Ve bazı cümleler, noktasını bulana dek insanı yarım bırakır.
RÜZGAR
DÖRT YIL ÖNCE
“İznin ne zaman bitiyor?” diye sordu Ezman dayım.
“İki günüm daha var dayı.”
“Böyle de olmuyor be evlat. Senede bir kez ya görüyoruz ya görmüyoruz. Bu seferde uğramadan gitseydin bozuşurduk.”
“Bu aralar sık gelemiyorum biliyorsun. Eğitim yeni bitti.”
Dayım da annem gibi fazla endişeleniyordu.
“Kararlısın yani özel time katılmaya?” Başımla onayladım. Çayımdan bir yudum aldım. Dayım geldiğim için mutlu olmuştu gerçekten. Ben de gitmeden, uzaktan da olsa Arven’i görmenin hayaliyle yaşıyordum.
Olmayacak işti ya… Yine de, yılda bir kez de olsa görsem yüreğime baharlar doğuyordu.
Zararsız bir şekilde, kimsenin canını yakmadan uzaktan uzağa sevgimi yaşıyordum içimde…
Güzelleşmiş miydi? Kısacık kestirdiği saçları uzamış mıydı ilk aşık olduğum zamanlardaki gibi…
“Dayı seviyorum ben mesleğimi.”
“Mesleğini sev de ille de en tehlikesine dalmaya gerek var mı oğlum?”
Vardı… Vardı ya… Bu şekilde ne babam Ağa ol demeye cesaret ediyordu, ne de annem evlenme yaşın geldi diyebiliyordu.
Ben olmayacak bir sevdaya düşeli iki yıl olmuştu. Bir başkasıyla da olmaya benim niyetim yoktu.
“Birileri dalmalı,” dedim dayıma. Aklım Arven'e gittikçe konuya odaklanmakta zorlanıyordum.
“Kuzenim de dalmakta iyidir şimdi,” dedi Karahan. Sırıttım.
“Kardelen ve Selim işini ne yapacaksın dayı? Miraç’ı da güya berdel diye sürüklemişsin, kalmış İstanbul'da!”
“Adam yeni yeni kendine geliyor, hatırlatmasana abi,” dedi Karmen.
“Görevde olunca olaylara uzak kaldım,” dedim yüzüne bakarak.
“Ben anlatırım Rüzgar abi!” diyerek göz kırptı. “Tüm dedikodular bende yahu? Babamın bilmedikleri bile!”
Dayım kaşlarını çatarak kızına bakarken, yengem elinde tatlılarla geldi.
“Rahat bırak babanı!” dedi kızına. “Rüzgar’a laf söylüyorsun, kendin damarına basıyorsun.”
“Benim bilmediğim ne biliyorsun sen?” diye sordu dayım. “Çabuk anlat!”
“Şaka yapıyorum babacım. Dellenme!” Dayım çatık kaşlarla bakmaya devam etti.
“Çatma yarim kaşlarını!” Karmen bazen gerçekten çok fena oluyordu.
“Tam dayaklık,” dedi Karahan. “Hep dövmediklerinden oluyor bu!”
Dayım bu kez sertçe oğluna baktı. “Senden başlayalım mı dövmeye oğlum ne dersin?”
“Sustum!” Karahan bana döndü. “Miraç kendi kalmak istedi. Bedir amcamın yanında çalışmaya başladı. Berdel falan hikaye de bence gözüne kestirdi Asude’yi,” dedi gülerek.
Bu kez dayımın da yüzünde küçük bir sırıtış belirdi. Nasıl desem sanki zaten böyle bir şey gerçekleşeceğini biliyormuş gibi!
“Göreceğim ben o Laz uşağını!” dedi keyifli bir sesle. “Alalım kızını da görsün anyayı konyayı!”
“Ağam,” diyen adamlardan biri dayıma yaklaşınca sohbetimiz bölündü ve bakışlarımız adama döndü.
Dayım da bakışlarını adama çevirince hemen devam etti.
“Devran Ağa yine sıkmış birilerine!”
Konu anında ilgi alanıma girdi. Adam kendini buraların kanunu sanıyordu.
İki yıl öncesine kadar hakkında pek bilgi sahibi olmadığım adam son iki yıldır hayatımın en önemli figürlerinden biri haline gelmişti.
Çocukluğumuzda çok sık olmasa da birkaç kez denk gelmiştik Arven ile. Çoğunlukla bunlar kutlama ya da etkinlikler vesilesi ile olurdu.
İki yıl önce dayımın otelinin yıl dönümü etkinliğinde karşılaşmıştık Arven’le… Karmen'in yanında bir şeye gülerken kesişmişti bakışlarımız. Anında kendimi grubun içinde bulmuş, sohbetlere dahil olmuştum.
Gece boyu gözlerimi yoğun çikolata rengi gözlerinden alamamıştım. Oysa sıradan bir göz rengiydi. Belki de gür ve uzun kirpikleriydi gözlerinin rengini bu kadar yoğun ve büyüleyici kılan…
En son ne zaman denk gelmiştik, o andan öncesini hatırlamıyordum. Çünkü Arven o günden sonra bir kurşun yarası gibi kazınmıştı ruhuma…
İki yıldır ne zaman denk gelsek bakışlarımız uzaktan uzağa konuşmuş ama dillerimiz tek bir kelam etmeye cesaret etmemişti.
Belki ederdim. Belki karşısına dikilir gözlerinin kahvesinin aktığı tek kişi olayım derdim. Bedir dayım gecenin sonunda beni kenara çekip geçmişi çarşaf çarşaf önüme sermeseydi eğer.
‘Tüm gece gözlerinin daldığı yeri gördüm,’ demişti Bedir dayım. ‘Olmaz o iş! En başından diyeyim ki olmayacak yollara girme…’
Öğrendiklerim yetmiş, uzak durmuştum. Sadece uzaktan güzelliğini ayda yılda bir kez görüp, suretinin içime içime irin yapmasına izin vermiştim o kadar…
“Ne olmuş yine?” diye sordu Ezman dayım. Gerçek ana döndüm.
“Kızı için haber göndermişler yine. O da ‘bende verilecek kız yok,’ demiş. Adamlar dinlemeyip elinde çiçek çikolata kapısına dikilince talip olan gencin ayağına sıkmış.”
Neredeyse eline sağlık diyecektim, neredeyse…
Kelime içinde kullanılan ‘yine’ sözü dikkatimi vurulan adamdan daha çok çekmişti. Bakışlarım telefon karıştırıp duran Karmen'e döndü. İkisi yakın arkadaş olduğu için ne boklar döndüğünü bilirdi.
“Uslanmaz,” dedi dayım. “Bildiğini okumaya devam eder o!”
“ ‘Davet etmediğim halde, kızım için kapıma gelen adamın ayağına sıkarım ki bir daha gelemesin. Ola ki bir daha gelirsen direkt kafana sıkarım,’ demiş,” dedi Karmen.
“Arven ile mi konuşuyorsun?” diye sordu Karahan.
Karmen başını salladı. “Valla Devran amca bu saatten sonra Arven’i tek başına dışarı salmaz.”
“Eve mi bağlayacak?” diye sordum sinirimi kendime saklarken. Eskiden, annesinin annemle kuzen olmasına rağmen neden diğer kuzenleri gibi görüşmediğini düşünürdüm. Tamam, bir araya gelince sohbet ediyorlardı ama hiçbir zaman diğer akrabaları gibi evlere gidip gelme olmamıştı iki aile arasında… Sebebi biliyordum artık.
Adam zamanında yapmadığı itliği bırakmamıştı. Şimdiyse onun yaptıklarının bedelini ben ödüyordum.
“Korumasız çıkarmaz,” dedi Karmen yüzünü buruşturarak. “Kızına çok düşkün Devran amca. Arven bir şey istediğinde yapmaması mümkün mü? Ama korumasız salmaz. Ay ne zaman dışarı çıksak dikilecekler tepemizde öfff!”
“Derdin tepenizde koruma dikilmesi mi kızım?” diye sordu dayım. “Devran birini vurmuş, sen tependeki korumaya mı takıldın?”
Karmen omuz silkti. “Ne yapmamı bekliyorsun babacım? Doktor muyum ben? Olmuş bitmiş. Vurmuş yani. Tek yapılacak adamın tedavi edilmesi. Benimle ne alakası var? Okuldayken de biri evine çiçek göndermişti. Ondan sonra tüm yıl götümüzde üç koruma gezmişti. Utanmasalar bizimle tuvalete kadar gireceklerdi yani!”
Hep mi birileri vardı peşinde bu kızın arkadaş!
“Yine derken ne demek istediniz?”
Açıklayan Karahan oldu. “Devran amca bu bölgenin en güçlülerinden biliyorsun. Yani kimi onun gücünü istediği için akrabalık kurmaya çalışıyor, kimi kızına verdiği servetin peşinde, kimi de Arven’i gözüne kestiriyor. Yani herkes şansını deniyor. Babam piyasadan çabuk çekildi neyse ki… Ablamı veriyoruz elin Karadenizlisine! Rahatladık.”
“Sen ne biçim konuşuyorsun?” dedi yengem. “Rahatladık falan! İkisi de birbirini seviyor sonuçta. Sevmediği birine mi verelim?”
“Onu mu diyorum anne ya! Karmen için şu an kimse gelmeye cesaret edemez. Herkes biliyor babamın okuyan kızını kimseye vermeyeceğini. Ablamın da başını bağladık. Rahatız işte! Devran amca gibi birilerini vurmak zorunda değiliz.”
“Kime benzedi bu çocuk!” diye söylendi yengem kendi kendine.
Dayım, oğluna ters bir bakış atıp “kime benzeyecek, Bedir amcasına!” diye homurdandı.
Onlar kendi içinde atışırken, ben Arven'i isteyen kuyruğu düşünüp oturduğum yerde geriliyordum. Öyle bir gerçeklik dank etmişti ki beynime!
Bir gün bir başkasının karısı olabileceği ihtimalini hiç düşünmemiştim. Neden düşünmemiştim onu da bilmiyorum.
Arven de ne zaman denk gelsek izlerdi beni. Neden olmasındı? İkimiz de istedikten sonra aileleri ikna edemez miydik? Ezman dayımla da eskiden düşman gibilerdi ama şimdi devamlı yan yana gelebiliyorlardı? Aynı şey ikimizin ailesi için neden olmasındı?
Devran, annemi sevmekten vazgeçmiş hatta annemin kuzeniyle evlenmişti. Hazar dayım bir cahillik edip, bir tuzağa düşüp karısını kaçırmaya çalışmıştı ama bu işi de kan dökülmeden çözmüşlerdi.
İki aile arasında çözülmeyecek bir sorun olmazdı, biz karşılarında durduktan sonra…
Yoksa bir isteyene verecekler, ve ben bir ömür uzaktan bakmak zorunda kalacaktım göğsüme kurşun yarası gibi deşilen kadına…
Çaprazımda oturan Karmen telefonla uğraşmaya devam ediyordu. Uzanıp elinden çekip aldım.
- Babam yarın sinemaya hayatta izin vermez. Olaylar taze
Arven'in mesajını okuyunca ani bir karar verdim. Ne olacaksa olsundu artık.
Karmen hışımla yerinden kalkıp tepeme dikilmişti.
- Ablamın son olayları anlatıp Karmen'e destek olacağım de. Evimize gelmek için izin iste
Yazıp gönderdim. Karmen yazdığım mesajı okuyunca gözleri büyüdü. Sesini çıkarmasın diye gözlerimle uyardım.
Mesajlarda yukarı çıkıp Arven’e gönderilen resmimi görünce gözleri büyüyen ben oldum.
- Çirkinleşmek yerine ne diye yakışıklı olmaya devam ediyor ki?
Kalbim arazinin ortasında infilak ettirilen bir mayın gibi içimde patladı. Biliyordum. Biliyordum işte… Bakışlarının boş yere olmadığını, gönlüme düştüğü gibi gönlüne düştüğümü biliyordum.
- Sevgili yapmış mı? Hiç bahsi geçti mi?
- Geçmedi.
- Kız var mıymış ekipte?
- Bilmiyorum cano. Henüz tek kalamadık. Merak etme başbaşa kalalım iliğini kemiğini kurutur öğrenirim.
Karmen'in beni soru yağmuruna tutmasının sebebi şimdi anlaşılmıştı.
Karmen birkaç kez telefonu almaya yeltense de izin vermedim. Bulmuşum bir kere bırakır mıyım?
“Ben bir lavaboya gideyim,” diyerek ayaklandım. Karmen de peşimden geliyordu.
“Sen de mi işemeye geliyorsun?” diye sordum.
“Ya abi! Versene telefonu! Ayıp oluyor. Özelimizi okuyorsun şu an! Farkında mısın?”
“Vermem,” dedim gülerek. “Ben bu gece, bu konuşmayı hatim etmeden bu telefonu benden alamazsın.”
Yürümeye devam ettim.
“Arven ağzıma sıçacak,” dedi Karmen.
“Merak etme, sırrın bende!”
“Ya abi ya!”
Durdum. Karmen’e dönüp gözlerine baktım.
“Yarın sevdiğim kıza açılacağım. O yüzden şimdi istihbarat toplamam lazım. Hadi naş!”
Karmen'in yüzünde geceyi aydınlatacak türden bir gülüş oluştu.
“Sevdiğin Arven mi?” derken ellerini ağzına kapattı. “Harbi mi? Oha!”
Sonra durdu. “O iş yaş,” dedi tıpkı yıllar önce Bedir dayımın dediği gibi.
“Arven de bunun farkında.”
“Geçmişin geleceği şekillendirmesine izin vermeyeceğim,” diyerek onu arkamda bırakıp yürümeye devam ettim ve mesajlara döndüm.
- Mehmet rahatsız etmeye devam ediyor. Babam duyarsa ortalık karışacak. Mal oğlu mal laftan da anlamıyor.
Kaşlarım çatıldı. Mehmet de kimdi? Bu akşam vurulan mıydı acaba? Eğer o değilse Mehmet'i de ben bulup vururdum. Nasıl rahatsız ediyordu? Ne yapıyordu?
Geriye doğru çıktım. Normal mesajları hızlı geçtim. Bu Mehmet başka ne yapmıştı?
- Bugün vakfa çiçek göndermiş Mehmet. Yapıştı sülük gibi!
O sülüğü dağın ortasına kaldırır, ters yatırıp sikerdim ama ben!
O sırada mesaj geldi.
- Tamam izin aldım babamdan. Korumasız çıkamazsın dedi. Tamam dedim.
- Ne yap ne et Rüzgar’ın evde kalmasını sağla. Aylar sonra yüzünü bari göreyim.
Gülümsedim. Gel gözleri kurşun yarim gel! Yüzümü göstermekten çok daha fazlasına niyetim var.