Restorandan ayrıldıklarında, Leyla da Murat da tek kelime etmemişti. Havanın soğukluğu, Sadık Bey’in az önce masaya bıraktığı cümlelerin yanında sönük kalıyordu. Sessizlik, adımlarına eşlik ediyor, her ikisinin de zihninde çınlayan aynı ses yankılanıyordu:
“Az önce seni gören kızımın gözünden bir damla yaş aktı.”
Leyla başını öne eğmişti. Yolda geçen her saniye, içindeki vicdanı biraz daha sıkıştırıyordu. Murat ona Beste’yle olan iletişimini tamamen kestiklerini söylemişti. Bu söz, başta içini rahatlatmış, hatta ona ait olmayan bir huzurla dolmasına neden olmuştu. Ama şimdi… O akşam, Beste’nin gözlerinde gördüğü kırıklık, Leyla'nın içinde derin bir iz bırakmıştı.
Sanki iki insan arasında filizlenmekte olan bir şeyi kendi varlığıyla söndürmüş gibiydi.
Murat, Leyla’yı yurda bıraktı. Aralarında hâlâ kelimeler yoktu. Yalnızca kısa bir bakış, sonra sessiz bir vedalaşma. Ne bir el sallama, ne bir “yarın görüşürüz”… Sanki söyleyecek her şey, çoktan ağızlarında düğümlenmişti.
Murat arabayı çalıştırmadan önce bir süre direksiyona tutundu. Parmakları sertti, yüzü ifadesiz. Sadık Bey’in sözleri zihninde dönüp duruyordu. Kız arkadaşının yanında ona “Sadık amca” diye hitap etmesi, ardından da bu kadar mahrem bir duyguyu açıkça dile getirmesi…
Yanlıştı. Yer ve zaman bu değildi.
Evet, Beste’yi kırmış olabilirdi. Belki de babası olarak savunmaya geçmişti ama… Murat’a göre o masadaki herkesin hayatında artık geri dönülmeyecek bir şey olmuştu.
Aynı saatlerde Beste, odasında yatağına uzanmıştı. Tavanı izliyor, gözlerinin önünden geçen anlara tutunmamaya çalışıyordu. Murat restorandan çıkarken ona bir anlığına dönüp bakmıştı. O kısa bakışta sadece kırgınlık değil, bir tür yabancılık da vardı.
Sanki artık tanımadığı birine bakar gibi.
“Elveda gibiydi…” diye fısıldadı kendi kendine. Elini uzatıp telefonunu aldı. Parmakları yavaşça ekranı kaydırdı ve sonunda mesaj kutusuna bir cümle yazdı:
“Kırgın mısın?”
Yanıt uzun sürmedi. Gelen mesaj, kalbini ikinci kez kırdı:
“Leyla benim sevgilim, Sadık amca onun yanında sanki sana umut vermişim gibi konuştu. Beste, ben sana hiçbir zaman umut vermedim. En başından beri biliyordun, bir sevgilim olduğunu.”
Beste’nin gözleri doldu. Her cümlede bir başka kırık aynaya bakar gibiydi. Her harf, içini biraz daha kesiyordu. Yine Leyla’dan söz ediyordu Murat… Sanki kendi duygusu hiç var olmamış, hiç değer taşımamış gibi…
Titreyen ellerle yanıtladı:
“Bana umut vermedin… Ben sadece fazla hayal kurdum.”
O mesaj da uzun sürmedi.
“Hayal kurmuş olabilirsin ama benim bir ilişkim varken ve bunu bilirken bu duygularını açıkça dile getirmen doğru değildi. Bugün ilk kez Leyla’yla ciddi bir konuşma yapacaktım. Geleceğimiz hakkında… Okuldan sonra evlenmek istediğimi söyleyecektim. Ama sen ve baban buna fırsat tanımadınız.”
Beste bir an nefessiz kaldı.
Evlenmek…
O kelime, karanlık odada yankılandı. Parmak uçlarından kalbine kadar yayılan bir sızıyla yutkundu. Karanlık içinde gözlerini kapattı. Hiçbir şey söylemek istemiyordu artık. İçindeki her şey sustu.
Yalnızca bir kelime yazdı:
“Özür dilerim.”
Gönderdi.
Telefonu başucuna bıraktı. Ekran karardı. Mesaj “okundu” olarak kaldı ama cevap gelmedi.
Dışarıda kar yağıyordu. Ocak ayının sessizliği odanın içine sızarken, Beste yalnızlığın tam ortasında boylu boyunca yattı. Bir damla yaş, yastığa süzüldü.
Ve işte o gece, kelimelerin bittiği, duyguların kırıldığı bir geceydi.