“Hazır olduğunu görmem lazımdı Eylül. Bugün garson değil de barista olarak bardaki arkadaşlarına yardım edebilirsin,” dedi.
“Sağol abi,” dedim.
Odadan çıkıp hızla koridordan geçerken, Can sinirli gözüküyordu ve bana yaklaştı.
“‘Ne konuşuyorsunuz bir saattir içerde?’” diyip kolumdan çekti.
Sesi öfkeli ve yüksek çıkıyordu.
“Can, sakin olur musun? Ne oluyor? Kolumu bırakır mısın?” dedim.
Kolumu çekiştiriyordu, canım acıyordu.
“Eylül, ne konuştunuz diyorum, delirtme beni, ne dedi sana, üzdü mü?” diye sordu.
“Can, gerçekten konuşulacak gibi değilsin. Lütfen sonra konuşalım,” dedim.
Arkamı döndüm gitmeye başladım, ama Can beni duvara yasladı.
“‘Napıyorsun, biri görecek, delirdin mi?’” dedim.
“Bak güzelim, ne konuştunuz diyorum, anlat, gidiyoruz içeri,” dedi.
Kalbim ağzımda atıyordu, yüz yüzeydik ve çok yakındık. Dudaklarına bakıyordum ve onu öpmek istiyordum.
“Bugün bara alacakmış beni, baristalığa geç dedi,” dedim.
“Yani artık yan yana çalışacağız, sevindim buna,” dedi.
“Öfkelenmeden önce dinlesen, böyle olmazdı Can. Güzel haber verecektim, kursağımda kaldı,” dedim.
“Özür dilerim güzelim, delirtiyorsun beni. Çok güzel kokuyorsun, kıskanıyorum,” dedi.
Nerdeyse öpüşecektik ama kendimi bırakmadım, kollarından sıyrıldım.
“Hadi işimizin başına, öğreteceğin çok şey var,” dedim.
“Bu sefer kaçtın, diğer sefer affetmem,” dedi, göz kırparak.
Bara geçtik, bana sıcak çikolata, kahve, limonata yapmayı öğretti. Bardaklar, tabaklar ve her şeyin yerini kolayca öğrendim. Akşama doğru kafe yoğunlaştı ve siparişleri çıkarıyordum, işler güzel gidiyordu.
Selen “Eylül, hadi molaya gidelim, Can halleder,” dedi.
“Tamam, geliyorum kuzum,” dedim.
Kapının önüne çıktık, birer sigara yaktık.
“Hadi anlat artık, çatlayacağım, yoğunluktan vakit kalmadı,” dedi Selen.
“Dün buluştuk, kahve içtik, sohbet ettik, yürüdük, sarıldık, çok güzeldi Selen. Galiba ondan bayağı hoşlanıyorum,” dedim.
“Ah, benim güzel kızım, sen aşık oluyorsun,” dedi Selen.
“Tam aşk değil, hoşlanıyorum sadece,” dedim.
“Gör bak aşık olacaksın. Aman, Güney abinin kulağına gitmesin,” dedi.
“Duyarsa duysun Selen, umrumda değil artık, işi bırakırım,” dedim.
“Kızım, manyak mısın? Niye işinden olacaksın?” dedi.
“Daha fazla kapris çekemem,” dedim.
“Sen bilirsin güzelim, hadi içeri geçelim,” dedi Selen.
İşler yavaş yavaş bitmek üzereydi, her şeyi topladık ve kapanışı yaptık.
“Arkadaşlar, duyurum var; yarın ufak bir tadilatımız var, kapalıyız, gelmenize gerek yok,” dedi Güney abi.
O kadar sevinmiştim ki, en azından bir gün dinlenebilirdim. Arabayla gidiyorduk ve Can kulağıma yaklaştı.
“O zaman yarın için plan oluşturalım,” dedi.
“Olabilir, konuşuruz gece,” dedim.
Bana yaklaşması bile beni heyecanlandırıyordu. Çantam kucağımdaydı ve çantanın altından elini tutmuştu; sımsıkı tutuyordu. Deli gibi heyecanlanmıştım ama inme vaktim geliyordu. Arabadan iner inmez eve koştum. Eve girdiğimde herkes uyuyordu. Odama gidip yatağa uzandım; kalbim ağzımdaydı.
Telefon titredi ve “Can arıyor” yazısını görünce elim ayağım dolaştı.
“Alo güzelim, napıyorsun?” dedi Can.
“Uzanıyordum, sen napıyorsun?” dedim.
“Uzanıyorum ben de, seni düşünüyordum,” dedi.
Ne diyeceğimi bilmiyordum, bildiğim her şeyi unutturuyordu.
“Ee yarın napıyoruz?” dedim.
“Trenle sahile gidiyoruz,” dedi.
“Ne, nasıl?” diye sordum.
“Baya tren yolculuğu yapacağız,” dedi.
“Gerçekten mi? En sevdiğim şey yolculuk yapmak,” dedim.
“Biliyorum, madem dolu dolu günümüz var, gezelim biraz,” dedi.
“Olur, çok güzel olur,” dedim.
“O zaman sabah 9.30 diyelim mi?” dedi.
“Olur, diyelim,” dedim.
“İyi geceler güzelim,” dedi.
“İyi geceler,” dedim.
Yataktan kalkıp ufak bir çanta hazırladım; havlu, bikini, güneş kremi, gözlük, terlik koydum ve hazırdım. Uyuyamıyordum, elim ayağım dolaşmıştı. Küçükken tatile gidilecek günün gecesi heyecandan uyunmaz ya o histi...