Hayatımın en kara gününe uyandım. Bir haftada neredeyse beş kilo daha vermişimdir.
Hafta boyu konaktan çok kez çalışanlar geldi; bohçalar, bir de gelinlik göndermişler… Kefenle eş değer.
Sabah banyo yaptım. Kapı kilidi zaten tutmazdı; abim kilit yerine bir tel yapmış sağ olsun, kendiliğinden açılmıyor.
Kafamdan suyu dökerken tele baktım. Bir daha görmem belki diye düşündüm.
Tam o arada yengem kapıyı çaldı:
“Kız Dicle, oranda buranda kıl kalmasın. Adamı ilk günden tiksindirme!” diye bağırdı.
Elimdeki tası kapıya attım. “Lan, sen insan değilsin!” demek istedim.
Ama gider ayak bir posta daha dayak yememek için sustum.
Her zaman olduğu gibi…
Bazen, benden başka biri olsa bu eziyeti yapamazdı diye düşünürdüm.
Sonra “Benim şartlarımda biri yapabilir ki… En iyisi görünmez olup ne derlerse ‘tamam’ demek,” diye kendime yol bulmuştum.
Ama o yol beni buraya nasıl getirdi, bilemedim.
Keşke… Geride kaldı. Üzerime gelinliği giydim.
Düğünlerde saç yapan Kısmet ablayı çağırmışlar. Saç, makyaj yaptı.
“Çok güzelsin Dicle, Allah bahtını güzel etsin.” dedi, çıktı.
Ben birkaç gelin başı görmüştüm. Herkes şakalaşır, gelinle gece hakkında dalga geçer; sürekli konuşulurdu.
Ben gerçekten bunları hak edecek ne yapmıştım? Kadın bile iki kelime konuşmamıştı benimle.
Kapının önünden sesler gelince “Hadi.” dediler.
Gökhan abim belime kuşak bağladı. Gözünün içine baktım:
“Öyle nefret ettim ki sizden… Bunun intikamını alacağım.” dedim.
Beni öldürecek gibi bakan biri daha oldu. Harika, dedim içimden.
Kapı açılmıyor diyorlar dedeye… Dedim, “Ağa şimdi çıkarıp vursa şunları; ağa hapse, abimler cehenneme, ben de Boran ve Baran’la hayatımın sonuna kadar mutlu yaşasam…”
Ama nerede bende o şans… Kapıdan bir tomar para uzattı.
Kapılar açıldı. Yok, öleceğim; adamı gördükçe… Bu adam bana dokunsa ölürüm zaten.
Koluma yapıştı: “Gel güzel gelinim.” dedi.
Hay Allah’ım… Bunun çoluğu çocuğu yok mu? “Baba delirdin mi, evde iki kadın var, demezler mi?”
Arkamı dönüp 17 yıl yaşadığım eve baktım.
Sokağa çıkınca konu komşu toplanmış… Ahlar, vahlar…
Evet dostlar, ölüyorum.
Teyzem geldi, elimi öptürüp “Hayırlı olsun kızım.” dedi.
Ben bu kadından, en yakın akrabamdan medet ummuştum.
Eski kafa ne de olsa… Nasıl normal karşıladı?
“Ah be annem, sen olsan bunlar bunu yapamazdı.” diye düşündüğümde artık gözyaşlarım sel olmuştu.
Kolumdan çekiştirdi ağa: “Hadi, daha nikâh kıyılacak.” dedi.
Abimler de arkadaki arabaya bindi. Ne nikâhı? diye düşünmeye başladım.
Adam evli… Bir haftadır ölü gibi dolaştığım için hiçbir şeyden haberim yoktu.
Konak dedikleri yere gelince, bizimki ev değilmiş anladım.
Bayağı para var. Ah, hayallerimde vardı bu ev… Ama bu dede değil.
Beni üst kata çıkardı. Teras kadar büyük balkon diye bakıyorum.
Kolumu dürttü, bir odaya doğru kaşıyla işaret etti.
“İmam gelir, abdestin var mı?” dedi.
O an yanımdaki adamı fark ettim. Eve bakmaya öyle bir dalmıştım ki… Başımı salladım.
Kapıdan sesler gelince ağa çıktı. Kaçmalıyım.
Her şey şaka, yalan gibi geliyordu.
Hâlâ bir mucize bekliyordum.
O kadar gerçekti ki… Nefesim kesildi artık, gözyaşı da kalmadı.
Kapıdan gelen seslere odaklandım.
Biri bağırıyordu ki… Adamın sesini yanımda duyar gibi net bir şekilde işitiyordum:
“Bu yaştaki kızı nasıl alır gelirsin! Seni babalıktan reddederim!”
“Oh,” dedim, “şimdi kurtuldum. Belki vazgeçer.”
Birileri camı kapıyı indirdi. Galiba kırılma sesleri geldi.
Beş dakika sonra imamla, ağa yanında iki kişi girdiler içeri.
Hiçbir şey olmamış gibiydi.
Kafamı örtüp oturttular. Ama ben yoktum orada.
“Salim kızı Dicle, Hayri oğlu Bayraktar’ı kocalığa kabul ettin mi?”
Edebilir miyim, hoca efendi? demek istedim.
Bundan bana koca olur mu? demek istedim.
Ağa beni dürtünce “Hı hı…” dedim.
Kabul etti bunu.
Bu nasıl hoca diye düşünürken mehir falan oldu bitti.
“Gülten!” diye kadının birine seslendi.
Kadın “Buyur ağam.” deyince: “Odaya götür artık.”
Bunlar nasıl insanlar diye düşündüm. Rüya olmasını diledim.
İçeride sadece karyola ve bir gardırop olan bir odaya girdim.
Bu yatak benim mezarım mı olacaktı?
Yatağa oturdum, gözyaşım akmaya başladı.
Karnım acıktı; günlerdir doğru düzgün yemek yememiştim.
Artık sağlıklı düşünemiyordum.
Kafamı yastığa koydum, uyuyakalmışım.
Duyduğum yüksek sesle korkuyla gözümü açtım.
Nerede olduğumu anlamam birkaç saniyemi aldı.
Silah sesi… Şu an beynimde yankılanan tek sesti.