Hayvan!

1404 Words
Sokak lambaları zifiri karanlığı zar zor aydınlatıp sokağın tozlarını ışıldatırken, evin içini saran rutubet kokusu ve çayın sıcağına eşlik eden eski radyonun zar zor duyulan sesi çınlıyordu. Rüyaların en sıcak ve karmaşık yerinde gezinirken teyzesinin tütün kokulu sesiyle uyanmak zorunda kaldı: -"Eliiifff! Teyzesi gurban galk gızım. Okula geç galıcan. Bebelere madara olursun sonra." Elif'in yatağın sıcağını bırakıp kalmak istemediği her halinden belliydi. -"Teyze nolur 5 dakika dahaa." -"Olmaz gızım galk gayli. Gahvaltıyı hazırladım. Bir iki sokumlan da öyle git." dedi Şerife. Huriye'nin huysuz sesi diyaloglara dahil oldu: -"Sen galkacan diye hepimiz ayağa dineldik yine. Bir kere de ilk çağırışta galk be!!" -"Tamam Huriye Hanım. Kusura bakmayın güzellik uykunuzu böldük." dedi Elif uykuyla gözlerini ovuştururken. -" Tabii güzellik uyhumu böldün. Gecenin zifirisinde galharsam gözlerimin altı nolur?" Elif bu cümleyle uykuyu bir kenara bıraktı ve Huriye'yi sinirlendirmek için anın son kozunu oynadı. -"Osman beğenmez mi seni öyle." diye fısıldadı. -"Elif sus gız. Anam duyacak sonra al başımıza belayı. Uyhumun da içine ettin al ben de dineldim." Huriye'nin şivesi ve bu halleri Elif'i her zaman güldürürdü. Odadan kendini rutubet ve küf kokan banyoya attı ve buz gibi suyla yüzünü yıkadı. Ankara'nın ayazı suyuna kadar işlemişti. Uzun sarı saçlarını tepeden bir at kuyruğu yaptı ve üstüne kalın bir şeyler giyip kahvaltıya geçti. Tam o sırada evin demir kapısı büyük bir gürültüyle çalındı. Üç kadın da eve bu saatte kimin geldiğini gayet iyi biliyordu. Şerife dalgaya vurarak söylenmeye başladı: -"Burnu kopasıca herif gahvaltının gohusunu aldı ellaham. Evin yolunu burnuyla buluyor evsiz barksız kalasıca." -" Beddua etme gız ana. Sarhoş da olsa evimizin direği o." Huriye kalktı ve kapıyı açtı. Gelen mahallelinin deyimiyle Anason Fikret'ti. Yani Şerife'nin "evsiz barksız kalasıca" kocası, Huriye'nin "sarhoş da olsa" babası ve Elif'in de alkolik eniştesiydi. Kapının açılmasıyla Fikret yere yığıldı. Ağzının içinde homurtular çıkarıp bir şeyler anlatmaya çalışsa da kimse ne demeye çalıştığını anlamıyordu. Huriye yere yapışan babasını bütün gücüyle kaldırmaya çalışıyor ama başarılı olamıyordu. -" Baba götünü galdır da gapıyı örtek içeri cehennemin kör soğuğuna döndü." -" Bırakın eniştemi prova yapıyor. Di mi eniştem." diye bağırdı Elif ağzına lokmasını tıkıp eniştesini kaldırmak için kapıya yönelirken. -"Heeeğğ doğruu dedin balkız. Gel de beni bi galdır şurdan. Yardım et benim gızıma." -"Geldim eniştem geldim." Elif ve Huriye, Fikret'i yatak odasına götürüp yatağa bıraktılar. Evin kibrit kutusu kadar olması bu gibi durumlarda işe yarıyordu. Elif, teyzesinin "biraz daha sokumlan gızım beynin çalışmaz" uyarılarına kulak asmayıp hazırlanmaya başladı. Hemen üzerine bir eşofman takımı geçirip şişme montunu giydi ve beresini takıp sırt çantasını da aldıktan sonra evden çıkmaya hazırdı. -"Teyzeeeee! Ben çıkıyorum artık!" -" Teyzesi gurban bir şey yemedin ki. İki sokum bir şey yedin. Güccücük galacan böyle giderse. -" Doydum ben bir tanem. Merak etme sen. Akşama gelirken istediğin bir şey var mı?" -" Bi paket yoğurt al istersen samırsaklı bi makarna yaparıh." -"Tamam teyzem hadi Allah'a emanet ol. Başka bir şey istersen ararsın." dedi Elif. Hızlıca ayakkabılarını da giyip teyzesini öptü ve evden çıktı. Elif mezun olduğu lisenin beden eğitimi öğretmeniydi şimdi. Kış saati olduğu için hava henüz aydınlanmamıştı. Aslında karanlıkta bu mahallede yürümek çok akıl karı bir durum değildi. Ama Elif bütün çocukluğunu bu mahallede geçirdiği için herkesi tanırdı. Elif öyle iyi kalpli ve güzel bir kızdı ki mahallenin serserileri bile onu sever saygı duyarlardı. Başına bir şey gelmesinden endişe etmezdi o yüzden. Yolda ona mahallenin köpeği pasaklı katıldı ve Elif'i okula kadar götürürdü. Yaklaşık 20 dakika yürüdükten sonra okula varmışlardı. Elif de ona ödül olarak çantasından çıkardığı mamayı verdi. Elif'in kalbi yüzüne yansımıştı. Kazandığı üç kuruş parayı evine ve sokaktakileri insan-hayvan ayırt etmeden onlara harcardı. Bugün sabah dersi yoktu ama katta nöbetçiydi. Ankara'nın insanın içine işleyen ayazı 20 dakikada bile insanı donduruyordu. Elif öğretmenler odasının kaloriferine dayandı ve ısınmayı bekledi. Bu sırada camdan okula gelen öğrencilere bakıyordu. Okulun hademesi Sevil abla Elif'i bir ayrı severdi. Her gün Elif'in geleceği saati bilir çayı ona göre hazır ederdi. -" Elif hocam, güzel kızım çay demini almıştır. Hemen al kendine bir bardak da için ısınsın." -" Tamam Sevil ablam çok teşekkür ederim ellerine sağlık." -"Afiyet bal şeker şifa olsun." Elif kendine büyük bir bardak çay alıp nöbetçi olduğu kata geçti. Lisede öğretmen olduğu için etrafta koşuşturan çocuklar yerine suratları asık ve uykulu bir sürü ergen vardı. İçinden "acaba ben de mi böyleydim bu zamanlar?" diye geçirdi. Bu zamanların üstünden tam 8 yıl geçmişti. O zamanlardaki Elif'le şimdiki Elif arasında değil dağlar ülkeler, okyanuslar, kıtalar vardı. Elif bu düşüncelere dalmışken zil çaldı ve herkes sınıfına girmeye başladı. Birkaç saatin ve 4. nöbetinin sonunda okulun en fırlama ikilisi olan Orkun ve Cenk derse girmek yerine depoya inip oradan da okuldan kaçma planı yaparken Elif hocaya yakalandılar. Tam demirlerden atlamak üzereydiler ki duydukları düdük sesiyle oldukları yerde kalmak zorunda kaldılar. Cenk bütün oyunculuk yeteneğini kullanarak ağlamaya başladı. -" Hocam Allah rızası için bu sefer babamı aramayın. Beni bu sefer eşek sürür gibi sürüye sürüye sanayiye götürür. NOLURSUNUZ HOCAM!!" -" Sence ben bu duygu sömürüsüne kanar mıyım Cenk?" -" Kanmazsınız hocam." -"Senin babanı aramamam için söyleyeceklerin neler Orkun?" -"Valla hocam ben bu karı kılıklı gibi ağlayıp zırlamayacağım. Hoş yapsam da size zaten işlemez. O yüzden ben delikanlılığımla başıma geleceğe razıyım." -" Bravo külhanbeyi her şeyi öğrendin bir okuldan kaçmamayı öğrenemedin. Bütün dakikalarımı babanızı aramak için kullanıyorum. Onlardan daha çok konuştuğum birileri yok sayenizde. Düşün önüme. Nereye gideceğinizi zaten biliyorsunuz." Orkun, Cenk ve Elif okul müdürü Serkan hocanın odasına doğru yol aldılar. Kapının açılmasıyla birlikte Serkan hocanın sert ve sinirli sesi duyuldu. -"Lan yine mi siz. Oğlum sizi adam etmek için biz daha ne yapalım. Lan daha haftanın başı lan başı yine ne yaptınız da burdasınız allahın cezaları." Elif hoca kendisinin fark edilmediğini düşünerek boğazını temizledi. Düşüncelerinde gayet haklı olduğunu Serkan hocanın ciddileşmesiyle anladı. -" Elif Hoca yakaladığına göre yine okuldan kaçıyordunuz yani zibidiler öyle mi?" diye bağırdı Serkan hoca. -"Hocam size teslim ediyorum benim biraz evrak işim var. Kolay gelsin." -"Tamam hocam kolay gelsin." Elif, başıyla selam vererek odadan çıktı. Cenk ve Orkun'un yalvaran bakışlarını görmezden gelerek kapıyı kapattı ve çıktı. Bu çocuklara sahip çıkmak zorunda hissediyordu kendini. Çünkü bu yaşta kayarlarsa toparlamak çok zor hatta imkansız bir hale geliyordu. Evrak işlerini halledip derse girdi. Bugün öğleden sonra 4 dersi vardı. Elif derslerinde hem teoriye hem de pratiğe önem veriyordu. Bu yüzden dersleri biraz farklı geçerdi. Önce tarihini neyin ne olduğunu anlatır, yazdırır sonra nasıl yapıldığını gösterirdi. Derslerin sonunda öğrencileriyle beraber pratik yaparken de ısınmış olurdu. Artık son dersteydi ve bu dersten sonra kendine vakit ayırıp bir iki saat antrenman yapabilecekti. Elif eskrim sporcusuydu. Bu sporla lise yıllarında tanışmış ve bambaşka bir hayata evrilmişti. Geçmişine dair düşünceleri çalan zille beraber bölündü. Eline düdüğünü aldı ve üfledi. -"Hadi bakalım bugünlük bu kadar. Kendinize dikkat edin haftaya görüşmek üzere. İyi akşamlar." -" İyi akşamlar hocam." -" İyi akşamlar hocam." -" İyi akşamlar hocam." Elif hepsine başıyla selam verdi. Çocukların hepsinin çıktığından emin olduktan sonra öğretmenler odasına çıktı. Eşyalarını yavaş yavaş topladı. Öğretmen arkadaşlarıyla da vedalaştıktan sonra okulda kimsenin kalmadığından emin oldu ve dolabından eskrim kıyafetlerini çıkardı. Tekrar spor salonuna indi. Sevil abla okulun anahtarlarının bir yedeğini yaptırmış ve Elif'e vermişti. Geç çıktığı için okulu kitlemek yaklaşık 1 yıldır Elif'in göreviydi. Hızla üstünü değiştirdi ve antrenmanına başladı. Öyle kendini kaptırmıştı ki saatler su gibi akıp geçmiş hava kararmıştı. Hatta öyle ki telefonu defalarca kez çalmasına rağmen sonuncuyu duymuştu. Şerife tam 8 kez aramıştı. -"Eyvah! Teyzem kafayı yemiştir şimdi." diye mırıldandı ve hızla teyzesini aradı. Şerife telefonu açar açmaz o kadar hızlı ve bağırarak konuşmaya başlamıştı ki Elif kulağından uzaklaştırıp sesin kesilmesini beklemek zorunda kaldı. -" Teyzecim özür dilerim. Fark etmedim bu kadar geciktiğimi hemen geliyorum." -" Gel bak bacaklarını nasıl gırıyom ben senin. Ödüm yarıldı burada başına bir şey geldi diye. Hiçbir yere uğrama doğruca eve gel." diye bağırdı Şerife ve telefonu kapattı. -"Haklı kadın Elif ne var kendini bu kadar kaptıracak anlamadım ki." diye kızdı kendi kendine ve hayıflanmasını kalın bir ses böldü. -" Hep bu kadar işine konsantre misin?" Elif çığlık atıp elindeki eskrim kılıcını adamın boynuna doğrultmak istediği anda kendini yerde buldu ve bir çığlık da bu yüzden attı. Adam Elif'in üstünde olduğunu fark edip aniden toparlandı. -"Sen kimsin be manyak mısın? Polisi çağırıcam hemen! Hayvan!" -"Sakin ol polisi çağırmaya da gerek yok karşında zaten." -" Eminim öyledir. İt misin uğursuz musun sapık mısın ne olduğun belli değil. Şikayet edicem seni. Bir de üstüme çıktın öküz." -" Boynuma kılıç tutunca refleks olarak oldu o kusura bakma." -"Baktım kusura. Kimsin sen?" -"Yusuf ben. Yusuf Bekar." Duyduğu isimle Elif'in beyninde şimşekler çaktı. Anın siniriyle anlayamamıştı ama şimdi karşısında duran adam O'ydu. Yusuf BEKAR...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD