Normalde inanmayacağım kişiye şuan inanıyorum. Dedikleri bana doğru gelmiyor. İçten içe, çok derinlerde yalan olduğunu biliyorum. Ama onu görmek istemiyorum. Gecenin geç saati olmasına rağmen Maria hala ayakta. Pencerenin önünde düşünceli bir şekilde duruyor.
Mutfakta kimse yok. En sevdiği yemeği yapmak istiyorum. Kabak tatlısı. Morali bozuk olduğunda bunu yediğini ve anında güzel yüzünde yumuşak bir gülümseme olduğunu gördüm. Ona ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Benimle gel... Seni seviyorum... Bunlar benim gibi birinin söyleyeceği sözler değildi. Onun gibi bir hanıma bunları söyleyemezdim. Ancak anlamasını sağlayabilirdim.
Tatlıyı aceleyle yaptım. Uyumasını ve yarına kalmasını istemiyordum. Heyecanımı sabaha kadar dizginleyeceğimi sanmıyordum. Tabağı aldım ve salona gittim. Koltukta oturuyordu.
Yanına gittiğimde bir şey söylemedi. Tabağı aldım ve ona uzattım.
“Ne bu? “
“Sizin en sevdiğiniz tatlı. “
Maria bir süre ses çıkarmadı. Bana zalimce gelen saniyeler sonra gülmeye başladı. Sesi salondan dışarı çıktığı için kendini dizginledi ve sesini alçalttı.
“Ne yapmaya çalışıyorsun, Steve? “
Tabak elimden düşecekti.
“Yüzüme bak. “ zorlanarak ona baktım. Gözlerinde hiç görmediğim bir ateş vardı. Sinirliydi. Amacımı anlamıştı ve sinirliydi.
“Üzgünüm. Sizi kırmak istemedim. “
“Kes sesini. “ ayağa kalktı ve karşıma dikildi.
“Bana o gözle bakmaya nasıl cüret edersin? “ verebileceğim hiçbir cevap yoktu. Ona olan sevgim narin bir kelebek gibi değildi onun gözünde. Vahşi bir kelebekti. Adı gibi yırtıcı ve sevimsiz.
“Sana çok yüz vermiş olmalıyım... Yerini unuttun. Sesimi çıkarmıyorum diye kim bilir aklından neler geçirdin? Bana kaç kez o çirkin gözlerinle baktın. Tanrım... Çıldırmak üzereyim. “ tabağı aldı ve ses çıkarmamak için yemeği yere attı.
Üzülmedim. Hayır, canım yandı. Ve, ve çok üzüldüm.
Sonradan olacakları tahmin bile edemezdim. Maria beni kolumdan tuttu ve arabasına bindirdi. Sabaha kadar bekleyemiyordu. Ağzımı açıp tek kelime edemiyordum. Nişanlısına götürdü. Ne yapacaklarını biliyordum. Adam beni dövdü. Maria uzaktan beni izliyordu. Darbelerin hepsi zayıf cildime çarptıkça içimde bambaşka bir yer acıyordu. Kan tüm elbiselerime bulaşmıştı. Kulaklarım uğulduyordu ama küfürlerini duyabiliyordum.
Sabah çökmeye başladığında beni şehre götürdü. Köle pazarına girdiğimizde, bir adamla konuştu. Ellerim önümde bağlıydı. Beni görenler, korkuyordu. Burada ki bağlı olan insanlardan değil ama benim insanlıktan çıkmış yüzümden korkuyorlardı.
Onları duydum. Beni hadım edip, başka bir ülkeye göndereceklerdi.
Korkmadım. Bundan sonra neyle karşılaşacağımı bilmiyordum ama bunları hak ediyordum. Maria'ya olan sevgim beni kör etmişti. Benim gibiler aşk için yaşamaz. Hizmet için yaşar. Gittiğim yerde yalnızca sahibim için çalışacaktım. İnsanı olan hiçbir duygu bende tutunamayacaktı.