İlk yazdığım kurgulardan olduğu için kalemim acemi bilginiz olsun.
Hayatında ilk kez şehir dışına çıkacak olmanın heyecanını yaşayan genç kızın kalp atışları durmak üzereydi. Hayalini bile kurarken kalp atışlarının hızlanmasını sağlayan şehre gidiyordu...
İstanbul!
Adını duyunca bile cam gibi olan gözleri kocaman oluyordu. Her zaman arkadaşından duyduğu şehri kendi gözleriyle görecekti. Elini tutan babasına bakıp iç çekti.
"Heyecanlı mısın kızım?"
"Kalbim duracak baba. Kız kulesini göreceğim, galata kulesini göreceğim. İçim içime sığmıyor."
Babası kızının sarı saçlarını öpüp sıkıntıyla yüzüne baktı.
"Üzüldüğünü bilmesem valla göndermem seni tek başına oralara. Tamam, arkadaşın geldi kaldı burada ama ben yine de gitmeni istemiyorum kızım. Sonuçta tanımıyoruz onu."
"Babacığım, Selma çok iyi biri. Kendin gördün, sizlere karşı nasılda saygılıydı. Bak gitmezsem çok kırılır, benim babam güvendi beni Ağrı'ya gönderdi, senin baban bana güvenmiyor diyor haklı olarak."
Babası başını sallayıp, "Tamam tamam," dedi. "Gidince beni hemen arıyorsun, bak annen sürekli başımın etini yer kızım neden aramadı diye."
"Arayacağım baba söz veriyorum."
Otogara geldiklerinde İstanbul'a gidecek olan otobüse doğru yürüdüler. Babası muavine bavulu teslim ederken Alina arkadaşını otobüse bindiğine dair mesaj attı.
Veda vakti geldiğinde babasına sımsıkı sarılan genç kız onun kokusunu içine derin derin çekti.
"Bir hafta sonra buradayım baba. Annemi öp, iş yapacağım diye kendini yormasın. Ben gelince bütün evi temizlerim."
"Sen bizi düşünme kızım kendine dikkat et. Kimseye güvenme, başın derde girdiğinde hemen polisi ara."
"Söz veriyorum sana başım derde girerse ilk polisi, sonra seni arayacağım. Sesimi duymadığın bir gün olmayacak babacığım."
"Hadi git, yoksa gitmene izin vermeyeceğim."
Babasının yanaklarını öpen genç kız otobüse bindi. Koridorda ilerlerken bakışları sürekli dışarı kayıyordu. Gidecek olduğu için mutlu olsa da babasından ve annesinden ayrı olacak olması üzüyordu onu. Annesinin bel fıtığı olduğu için ayakta duramıyordu. Onu yolcu etmeye gelmediği için içinde biraz da olsa burukluk vardı.
Yerine oturduğunda, yanında oturan takım elbise giymiş adamı rahatsız etmeden babasına el salladı. Babası kızına el sallayıp elini göğsüne koydu. Bu hareket onların arasında seni seviyorum işaretiydi. Aynı şekilde babasına karşılık veren genç kız otobüsün hareket edişiyle sırtını koltuğa yasladı.
"Bekle beni İstanbul ben geliyorum."
***
Elindeki ağaç parçasını lime lime etmişti bıçağıyla. Gözlerini boğaz köprüsünün ışıldayan direklerinde gezdirirken, derin nefes aldı ciğerlerine. Havanın buz gibi olması ona etki etmiyordu. Soğuğun gözlerini yaşartması umurunda değildi. İçi öfkeyle yanıyordu. Gözlerinden alevler çıkıyordu. Onun ateşinin yanında soğuk havanın hiçbir önemi yoktu.
"Konuş."
Tok sesi arkasında duran adamı titretse de duruşunu bozmadan dik durdu adam.
"Abi, yeni kız yola çıkmış. Bu seferki 24 yaşında Ağrı'dan geliyor."
Adam susunca, "Devam et," dedi öldürücü sesiyle. Arkasında duran adam yutkunup, "Selma kandırmış" dedi. "Kızın çiftçi babasıyla ev hanımı annesi var. Selma bir kere bunların evine gidip kalmış, kendini onlara iyi göstermiş abi, sonu biliyorsun. Ne yapmış ne etmiş kızın İstanbul'a gelmesini sağlamış. Kız şu an yolda, Tilki'nin adamı yanında ama kızın haberi yok. Sabah otobüsten inince kızı Arnavutköy'deki mekâna götürürler."
Elindeki bıçağı sıkan adam başını kaldırıp karanlık gökyüzüne baktı.
"Yarın mekânı ziyaret edelim. Özlemişlerdir bizi."