10. Sensiz Nefes Alamıyorum

1207 Words
ARVEN “Bu ne hazırlığı böyle?” Karmen koluma girip beni çardağa doğru çekiştirdi. “Misafir gelecekmiş,” dedi omuz silkerek. “Beni niye çağırdın o zaman Karmen ya? Yarın görüşseydik.” “Annemle, babamın misafiri! Biz çıkarız odama,” dedi gözlerinin içi parlarken. Hali ve tavrı gözüme bir tuhaf gelince kaşlarımı çatarak gözlerine baktım. “Sen benden ne saklıyorsun?” “Evhamlı mısın kızım? Senden ne saklıcam! Allah Allah!” Çalışanların koşturmasını izledim birkaç saniye. “İyi bakalım. Sen ne anlatacaksın? Çağırdın telaşlı telaşlı. Evlerimiz yakınmış gibi. Babam ‘akşam olacak ne gidiyorsun?’ diye söylendi. Dedim ‘Karmen’in canı sıkkın.’ ” “Keşke yakın otursaydık ya, o zaman bu kadar taş koyamazdı.” “Aynen.” “Eee!” diye sordum sabırsız bir sesle. ‘Yardımına ihtiyacım var, acil gel!’ demişti ama geldiğimden beri bir şey dediği yoktu. Sanki kolaydı o kadar yol için babamdan izin alıp durmak! “Ne eeesi?” “Karmen sen beni deli mi edeceksin? ‘Yardıma ihtiyacım var,’ dedin, geldim. Susup duruyorsun. Ne oldu anlatsana!” Karmen bir an boş boş yüzüme baktı. “Yaa,” dedi sonunda. “Babama biri görücü göndermiş. Babam da ‘gelin,’ demiş.” Gözlerim neredeyse yerinden fırlayıp yere düşecekti. “Sen yanlış anlamışsındır, Ezman amca istemediğin kişiye seni vermez.” “Vereceğim demedi de! ‘Gelsinler,’ demiş ama. Babam normalde ‘gelsinler’ de demezdi sen biliyorsun.” Hazırlanan sofraya göz atarken “ay yoksa seni mi istemeye geliyorlar bu akşam?” “Yok seni!” “Haa?” “Ay yok, yani! Sanmıyorum.” Sonra kaşları çatıldı. “Olabilir mi?” “Bana mı soruyorsun? Ay sende bir aptallık var bugün.” “Ben ne dediğimi biliyor muyum? Panik oldum işte. Annem de bir şey söylemiyor.” Dudaklarını kemirdi. “Kim istiyor bilmiyorum.” Ezman amca mangal hazırlığına girişen adamları izliyor, sürekli tarif ediyordu. Hala Karmen'in söyledikleri saçma geliyordu. Herkes bilirdi Ezman amcanın okuyan kızını kimselere vermeyeceğini… O sırada telefonuna mesaj geldi. Mesajı okuyan Karmen iki dakika sonra “birazdan gelirler biz odama çıkalım,” diyerek beni çekiştirdi. “Sen bir işler çeviriyorsun,” dedim yine şüpheye düşerek. Ne kaçmıştı bu kızın içine? Odasına girdik. “Ben birinden hoşlanıyorum,” dedi dan diye. Parmaklarıyla oynamaya başladı. “Sadece üç kere karşılaştık.” “Ve benim bundan haberim yok,” derken kaşlarım çatıldı. “Birazdan hoşlandığım kişi de gelenler arasında olacak. Annemlerin yanında belli ederim diye çok korkuyorum.” O sırada konağın kapısında gürültü olunca bakışlarımı cama çevirdim. Rüzgar önde arkasında dört erkek bir kız içeriye girerlerken neredeyse pencereden düşüyordum. Bakışları sanki beni elleriyle koymuş gibi buldu ve gözlerimiz buluştu. Dört yıl sonra… Kalbim veryansın ederken bakışlarımı zorlukla koparıp Karmen'e döndüm. “Bana yalan söyledin.” “Özür dilerim. Çok yalvardı Arven.” Elimi kolumu nereye koyacağımı şaşırdım. Resmen kapana kıstırmıştı beni. İzne geldiği zamanları bilir, buraya gelecekse de özellikle uzak dururdum bu konaktan. Uzaktan ona karşı dik durmak kolaydı da, yüz yüze geldiğimiz anda karşı koyamayacağımı iyi biliyordum. İlk kez itiraf yaptığı zaman bile ‘yapamam,’ demelerimi umursamamıştı. ‘Hayır’ı cevap olarak kabul etmek mizacında yoktu. “Beni nasıl bir durumun içine soktuğunun farkında mısın Karmen!” Sesim yaşadığım gerginlikten dolayı birkaç ton yüksek çıktı. Karmen dudaklarını büzüp başını eğdi. “Artık yüzleşmeniz gerekiyordu. Daha ne kadar kaçacaksın?” “Kaçmak benim tercihimdi,” dedim hışımla. “Sen bana tuzak kurdun, yanımda olmak bu kadar zor mu?” Bir yanım koşup boynuna atlamak istiyordu. ‘Hadi, birlikte savaşalım,’ demek istiyordu. Ama Rüzgar kaç cephede savaşabilirdi ki? O zaten sürekli bir savaşın içindeydi. O yokken ben nasıl savaşacaktım peki? Öyle çok özlemiştim ki… Kısacık bir bakış bile içimdeki yangına bir parça su olmuşken, nasıl kaçacaktım bu saatten sonra? Kaçmak istesem bırakacak mıydı Rüzgar? “Konuş bir kere. İstemezsen, yüzüne söylersen o da anlayacaktır.” Anlamıyordu. Sevdiğimi itiraf etmekle başta hata yapmıştım ben. ‘Başkasını seviyorum,’ deyip en başında reddetsem şu an bu durumda olmayacaktık. Onu sevdiğimden dolayı geliyordu bu özgüveni… Hem ben yüzüne bakarak nasıl söyleyebilirdim ki istemediğimi… Koridordan duyulan ayak sesleri iyice yaklaştı. Kalbim deli gibi çarpıyordu, Karmen'in yüzüne öylece bakakaldım. Rüzgar’ın varlığını sadece pencereden değil, artık evin duvarlarından bile hissediyordum. Ayağa kalkıp hızla kapıya yöneldim. Kalabalık içinde cesaret edemezdi belki. “Ben gidiyorum.” Karmen hemen önüme atladı. “Hayır! Gitme, lütfen! Kaçarsan daha beter olur. Babam şüphelenir, Rüzgar abim durmaz artık Arven!” Adını duyunca nefesim düğümlendi. Dudaklarım istemsiz titredi. “Ne yapacağım?” Tam o anda kapı vuruldu. Bir saniyelik sessizlik çöktü. Sonra kapının arkasından derin, tanıdık ve özlediğim sesi duyuldu. “Karmen kapıyı aç.” Kanım çekildi. İçimdeki bütün duvarlar bir anda çatlarken Karmen telaşla bana baktı. “Ne yapacağım ben?” diye fısıldadım yeniden, ellerim ter içindeydi. Karmen sadece yutkundu, “kapıyı açmam lazım,” dedi yumuşak bir sesle. “Rüzgar abim sabrını yeterince tüketmiş durumda Arven. Herkesin içinde yapmasındansa burada konuşun.” Geçip kapıyı açtı. Yalnızca ellerimi değil, bedenimi bile nereye koyacağımı şaşırmış durumdaydım artık. Odanın ortasında öylece ayakta kalmıştım. Karmen kapıyı açınca göz göze geldik. İçeriye doğru hızlı bir adım atıp kapıyı arkasından kapattı. Dört yıl önce insanlar yanlış anlamasın diye dikkat eden o adam değildi artık. Gençliğinin yumuşak hatlarını geride bırakmıştı. Yüzü, sert geçen yılların ve üstlendiği sorumlulukların izlerini taşıyordu artık. Çehresine oturan kararlılık, bakışlarına yerleşen keskinlik… Askerlik yalnızca üniformasına değil, ifadesine de kazınmıştı. Gözlerindeki disiplin, her emrini sorgusuz uygulatacak bir güce dönüşmüştü. Gözlerim kaçacak yer arıyordu ama onun bakışları demir kelepçe gibi beni kıskaca alıyordu. “Gitmem lazım,” dedim panik olmuş bir şekilde. “Benden daha ne kadar kaçacaksın, Arven?” dedi, alçak bir sesle. Sanki bir komut veriyormuş gibiydi. Boğazım kurumuş gibi hissettim, yutkunamadım. Ellerim terliydi, içimdeki fırtına kabardıkça kabarıyordu. Kaçmak istiyordum ama ayaklarım yere çivilenmişti sanki… Sözlerinin ağırlığı odaya çökünce nefes almam bile zorlaştı. Bana doğru bir adım attı. Ölçülü, tereddütsüz, disiplinli… Gözlerindeki fırtına ise, kalbinin hiç de öyle sakin olmadığını ele veriyordu. “İki yıl…” derken dudaklarının kenarı gerildi. “İki yıl boyunca benden saklandın. Her defasında kapı duvar oldun bana!” Yutkundu. Bakışları yüzümde gezinirken omuzları gerildi, sanki savaş meydanındaymış gibi tetikteydi. “Ben düşman değilim ki, niye savaşıyorsun benimle?” diye ekledi, sesi bu kez daha yumuşak ama öfkeyle çatallıydı. Elimi istemsizce yumruk yaptım. “ ‘Savaşırız,’ diyen sendin, ama bir gittin iki yıl haber alamadım,” diyebildim zorlukla. “Ben sensiz nasıl savaşayım? Yine gideceksin, yine uzun süre ortalarda olmayacaksın, ben nasıl baş edeceğim?” Kaşlarının arasındaki çizgi derinleşti. Öfke ve kırgınlık aynı anda aktı gözlerinden. Bir anlığına, her şeyi bırakıp boynuma sarılacak gibi geldi ama kendini tuttu. Çenesini kaldırdı, sesini yeniden sertleştirdi. “O zaman yüzüme söyle. Bir daha beni istemediğini, kalbine gömdüğünü söyle. ‘Seni savaşmaya değer bulmuyorum,’ de! Söyle ki ben de inanayım.” Kalbim boğazıma dayanmıştı. Oysa bunu söyleyebilecek güç hiç olmamıştı ki bende. “Yapma Rüzgar! Mesele o değil ki!” “Ben dayanamıyorum artık!” diye isyan etti. “Bir şey kopuyor içimde tarif edemiyorum.” Bakışlarım gözlerine takıldı. Benim farklı bir durumda olduğumu mu sanıyordu? O beni nasıl düşünüyorsa, ben de öyleydim. O nasıl kahroluyorsa ben de farklı değildim. Acı çekmek ona özgü değildi. Keşke bir kez olsun benim tarafımdan bakmayı deneseydi. “Ben yalnızca sana baktığımda, seni düşündüğümde bir kalbim olduğunu hatırlıyorum,” dedi iç çekerek. “Ben sensiz nefes almaya çalışmaktan yoruldum. Ben artık sensiz nefes alamıyorum Arven!”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD