21/Kayıp

2905 Words
En sonunda Yiğit kocaman güzel ışıklarla donatılmış bir bahçe içinde bulunan bir binanın önünde durdu. Arabasından inerek binaya doğru yürüdü. Bir süre gitmesini bekledikten sonra ben de ücreti ödeyerek taksiden indim.  Yiğit'e yakalanmamak için, yakınlardaki bir ağacın arkasına saklandım.Saklandığım yerden, koca yere kadar uzanan camlardan Yiğit 'i seçebiliyordum. Üstünde; siyah deri ceket pantolon vardı Saçlarını yukarı doğru taramıştı. Oldukça; yakışıklı görünüyordu. Yanında bulunan, ailesi olduğunu anladığım, birileriyle gülüşerek sohbet ediyordu. Ben de çaktırmadan sanki bir şeye bakıyormuşum gibi binaya girdim. Binanın içi de; çok güzeldi. Kahverengi ağırlıklı bir yerdi. O kadar güzeldi ki, filmlerde gördüğüm kadarıyla biliyordum. Gerçeğini görünce, ağzım açık kalmıştı. İçimden kendi kendime '' Vay be! '' dedim. Kapıdan girişte; tam ortada, kocaman ,iki yandan inilebilen kahverengi merdivenler vardı.  Kocaman floresan ışıklarla iki yanı donatılmıştı. Boylu boyunca yere kadar uzanan camlardan kocaman masmavi denizi seçebiliyordum. Sanki; manzara ayaklarım altındaydı. Orta kısımda uzun bir podyum vardı. Mankenler burada yürüyeceklerdi.Onun iki yanında ise; ayrı ayrı koltuklar bulunuyordu. O sırada; genç, esmer tenli, üniformalı bir görevli adamın, yanıma yaklaştığını fark etmedim. Bana, '' Hoş geldiniz, davetiyeniz var mıydı acaba? '' Diye sormasıyla yerimde sıçradım. Bir an göz ucuyla Yiğit 'e baktım. Neyse ki, beni daha fark etmemişti. Gözlerimi karşımda benden bir cevap bekleyen adama dikerek '' Evet. '' dedim. Sonra da, Yiğit 'i işaret ederek ' ' Yiğit bey' in, özel misafiriyim. '' diye en tatlı sesimle cevap verdim. Bir yandan da, içimden '' Ne olur, ikna olsun lütfen. '' diye dua ettim. Adam da ikna olmuş olacak ki '' Ah! Öyle mi, kusuruma bakmayın, buyurun lütfen. '' diye bana yön gösterdi.Mahcup olduğu her halinden belliydi. Ben de adama kibarca teşekkür ettim. Ama Yiğit 'in yanına gitmeye cesaretim yoktu. Eğer; beni görürse işte o zaman canımı okurdu. Bir iki adım attıktan sonra yarı yolda durdum. Arkamı dönerek, tam gidecektim ki, Yiğit 'in ' ' Rüya!' ' diye seslenmesiyle gözlerimi kapadım. İçimden kendime lanet ettim. İşte yakalanmıştım. Buyurun, cenaze namazın! Yiğit yanıma geldiğinde yüzümde en tatlı gülümsemeyle '' Ah, bu ne güzel tesadüf! Ben de, buradan geçiyordum, bir uğramak istedim. '' dedim.  Yiğit de, buna inanmayan bakışlarla '' Senin, ne işin var burada? Sana gelmeyeceğini söylemiştim. Ya, başına bir şey gelseydi. '' diye çıkıştı. Sinirlenmişti belli! O da, haklıydı, benim için endişeleniyordu, ondandı, bu siniri. Ben de, üzgün bir yüz ifadesiyle ona '' Ben de, davet edildiğimi hatırlıyorum. Bilmem, farkında mısın ama. '' dediğimde, Yiğit' ' in tek kaşı havaya kalktı. Ona bakarken '' Bir söz verdim mi, onu asla; tutmamazlık yapmam. '' dedim. Aklı sıra Yiğit 'e meydan okuyordum. O da, bana böyle davranmasaydı canım! Damarıma basmıştı bir kere. Yiğit kolumdan tutarken '' Hadi, gidiyoruz buradan. '' diye, beni çekiştirdi.Kolumu o kadar çok sıkıyordu ki, acıyla yüzümü buruşturdum. Ben de, kolumu kurtararak, '' Sana, gitmeyeceğim dedim. '' diye bağırdım. Etrafta birkaç kişi dönüp bize baktı. İnsanlara rezil olmuştuk. Yiğit derin bir iç çekerek yüzümü elleri arasına aldı. '' Ne yapacağım ben, seninle? '' diye sordu. Ben de ona gülümsedim. Ne olursa olsun, ne yaşarsak yaşayalım, bu adamı, çok seviyordum. O da bana aşkla bakarken, ' ' Seni çok seviyorum. Sana, zarar gelsin istemiyorum. '' dedi. Birbirimizin gözlerinde kaybolduk. Sanki etrafta hiç kimse yoktu, sadece; biz vardık. İkimiz.. Bu, anı bozan; genç, 20 yaşlarda kızıl saçlı, çok güzel bir genç kızın '' Ağabey. '' diye, seslenerek yanımıza gelmesi oldu. Fiziği gayet düzgündü. Boyu Yiğitten bir santim kısaydı. Üstüne; giydiği siyah mini bir omzu açık elbisesi ve iki yana salık bir halde, maşalı olan saçlarıyla, hoş bir kızdı.  Yiğit de, '' Canım. '' diye ona sarıldığında kıza baktım. O da, bana merakla baktı. Kim olduğumu anlamaya çalışıyordu. Bu kız, Yiğit 'in kardeşi, olmalıydı. Yüz olarak; Yiğit 'e çok benziyordu. Kız da meraklı gözlerle bana baktıktan sonra Yiğit 'e döndü. Ona '' Ağabey, bizi tanıştırmayacak mısın? '' diye sordu. Yiğit de, bir an elini alnına vurarak '' Ah, ben onu unuttum. Tanıştırayım, Didem bu, size bahsettiğim Rüya. '' dedi. Bir yandan da, beni işaret ederken. Didem de, gülümsedi. Ben de ona gülümsedim. Sonra Yiğit bana Didem'i işaret ederken '' Rüya, bu da, kardeşim, Didem. '' dedi. Didem, bana bakarken '' Memnun oldum. '' diye elini uzattı. Ben de, gülümseyerek elini sıktım. Didem, hayranlıkla beni, süzerken '' Ağabeyim, bahsetmişti ama; düşündüğümden bile daha güzelsin. '' dediğinde yanaklarım kızardı. Her yanımı ateş basmıştı. Utanmıştım. Mahcup bir ifadeyle ' ' Teşekkür ederim. Sen de, öyle. '' dedim. Yiğit 'e mahcup bir ifadeyle bakarken ' 'Demek, ağabeyin benden çok bahsetti.' ' diye Didem'e sordum. O da, gülümseyerek başını salladı.. Aslında; bu hoşuma gitmişti. Yiğit de, bana gülümsedi. Ondan bakışımı kaçırdığımda, Didem'in bize baktığını gördüğümde zoraki gülümsedim. İmalı bakışları, Yiğitle, benim aramda, gidip, geldi. Onun bakışını gördüğümden utançtan neredeyse ölecektim. Konuyu değiştirmek için, etrafıma kısaca baktıktan sonra Didem'e '' Mekan çok güzelmiş, böyle gotik bir havası var. '' Diye cevap verdim. Bu sefer; utanma sırası Didem' deydi. Utanarak bana, bakarken '' Teşekkür ederim. '' dedi. Didem bize bakarken, '' Defile başlayacak birazdan isterseniz, geçelim. '' dedi. O, önden ilerlerken Yiğit de, sessizce kulağıma '' Bir saat kalacağız. Sonra; seni, eve bırakacağım. '' Diye cevap verdi. Tam ağzımı açacaktım ki, Yiğit '' İtiraz istemiyorum. '' dedi. Ben de, susmak zorunda kaldım. Sadece; başımı sallamakla yetindim.Onunla burada, bunca insanın içinde tartışamazdım. Didem, bizi, '' Anne, baba, bakın, kimler var. '' diyerek ailesinin olduğu masaya götürdü. Anne ve babası da, meraklı gözlerle, bir Yiğit 'e, bir bana, baktılar. Konuşan, 55 yaşlarında; omuzlarında düz , kır saçları bulunan, uzun boylu, çok tatlı bir kadın olan, annesi oldu. '' Hoş geldiniz. '' diye bana elini uzattı. Bende, elini sıkarken '' Sen, Rüya olmalısın. '' diye gülümsedi. Namım benden önce; onlara çoktan gitmişti belli. Ben de gülümsedim. Kadın bana bakarken '' Ben, Gönül, Yiğit 'in annesiyim.' ' dedi. Sonra yanında bulunan, kocasına döndü. Onu, '' Bu da, eşim, Kemal. '' diye tanıttı. Kemal bey de; 60 yaşlarında gözlüklü, kır saçlı uzun boylu, bir adamdı. Bana, içten bir gülümsemeyle '' Memnun oldum kızım, hoş geldin. '' dedi. Ben de, onun elini sıktım. Kemal bey, bana '' Oğlum, senden çok bahsetti. Demek, şirketi basan, oğlumun hakkından gelen, o kadın, sensin. '' dedi. O anı düşününce, yanaklarım al al olmuştu, utanmıştım. Utanarak, karşımdaki adama gülümsedim. Bir yandan da, bana göz kırptı. Ben de ona gülümsedim. Yiğit de, gülerek '' Baba! '' diye onu uyardı. Kemal bey; çok komik bir insandı. Oğluna, 'Yalan mı? Söylesene. '' diye cevap verdi. Sanki; bana bir sır verecekmiş gibi, '' Bütün herkes, bundan, korkuyor. Şirkette, terör estiriyormuş. '' diye fısıldadı. Yiğit de, bu dediğini duymuştu. Ben de, bunun üzerine kıkırdadım. O sırada etraf karanlığa büründü. Didem heyecanla, podyuma çıkan mankenleri görünce ' ' Hadi başlıyor, geçelim şöyle. '' diye önden ilerledi. Hepimiz koltuklara oturduk. Dikkatle, yüzümüzde büyük bir gülümsemeyle defileyi izledik. Defile bir iki saat sürdü. Mankenler alkışlar eşliğinde podyumdan indikten sonra Yiğit, ailesine '' Biz, artık gidelim. '' dedi. Didem de, hemen '' Ya ağabey, biraz daha kalın hem, after parti başlayacak. '' diye cevap verdi. Yüzü bozulduğunu belli edercesine asılmıştı. Yiğit, bir şey diyemedi. Ben de, Yiğit 'e' '' Ben bir lavaboya gideyim. Sonra; çıkarız.. '' dedim. Yiğit, başını tamam, anlamında salladıktan sonra köşede bulunan lavaboya girdim. İşimi hallettikten sonra da kapıdan çıktığımda karşımda iri yarı, iki adamı buldum. Bana öyle korkutucu bakıyorlardı ki titrek sesle '' Siz, kimsiniz? Yoksa! ' ' diye sordum. Adamlardan biri üstüme geldiğinde, ona, bir tekme savurdum. Adam acıyla yere düştüğünde hemen oradan telaşla çıktım. Adamın arkamdan '' Yakalayın, şunu. '' diye bağırdığını duydum.  Koşarken, bir yandan da, 'Yardım edin, imdat. '' diye bağırdım. Ama; gürültüden kimse sesimi duymamıştı. İçeriye adım atınca da, tam '' Yiğit. '' diye bağırıyordum ki, ağzıma bir mendil kapandı.  Bayılmamak için büyük bir uğraş versem de, soluduğum maddeyle kendimden geçtim. O sırada çırpınmanın etkisiyle elimdeki çanta yere düştü. Adamlardan biri beni kucağına aldıktan sonra, binadan çıkardılar. Beni, binanın önünde bulunan arabaya bindirdikten sonra araba oradan uzaklaştı. Yolda giderken, ara ara kendime geldim. Görüşüm bulanıktı ama; az çok nerede olduğumu hatırlıyordum. Kocaman bir arabanın arka tarafındaydım. Ön taraftan iki adamın konuşması geliyordu. Ama; anlaşılır değildi, kesik kesikti. Yerimde debelendiğimde, ellerim, ayaklarımın, bağlı olduğunu fark ettim. Buradan kurtulmalıydım. Başka çarem yoktu. Bağlı olan ayağımla kaputa vurmaya başladım. Ağzım da; siyah bir bant vardı, bir yandan da, sesimi '' Yardım edin, '' diye, olabildiğince duyurmaya çalıştım. Ama; bant yüzünden sesim boğuk çıktı. En sonunda araba durdu. Merakla nefesimi tutmuş, etrafı dinlemeye koyuldum. Etraf sessizleşmişti. Tam gittiler mi acaba, diye düşünürken arabanın yanından ayak sesleri geldi. Adımlar bagajın önünde durdu. Sonra da, bagaj açıldığında kafamı yavaşça çevirerek gelen kişiye baktım. Güneş o kadar parlaktı ki, gözlerimi acıtıyordu. O yüzden; gözlerimi kıstım. Tam o esnada adam elindeki mendili ağzıma kapattı. Ben, tekrar çırpınmaya başladım. Kafamı sağa sola salladım. Ama; adam kafamı tutarak buna engel oldu. Mendili koklamamla birlikte tekrar kendimden geçtim. Adam bayıldığımdan emin olunca kaputu kapattı. Araba tekrardan hareket etti.Birkaç dakika sonra kocaman ağaçlık bir ormanın ortasına kurulmuş terk edilmiş, boş bir evin önünde durdu.  Sonra da kapıyı üstüme kilitlediler. Ben ise; hala kendime gelmemiştim. Yiğit, o sırada saatine baktı. Sevdiği kadın, lavaboya gitmiş daha da, geri dönmemişti. Kalbi yerinden çıkacak kadar hızla attı. Aklına kötü senaryolar doluştu. Ailesine belli etmemeye çalışarak tuvaletlerin oraya gitti. Kapıyı çalarak '' Rüya. '' diye içeriye seslendi. Ama; bir cevap gelmedi. Endişesi giderek artıyor, bir kurt gibi içini kemiriyordu. Tekrar kapıya vurarak '' Rüya, orada mısın? Bak, içeriye giriyorum. '' diye seslendi. Biraz bekledikten sonra kapıyı açtı. Tuvaletin önüne geldiğinde, '' Rüya. '' diye kapıyı tıklattı. Ama; içeriden ses gelmiyordu. Kapıyı açarak, içeriye şöyle bir göz attığında sevdiği kadından eser yoktu. '' Hayır, hayır. '' diye kendi kendine söylendi. Koşar adımlarla salona geri döndü. Bir yandan da, cebinden telefonunu çıkarttı. Bir yandan da, önüne çıkan herkese '' Kısa boylu, sarı saçlı bir kadın, gördünüz mü? '' Diye sordu. Ama; cevap olumsuzdu. Kimse; bu, Allah'ın belası yerde, koskoca kadını, görmemiş miydi, yani! Kapıdaki güvenlikler ne işe yarıyordu. Sevdiği kadının numarasını tuşlayarak bir süre bekledi. Telefon çaldı, çaldı, çaldı ama; açan yoktu. Gözleri dolmuştu. İçinden, '' Rüya 'ya, bir şey olmasın' '' diye dua etti. O sırada; ailesi de, telaşlı bir yüz ifadesiyle ona baktılar. Babası endişeyle '' Ne oldu oğlum, ne bu telaş?' diye sordu. Titrek bir sesle '' Rüya, rüya yok! '' Dedi. Daha da; konuşamadı. Boğazı düğümlemişti. Annesi, eli yüreğinde endişeyle '' Ne demek, yok? '' Diye sordu.  Yere otururken öfkeyle ellerini saçlarının arasından geçirdi. Dolu gözlerle '' Ona, bir şey olursa, ben, ölürüm! Yaşayamam. '' dedi. Babası da, oğlunun yanına gelerek elini omzuna koydu. Ona, güven verir bir ses tonuyla, '' Merak etme oğlum! Ona, bir şey olmayacak, onu bulacağız. Sen, içini rahat tut. '' diye konuştu. Sonra da, orada kim var kim yoksa herkesi '' Bir saniye, buraya toplanın hemen! '' Diyerek bağırdı. Herkes yan yana dizilmişti. Ona, meraklı gözlerle bakan herkese '' Rüya'yı, gün ağarmadan bulacağız. '' diye emir verdi. Yiğit de, öfkeyle, ayağa kalktı. Karşılarında bulunan güvenlik görevlilerine '' Siz ne işe yarıyorsunuz lan! Buradan, bir kadın kaçırılıyor, gözünüzün önünde... Sizin, hiç haberiniz olmuyor. '' diye üzerine yürüdü. O esnada; babası da, oğlunu, '' Tamam oğlum, sakin ol. '' diye uyardı. Didem de, '' Ağabey, ağabey. '' diyerek yanlarına geldi. Yiğit, öfkeyle ona bakarken, Didem, '' Tuvaletin önünde, bunu buldum. '' diyerek elindeki siyah renkte, üstünde; küçük taşları olan, çantayı gösterdi. Yiğit 'in durmakta olan göz yaşları, çantayı görünce, yeniden harekete geçtiler. Didem'in elinden siyah renk üstünde; küçük taşları olan, çantayı alarak '' Rüya 'nın çantası bu.' ' dedi. Gözünden bir damla yaşa düştü. Kendi kendine '' Neredesin, sevgilim? '' Diye konuştu. Onu, ilk gördüğü an; hemen eve götürmeliydi. Belki de, evlerini hiç satın almamalıydı, eğer almasaydı şimdi Rüya ailesiyle olacaktı. Onunla asla karşılaşmayacaktı. Ona aşık olmayacaktı. Hepsi; onun suçuydu, bu yüzden; ona bir şey olursa çok vicdan azabı çekerdi. Etraftan birileri polisi aramış, birkaç dakika sonra da, olay yerine polis gelmişti. Herkesin tek tek ifadelerini almıştı. Sıra, Yiğit 'e geldiğinde bitik haldeydi. Zar zor konuşarak '' Onu, en son tuvalete giderken gördüm. Bunların peşinde birileri vardı, yani , Rüya öyle; demişti. '' dedi. Polis memuru da, '' Nasıl, birileri? Tarif eder misiniz? '' diye sordu. Yiğit adamların kim olduğunu bilmiyordu, ama az çok Rüya 'nın anlattığı kadarıyla, ' 'Böyle; mafya tipli adamlarmış. Eniştesi, bu adamlara, borçlanmış. ' diye cevap verdi. Polis memuru da elindeki kağıdı, Yiğit'e uzatarak '' Şurayı, imzalayın lütfen.' ' diye cevap verdi. Yiğit, elleri titreyerek kağıdı imzaladı. Polis memuru da, gülümseyerek kağıdı aldıktan sonra ' Tamamdır teşekkürler, bir haber alınca sizi, bilgilendireceğiz. '' Diye konuştu. Yanındaki polis memuruna da, '' Eniştenin evine de, bir ekip yollayın, onun da, ifadesini alacağız. '' dedi. Diğer memur başını sallayarak oradan uzaklaştığı esnada, Yiğit de, '' Ne olur memur bey! Sevgilimi bulun. '' diye cevap verdi. Polis memuru da, '' Merak etmeyin, arkadaşlarım bizzat ilgilenecekler. İyi günler. '' dedikten sonra oradan ayrıldı. Şimdi, geriye sadece dua etmek ve beklemek kalmıştı. Ama Yiğit 'in beklemeye hiç sabrı yoktu. Gerekirse; dünyanın altını üstüne getirecek, sevdiği kadını her ne delikteyse; bulup, çıkaracaktı. Saçının tek bir teline zarar gelirse eğer; dünyayı yakardı. Yiğit ailesine dönerek '' Ben, eve gidiyorum, telefonum açık. Bir haber gelirse mutlaka; bana haber verin. '' dedikten sonra oradan ayrıldı. Ailesi de, üzgün gözlerle onun arkasından bakakaldı. Yiğit sarsak adımlarla arabasına bindikten sonra bir süre durdu. Gözünün önünden sevdiği kadının o gülen yüzü geçti. Ona bakarken, o, ela gözlerinin içi parlardı. Çok güzeldi, herkesin kıskanacağı bir güzellikteydi. Ay bile görse; utanırdı, gecenin karanlığında parıl parıl parlıyordu. Güneş bile onu kıskanırdı. O, sımsıcak herkesi kucaklayan kalbiyle güneş gibi güzeldi. Yiğit, onu düşünürken arabayı çalıştırdı. Yolda giderken de, ne trafik kuralını, ne de, hız sınırını gözü gördü. Aklında sadece; sevdiği kadın vardı. Öyle, boş boş donuk gözlerle, sadece yola bakıyordu. Kaç tane araba onun yanından geçerken, çarpmamak için kornaya basmıştı. Ama hiçbiri umurunda değildi. En sonunda kazasız belasız mahalleye geldi. Mahalleye geldiğinde arabayı durdurdu. Burada da, anılar gözünün önüne geldi. Bir anda yanında, bir hareketlilik his etti. O tarafa, baktığında sevdiği kadın ona '' Bul, beni. '' dedi. Öyle; gerçekti ki, sanki; elini uzatsa tutacak gibiydi. Sonra, Rüya, ona gülümserken yanağına bir öpücük kondurdu. Yiğit, yüzünde gülümsemeyle ona baktı. Birkaç dakika sonra Rüya kayboldu, Yiğit, gözlerini açarak, yanındaki koltuğa baktı. İçinden '' Olamaz. '' dedi. Yüreğindeki kelebekler kanat çırpmayı bıraktı. Yüzündeki gülümseme yavaşça soldu. Yiğit 'in kalbi sıkışmıştı. Aniden arabadan inerek oksijeni içine çekti. Derin derin nefes aldı. O sırada Rüya 'nın annesi, aklına geldi. Arabaya tekrar Sapanca'ya doğru sürdü. Bir saat sonra da nihayet Sapnaca'daydı. Evin bahçesine girdiğinde arabayı durdurdu. O esnada Rüya 'nın annesini gördü. Neşe içinde çocuklarıyla sohbet ediyordu. Şimdi, onlara ne diyecekti. Böyle; bir şey nasıl söylenirdi ki? Yiğit, arabadan inerek eve doğru yürüdü. Emel hanım da, onu görünce '' A, hoş geldiniz. '' dedi. Bir an gözleri arka tarafa kaydı. Endişeli gözlerle Yiğit 'e bakarken ' 'Rüya, sizinle, değil mi? '' Diye sordu. Yiğit öfkeyle dişlerini sıktı. Emel hanım, '' Yürüyüşe çıkacağını söylemişti. Ondan sonra da; haber yok! Ne aradı, ne de, eve geldi.'' diye cevap verdi. Endişelendiği her halinden belliydi. O esnada; Yiğit 'in ağladığını fark etti. Ona, yavaşça '' Siz, neden ağlıyorsunuz? Yoksa; kızıma, kızıma bir şey mi oldu? Lütfen, söyleyin ''' diye cevap verdi. Bir an tansiyonu düşer gibi oldu. Gözleri kararmıştı. Yiğit, hemen kadını yakalayarak, düşmesini engelledi. Kadına, '' İyi misiniz? '' Diye sordu. Bir yandan da, yanında bulunan sandalyeye '' Gelin, oturun şöyle. '' diye oturttu. Kadının beti benzi atmıştı. Elini kaldırarak '' İyiyim. '' diye konuştu. Yiğit hemen içeriye '' Nehir, buraya su getir. '' diye bağırdı. Nehir de, başını sallarken mutfaktan su getirmeye gitti. Yiğit kadını teselli etmek için ona, '' Sakin olun, Rüya iyi merak etmeyin. '' diye cevap verdi. Nehir de, elinde suyla, yanlarına geldi. Yiğit hemen suyu alarak kadına uzattı. Kadın titreyen elleriyle sudan bir iki yudum aldı. Dolu gözleriyle Yiğit '' Biliyorum, onlar kaçırdı. Yoksa; bunun başka ne açıklaması olabilir ki? '' Diye cevap verdi. Kendi kendine konuşur gibi birkaç şey daha söyledi. Ama; ne dediği anlaşılmıyordu. Yiğit, kadının haline içten içe üzülmeden edemedi. Kadın, onun yakasına yapışarak, '' Lütfen kızımı bul, onu bana getir. '' dedi. Yiğit de, başını sallarken,'' Söz veriyorum, bulacağım. '' diye cevap verdi. Kadın için, doktor da, çağırdılar Nihayet; zavallı kadıncağız, sakinleştiricinin etkisiyle uyuyakaldı. Uykuya dalarken de, ara ara ' ' Kızım Rüya!'' diye adını haykırıp durdu.Yiğit kapının önünde bir haber bekledi. Doktor odadan çıkınca da, Yiğit onu görünce hemen ' Emel hanım, iyi mi? '' Diye sordu. Doktor da, başını sallarken '' Merak etmeyin iyi. Sadece; biraz rahat uyusun diye, sakinleştirici verdik. Yarın sabaha kadar uyanmaz. '' dedi. Yiğit doktora teşekkür ettikten sonra Nehir de, ona eşlik etti. Evde tam bir hüzün havası vardı. Yiğit aşağıya indiğinde herkesi üzgün bir halde buldu. Rüya 'nın babası da, bir köşede oturmuş, dua ediyordu. Kardeşleri de, birbirlerine sarılmışlar, ağlıyorlardı. Herkes perişandı. Hepsinin tek temennisi; Rüya 'nın sağ salim, eve dönmesiydi. Yiğit onları izlerken o sırada Cansu da koşarak yanına geldi. Ona dolu masmavi gözleriyle bakarken '' Yiğit'cim, Rüya abla, ne zaman gelecek? Anneme sordum, işi çıkmış. '' dedi. Yiğit de, dolu gözlerle Cansu'yla daha iyi konuşmak için yere çömeldi. Onun hizasına gelerek ona, sımsıkı sarıldı Cansu '' Ne olur, onu kurtar, Yiğit'cim. Kötü adamlar onu kaçırmış. Sen bir kahramansın. '' diye ağlamaklı bir ses tonuyla cevap verdi. Yiğit de, küçük kızın saçını okşarken göz yaşını sildi. Ona '' Merak etme, ablanı bulacağım. Kötü adamlardan kurtarıp, eve getireceğim. '' dedi. Cansu ondan ayrılınca ona, '' Kurtarırsın değil mi? '' Diye heyecanla sordu. O da, onun tatlı haline gülümserken '' Kurtarırım tabii, hadi ağlama, artık.'' diye o tombul pespembe ıslak yanaklarını sildi. O gece kimseyi uyku tutmamıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD