2. Bölüm / Milena

1008 Words
İki kardeş tarlada çalışan ırgatları kontrol etmiş. Biraz ağaç gölgesinde oturup sohbet etmiş ardından Hazel sevdiceğini görünce ona yakın olabilmek için “Milena kalk biz de çapa yapalım. Yazıktır ırgatlara az yardım edelim,” dedi düşünceli bir edayla. Milena tabii ki bunu yemedi. Ablasında rol yeteneği yoktu. Yine de bunu yüzüne vurmadı. Burnu havada artist olmamaya kararlıydı. “O yardım edeceğin ırgat herhalde Hüsam’dır.” “İnsaniyet namına, Hüsam ile ne alakası vardır ki? Haydi al çapayı gidelim.” Milena artist ellerinin bakımlı olması gerektiğini düşündüğünden çapa yapmaya niyetli değildi. Sadece eline aldı. Kafasına şapka geçirdi. Ablasıyla birlikte ırgatlara doğru yürüdüler. O esnada genç ve bekar ırgatlar gelen iki güzele yanık yanık bakmaya başladılar. Ulusal köyde Hazel ile Milena’ya aşık olmayacak erkek yoktu. Hazel toprağı çapasıyla eşelerken gözü komşunun sakalları yeni yeni çıkmış oğlu Hüsam'a kayıyordu. "Ne hoş heriftir, dersin sanki bir huridir." Milena ablasının poposuna bir çimdik atıp, "Hıı hoştur ama sana ne, hem bakıp durma adın çıkacak. Dön önüne işine bak hadi!” dedi. Roller değişmiş sanki abla olan Hazel değilde Milena’ydı. Hazel yerinde sıçrayıp elini poposuna attığında aslında bir yılan tarafından sokulmadığını aksine kardeşi tarafından taarruza uğradığını anladı. Kardeşinin eline vurup hayallerine kaldığı yerden devam etti. "Niye bana ne olsun? Milena kız belki babam Hüsam’ı iç güveysi gider alır." "Poğ yemişsen! Nerde görülmüş kızlara koca istenir?" Milena biliyordu ki bu filmlerde bile olacak şey değildi. “O vakit Hüsam gelsin beni istesin. Olmaz mı ki?” “Babam ırgata kızını mı verecek?” Gerçekleri biliyordu ancak bunu kardeşinden duymak hoşuna gitmemişti. Yine de umudunu kaybetmeye niyeti yoktu. "Yani dersin ki babamız beni Hüsam'a vermez öyle mi?" "Diyorum ki poğ verir!" Hazel hüzünle bakışlarını toprağa indirirken aslında kardeşi Milena’nın haklı olduğunu biliyordu. Hüsam'a gönül verdiğinden beri uyku gözüne girmemekteydi ve Hüsam'ı uzaktan uzağa izlemekten başka çaresi olmadığını bilmekteydi. Tarlada biten ayrık otlarını biraz elle biraz çapayla ayıklayıp biçerken elini diken çizdi. O acıyla "Ayy anacım diken elimin ırzına geçmiştir." diyerek feryat figan bağırdı Hazel. Hüsam yan tarlada toprakla meşgul olan kızlara çaktırmadan bakarken Hazel'in sesiyle elindeki küreği havaya savurdu. "Yettim Hazel’im..." diye bağırdığında sesi dağların arasında yankılandı. Ağır çekim koşarken toprakta boy atan buğdayların arasında kanatlanmış gibi geliyordu Hazel'e. Hazel elinin ırzına geçen dikene hakettiği cezayı verdikten sonra onu parça parça edip attı. Gözü Hüsam'a kayınca kanayan avucunu unuttu. "Milena sanki Hüsam uçarak geliyo." Milena siyah zeytini andıran gözlerini kırpıştırdı, başına güneş geçmesin diye bağladığı yazmayı hayretler içerisinde çözüp tekrar bağladı. Derin bir nefes alarak Hüsam'ın kanatlanmışçasına sarı buğdaylar arasında süzülüşünü izledi. "Essahtan uçuyor ha!" Hüsam soluk soluğa kızların yanına vardığında Hazel'in gözlerine baktı. "Kim namusuna göz dikmiştir? De hele banaa!" Hüsam uzak mesafeden sadece Hazel’in ırzının mevzu bahis olduğunu duymuştu. Hazel gözlerinden kalp fışkırırcasına Hüsam'a baktı ve "Hiç! Hiç kimse beni istemiyor. Kala kala bir dikene kaldım," dedi nazlanarak. Burada Hüsam’a gönderme yapıyordu. Başına geçirdiği yazmayı utanmış gibi hafifçe ağzına kapattı. Al al olan yanaklarını farkındaydı ve başını eğdi. Başını eğdiğinde kömür karası saçları tokasının içinden tutam tutam yüzüne doğru döküldü. "Senin gibi avrat hiç istenmez midir? Atımı satam seni alam dedim amma anam yok diyor. At gibi avrat diyorum amma sen ona tek binecen olmaz diyor." Milena bu anlarda şaşkınlığını üzerinden atıp Şaban'ın filmini anımsadı. Annesi o filmi izlemiş besbelli. Belki bir gün o da Müjde Ar gibi köy filmindeki avrat olabilirdi. Hayallerini bölen Hazel'in isyanıydı. "Beni at yerine mi koyuyon?" Hazel yanan beyin devrelerini kurtarmaya çalışırken kendini at gibi bir kız olarak hayal etmekten geri duramadı. Ve Hüsam'ın onun üstüne binip 'deh' dediğini duyar gibiydi. Kaynanası ise terkisinde kendine yer edinmiş ve oğlunun peşinden ayrılmamıştı. Aklına gelen görüntüleri kovalayıp Hüsam'a baktı. Hüsam’ın annesinin demek istediğini anlamamıştı. Çünkü hayatında eline erkek eli değmemişti. Hazel için namus her şeydi. Tam ağzını açıp bir şey diyecekken annesi ile babasının uzaktan sesini duydu. "Hüsam hele kaç git, babam geliyor." Hüsam tek kelime etmeden Hazel’den bir öpücük alamadan geldiği gibi uçarak uzaklaştı. Milena, telaşla "Babam anladıysa kesin seni vuracak!" diye söylenip yüzünü yelledi. Düşüncesi bile korkunçtu. Ablasının başına bir iş gelmesini asla istemiyordu. "Kız hele bi sakin ol! Babam çok moderen biridir." "Poğ yemişsin! Sende hiç kafa yok herhalde, babam ancak televizyon izlerken yarı çıplak kadınlara bakarken moderendir." Milena babasının televizyon izlerken nasıl dikkatli izlediğini görmüştü. Zaten köyde herkesin evinde televizyon yoktu. Babası ise bunu nimetten gösterip duruyordu. Cemo ağa kendini biraz toplayıp Nebile ile bahçeye gitmeye karar vermişti. Akşamı düşünmeye devam ederse aklını hepten kaybedebilirdi. Ancak kızlarıyla konuşan ırgatın kim olduğunu tam görememişti. Gözleri iyice bozulmaya başlamıştı. Aklından geçen şeyin olmadığını umuyordu. Kızları cahillik edip ırgatlarla gönül eğlendirirse o ırgatları kurşuna dizerdi. "Heleee orda durmuş vır vır ederler, görüyon dimi ağam? Irgatlarda durmuş keyif ediyor. Hem o yanlarından kaçıp giden kimdi? Hüsam’a benzettim ama bilemedim! Kızlardan birinin peşinde olmasın.” Nebile, Cemo ağaya dönüp hayıflanırken kızlar hemen ellerine çapayı alıp annelerini duymamış gibi işe koyulmuşlardı. Eğer anneleri bir şikayete başlarsa sonunun gelmeyeceğini iyi biliyorlardı. "Hüsam’ın ne işi olur kızlarla, hem benim pamuk piremseslerim edeplidir yüz vermezler tasalanma hiç.” Dedi tereddütle. İki kızına da namus konusunda güveniyordu. Babalarına laf getirtmeyeceklerine emin gibiydi ama tedbiri de elden bırakmamakta fayda vardı. "Heri heri sen piremsesi nerden biliyosun?" "Nebilem sen beni cahil mi sanırsın? Hazel kız annene de hele babam çok moderendir." "He valla! Babam moderen olmuştur. Her gün ajans izler, hele o sarı kafalı kadın çıkınca hep iç çekip duruyor." Nebile kocasının gözlerine gözlerini dikip elini beline koydu ve kafasını iki yana sallamaya başladı. "Heri Cemo ağa yaşından başından utanmadan gül gibi avradına boynuz mu dikiyon?" "Yalandır, volla billa yalandır. İftiradır. Ben televizyon izlemİREM." "He he bende inandım. Seni gibi sapık ağa, görürsün bak nasıl da fişini kesecem, o vakit rüyanda görürsün o sarı kadınları!" Milene ile Hazel sessizce kıkırdarken Cemo Ağa işin içinden nasıl çıkacağını düşünüyordu. Bu Hazel'in ayarsız dili hep başına iş açıyordu. Hele Milena her şeye tuz biber eker ocağına incir ağacı dikerdi. Acaba Meso ağayla uzlaşıp kızlarından birini verse daha mı iyi olur? En azından başına iş açan bir cadı kızından kurtulmuş olurdu. Ama yok kıyamazdı. Ne olursa olsun o aileye hiçbir kızını vermek istemiyordu. Furkan’a da o aileden kız almaya hiç niyeti yoktu. ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD