4.BÖLÜM

1980 Words
Kesinlikle yanlış görmüyordum, orada oturan Uğurcan'dan başkası değildi. Nasıl olur diye düşünürken aynı zamanda elim ayağımın birbirine dolandığını fark ettim. Ondan nefret etmeme rağmen yine onu her gördüğümde bu duyguyu yaşıyordum, ilk gün ki gibi yine heyecanlanıyordum. Biraz durup öylece bekledim, yanına gidip gitmemekte tereddüt yaşıyordum. Bir an kalbimin sesini dinleyerek yürümeye başladım, gitmek istemesem de sanki gitmem için ayaklarım beni zorluyor gibiydi. Hiçbir şey söylemeden yanına giderek banka oturdum.  "Seni ne zaman özlesem hep buraya geliyorum." Bu çocuğun amacı neydi ki? Ne yapmaya çalışıyordu, amacı neydi bunun? Madem beni bu kadar özlüyor, neden ayrıldık ki biz? Hiç bir şey söylemeden dalga geçer gibi güldüm. Sinirlendiğimi kesinlikle anlamış olmalıydı ki anlasın bir zahmet.  "Aslında seni her dakika özlüyorum fakat burası sadece bu saatlerde güzel, o yüzden gece yarısı gelmeyi tercih ediyorum." Bu çocuk ya gerçekten aptaldı ya da ne istediğini bilmeyen şımarığın teki. Madem bu kadar özleyecektin ne diye ayrıldın be adam! Gözlerim dolsa da ağlamamaya çalışarak ayağa kalktım gitmek için yeltendim ama elimden tutarak buna engel oldu. "Özür dilerim." Saçmalığa bak, bir insanın kalbini kırdıktan sonra özür dilesen neye yarar ki? "Ne için özür diliyorsun Uğurcan?" Dalga geçercesine güldüm. "Yüzüstü bırakıp gittiğin için mi?" Evet tam da böyleydi, bu durumda onun karşısında ağlamaktansa güçlü gözükmeyi tercih ederdim. Ayağa kalkarak diğer elimi de tuttu, buna engel olmak istesem de ne yazık ki ona gücüm hiç yetmiyordu. "Eylül bak, gerçekten mecbur kaldım."  "Neye mecbur kaldın Uğurcan?" Ellerimi geri çektim. "Boğazına bıçak falan mı dayadılar benden ayrıl diye?" Bir derdi vardı belliydi, ağzından söz olmak da hiç kolay olmuyordu ki tam bir ketumdu.  "Bunu sana şimdi anlatamam, zamanı geldiğinde öğreneceksin söz veriyorum. Ama bana ihtiyacın var Eylül, birbirimize ihtiyacımız var. Böyle bir zamanda seni bırakıp gidemem, sana sırt çeviremem." Kollarımı sımsıkı kavramıştı, canım yanıyordu ama gözleri gözlerimden başka hiç bir şeyi görmüyordu, dokunsam ağlayacak gibiydi.  "Hep aynı şeyler, sen bir kere gitmek istedin ve gittin geri dönüşü yok tamam mı? Bırak kolumu şimdi." Kolumu daha da fazla sıkmaya başlamıştı fakat o kadar sinirliydi ki canım yanar mı pek umurunda değildi. Gözlerim dolmaya başlarken beni kendine çekti ve boyun girintime başını koyarak sarıldı. Karşılık vermemiştim fakat içimden bir şeyler koparılıyordu sanki. "Eylül lütfen senden sadece bir kez daha şans istiyorum." Omzumda bir sıcaklık hissedebiliyordum, sanırım ağlıyordu. "Lütfen, belki bir kaç ay sonra..." Kendimi geri çekmek istedim ama bırakmıyordu. Uğurcan biraz duraksadı. "Sadece yarın ne olacağımızı bile bilmiyoruz, belki her şey için geç olabilir." Omzuma minik bir öpücük bıraktı ve yeniden devam etti. "Beni bırakma." Gözlerimi sımsıkı kapatarak daha fazla ağlamamak için çabaladım ama pek mümkün olmuyordu, gelen hıçkırığa engel olamamıştım. "Lütfen." Sürekli aynı şeyleri tekrarlayıp duruyordu, en sonunda dayanamayarak ben de ona sarıldım. "Sadece son bir şans, dahası olmayacak."  Bu kadar çabuk teslim olacağımı düşünmemiştim, ona karşı koyamadığımı fark ettiğim her an ona ne kadar da âşık olduğumu fark ediyorum. Kendini geri çekerek gülümsedi. "Gül artık." Yapmacık bir şekilde gülümseyerek onu geçiştirdim. Elbette sinirim hala tam olarak geçmiş sayılmazdı ve aynı zamanda onun da hâlâ ağladığını fark ederek ellerim ile gözyaşlarını sildim. "Erkekler ağlamaz, bebekler ağlar ve ağlayınca tam bir sümüklü oluyorsun." Sesli bir şekilde güldük çünkü bu onun lafıydı. Hep bana öyle derdi, tekrar birbirimize sarılarak her şeyi geride bırakmaya karar verdik. Sanki gidecekmiş gibi konuşuyordu ama bu düşünceyi bir kenara bırakarak banka oturdum ve yıllardır görmüyormuş gibi sımsıkı sarıldım, kokusu kesinlikle huzur veriyordu. Birkaç saat sonra; Evimin önüne geldiğimizde ışıkların hiçbiri yanmıyordu, muhtemelen annemler hâlâ gelmemişlerdi. En kocamanından yeniden birbirimize sarıldık, kısa vadeli de olsa ayrılık vaktiydi.  "İyi geceler minik kuş." Yanağıma öpücük kondurunca gülümsedim. "İyi geceler." Arkamı dönüp gidecektim ki geriye bakmadan edemedim. Gitmeden son bir kez bakayım istedim ama kendimi yeniden onun yanında buldum. Son bir kez sarıldım, bırakmak istemiyordum "Neyse, bu kadar sevgi gösterisi yeter ben artık eve gidiyorum." Kısa soluklu bir kahkaha attım. "Çok kötüsün ama bunu ödetirim." Ukalâca bir tavır ile göz kırpınca gözlerimi devirerek arkamı döndüm.  Odama girmem ile beraber kendimi yatağa atmam bir olmuştu, tam bir aşk sarhoşu gibi tavana bakarak aptalca sırıtmaya başlayınca fark ettim ki yalnızlık gerçekten kimsenin yaşamak istemeyeceği kadar ağır ve zor bir şeymiş.  Telefonum ısrarla çalarken panikle onu arıyordum, dün gece o mutlulukla nereye attığımın farkında bile değildim. Birkaç dakikalık sıkıcı bir arayışın ardından nihayet sesin geldiği yeri bulmuştum, telefonum çantamın en derinliklerine gizlenmiş ve sanki çıkmamak için direniyordu. Telefonun ekranında uğur böceğinin adını görünce gülümseyerek açtım ve kulağıma götürdüm. “Günaydın uykucu şirin, sonunda uyanabildin.” dediğinde kendi kendime güldüm. “Günaydın, gerçekten de bayağı uyumuşum.” derken telefonun diğer ucundan gelen gülücükleri duyabiliyordum. “Olsun meleğim, uykunu aldıysan sorun yok. Bak ne diyeceğim, kahvaltı yapmadan evden çık sana bir sürprizim var.” Kaşlarımı çattım. “Ne sürprizi?” “Adı üstünde sürpriz tabii ki söylemem, bu arada Ayşe’de kalmak için annenden izin alsan ne güzel olur.” deyince gözlerimi devirdim, iki cihan bir araya gelse annem benim başka bir yerde kalmama izin vermezdi. “Kim ben mi izin alacağım? Annem izin verecek ve bizde bunu göreceğiz sen buna inanıyor musun uğur böceği?” “Burada seni sıkmıyorlar en azından bir şansını denesen hem izin vermezse Ayşe’den rica ederiz o da izin alır.” “Yapmam, öğrenirlerse iyi şeyler olmaz biliyorsun.” “Öğrenmezler bana güven.” derken sesi oldukça ikna ediciydi. “Şansımı deneyeceğim.” “İşte bu, benim sevgilimden de bu beklenirdi.” dediğinde gülümseyerek telefonu kapattım ve annemin numarasını tuşlayarak telefonu ikince kez kulağıma doğru götürdüm. Birkaç çalıştan sonra annem telefonu açmıştı. “Annecim ne yapıyorsunuz?” “Oturuyoruz bebeğim az sonra dışarı çıkacağız, sen kahvaltını yaptın mı?” “Hayır annecim yapmadım da ben sana bir şey sormak için aramıştım.” Sorup sormamakta hâlâ tereddüt ediyordum. “Sor bakalım.” “Şey…” Nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum. “Eylül geveleme kızım.” “Anne ya Ayşe'nin anne ve babası evde yokmuş, onlarda kalabilir miyim?" Son kelimeleri o kadar hızlı söylemiştim ki anlamış mıydı bilmiyorum. "Tamam ama yaramazlık yapmak yok." Elimde evet işareti yaparak kendi kendime sevindim, bu kadar çabuk izin vereceğini bilseydim stres yapmazdım. "Yok annem yaramazlık yapmayacağız, teşekkür ederim çok öpüyorum." Gülümseyerek telefonu kapattım ve üzerimi giyinmek için odama yöneldim. Üzerimi giyindikten sonra kapıya doğru yöneldim. Kapıyı açmam ile beraber karşımda Uğur böceğini görmem bir oldu. "Ne işin var burada?" Gülümsüyordum. Birkaç dakika sonra konuşmaya başladı. "Çok güzel olmuşsun, seni almaya gelmiştim ama istemiyorsan ben gideyim?" Arkasını dönüp gidecekti ki kolundan tutarak onu geri çevirerek boynuna sarıldım. "Nereye gidiyoruz?"  "Kızım sen ne meraklısın böyle, gidince görürsün." Kapının önüne çıktığımızda BMW 3.20d duruyordu bu arabanın onun olma ihtimali var mıydı ki? "Araba ağabeyimin, bugünlük ondan çaldım." Gerçekten dönüp iki kez baktırtacak derecede güzel bir arabaydı. Yine nasıl bir delilik yapacaktı merak ediyordum, eğer ki yalanımız ortaya çıkarsa ben biterdim herhalde. "Ayşe’ye haber vermeyi unuttum." Telefonumu çıkarıp onu arayacaktım ki Uğurcan beni durdurdu. "Ben hallettim merak etme."  "Bakıyorum da her şey düşünülmüş." Kaşının tekini kaldırarak güldü. "Tabii ki. Senin için değer." Keyfim fazlasıyla yerine gelmişti. Radyoya uzanarak açtım, şansıma Calprit-Fiesta şarkısı yeni giriş yapmıştı. Yarım saatlik bir yolculuğun ardından ormana doğru giriş yapınca göl kenarına geldiğimizi anlamıştım. "Nereye gidiyoruz biz?"  "Seni kaçırmaya karar verdim." Gülüyordu. "Biraz bekle az kaldı." Meraklanmaya başlamıştım ama arkama yaslanarak yola baktım, daha fazla üstelersem sinirlenebilirdi. Göl kenarına geldiğimizde dağ evlerini fark ettim. Tabii ya dağ evi, onların burada bir evi vardı.  Arabadan inerek etrafı incelemeye başladım, eve bakmaktan etrafa bakmak aklıma gelmemişti bile. Elimden tutarak beni yönlendiriyordu, başım öne doğru eğildiğinde piknik malzemelerini ve örtüyü fark ettim. "Bunları sen mi yaptın?"  "Tabii ki, hepsini senin için yaptım." Sofraya oturduktan sonra masayı inceledim. "Ah-ha! Yalancı. Bunların hepsi hazır yiyecek." Elbette ki her ne kadar hazır olsa da düşünmesi yeterliydi benim için, biraz atıştırdıktan sonra uğur böceğinin dizlerine uzandım. Saçma sapan çocuksu hikâyelerimden anlatmaya başladım, aşırı saçmalardı ama anlatmayı nedense çok seviyordum.  Her şey ne kadar güzel giderse gitsin istemeden de olsa takıldığım bir konu vardı elbet. "Benden neden ayrılmak istedin?" Sanırım sormazsam rahat edemezdim. "Şimdi nereden çıktı bu? Gerginliğe ne gerek var ki?" Benden neden ayrıldığını bilmek benim de en büyük hakkımdı. Sinirlenmeye başlamıştım. Dizlerinden kalkarak oturur pozisyona geldim. "Söyle merak ediyorum, bilmek hakkım."  "Zamanı gelince söyleyeceğim dedim ve cidden önemli bir şey değil sadece benim aptallığım. "  "Önemli bir şey olmasa ayrılığa gitmezdi, söyler misin?" Sabaha kadar bu şekilde ısrar edebilirdim.  "Meleğim ne gerek var ki bunları konuşmaya boş ver." Tamam, dananın kuyruğu kopmaya hazırlansın o halde. "Söylemezsen giderim." Kendinden emin bir tavırla bana baktı. "Tabii ki gidemezsin."  Tavrı beni daha da fazla sinirlendirmişti, ne düşündüğü ya da ne yaptığı cidden umurumda değildi. Sofradan kalkarak hızlıca yürümeye başlayınca arkamdan koşarak kolumdan beni geri çevirmeye çalıştı. Kolumu hızlıca ondan çekerek yürümeye devam ettim. "Öyle mi küçük hanım?"  Söylediğini umursamayarak yürümeye başladım. Bir kaç dakika sonra bir el benim bacaklarımdan tutup ters kaldırınca çığlığa hâkim olamamıştım. Beni indirmesi için ne kadar tepindiysem hiç biri işe yaramamıştı. Arka cebinden cüzdanını çıkartarak içine baktım, her zaman merak etmiştim zaten. Cüzdan'ın resim koyulan kısmında benim resmim vardı. "Vay." Kendi kendime söylenerek gülüyordum. "Bunu yaptığın için görüşeceğiz." Umursamayarak resmimi cüzdana koyarak cüzdanı yeniden cebine koydum. Dağ evine girdiğimizi anlayınca etrafı incelemeye başladım, nasıl olsa beni yatağa kadar indirmeyecekti. En sonunda beni yatağa bırakarak ellerini iki yanımdan uzattı.  "Bana bak." Ona bakmamakta ısrarcıydım, etrafı inceliyordum. En sonunda elleri ile boynumdan tutarak ona bakmamı sağladı. "Seni kaybetmeyi bir daha göze alamam, gitmene asla izin vermem. Bu gece benimsin ve lütfen sorun çıkarmadan güzel bir gece geçirelim."  Aslında haklıydı uzatmaya gerek yoktu, yan tarafımdaki yastığa uzanarak kafasına geçirdim. "Pislik herif, söylemezsin ha!" Aralıksız vurmaya devam ediyordum, henüz bana karşılık verememişti. Biraz sonra altımdan kurtulmayı başararak ayağa kalkınca aynı şekilde bende ayağa kalktım, yatağın üzerinde yastık savaşı yapmaya başladık. Son hamlemi vuracaktım ki beni belimden yakalayarak yatağa yatırdı. Kollarını başımın yanına doğru uzatmıştı, nefes nefese öylece birbirimize bakıyorduk. "Seni seviyorum." Gözlerinden içtenliği oldukça belliydi. Yanaklarını ellerimin arasına alarak dudağına minik bir öpücük bıraktım. "Ben de seni seviyorum uğur böceği."  "Pasta mı yapsak?" Gözlerimi açarak gülümsedim. "Çikolatalı olacak ama?" Hızlıca yataktan kalkarak yürümeye başladım aslında istersek hazır alabilirdik ama bunun pek bir anlamı ve özelliği olmazdı. Pasta kremasını hazırlarken Uğurcan'ın burnuna sürdüm ve gülümsedim. Tam bir şapşal gibiydi, burnunu öperek kremayı temizledim. Benim yaptığıma karşılık oda kremayı dudaklarıma sürerek öptü.  "Neden böyle bir şey yaptın ki?" Tamam, aşırı saçma bir soruydu. "Her şeyin tadı senin dudaklarında ayrı güzel." Âşık olmak için binlerce sebebim vardı, bu da en ufak olanlarından bir tanesiydi. En şanslı kızlar listesinde adım ilk sıralarda yer alıyor olmalıydı, ne derler çirkin talihi işte.  * Saat 21.30'u geçerken Fanaa’yı izlemeye karar kılarak koltuğa yerleştik. Elini boynuma dolamıştı ve bende elimi göğsüne koymuştum, şu dakikaya kadar annemde aramamıştı yani kısacası keyfime diyecek yoktu. Bana baktığını fark edince aynı şekilde ona bakarak güldüm. Film izlemek yerine beni izlemeyi tercih ediyordu, utandığımı fark ederek ona daha sıkı sarıldım ve göğsüne biraz daha yumuldum.  Yeniden ona doğru baktığımda hâlâ bana bakıyordu. "Filmi izlesene." Aptalca gülüyordum. "Seni izlemek çok daha güzel." Uzaktan bir öpücük yollayarak yeniden filme odaklandım, utanıyordum işte ne yapayım?  "Bu gece hiç bir şey düşünmeden sadece sana sarılarak uyumak istiyorum." Sıkıntılı bir ses tonu ile konuşuyordu, aklına yine ne gelmişti kim bilir.  "Öyleyse hadi uykuya uğur böceği." Filmi kapatarak yatak odasına geçtik, şu ana kadar bir filmin sonuna bile geldiğimi hatırlamıyorum zaten. Yatağa uzanarak Uğurcan'ın kollarının arasına girdim, son derece huzurlu ve rahattı. Onun nefesini hissederek, kokusunun verdiği huzur ile kendimi uykunun en derinliklerine bıraktım.  5 saat sonra; Gözlerimi açtığımda uğur böceğinin kolları arasındaydım, hava henüz aydınlanmamıştı bile. Saate gözlerim kaydığında 05.30 olduğunu fark ettim. Güneşin doğmasına çok az bir zaman kalmıştı, aklıma bir fikir gelince uğur böceğini dürttüm. "Uyan." Anlamsızca bana bakıyordu. "Ne oldu eşek sıpası?" Sessizce fısıldadım. "Güneşin doğuşunu izleyelim mi?" Kaldırdığı kafasını yeniden yastığa bırakarak gözlerini kapattı. "Eylül yat uyu, saat kaç haberin var mı?"  "Evet var, neyse uyu sen ben izlerim." Yataktan kalkmaya hazırlanırken beni belimden yakalayarak kendi kaldırarak balkona çıkarttıktan sonra oradaki kanepeye oturttu. "Baş belası." Dil çıkartarak gülümsedim ve başımı omzuna koydum. Önemli olan güneşin doğuşunu izlemek değildi önemli olan onun kolları arasında güneşin doğuşunu izlemekti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD