Kutay Alavaris tam karşımdaydı.
Nabzım, camda silikleşmeye başlayan buhar misali dengesizdi. Öyle bir çarpıyor, öyle bir afallatıyordu ki bedenim; her bir uzuvumu baştan ayağa titretecek kadar kastı kendini. Gerildiğimi damarlarımda akan kana kadar her zerremde hissettim. Korku, tohumlarını içime bırakıp kaçmıştı ama benim toprağım korkuyu filizlendirmezdi. Benim toprağımda korkuya yer yoktu. Öyleyse bedenimi kasıp kavuran, nabzını serzenişiyle sarsan bu his... Neyin nesiydi?
Alavaris hissi.
Böyle bir duygu var mıydı bilmiyorum ama hayatım boyunca yaşamadığım şeyleri bana yaşatan bu adam, kesinlikle bu hissin temeliydi.
Lanet olası kehribarlar kusursuz güzelliğine rağmen korkutucuydu. Ama korkmuyordum.
"Defalarca söyledim sana Elisa. Burası benim cehennemim, sen benden izinsiz nefes dahi alamayacakken gerçekten kaçabileceğini mi düşündün?"
En azından denedim seni piç kurusu. Sana teslim olmamayı denedim!
"Tanrı'nın bu hayatta bana gönderdiği en büyük cezadan kaçmaya çalışıyordum. Ama şeytan beni yine buldu."
"Rolleri karıştırma!"
Sesi tehlikeliydi. Kalbimin ortasına lavlarını bırakıp esrarıyla sarsacak kadar tehlikeli...
"Şeytan olan sensin ve ben, senin cehenneminim. Sen ise piyon, köle... Artık adı her neyse. Değersiz bir taşsın, bir kuklasın Elisa."
Orospu çocuğu.
"Neden bana bunu yapıyorsun?"
Bileklerini kavradı. O kadar sert sıkıyordu ki ağzımdan bir inilti firar etti. Dizlerimle kasıklarına bir tekme geçirmeyi denedim ama refleksleri hızlıydı. Tuttuğu gibi çevirdi ve yüzüm duvara gelecek şekilde yapıştırdı.
Bir eliyle saçlarımı tutmuş ve diğer eliyle ellerimi arkadan kilitlemişti.
Nefesini boynuma üflediğinde ürperdim. Arkamdaki varlığını içimdeki bütün boşlukları dolduracak kadar net bir şekilde hissediyordum.
Ama başka bir şey vardı. Aşinası olmadığım, içimdeki zevk zincilerini kıracak kadar güçlü bir tutku...
Siktir, ondan böylesine nefret eden duygularım neden arzuya teslim olmuştu?
"Oyun bitti Elisa. Artık gerçek ateşi hissetmenin vakti."
İtiraz etmedim, karşı koymadım. Aptal gibi davranmayı kestim. Çünkü farkındaydım, o benden çok daha güçlüydü. Bütün kurallar onun lehine, benim aleyhime işliyordu.
Karşı koymayacaktım. Kendimi ona teslim etmiş gibi yapıp sinsice ona yaklaşacaktım.
Bir yolu olmalıydı. Bu adam, bu kadar yıkılmaz olamazdı.
Elbet bir zaafı, bir kırılma noktası vardı, olmalıydı. Ve onu bulduğum an... İşte o zaman ben onun değil, o benim piyonum olacaktı.
"Seni a-"
"Kes."
Tek kelimeyle dediğini yaptı. Ağzımdan dökülüp zehrini ona akıtmak isteyen cümleler kesildi. Lâl olmuş bir şekilde baktım yüzüne. Nefretten başka duygu yoktu gözlerimde.
"Tek kelime etme."
Emri, bir ihtilal gibi sarstı düşüncelerimi. Karşı koymak için çırpındıkça dibi görmüştüm. Şimdi şeytanlarım suskundu. Mantığım çalışıyordu. Bu adama, bu kehribar gözlü cehennemle ters düştükçe beni ateşe atıyordu.
Peki ya ben, bile isteye onun ateşine yürürsem?
Bileğimi sertçe kavradı, normal bir insanın çeviremeyeceği kadar ağır bir taşlarla döşeli kapıyı tek hamlede açtı ve beni sürüklercesine dışarı attı.
Tekrar bileğimi tuttuğunda geri çekip suratına okkalı bir tokat geçirmek istedim ama yapmadım.
Çünkü bunun bedelini bana ağır ödetirdi.
Ne kadar ilerledik bilmiyorum. Az önce ondan kaçmaya çalıştığım ama başaramadığım sorgu odasındaydık yine.
"Otur."
Sandalyeyi çekip oturdum. O da karşıma geçti. O an şunu fark ettim ki ona itiraz etmediğim sürece bana zarar vermiyordu.
Eğer şimdi ona itiraz edip küfür etseydim kendimi okkalı bir kavganın içinde bulacaktım. Evet, en iyisi onun dediklerini yapmaktı.
Sadece şimdilik yapıyorum.
Unutma ki bunun sonrası da olacak Alavaris.
"Testi geçtin Elisa."
Bıkkın bir nefes, sıcak dudaklarımdan usulca döküldü. Cümlelerini anlamıyordum. Anlayacak kapasitem olmasına rağmen anlayamıyordum. Bir cehennemin giriş sözleri gibiydi onun dudakları.
"Ne testi Allah'ın cezası?"
Tıslama gibi tuhaf bir şekilde dudaklarımdan dökülen ton, şaşkınlıkla süsledi içimden geçenleri. Bu adam, benim ayarlarımla oynuyordu.
"Oyuncağım olmaya layık mısın, testi."
Piç kurusu.
Bunu söylerken zevke gelmişti sanki. Öyle mutlu söylüyordu ki... Hele de yüzümdeki o sırıtış ifadesi...
Keşke suratına okkalı bir yumruğu geçirebilseydim Alavaris.
"Ben senin oyuncağın olmaya layık olsam ne olur ki? Sen, benim çöpüm bile olmaya layık olamadıktan sonra..."
Sinirlenmişti. Söylediklerim onu sinirlendirmişti. Bu, o kadar hoşuma gitti ki tarif etmeye hiçbir kelime yetmezdi.
"Boynunda düşmanın imzası olan birine göre fazla cesursun Elisa."
Elim istemsizce boynuma gittiğinde konuşmaya devam etti. "Boynunda yazanların, mezar taşında da yazmasını istemiyorsan o çeneni kapat."
"Kapatmazsam ne olur?"
Ani çıkışım beni bile şaşırttı. Kendime defalarca söz verip bozuyordum. Ama elimde değildi. Bu adamın bana takmak istediği prangalara mahkum olamazdım. Ben bunun için çırpındıkça o bunu yapmaya devam ediyordu. Pislik.
"Ne olsun istersin?"
Alaycı bir sesle sorduğu soruya güldüm. Dünyanın en garip iki düşmanı olabilirdik onunla.
"Bence bunları yatak odanda tartışabiliriz."
Buz mavisi gözlerimi onunkilerle kilitledim. Kehribarlarındaki zevk ifadesi değişmedi. Beni ezmek ona zevk veriyordu ve şeytanlarımın kurduğu şehvet cümleleri onu hem sinirlendiriyor hem de uçurumunun bana karşı olan kenarından beni uzaklaştırıyordu.
Bana tutunmasını sağlamalıydım. Bunu zekamla yapamıyordum, gücümle de yapmıyordum. Sahip oldum her şey gibi güzelliğim de kusursuz bir zehri barındırıyordu içinde. Onu bu şekilde etkileyecektim.
Bugüne kadar benden etkilenmeyen bir erkek hiç çıkmamıştı karşıma.
Buna rağmen, hiçbirinin bana dokunmasına izin vermemişken düşmanına bu hakkı tanımam ve hatta bunu yapması için ısrar etmem...
Tek sebebi vardı bunun. Zira ben, çıkarlarım için her şeyi yapardım. Kötü ve ahlaksızdım. O yüzden namus kavramı pek de umrumda değildi.
"İki yoldan da ölüme gidiyorsun, farkında değilsin."
Müstehzi bir gülümseme belirdi dudaklarımda. "Beni zevkten öldürmeni tercih ederim."
Cevap vermedi. Bunun yerine önüme bir kağıt koydu.
Masadaki kağıdı alıp incelerken yüzümde peyda olan gülümseme bir anda solmuştu. Kırılan bütün camlar ruhuma batmış gibi bir ifadeydi bu.
"Sen... Bu... Nasıl?"
Cümleler zihnimde dağıldı. Parçaları bulamadım, konuşamadım. Ama onun sesi benimkinin aksine hırçın bir deniz gibi keskindi.
"Karşında kimin olduğunu bilmiyordun, öğreteyim dedim."
Ağzıma dolan küfürleri yuttum.
"Yeterince bilgi toplamışım, ne dersin?"
"Sen dalga mı geçiyorsun benimle?! TC'm bile burada lan!"
Kağıtta benim bilgilerim vardı. Eğitim hayatım, aldığım cezalar, kimlik bilgilerim, aldığım ödüller... Her şey... Bütün hayatımı bir kağıda toplamıştı.
"İstersem senin hayatını mahfetmekle kalmam, sonunu getiririm."
Söyledikleri içimde fokurdayan öfkeyi şiddetle katladı. Buhrana uğramış düşüncelerim, kanlı zeminle çarpıştı. Ağzımda öyle küfürler, öyle hakaretler dolanıyordu ki söylediğim an vururdu beni.
Daha da sinirlendim. Önümdeki kağıdı buruşturup parçalara ayırana kadar yırttım ve suratına doğru fırlattım.
Küçük kağıt parçaları, başından aşağı dökülürken onu kendi muhakememde rezil ederim sandım ama aksine havalı duruyordu. Saçlarının üstünden ağır ağır süzülen kağıt parçaları... Bu bile onda havalı duruyordu.
Lanet olası adam!
"Ne zaman uslanacaksın sen?!"
Ellerini, kömür karası saçlarından geçirip başında kalmış parçaları temizledi.
"Sen bana kukla gibi davranmayı kesmedikçe uslanmayacağım. DUYDUN MU?"
"Sana kuklaymışsın gibi davranıyorum."
Savunması karşısında ağzım dehşet ifadesiyle aralandı. O, benim aksime gülüyordu.
"Öylesin zaten Elisa."
"Piçin tekisin Alavaris."
"Keşke ettiğin küfürlerin anlamını bilsen. Ağzına geleni söyleyen kezbanın tekisin."
"Üzgünüm Alavaris. Senin sistemini çökertirken edebiyata ayıracak vaktim olmadı!"
Sinirlenir sanıyordum ama gülüyordu. Evet, gülüyordu!
Hayrola, neden bu kadar neşeli bu?
"Niye bu kadar mutlusun sen?"
Derin gamzelerini göstermeyi bıraktığında günaha davet edecek kadar güzel ve zehirli bir güzelliğe sahip yüzü, ifadesiz bir hâl aldı.
"O aptal kafandan her geçen, dudaklarından döküldüğü için asıl meseleyi öğrenemedin."
Bak yine aptal diyor ya! Şeytan diyor ki, al silahı vur kafasına!
"Anlat öyleyse!" dedim emir verir gibi sert bir sesle. Beni anında buna pişman edeceğini bile bile yapıyordum. Sanırım biraz hakkı var, bende de biraz delilik var.
"O ses tonuna dikkat et."
Biçimli kaşlarını çatarak devam etti konuşmaya. "Ben konuşmaya başladıktan sonra, bir kere bile sözümü kesersen o ses tellerini tek tek kopartırım senin."
Cevap verecektim ama tehdidi çok gerçekçiydi. Sus o zaman Esila.
"Test 1: Güç. Bunu geçtin."
Ne demek test 1, güç?
Gözlerimdeki soruyu açıklamak ister gibi konuşmaya başladı. "Güç, sahip olabileceğin en afili silahtır. Ve benim, sana uyguladığım her testte gücünle sınandın."
Aklımda bir sürü soru vardı ama sormadım. Sözlerimde parlayan öfkeyle ona bakmaya ve öylece susmaya devam ettim.
"Test 2, Acıya duyarlılık. Acı eşiğin ne kadar yüksek olursa o kadar iyi dövüşürsün ve hamle yaparsın. Bu testi de geçtin."
"Test 3, Zeka. Fena sayılmazsın ama kendi dünyanda kendini abarttığın kadar zeki değilsin."
Küfür etmek, ona saldırmak istiyordum ama öylece susmaya devam ettim. Onunla kavga edersem eğer, konu benim istediğim yerden sapacaktı.
"Test 4, Kurtulma becerisi. Her seferinde bana yakalandın. Çünkü burası benim dünyam, her yerde bulurum seni. Yine de iyiydin ve bu testi de geçtin."
Günaha çağıracak kadar büyük bir kusursuzlukla gamzelerini belli edecek kadar güldü. Bu gülüşü tüm dikkatimle izledim. Çünkü onun gülüşlerinde zehir vardı. İnsanı kendine çeken, zehrine rağmen kendine hayran bırakacak kadar güzel gülüyordu.
"Test 5, Sabır ve dikkat. İşte bundan kaldın Elisa."
Ağzım şaşkınlıkla aralandı ama bunu hızlıca düzeltip kendimi toparladım. Bakışlarımdaki öfke, şiddetini arttırırken o konuşmaya devam etti.
Cebinden çıkardığı mendili bana doğru uzattı. Uzattığı mendile boş boş bakışlar attım. Ne yapacaktım bunu, bir tarafıma mı sokacaktım?
"Bununla boynunu sil."
İnce ve beyaz parmaklarımı mendile doğru uzatıp arasına sıkıştırdım ve itiraz etmeden dediğini yaptım. Ben sildikçe boynum hafif hafif yanıyordu. Birkaç saniye devam edip ardından acıya daha fazla katlanamayacağımı anladığımda mendili çektim ve buz mavisi bakışlarım kırmızının süslediği beyaza baktı.
Sikeyim artık yeter. Bu... Bu gerçek olamaz! Bana... Bana bunu yaptı mı cidden?!
"Aptalsın derken hiçbir zaman yanılmadım. Ne kadar zeki olursan ol, dikkatsiz ve sabırsız oluşun seni ele veriyor."
Ne demek istediğini anlamıştım ve lanet olsun ki haklıydı. Elimdeki kırmızı mendilk yaşadığım bütün hüznü ondan çıkartmak ister gibi yere fırlattım.
Çünkü boynumda yazanlar kan lekesi değil, boyaydı!
K.A.Ç dışındaki diğer izler silinmişti!
"Cidden... Boynuna bıçakla Kutay Alavaris Cehennemi diye diye uzun uzun yazılabilir mi sence? Bu kadar mı aptalsın?"
"BANA APTAL DEME, YETER!"
Ağzından kopan serzeniş ruhumu avuçlayıp ateşine atacak kadar hoyrat bir şekilde koptu. Kendimi ne kadar teskin edersem edeyim yapamıyordum. Ben bu adama karşı sabrımı koruyamıyordum!
"Beni saatlerdir sikik cehenneminde tutuyorsun! Üzerimde denemediğin fantezi kalmadı! Mantıklı düşünmemi bekleme! "
Sırıttı. Bu bakışı, bu gülüşü biliyordum. Onun yüzündeki her şey kodlanmıştı. Ve bu gülüş, seni kendi silahınla vuracağım gülüşüydü. Nitekim öyle de yaptı...
"Çok yazık... Hâlbuki diğer fantezilerimi üzerinde denemem için az önce bana yalvarıyordun."
Siktir. Ben bu adamla asla başa çıkamayacaktım.
Ona doğru birkaç adım attığımda mantığım tamamen devre dışı kalmıştı. Ne yaşıyordum, kafamdan ne geçiyordu bilmiyorum. Düşünmeden hareket ediyordum ve bu, her seferinde bana pahalıya mal oluyor; olmaya da devam ediyordu.
Üstümdeki kana bulanmış beyaz gömleğin birkaç düğmesini açıp kendimi kucağına bıraktığımda şeytanlarım şehvetle tutuşup alayla gülüyordu.
Evet, şuan tam da onun kucağındaydım!
"Saçma sapan testlerini bir kenara bırakıp fantezilerini üstümde denemeye ne dersin o zaman?"
Amacım neydi bilmiyorum. Kafamda bir plan var mıydı, yaptıklarım onun buhranından doğan saçmalıklar mıydı onu da bilmiyorum. Sadece yapmak istiyordum. Hayatımda ilk kez, bir erkek nefret bakan gözlerle bile olsa ilk kez bana dokunsun istiyordum. Hatta şuan tek isteğim buydu.
"Afrodizyağın etkisindesin."
Ağzım dehşetle aralanırken söylediklerini düşündüm. Afrodizyak...
"Cinsel isteği arttıran bir uyuşturucu. İçtiğin suya katılmıştı."
"SEN CİDDİ MİSİN!?"
O kadar çok bağırdım ki bağırmaktan yorulan ses tellerim artık bana isyan ediyordu.
"Ama o sudan sen de içtin!"
Bunları söylerken kucağından kalkmadım ve suyu içtiğim an, akıl edip ona da içirdiğim için kendime ilk kez minnettardım.
Bu düşünce nedensiz bir özgüveni beraberinde getirdi. Ben ona arzu duyuyorsam o da bana duyuyordu. Yani ikimizin kozları da eşitti.
"Benim iradem senden daha güçlü."
Sözlerini duyduğumda sahte bir kahkaha atarak dolgun dudaklarımı ona yaklaştırdım ve onu tahrik etmek için fısıltıyla dökülen cilveli sesimle konuşmaya başladım.
"Ama bu, şuan beni arzuladığın gerçeğini değiştirmiyor."
Narin gibi duran ama aslında çok güçlü ellerimi saçlarından geçirip kendimi ona biraz daha yaklaştırdım. Gözlerindeki ateş ve birbirine karışan nefeslerimiz ortamın sıcaklığını arttırıyordu.
"O suya neden afrodizyak kattığını konuşalım mesela Alavaris? İlgini mi çektim yoksa seni arzulamamı mı istedin?"
"İkisi de değil."
Önüme düşen sarı saç tutamlarımı, kulağımın arkasına sıkıştırdığında inlememek için dudağımı ısırdım.
"O suda uyuşturucu olduğunu ben de bilmiyordum. Ama seninle aramızda geçen samimi konuşmadan sonra..."
Samimi konuşma...
Aramızda geçen şehvet tonlu konuşmaların sebebi de o suydu. Eğer onu içmiş olmasaydık hiçbiri olmayacaktı.
Ve ben bu adamı, keşke o suyu içmeseydik diyemeyecek kadar arzuluyordum.
"Sonuç olarak..." Kendimi ona biraz daha yaklaştırdığımda sözünü kesmiştim. Devamını duymak istemiyordum zira şuan fazlasıyla ana odaklıydım.
"Senin cehennemindeyim ama ikimiz de yanıyoruz."
Bana biraz daha yaklaştı. Yüzüne yakından bakınca bile kusursuzdu. Kalbimin teklediğini hissettim.
Arsız isteklerimi süsleyen gözleri, bir ateşin en can alıcı yeriymiş gibi körüklüyordu içimdeki tükenmek bilmeyen arzumu.
Ve bütün bunlara rağmen ona duyduğum nefret ve öfke yerli yerindeydi.
Hiç değişmemişti. Ama şuan mantıklı düşünme yetim tamamen yok olmuştu. Çünkü bu lanetli uyuşturucu, bütün uzuvlarımı titretecek kadar şehvetle tutuşturmuştu ruhumu.
"Kurallarımı bozuyorsun Elisa."
Güldüm ve ona biraz daha yaklaştım. Artık aramızda hiç mesafe kalmamıştı ve her konuştuğumda dudaklarım onunla çarpışacaktı.
Geri çekilmedim, o da çekilmedi.
Titrek bir nefesle yüzüne yaklaştığımda sanki sabrı taşmış gibi saçlarımı sertçe kavradı ve...
Beni öptü.