Bölüm/1 İlk Hicrana Doğru

1275 Words
YENİ KİTABIM ALACA YAYIMDA. HEPİNİZİ BEKLERİM. Kitaba başladığınız saati yazar mısınız? Bu kitabı telefondan okuyacak değerli okurlarım; telefonunuzdan sayfa rengini siyaha çevirmenizi önemle rica ediyorum... (Sayfanın sağ üst kısmında ki "Aa" bölümünden sayfa rengini değiştirebilirsiniz) Şu an nasıl bir konu hakkında kitap okuyacağını bilmeden; bu satırları okuyorsun. Belki iki sayfa sonra sıkılacak ve bir daha bakmayacağın kitaplar arasında yer alacak mısralarım. Ya da tam tersi seni derinden etkileyecek cümlelerim. Ama biliyorum, bu sayfada olan en az birisi, benim dilim olmaya yetecek. Beni anlayacak... Her bir betimlemem o okuyucuda beden bulacak ve hayalinde canlanacak. Sadece o bir kişi beni anlayacak ya işte bu her şeye değer olacak. Söz veriyorum, yüreğine öyle güzel yazlar serpeceğim ki, uyanmak istemeyeceksin. Bazen de öyle karanlıklara gömeceğim ki ruhunu, nefes almayı lütuf zannedeceksin. Benim sevgili okurum; İlerde gerçekten karşılaşmak duası ile... = Eğer niyetiniz 'Romantik İslamcılık' işleyen bir kitap okumak ise uyarmak isterim. Bu kitap 'Romantik İslamcılık' etkisine tepki olarak doğmuştur. İlk bölümler romantik islamcılık anlayışı ile yazılmış hissi verse de sonraki bölümlerde ne olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Sizden ricam ön yargıları bir kenara bırakıp, kitabı öyle okumanız... =Kitap; zamanla gelişen olaylar çerçevesinde +18' lik sahneler içerebilir. (Bu sahneler cinsellik dışında kurgu dolayısıyla, derinlemesine hastane ve hastalık sahnesi içerir.) Yaşı uygun olmayan ve bu konularla ilgili özel hasasiyeti olan okuyucuların, o kısımları okumamaları önemle duyurulur... ÖNEMLİ; Değerli okuyucularım... Tasavvuf kalbi rahatlatma yöntemidir. Tasavvuf İslamın mistik yapısının, insanda Allah'a yönelme çabasıdır. Sizden ricam bu kitapta işlenecek olan Tasavvuf anlayışını, herhangi bir tarikat anlayışına bağlamayınız... Osmanlı da yaşama biçimi olan Tasavvufu, yanlış anlamamanızı ve ön yargılarınızdan arınıp okumanızı rica ederim. Not 1) Arkadaşlar ilk üç bölüm, kitabın kurgusunu az çok anlayabilmeniz açısından yazılmış, giriş kısmını oluşturan bölümlerdir. Not 2) Kitabın asıl bölümleri 4. kısımda başlamış olup, hikayenin geri kalan kısmına yayılmıştır. Not 3) Kitap büyük bir aşkın, sadakat ve saflığın temasıyla kurgulanmıştır.Gerçek bir aşkın gölgesinde soluklanmak isteyen okurların; 4.bölümden sonra kitaptan zevk alacakları ve bir daha bırakamayacakları şimdiden duyurulur... KEYİFLİ OKUMALAR... ... Biz insanlar aptal varlıklarız. En ince detayı bile bir gece ve gündüz miktarı düşünebilecek kadar saf. Ve çoğu zaman da bencil. Ne istediğini umursamayacak kadar hem de... Öfkeyle yaptığım her hareketin bir metre uzağında duruyor vicdan. Hata yaptığımı anladığımda da mücadele edemeyecek kadar kibirliyim belkide. İçimde tuttuğum duyguların iması bile bir intihar şuuru oluşturuyormuş, sonradan öğrendim. Son günlerde içinde bulunduğum kötü hisler, sana ulaşmak için yaptığım çırpınmalarmış, yeni yeni farkediyorum. Hayatımın Sessiz ve Gerçek gereği. Sana söyleyemiyorum ama hissetmeni istiyorum. Hoşgeldin benliğime gerçeğim, hoşgeldin... "Biraz daha anlayışlı olabilirsin." Sesi hiç beklemediğim kadar kırgın çıkıyordu. Onu böyle kırık bırakmak, enseme soğuk nefes üfleniyormuş hissi veriyordu. Fısıltı ile çıkan sesimin, ahizeden ona ulaşmış olmasını dileyerek konuştum. "Bu konuda anlayışlı olması gereken taraf, ben miyim sence?" Uzun bir soluk almayla beraber, telefonda tekrar duydum, o kadifemsi sesini. Son söylediklerimi umursamadan çıkan fazlaca berrak sesini... "Bir iki ay sonra Almanya'ya geri dönecek. Seni görmek istiyor." "Ama ben onu görmek istemiyorum" diye içimden geçirdim. Bunu dakikalardır telefon başında, beni ikna etmeye çalışan, edebiyat ustası anneme söyleyemeyecek kadar cesaretsizdim. Ya da onu kıramayacak kadar merhametli. "Dönemin ortasındayız. Fakülteyi ihmal edemeyecek kadar yoğunum. Lütfen beni anlamaya çalış..." Biraz duraksadıktan sonra, içinde bir çok anlam barındıran sesimle konuşmaya devam ettim. "...gelemem." Bu küçük kelime eriyip, bir anda ruhuma zamk gibi yapıştı. Aklımın en uç noktasından, en baş noktasına kadar, zihnim bana onunla saldırmaya başladı. Birkaç saniyelik arada fark ettim ki; bu sözün etkileri yankılanıp üst üste daha çok yakmıştı canımı. Ben kimsenin suçunu üzerime alamayacak kadar sağduyusu olmayan biriyimdim. Ve eğer kendime birazcık saygım varsa da, bunu onunla heba edecek kadar bonkör değildim. Benim ikna olmayacağımı anladığında, konuşmayı kısa kesti. Uzun bir süre konuşmamak üzere telefonu kapattım. Sonrası benim için tam anlamıyla bir muamma... ***** "Anlayışlı olmak..." , damağımda beliren acı tat ile yüzümü buruşturdum. Daha yeni yeni ısıtmaya başladığım yataktan, ayaklarımı sarkıttım. Enerjiden yoksun olan ayaklarımın, fiziğin kurallarını ihmal etmeden öne arkaya yaptığı kasisleri izledim bir süre. Biraz sonra atacağım adımla beraber zeminin soğukluğunu hissetmeyi hayal ettim. Her bir adımım da oluşacak sessiz ve tok seslerin, boş evde oluşturacağı telaşsız hareketi zihnimde canlandırmaya çalıştım. Fakat bu yaptıklarım, beyhude bir çabadan daha ileriye geçemiyordu. Asıl yapmaya çalıştığım, saatlerdir beynimin duvarlarına tekme atan düşünceleri kovabilmekti. "İnsanlar, kendini düşünen aptal varlıklar. Ne yaparsan yap kimse memnun olmuyor." Boş evde mırıldandığım kelimeler yine gerisin geriye kulağıma dönerken, kasislerini izlediğim ayak hareketime bir son verdim. Olduğum yerde doğrulup, odanın camına yürüdüm. Hayalimde kurduğum gibi zeminin soğukluğu ayaklarımı yakmadı. Çıplak ayaklarımın eşliğinde cama yürüdüm. Sanki içine dalsam boğulacakmışım gibi hissettiğim düşüncelerime hiç dokunmadan camı açtım. İçeri bir anda dolan soğuk hava, saçlarımı havalandırmıştı. Karanlık odaya dolan, yapay ışıklarla beraber, içeri giren koku. Eşsiz... Sessiz bir yağmur; sessizce yağıp, sessizce terk etmişti çığlıklar atan bu şehri. Yeni bir şeyin müjdeleyicisi gibiydi. İçeri hafif hafif giren ıslak toprak kokusu, hiç tatmadığım duygulara nispet yapıyordu zannımca. Bu hava hissedilmeye değerdi... O gün ruhuma yağan yağmurdu, onun gelişinin habercisi. Bir yağmurla gelen, bir yağmurla giden güzel gülüşlere adıyorum bu yazdıklarımı. Ey lavanta kokusu genzime dolan gerçeğim; bugün seni baştan yaşamaya başlıyorum. Sonu meçhul yalnızlıklara nispeten... Yarım saat önce uyumak için girdiğim yatağa göz ucuyla bakıp, salona geçtim. Oturduğum koltuğun karşısında bana sırıtan saate baktım. 20.08... Eve gelir gelmez kendimi attığım yatakta neden huzur bulamadığım belliydi. Bu kadar erken saatte uyumak imkansızdı. Elime aldığım kumandayla, kanal gezmeye başladım. Kayda değer bir şey var mıydı? Tabi ki hayır. Yine saçmalayan diziler, yine kimsenin anlamadığı açık oturumlar. Rastgele bir kanal da durdum. Ne olduğuyla ilgilenmiyordum zaten. Annem ile son konuşmamız... Anlayamıyordum. Bunca zaman boyunca insanların kalabalık ortamlara olan ilgisini kavrayamıyordum. Bir insan yalnız olamaz mıydı? Hayatın da olmasını istemediğin insanlar, neden hayatından çıkmaz istemez ki? -Bazen kalbin söyledikleri, dile farklı yansır. Aynı ülkenin farklı çocuklarıdır onlar. Hallac-ı Mansur, aşık adam. Kalbi bir namazgaha oturup ağıt yakarken, yüreği o ateşe su arayan adam... Televizyonda ki programda, konuşmacı olan bir adamın cümleleri ile düşüncelerim bölünmüştü. Kesintiye uğratmadan adamı dinlemeye devam ettim. Ekranda yer alan yazı, konunun TASAVVUF olduğunu belirtiyordu. Normal koşullarda sıkıcı olurdu bu tarz konular... Peki kimdi bu Hallac-ı Mansur? Adam anlatmaya devam etti. Ne ekranda ki sunucu lafını kesiyordu, ne de ben kanal değiştirebiliyordum. "Cümleler, ruhun kötü bir kalıntısıdır. Milyonlarca kelime verilse de, hiçbir zaman bir kağıt parçasında ki kadar rahat anlatmaz insanoğlu kendini... Marifet yazı yazanda değil, mürekkebin kağıtta tüttürdüğü sergüzeşt havadadır. Hallac; infaza meydan okumuş, lakin diliyle hapis olmuş bir aşık vesselam..." Adamın son sözleri bunlar olmuştu. Zihnimin bana uyguladığı merak dürtüsü, akıl almaz bir şekilde bu konuya dahil olmak istiyordu. Bu Hallac denen adamın, gerçekten var olma olasılığı var mıydı? Araştırmak iyi gelebilirdi... Arama motoruna girip, konuya bakmaya başladım. Konu hakkında yazılmış farklı bir eser buldum. İnternetten okuduğum yazı ve makalelerle beraber artan merakıma yenik düşüp kitabı almak için evden çıktım. Yaz ayında yağan şeffaf yağmurun soğukluğu, kapıya çıkınca tenimi ısırsa da aldırmadım... Kızılay da harıl harıl açık bir kitapçı aramaya başladım. Bir kaç dakikalık bir arayıştan sonra şans benden yanaydı... Açelya Kitabevi... Yanan tabelası olmasa, bir kitabevi olduğunu anlayamazdım. Kitabevine hızlı bir giriş yaptım. Sol tarafta saksıda ki çiçeklerle ilgilenen, görevli adamı fark etmem uzun sürmedi. "Merhaba. Aradığım bir kitap var. Bana yardımcı olur musunuz?" Bunları söylerken aynı anda, bir de elimde kitap bilgilerini not ettiğim kağıdı ona uzattım. Hızlı girişime şaşırmış gibiydi. Bana kısa bir bakış attıktan sonra kağıdı elimden yavaşça çekti. Nota baktıktan sonra beyaz raflara yürümeye başladı. Eline aldığı mavi bir kitapla yanıma geri geldi. "Buyurun. Bahsettiğiniz kitap bu..." Kitabı elinden aldım. Mavi bir zemine oturtulan siyah bir gül, kitabın kapağını oluşturuyordu. Kitabın adı; ENE'L HAKK... Altında bir yazı; İçinizde görmüyor musunuz? (zariyat:21) Kitabın parasını ödeyip, eve doğru yürümeye başladım. Bunları yaparken geçmişin esirliği ve geleceğin mahkumluğundan kurtulacağım, aklımın ucundan bile geçmiyordu... *** Kurgusunun farklı olduğuna inandığım bir kitapla Selamun Aleykum ...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD