AYAZ Arabanın kapısını öfkeyle kapattım. Toz ve barut kokusu içime işlemişti. Kolumdaki sargı, hafifçe sızlıyordu. Görevin son anları, özellikle o ağaçtaki iki ceset ve üzerlerindeki o iğrenç mesaj, beynimin derinliklerine kazınmıştı. ARAŞTIRMAYIN. Hemen sonrasında ise bir kurşun kolumu sıyırıp geçti. Doğruca Albay Cevdet Akalan’ın ofisine yürüdüm. Koridordaki askerler selam durdu, ama ben onları neredeyse görmeden geçtim. Öfke ve birikmiş bir gerginlik, her adımımda daha da katlanıyordu. Kapıyı çalıp gel sesinden sonra içeri daldım. Albay, masasının arkasında, elinde bir dosyayla oturuyordu. Başını kaldırıp bana baktı. Yüzündeki ifade, zaten bekliyor olduğunu söylüyordu. “Yüzbaşı,” ded sesi yorgun ama otoriter. “Görüyorum ki görev... beklediğimiz gibi bitmemiş.” “Beklediğiniz gibi

