3...

2058 Words
'' Vay be! '' dedim içimden. Demek, o bahsettikleri holding burası! Önünde açılan camlı döner kapının iki yanında güvenlik vardı. Önünde kocaman, ağaçlıklı bir de bahçesi vardı. Holding şehrin tam merkezindeydi. Yan tarafında, sıra sıra, şipşirin mağazalar vardı. Buraya gelene kadar her şey tamamdı. Ta ki, güvenliği görene kadar... Bu güvenliği nasıl alt edecektim. Beni direkt içeriye almazlardı. Bir şey bulmam gerekiyordu ama ne? Derin bir iç çekerek, '' Hadi kızım kazan mübarek olsun! '' diye güvenliğe doğru yavaş adımlarla yürümeye başladım. Sanki gezintiye çıkmış da, öyle uğramış gibi! Acaba bir arkadaşa bakıp çıkacağım mı, desem? Gülerek başımı iki yana salladım. Yok canım, o ne öyle? Türk filminde miyiz? Düşün kızım düşün, dedim kendi kendime. Adamlar iri yarı, kaba saba, boylu poslu adamlardı. Yüzlerinde sert bir ifade vardı. Bana çatık kaşlarıyla baktılar. En sonunda biri bana '' Bir sorun mu var hanımefendi? '' Diye sordu. Evet canım sorun var! Sorunun en büyüğü de, içeride şu an dememek için kendimi zor tuttum.Sonra da, aklıma bir plan geldi. '' Ben Yiğit bey'in sevgilisiyim, onunla dışarıda buluşacaktık. Ama; gelmeyince merak ettim. '' dedim. Bir yandan da olabildiğince yüzümde şirin gülümsemeyle, saçımla oynamaya başladım.İnşallah yemiş olsunlar, ne olur Allah'ım. Adam bana inanmıyormuş bir yüz ifadesiyle bakarken, '' Yiğit bey 'in bundan haberi var mı?' '' Diye sordu. Ben de başımı olumsuz anlamda sallarken, '' Sürpriz yapmak istedim. '' dedim en kibar halimle.Adam bana bakarken, '' Bekleyin, bir saniye. '' diye cevap verdikten sonra, mikrofona eğilerek, '' Yiğit bey 'e söyleyin, burada bir bayan var. Sevgilisi olduğunu iddia ediyor. İçeriye alalım mı? '' diye sordu. Bir süre sonra da, '' Tamam, bekliyorum. '' dedikten sonra bana, '' Birkaç dakika bekleteceğim. Yiğit beye soruyorlar. Kabul ederse, görüşürsünüz. '' diye cevap verdi. Ben o kadar süre bekleyemezdim. Adam daha sonra mikrofona eğilerek, '' Evet? '' diye sordu. Sonra da bana çatık kaşlarıyla bakarken, '' Anladım. '' diye cevap verdi. Sonra da bana, Hanımefendi, Yiğit bey sizi tanımadığını söyledi. Maalesef içeriye alamam. Hadi, gidin buradan. '' diye beni uzaklaştırmaya çalıştı. Ben de başımı sallarken, '' Hayır gitmeyeceğim, hiçbir yere, bırakın beni. '' diye cevap verdim. Adam bu sefer kolumu daha sıkı kavrayarak, '' Zorluk çıkarmayın hanımefendi, hadi! İşimiz, gücümüz var, uğraştırmayın bizi. '' diye sert bir sesle uyardı.Aklı sıra beni tehdit ediyordu. Yemezler Güzelim.. Ben de arkamı dönüp, gider gibi yaptım. Sonra da, bir anda adama, etrafıma şaşkın bir halde bakarken, '' A, bakın, orada biri mi var? '' diye sordum. Adamlar da gösterdiğim yere '' Hani nerede? '' diye bakarken '' Şurada işte, görmüyor musunuz?'' diye hayali bir yeri işaret ettim. Adamlar hala oraya bakarken, gülerek, '' Üzgünüm, bunu siz istediniz. '' diyerek bir anda holdingin içine daldım. Adamlar neye uğradığını şaşırmıştı.Bir yandan peşimden koşuyorlar, bir yandan da, '' Yakalayın şunu. '' diye etraftakilere bağırıyorlardı. Ben de yüzümde sinsi bir gülüşle koşarak asansöre bindim. Resepsiyondaki kadın da şok içinde bana '' Hanımefendi? '' Diye sordu. Ama ben onu duymadım. Son anda kendimi asansöre attım. Hemen telaşla, asansörün düğmesine bastım. Kapı kapanmadan önceki son görüşüm de adamların koşarak bana doğru geldiğiydi. Neyse ki adamlar yetişemeden asansör hareket etti. Kalbim çok koşmaktan deli gibi çarpıyordu. Sırtımı duvara yaslarken, derin bir nefes aldım. Çok şükür kurtulmuştum. Bunu da atlatmıştım. Ama; unuttuğum bir şey vardı, bu patronun odası hangi kattaydı? İşte onu hesaba katmamıştım hiç. Asansör 4. Katta durduğunda, kapı yavaşça açıldı. İlk önce etrafta kimse var mı, diye şöyle bir kafamı uzatarak, etrafı kolaçan ettim. Birkaç kişi dışında kimse yoktu. Sonra bir pembe panter gibi parmak ucumda yürüyerek, patronun odasını aramaya başladım. Burası; kocaman, beyaz renk ağrılıklı olan, ayrı ayrı camlardan şipşirin odaları bulunan, bir holdingdi. Sahi neredeydi bu adamın odası? Etrafıma bakınırken, arkamdan, '' Buyurun.'' diye bir kadın sesi duymamla, yerimde sıçradım. Bu kadın da nereden çıkmıştı? Dişlerimi sıkarak yüzümü buruşturdum. Arkamı dönerek gülümsemeyle kadına baktım. Karşımdaki kadın siyah saçlı, yeşil gözlü, esmer tenli çok güzel bir kadındı. Bana şaşkınlıkla bakıyordu. Alnımı kaşıyarak, '' Şey, Yiğit bey 'in odası ne tarafta acaba? '' Diye sordum. Kadın da bana bakarken, '' Randevunuz var mıydı? '' Diye soruma soruyla karşılık verdi. Hayda yine aynı soru! Bu ne kardeşim.. Kadına tam ağzımı açıp bir şey diyecektim ki, yan taratan patronun odası olduğunu tahmin ettiğim odanın kapısı açıldı. Aynı anda da, kadının telefonu çaldı. Kadın telefonu açarak, dikkatle, ''Efendim Yiğit bey? anladım, tamam efendim. '' dedi. Sonra da başını sallayarak dinlemeye koyuldu . Ben de bir anda koşmaya başladım. Kadın telefonu kulağından çekerek, '' Hanımefendi! '' diye arkamdan bağırdı. Önümdeki odaya aniden daldım. Kapıyı arkamdan kilitleyerek derin bir nefes aldım.Bir yandan da odayı inceliyordum.Odanın güzelliği karşısında resmen şok oldum. Oda siyah ağırlıklıydı. Kapıdan girişte kocaman siyah renk çalışma masası, onun yanında siyah renk çift kişilik koltuklar, tam karşısında da Yiğit 'in masası vardı.''Bir şey mi vardı?'' diye soran bir sesle yerimde sıçradım. Sağıma baktığımda, bana kızgın, bir o kadar da şaşkın bir halde bakan; 30 yaşlarında, siyah saçlı, beyaz tenli, çok yakışıklı, ela gözlü bir çift gözle karşılaştım. Bu; anladığım kadarıyla patron olmalıydı. Bana şok içinde bakarken, '' Sen de kimsin, odamda ne işin var? '' Diye kükredi. Ben de zorla yutkunurken, ona bakıp şirince gülümsedim. Adam hala dik dik bana bakıyordu. Ona gülümserken yavaşça ona yaklaştım. '' Ecelin. '' dedim. Adam bana anlamaz bakışlarla bakarken, tek kaşını kaldırdı. '' Anlamadım. '' ' diye sordu. Tabii işine gelince anlamazsın. Uyanık! Ben de masaya doğru yaklaştım ve tam önünde durdum. Ellerimi masaya koyarak, yavaşça ona doğru eğildim. Göz göze geldiğimizde, '' Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz? '' diye masada ne varsa savurdum. Adam şoka girmişti. '' Ne yapmışım ben söyleyin? '' Diye sordu. Ben de burnumdan soluyordum öfkemi yenememiş olacaktım ki, '' Yani diyorum ki, bizim evlerimizi yıkmaya çalışıyorsun, neymiş yerine otel yapacakmışsın? Yok öyle şey efendim! Ben olduğum sürece oraya dokunamazsın. Şimdi o kirli ellerini mahallemin üzerinden çek, yoksa fena olur. '' diye güldüm. Adam da bana şaşkın bir halde bakarken, arkamızdan koşuşturma sesleri geldi. Güvenlikler beni yakalamış olmalıydı. Adamlar bir yandan kapıya vuruyor , bir yandan da, '' Yiğit bey iyi misiniz? Açın kapıyı. '' diye defalarca vuruyorlardı. Herkes kapının dışında toplanmıştı. Fısır fısır konuşmalar geliyordu. Biri, diğerine, '' Polise haber verin. Kadın çıldırmış. '' dedi.İkimiz de oraya baktık. Ben de kapıya kısa bir bakış attıktan sonra, tekrar adama döndüm. Adam da bana bakarken, '' Bakın küçük hanım! İyi niyetinizi anlıyorum, ama; buraya kadar zahmet ettiniz. Asıl siz buraya gelerek, haneye tecavüz ediyorsunuz ''' dedi. Haneye tecavüz öyle mi? Bunu duyunca, seslice güldüm.Adam daha sonra bana, '' Şimdi! Polise şikayet etmeden, lütfen çıkın odamdan. ''diye işine devam etti. Ben de ona bakarken başımı salladım. Ne yüzsüz adamdı bu böyle?En sonunda tam bir şey diyecektim ki, kapı ardına kadar açıldı. Adam, '' Güvenlik! Alın şu kadını şuradan. '' diye bağırdı. İki güvenlik de kollarımdan tutarak, beni götürmeye kalktılar.Ben de '' Bırakın be! '' diye kollarımı onlardan kurtardım. Yere düşen çantamı, alarak adam sinirle son bir bakış attım. Adam da bana dik dik baktı.Güvenlikler, beni çıkışa doğru götürürken, aşağıda herkes toplanmıştı. Hepsi merakla bana baktılar. Aralarında konuşuyorlardı.En sonunda güvenlikler beni dışarı attılar. Sinirle burnumdan soluyarak, derin derin nefes aldım. Bir yandan da '' Bu sefer olmadı, ama; bir daha ki sefere burayı başına yıkayacağım. Duydun mu, Yiğit Zengin! '' diye tehdit ettim.Bir yandan da yukarıya bakıyordum. Oralarda bir yerlerden beni izlediğine emindim. Yiğit de tahmin ettiğim gibi; beni izliyordu. Yiğit bey 'in nişanlısı Çağla da şaşkın bakışlarla bana baktıktan sonra içeriye girdi. Ben de sinirle oflayarak oradan ayrıldım. Yiğit ... Bu kız kim olmalıydı, hangi hakla gelip şirketimi basıyordu. Bana hesap soruyordu. Gerçekten bu ne cüretti. Aslında hoşuma gitmiş sayılırdı, özgüvenli birine benziyordu. O sırada, kapım çalındı. Aşağıda ki kıza bakarken, binadan uzaklaştığını gördüm. Hayatımda böyle bir olay yaşamamıştım, ilk defa başıma geliyordu. Kapı ikinci kez vurulduğunda, oflayarak camdan uzaklaştım. '' Girin. '' diye seslendim. Kapı ardına kadar açıldı, içeriye asistanım Ahu girdi. Bana bakarken ''Efendim, Çağla hanım geldiler.'' dedi. Ah bir de bu vardı değil mi? Yüzüme zoraki bir gülümseme takınırken, '' Alın, içeri. '' dedim. Ahu başını salladıktan sonra Çağla 'ya ''Buyurun.' ' dedikten sonra da, Çağla içeriye girdi. Çağla, benim nişanlımdı. Şurada; 6 senedir nişanlıydık. Benden 3 yaş küçüktü. Aslında; onunla isteyerek nişanlamadım. Bildiğiniz üzere o beni bulmuştu. Annem, '' Torun isterim.'' deyince, ben de çareyi, kendime uygun bir eş adayı aramakta bulmuştum. Çağla; çok güzel zarif, güneşe benzeyen sapsarı saçları, masmavi boncuk gözleri ,bembeyaz pamuk gibi teni olan; bir kadındı. Erkeklerin dönüp tekrar bakacağı bir güzellikteydi. Ama o hiç birine bakmamış, sadece; ilk gördüğü günden beri bana âşık olmuştu. Bu aşk bazen o kadar bunaltıcı oluyordu ki, ben sıkılmaya başlamıştım. Çağla günün 24 saati her zaman arıyor, yanımda kim var, kim yok öğrenmek istiyordu. Çok kıskanç bir kadındı. Bu; beni bunaltıyordu. Ona, ne zaman '' Ayrılalım '' demeye çalışsam bir türlü olmamıştı. Hep bir bahane çıkmıştı. Şimdi de bana gözlerinin içi parlayarak bakarken, 'Sürpriz. '' diye bağırdı. Ben de ona gülümsedim. Çağla, bana koşarken boynuma sımsıkı sarıldı. Bir yandan sarılırken, ''Seni çok özledim , kaç gündür aramıyorsun.'' diye fısıldadı. Beni bir türlü rahat bırakmıyordu, doğru, bazı zamanlar gördüğüm halde, ona geri dönmedim. Bunu anlaması gerekti, ama nerede! Benden ayrıldıktan sonra elleri belimde bana bakarken, '' Sen beni özlemedin mi? '' Diye sordu. Bildiğin bazen; çocuk gibi davranıyordu. Ama; benim aklım o kızdaydı. O yüzden ona konsantre olamadım. Çağla bozuntuya vererek, benden ayrıldıktan sonra masamın yanındaki koltuğa oturdu. Bende tam karşısına... Çağlanın suratı düşmüştü, bozulduğu belliydi. Kollarını göğsünde kavuşturarak bana baktı. Bende ona, '' Bir şey içmek ister misin? '' Diye sordum. O da bana soğuk bir sesle, '' Kahve olur. '' dedi. Ne olduğunu anlamasam da, başımı sallarken, telefonu elime alarak, '' Alo, Ahu bize iki sade kahve. '' dedim. Telefonu kapattıktan sonra da, gülerek ona baktım . Birkaç dakika sonra kapı çalındı. Ahu elinde kahve tepsisiyle içeriye girdi. Gülerek kahvelerimizi verdikten sonra '' Başka bir isteğiniz? '' diye sordu. Ben de başımı hayır anlamında salladım. Telefonu kapattıktan sonra da, gülerek ona baktım . Birkaç dakika sonra kapı çalındı. Ahu elinde kahve tepsisiyle içeriye girdi. Gülerek kahvelerimizi verdikten sonra '' Başka bir isteğiniz? '' diye sordu. Ben de başımı hayır anlamında salladım.Ahu, gülümseyerek, '' Peki, afiyet olsun. '' dedikten sonra odadan çıktı. Kahvelerimizi yudumlarken, aklımda hep o kızın söyledikleri vardı. Çağla bana bir şeyler söylüyor, ben de ona cevap vermiyordum.En sonunda Çağla bana kafasını yana yatırarak bakarken, '' Yiğit? ' diye sordu. Ben de düşüncelerimden sıyrılarak, '' Efendim? '' dedim. Çağla da, ''Yemeğe diyorum, gidelim mi? '' Diye sordu.Bende ona gülümseyerek '' Benim çok işim var, başka zaman olsa olur mu? '' diye sordum. Çağla dudağını büzerken, kafasını salladı. Sonra da ayağa kalkarak '' ' Neyse ben seni daha fazla tutmayayım. Sonra görüşürüz. '' dedikten sonra kapıyı çarpıp çıktı.Arkasından,, erin bir iç çekerek gözlerimi kapattım. Yine; küsmüştük anlaşılan. İşime odaklanmaya çalışırken , takvime ayın kaçı olduğunu öğrenmek için baktım.Baktığımda ayın 22 olduğunu gördüm . Bu nasıl olurdu, ben bunu tamamen unutmuştum. 2 gün sonra, yani , 24 Haziran'da, Çağla 'nın doğum günüydü. O kadar işe güce dalmıştım ki, bunu tamamen unutmuştum. Neyse gönlünü alırdım, nasıl olsa!Ahu 'ya ' 'Ahu bir bakar mısın? '' Diye seslendim. Kapı açılıp ,Ahu içeriye girdiğinde, ona '' '24 ' üne güzel bir davet ayarla. Bizim evde olacak. Bir doğum gününü için, bir pastahaneden kocaman bir pasta yaptır. Güzel bir pastahane olsun. '' dedi. Ahu da bana, '' Tabii efendim. Hemen hazırlıklara başlıyorum. '' diyerek odadan çıktı. Ben de sinirle eve geldiğimde yolda eniştemi gördüm. Gitarı elinde, kapının önünde oturmuş, çalıyordu. Tabii çalmak denirse... Kendince bir melodi uydurmuş, belki elli defa bozulmuş plak gibi, söyleyip duruyordu. Eniştem; 35 yaşında, çılgın, tam bir müzik hastası olan bir adamdı. Elinde hep gitarıyla dolaşırdı. Yanlış duymadınız, bildiğiniz konser verirdi. Yani o öyle sanırdı. Hani bir laf vardır, köy yanar, deli taranır diye. Hah işte bu durum aynen o deyimi çağrıştırıyordu. Eniştemin dünya umurunda değildi. Beni görünce '' Ah, yeğenim geldin mi? ''' diye sordu . Bende kaşlarımı çatarak, ona, '' Kolay gelsin enişte! '' Diye gülümsedim. O da, '' Sağ ol gülüm! '' Dedi. Eniştem matrak Adamdı, ama teyzeme, arada psikolojik olarak eziyet ediyordu. Bazı zamanlar kafayı çekti mi, ağzına geleni söylüyordu. Teyzem hayatından o kadar bıkmıştı ki, '' Çocuğum hele bir büyüsün, boşayacağım bu adamı! Yeter canıma yetti artık. '' Diye dert yanıyordu.Eniştem bir yandan bana bakarken, bir yandan da, gitarını çalmaya devam etti. Ben de tek kaşımı kaldırarak, '' Albüm ne zaman?'' diye takıldım. O da bu şakaya alışmış olacak ki, '' Yakında.'' dedi. Bende gülerek, '' Hadi, sana kolay gelsin. Görüşürüz. '' diyerek başımı salladım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD