5. İtiraf

2361 Words
Çünkü her yarım kalan cümle, sahibinden cesaret bekleyen bir itiraf gibidir. RÜZGAR - Numarasını vereyim açıl artık ona. En kötü ne olabilir ki? Geçmiş geçmişte kalsın kızım ya. Ne bok yemeye bilmem kaç yıl önce olmuş bitmiş şey, şimdiki zamanı etkiliyor? Hak verdim Karmen'e. Dibine kadar hem de. Arven'in taliplerini duyana kadar bakmadığım bir cephe anbean kalabalıklaşıyordu. Sanırsın birazdan katliam yapacağım. O noktaya gelmiştim. - Babamı bilmez gibi konuşma. Herkes razı gelse babam gelmez. Bir kere Hazar amcanın konusunu açmaya çalıştım, birinden duymuş gibi. Bana gözleriyle binlerce ok fırlattı desem yeridir. Tüm konular geçip gitse Hazar amca konusu gitmez. Hazar amcam da bok varmış gibi elin evli kadınıyla mesajlaşmıştı. Aslında kadınla bile mesajlaşmamıştı. Arven'in babaannesi, annesinin telefonunu ele geçirip bir başka kadına ‘mutsuzum, pişmanım, kurtar beni,’ diye mesajlar atmıştı. Devran Ağa nasıl sadece amcamı suçluyordu anlamak çok güçtü. Tüm pislik onun ailesinden çıkarken, amcam resmen günah keçisi olmuş. Tamam Arven'in annesinin karşısına dikilmesi, kaçalım demesi hoş olmamıştı ama nihayetinde onu yanlış yönlendiren birileri olmuştu. Mesajlara bakmaya devam ettim. - O kadar yani - O kadar. Aramızda cano bak sakın. Bazen kendi aklınca işler çeviriyorsun. Bu konu kapsam dışı. Beni pişman etme sakın. Herkesin bilmesine gerek yok. Sen bil, yeter. Canım sıkılarak aşağı indim. Dayımlara lavaboya gideceğim demiştim sonuçta. Onlarla bir bardak daha çay içip dinlenmek için izin istedim. Karmen birkaç kez telefonu almaya çalışsa da izin vermedim. “Ya Rüzgar abi versene artık!” dedi odamın kapısına gelince. “Git uyu Karmen. Sabah alırsın.” “Ya ne sabahı?” “Sevgilin mi var?” dedim kaşlarımı çatarak. Geri adım atsın, defolsun yatsın diye uğraşıyordum. Tam da düşündüğüm gibi oldu. “Üfff! İyi sabah alırım. Önüne gelen de benim telefona ortak çıkıyor arkadaş!” Ne saçmalıyorsun dercesine suratına baktım. “Öncesinde de babam almıştı. Ablam, Selim ile konuşmasın diye!” Gözlerini devirip homurdanarak odasına yürüdü. Sırıtarak odadan içeriye girdim. - Böyle nereye kadar gidecek be güzelim? Saçma yani… - Olacak dua var. Olmayacak dua var. Bizimki olmayacak dua… O sırada mesaj geldi. Yeniden aşağıya inerken sanki Karmen'e değil de bana mesaj çekiyormuş gibi sanrıya kapıldım. Bir gün mesaj yazdığı kişi gerçekten ben olur muydum? - Konuşamadın mı? Sabırsızlığı nasıl da hoşuma gidiyordu. - Konuşuyoruz şu an Yazıp gönderdim. Tepkisini beklerken kalbim yerinden çıkıp telefonun içine girerek Arven'e ulaşacaktı sanki… - Var mıymış - Ne var mıymış? Neyi sorduğunu anlamıştım ama açıkça sorsun diye damarına basıyordum. - İnadına mı yapıyorsun Karmen? Sevgilisi var mıymış? - Şaka yapıyorum cano. Kızma hemen Karmen'in en çok kullandığı hitabı kullandım. Benim için bir kurşun niteliği taşıyan çikolata kahvesi gözlerini düşünürken, kendim olarak nasıl hitap ederdim diye düşünüp durdum. - Eeee yazıp sonuna da kızgın ikon koymuştu. - Sevgilisi yokmuş ama sevdiği varmış. Ona açılmayı düşünüyormuş Bir süre üç nokta kıpırdasın diye bekledim. Kıpırdamadı. Yanlış bir şey mi söylemiştim? Cevap yazmaması öyle olduğunu düşündürüyordu. - Gülüm orada mısın? Kahretsin! Bu hiç de Karmen tarzı değildi. Yanağımın iç kısmını dişlerken mavi tik oldu. Geri alma şansım da yoktu. - Zaten bana uzaktan sevmeler yakışırdı. Rabbim bahtını güzel eylesin. Umarım karşılığını alır sevgisinin İçim kıyım kıyım ezildi. Nasıl bir maldım ben acaba? Yanlış anlayacağını nasıl tahmin edememiştim. Buradan olayı nasıl döndürür de yeniden kendine gelmesini sağlarım diye düşündüm ve bir karar vererek biraz daha açık yazmaya çalıştım. - Kızı sen de tanıyorsun dedi, şimdi. Sana bakışlarını fark etmiştik. O kız sen olmayasın sakın? Fark ettiğini konuşmuşlardı mesajlarda. Ben nasıl onun, bana baktığı anlarda ruhumu teslim ettiysem, o da etmişti. Gözlerimiz konuşmuşken, nasıl görmemiş olabilirdi ki? Sabırsızca bekliyordum yine. Niye bu kadar yavaş cevap veriyordu bu kız? Dayanamayıp arayacaktım şimdi. - Olmasın Karmen. Üzülen ikon koyup yazmaya devam etti. - Kavuşma şansımız yokken olmasın. Bu nasıl çelişki off Allah'ım… Yine devam ediyordu yazmaya. Beni nasıl bir cehennem girdabının içine attığından habersiz. Umutlarımı nasıl kendi elleriyle yıktığından habersiz… - Başkası olsa ayrı öldürüyor, ben ihtimali ayrı… Niye ölüyorduk biz? Yıllardır ben de bu yüzden uzak durmuştum ama ben elimden kaçma ihtimaliyle tutuşmuştum. Arven niye tutuşmuyordu? Niye o da benim gibi tutuşup savaşma ihtimalini düşünmüyordu. Niye her şey bu kadar zordu. Daha itiraf edemeden hayır cevabı alacağımı hissetmemle sarsıldım. Zalimin kızı, zalim mi olurdu? Telefonum çalınca ekrana bakmadan açtım. Gözlerim başka bir ekrana kilitlenmiş vaziyetteydi çünkü. “Efendim.” “Rüzgar.” Duyduğum sesle telefonu kulağımdan çekip ekrana baktım. “Ne istiyorsun Nilşah?” “Cengiz evlenme teklifi etti.” Gözlerimi sinirle kapatıp açtım. Benim dünyam bambaşka bir şekilde sarsılırken bir de bununla uğraşıyordum. Sırasıydı çünkü! Allah'ım! “Hayırlısı olsun. Beni niye arıyorsun Nilşah? Hala ne yapmaya çalışıyorsun?” “Bizim için hiç mi umut yok?” Ah be Cengiz! Keşke bu kadar sevmeseydi de karşısına dikilip yanlış kişiye evlenme teklifi ettiğini söyleyebilseydim. “Biz diye bir şey hiçbir zaman olmadı. Olamaz da… Eğer hala kalbin yanlış kişideyse Cengiz'e yazık etme. Seni gerçekten sevdiğini biliyorsun.” “Ben!” “Diyeceğimi dedim Nilşah! Kapatıyorum.” Telefonu suratına kapattım. Bir de gelip Cengiz durumu canımı sıktı. - Yarın uzun uzun konuşuruz canım. Yatıyorum ben Arven'in mesajıyla sadece iyi geceler yazabildim. Beni yarının olumsuz olma ihtimaliyle muallak içinde bırakmıştı. *** Sabahı sabah ettim. Binbir heyecanın içimde büyüdüğü gecenin sonu, korkulara gebe olarak yeni güne kavuşmuştu. Düne kadar hiç açılmayı düşünmezken, şimdi sanki yıllardır bu zamanı beklemişim gibi kuşlar kanat açıyordu göğsümde. Mehmet kimdi Mehmet? Karmen uyanır uyanmaz, ilk işim onu bir köşeye çekip sorgulamak olmuştu. “Dün vurulan işte,” diyerek uzatmadan söylemişti neyse ki… En azından benim mesleğimi riske atmam gerekmemişti. Ama yediği kurşuna rağmen ısrarından vazgeçmezse bu kez Devran Ağa yerine benimle görüşmek zorunda kalacaktı. Devran Ağa gibi ilk anda silahıma sarılacak olmasam da, işkence yapmak konusunda iyiydim. Öğretmenim sağlamdı. Şahin amcamın yanında yetişmiş biriydim sonuç olarak… İşkence konusunda engin bir tecrübesi vardı. “Tekrar musallat olursa haberim olsun Karmen.” “Hala şaka gibi,” dedi gülerek. “Yani ihtimal veriyorduk ama senden bir ses çıkmayınca, o ihtimal erimişti.” “Düne kadar uzak durma niyetindeydim.” “Ne değişti?” diye sordu Karmen. “Ben hiç Arven'in bir başkasının gelini olabileceği ihtimalini düşünmemiştim. Düşünmek istemedim belki de… Ama dün akşam, o ihtimal karşımda canlandı. Ben nasıl uzak durayım?” Karmen başını sallarken gözlerinde üzgün bir ifade oluştu. “Abi fazla ümitlenme. Arven ketum bir kızdır. Ölüyor olsa birinin karşısına geçip de ölüyorum demeyecek biri. Durumları biliyorsun.” “Biliyorum,” dedim kabullenmek istemesem de. Kahvaltı boyunca Arven'in geleceği anın sabırsızlığıyla cebelleştim. Dayım otele geçip oturalım biraz demişti ama işim olduğunu, birkaç saat sonra geleceğimi söylemiştim. Karahan şüpheyle beni incelese de ona da bir şey belli etmedim. “Buyur abi.” Karmen'in getirdiği kahveyi aldım. Dayımlar çoktan çıkmıştı. “Sağ ol güzelim. Ne zaman gelecek bu kız?” “Çıkmış evden. Yarım saate gelir.” Başımı sallarken fincan elimde sallandı. İlk çıktığım kıza açılırken bile bu kadar heyecan yaşamamıştım ben. Sanki tüm askeri yeteneklerimi karargahın kapısından çıkarken ardımda bırakmış gibiydim. Neydi bu kadar heyecan? Yarım saat bir saat oldu önce. Sonra iki saat… Sonra üç… Kısalmak yerine uzadı da uzadı dakikalar… Bir sigara yakıp avluda sabırsız bir şekilde volta atmaya başladım. Arven gelene kadar bir çiçek mi alıp gelseydim? Yok yahu! Açılmadan eline çiçek mi verecektim kızın? Olacak iş miydi? Reddetme ihtimali, kabul etme ihtimalinden daha yüksek olmasına rağmen heyecandan yerimde duramıyordum. Devran Ağa’nın gölgesi bir yanda, Hazar amcamın geçmişi öbür yanda… Herkesin geçmişle bir hesabı vardı, ama benim hesabım başkaydı. Ben Arven’i istiyordum, bu kadar basitti. Yıllardır içimde bastırdığım o ses, dün gece zincirlerini kırmıştı. Arven belki başta korkudan hayır diyebilirdi ama pes edecek değildim. Bir gün başkasına gelin olduğunu izlemek yerine, dibine kadar savaşırdım. Bir sigara daha yaktım. Dumanı gökyüzüne değil, yüreğimin tam ortasına dağılıyordu sanki. Dakikalar geçtikçe sabrım tükeniyordu. Askerde nöbet beklerken bile bu kadar zorlanmamıştım. Orada zaman işlemese de ne yapacağını bilirdin. Şimdiyse ne yapacağımı bilmiyordum. Zaman niye bu kadar ağır aksak işliyordu arkadaş? Öfkeyle sigaramı ayaklarımın altında ezdim. Ne yapıyordum ben? Bu ben miydim? Operasyon öncesi titremeyen ellerim, şimdi bir kıza açılacağım diye zangır zangır titriyordu. Büyük dış kapının açılma sesiyle bakışlarım kapıya döndü. Karmen bana bir bakış atıp uça uça, arabasından inen Arven'e sarıldı. İnsan bazen kuzenini bile kıskanabiliyormuş, şu an anladım. Uzun uzun yüzünü izledim. Görmeyeli aylar olmuştu. Her akşam farklı isimle açtığım hesaptan sosyal medyasına bakardım ama yüz yüze görmek başkaydı, çok başkaydı. Bakışları Karmen’den usulca bana döndü. Aylar sonra bir kez daha çarptı gözlerinin kahvesi gözlerime… İnsan kana kana suyu içerdi ya, ben kana kana içtim bakışlarını… Benim için imkansız olduğunu düşündüğüm için mi bu denli işlemişti içime bunca zaman? Halamın anlattığı saçma aile kehaneti miydi yoksa beni yüreğimin ortasından vuran? İnsan çevresinde gerçek aşkı görerek büyüdüğünde daha azıyla yetinmeye razı gelmiyordu asla… Yabancı olmuyordu sevdaya… Tanıyıp biliyordu kanımca… Aşktın sen, kokundan bildim seni, diyordu Cemal Süreya… Aşktı Arven, gönlüme düşen kirpiklerinin adediyle bilmiştim. Büyüleyici bakışlarının kurşun olup göğsümü dağlamasıyla anlamıştım. Karmen, Arven'le birlikte bana yürürken ben de ilk adımı attım sonunda sevdaya… İki yıldır köşe bucak kaçtığım tüm duygularımı bir zırh gibi üzerime geçirip sevdaya yürüdüm. Sevdanın yollarının acımasız, yarin gönlünün engebeli bir arazi olacağını öngörememiştim. Yürümeyi öğrenirken kanayan dizlerimiz gibi, sevdaya düşerken yüreğin kanayacağını tahmin edememiştim. Ne gelirse yardan, başım üstüne derken, beni tepetaklak edeceği hiç yoktu hesaplarımda… Gözleri gibi sureti de ruhuma işlenirken, ilk kez bu kadar yakından selamlaştı gözbebeklerimiz… Dudağının kıyılarına doğru kıvrılan, bir yabancıya sunulan minik bir gülüş peyda oldu yüzünde… Gür ve uzun kirpiklerinin altından bakan çikolata kahvesi gözleri bir kez daha ruhumun içine aktı şelale misali… Sevdaydı… Ben bilmiştim de, yaşarken öldüreceğini hiç düşünmemiştim. “Merhaba Arven,” dedim sözcüklerim ilk kez ona doğru havada süzülürken… Nasıl da zoruna gidiyordu insanın… Yıllardır sevdiği kadına, ilk sözcüğünün bir tanışma cümlesi olması… Basitmiş gibi… Yılların hiç anlamı yokmuş gibi… Yüreğimde her gece döktüğüm itirafların bir ehemmiyeti olmazmış gibi… Kalbinin içine girip ne durumda olduğunu bilmek isterdim. Benim kalbim gibi çarpıyor muydu merak ediyordum. Sözcükleri boğazına takılıyor muydu? Karmen'e kolayca dökebildiği uzaktan sevmelerini, sevdiği kişiye dökmek istiyor muydu mesela? “Merhaba,” dedi duygularını basit bir tanışma kelimesine sığdırarak. “Hoş geldin Rüzgar. Nasılsın?” Bir evetinle bahtiyar olacağım diyemedim. “Seni gördüm daha iyi oldum. Sen nasılsın?” “Teşekkür ederim, ben de iyiyim.” Bakışlarımı Karmen'e çevirdim. Zaman geçtikçe söylemesi daha zor gelecekmiş gibi bir cesaret dudaklarımı araladım. “Arven ile konuşmama izin verir misin?” Arven'in gözleri büyürken, Karmen başını sallayıp uzaklaştı. Arven'in yardım dilenen bakışlarına bakmamıştı. Derin bir nefes aldım. Sanki bir terörist başıma silah dayamış da son sözlerimi söylememi istiyormuş gibi hissettim. “Arven!” Zorlu bir nefes daha aldım. “Neler oluyor?” derken bakışlarını korumalara çevirdi. Bu konaktaki kimseden sır çıkmazdı da, paniği içime işledi. Bir odaya kapanıp konuşmayı ben de bilirdim de, Arven'i tehlikeye atmak istemedim. İnsanoğluydu nihayetinde, es kaza biri yakalasa olayı büyütüp iki ailenin daha beter düşman olmasına neden olabilirdi. Daha karşılıklı dururken bile yüzüne yerleşen panik ve korku bu kadar belirginse, sevgili olsak ne olurdu diye düşündüm. “İki yıl,” dedim aslında cevabını bilirken. Cevabını gözlerinin ta içinde görmüşken. “İki yıl önce bir çift göze vuruldum.” Heyecanla paniği birbiriyle yarıştı sanki… Dağlarda savaşa çok kez şahit olmuştum da, bir insanın gözbebeklerindeki savaşa ilk kez şahit oluyordum. “Sevdamı bir yüreğim bildi. Öğrendiklerim bir başkasının bilmesinden korktu ama dün gece senin bir başkasının olabileceği ihtimalini görmek, beni can evimden vurdu.” Bir zorlu nefes daha çektim ciğerlerime. Kim demişti kurşun yarası ağır olur diye? İnsanın kendi nefesi bile bazen bir kurşundan daha ağır olabiliyordu. “Gözlerinin kahvesinin aktığı tek kişi olmak istiyorum Arven. Yüreğinin bildiği tek sevda olmak. Benim yüreğim bir seni biliyor.” Gözbebekleri titreşti. Kirpiklerinin gölgesi bir ateşle parladı gözlerinin içinde… “Rüzgar,” diye soludu usulca. Ateş ve suyun bir arada olması mümkün değildi ya… Gözbebekleri yanlış çıkarıyordu bunu… Heyecanın ateşi, dolmuş gözlerinin ardında kalmıştı çünkü… “Ben sana aşık oldum Arven… İki yıl önce… Gözlerin kurşun gibi yüreğime işlediği gece…” Bir damla kirpiğinin ucuna takıldı. “Biliyorum zor gibi duruyor ama yeneriz geçmişin nefretini sevgimizle.” Yüreğimdeki umut ateşini söndürmek istermişçesine, kirpiğinine takılan damlalar iki yanağına düştü. “Özür dilerim Rüzgar. Yapamam.” “Gözlerinde kendimi görüyordum Arven yanlış mı görüyorum? Eğer öyleyse bir daha telaffuz bile etmem.” Başını olumsuz anlamda salladı. “Duyguların karşılıklı,” derken sesi titredi. “Uzun zamandan beri… Ama olmaz Rüzgar yapamam. İmkansız bir şey istediğin. Ben ailemi böyle zor bir durumda bırakamam.” “Deme Arven! Kestirip atma. İkimizde severken ne demek yapamam? Beni sevdiğini bile bile başkasının olmanı mı izleyeyim?” Kabul etmek istemiyordum bu reddedişi! Yüzüme itirafını dahi yapmışken nasıl kabul edebilirdim ki? “Olmaz! Başkası asla olmaz. Ama senle de olmaz Rüzgar. Anla beni! Tek bir şey değil ki üstesinden gelelim. Hangi biriyle savaşabiliriz?” O sırada telefonum çaldı. Zaman kazanmak mı, yoksa aklımı başıma toplamak için mi bilmiyordum. Telefonu açtım. “Efendim.” “İlk görev emri çıktı. Suriye’ye geçiyorsun,” dedi Albay. “Acil kod. Yarım saat içinde Şanlıurfa 20. Zırhlı Tugay Komutanlığına geç!” “Emredersiniz komutanım!” Telefonu kapatıp bakışlarımı korumaların en kıdemlisi olan adama çevirdim. Ne istediğimi anlamış gibi bir dakika içinde adamları başka yere yönlendirip boşaltmıştı avluyu. Karmen'in de mutfakta olduğunu biliyordum, oradan kimsenin çıkmasına izin vermezdi. Döndüm ve Arven’in gözlerine baktım. “Vazgeçmem,” dedim gözlerinin içine bakarak. “Bana vazgeçmeyi değil, savaşmayı öğrettiler yıllarca Arven. Beni sevdiğini ağzından duyduktan sonra asla vazgeçmem.” “Yapma böyle! Yine gidiyorsun bak! Kaç ay sonra geleceksin? Ya da yıl mı? Sen her gittiğinde ben hangi birisiyle savaşabileceğim tek başıma? Ben bilmem ki savaşmayı…” Arven'e doğru bir adım attım. Eğer geriye doğru kaçsa asla üstüne gitmezdim. Kaçmak yerine aramızdaki mesafelerin kapanmasına izin verdi. İki elimle yanaklarını tutup gözlerine baktım. “Ben sana savaşmayı da öğretirim. Gerekirse senin için de ben savaşırım. Ama vazgeçmem.” Dudaklarımı alnına bastırdım. Kalbi kalbimle yarışırmış gibi bedenime çarpıyordu. “Rüzgar,” diye fısıldadı yeniden. “Yapamam.” “Bırakmam,” dedim direnerek. “Şimdi gitmem lazım. Acil kod geldi Arven. Yoksa seni ikna etmeden çıkmazdım bu konaktan.” Sanki sözlerim tüm sözleri yutmasına neden olmuştu. “Yolun açık olsun Rüzgar. Dikkat et kendine. Allah'a emanet.” Bir kez daha alnından öptüm. Yanaklarını son bir kez dokunup okşayarak çektim ellerimi. Arven'i Karmen'le bırakıp yengemle hızlıca vedalaştım. Konağın kapısından çıkarken bir kez daha kavuştu gözlerimiz. O kapıdan çıkarken son kez yüz yüze geleceğimizi bilseydim, onu da kendimle birlikte o helikoptere sürüklerdim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD