İkimiz de kendimizden geçerken Korhan'ın dudakları boynuma yönelmişti. Her öpücüğü beni daha da delirtiyordu. Daha da aşağıya inmesini beklerken bir anda geriye çekildi. Ben ona şaşkınca bakarken o, derin nefesler alıyordu. "
"Reyna," diye fısıldadı soluklarının arasından. "Sana bunu yapamam."
"Neyi?" dediğimde koltuğa oturup kafasını geriye salladı. "Özel tim askeriyim ben. Yarınım belli değil, farklı görevlere koşup duruyorum. Sağ çıkacağımın garantisi yok. Böyle gidersek gün geçtikçe bana bağlanacaksın. Her gün sana o korkuyu yaşatamam. Birbirimize engel olmalıyız."
Yüzümdeki o aptal, mutlu ifade bir anda dondu. Bakışları bana döndü. "Sana aşık, her gün seni mutlu etmek için bir şeyler yapan, yanında olan, seni koruyup kollayan birini hak ediyorsun. Bana kapılırsan, seni yarıyolda bırakmayacağımın garantisini veremem."
"Korhan," diye fısıldadığımda birbirimizin gözlerinin içine baktık. O, ruhsuz bakıyordu ama ben ona acıyla bakıyordum. Söylediklerinden çok haklı olması kalbimi acıtmıştı. "Yapan nasıl yapıyor peki? İlhan ve Sedef mesela? Onlar için de bu tehlike yok mu?"
"Onlar bunu göze almışlar ama ben, arkamda beni seven bir kadın bırakmak istemiyorum," dediğinde verecek cevap bulamamıştım. Haklı gibiydi. Bencil de değildi, karşısındakini düşünüyordu ama kalbim çok kırılmıştı. Çünkü ondan çok etkilenmiştim. "Yani birtakım adımlar atacak cesaretin yok."
"Olay o değil Reyna. Değerlisin benim için en önemlisi de Gökhan ağabeyin emanetisin. Kalbinin kırılmasını istemiyorum," dediğinde kafamı salladım. Yapacak bir şeyim yoktu. Bu lafların üzerine bir şey söyleyemezdim. "Duygusal zafiyet gösterdiğim için özür dilerim Reyna. Kontrolü kaybetmek benim tarzım değil."
Duygusal zafiyet. Yani benim ona balkonundan atlayarak gelişim, o yakıcı öpüşme, vücudunun kontrolü kaybetmesi... hepsi onun için disiplinsiz bir hataydı. Sadece bir zafiyet.
Bir şey demeden ayağa kalktım ve balkona çıkıp kendi balkonuma geçtim. Arkamdan gelme ihtimaline karşılık oldukça hızlı davranmıştım. Sabahlığımı ise bilerek onda bırakmıştım. Belki sabah uyanıp sabahlığı görünce yaptığı aptallığı hatırlardı.
Odama geçip kendimi yatağa attığımda gözyaşlarım, gözlerimden yastığıma doğru süzülmeye başlamıştı. Korhan çok haklıydı, benim de iyiliğimi düşünüyordu ama sadece istemiştim işte. Onu çok istemiştim.
Ama şunu çok iyi biliyordum ki ben de bir daha duygusal zafiyet göstermeyecektim. Beni bir daha böyle güçsüz görmeyecekti ve bu gece, onun için ilk ve son ağlayışım olacaktı.
Sabah gözlerimi araladığımda ağrıdıklarını fark etmiştim. Hemen kalkıp kontrol ettiğimde ağlamaktan oldukça şiştiklerini görmüştüm. Soğuk suyla yüzümü yıkayıp şişliği indirmeye çalışıp diğerlerinin yanına gittim.
Salona geçtiğimde Asya, Sedef’e çay hazırlıyordu. İlhan kanepede, Sedef’in elini tutmuş, yorgun ama huzurluydu. Asya, hemen gözlerimi fark etti.
"Günaydın, uykucu. Gözlerin şişmiş. Kötü bir rüya mı gördün?" diye sordu, sesi endişeliydi. Hızla gülümsedim. "Evet, çok saçma bir kâbus. Koca bir askeri timin başkanı beni 'zafiyet' olarak görüyordu. Neyse ki sadece rüyaydı."
Korhan'a laf sokma ihtiyacım geçmemişti. Hemen konuyu Sedef'e çevirdim. "Sedef, nasılsın?"
Sedef'in sesi titrek ama kararlıydı. "İyiyim. İlhan'ın yanındayım artık. Korkmuyorum. Ailem, başımıza bela olmasın diye onları arayacağım. Bana şans dileyin."
Telefonunu çıkardığında biz de heyecanla onu izlemeye başladık. İçimden ortalığın yatışması için dualar ediyordum. Sedef ile benzer acılar yaşamış biri olarak onun mutluluğunu fazlasıyla istiyordum. Yaşlı bir kadının sesi duyuldu. "Alo."
"Anne, ben iyi olduğumu söylemek için aramıştım," dedi Sedef titreyen sesiyle. Annesi ise birden feryat eder gibi bağırmıştı. "Sedef kızım, sen neler yaptın bize böyle?"
"Sedef mi? Yüzsüz gibi arıyor mu bir de?" Bu sefer babası olduğunu tahmin ettiğim bir erkek sesi duymuştuk. "Baba ben-"
"Baba deme bana! Rezil ettin bizi Niyazi'lere. Senin anan baban falan yok bundan sonra ne yapıyorsan yap! Bitti! Benim artık öyle bir kızım yok!" Telefon yüzüne kapatılırken Sedef dizlerini kendisine çekip ağlamaya başladı. "Ben böyle olsun istemedim ki beni mecbur bıraktılar. Beni reddettiler, İlhan. Kardeşimi bahane ettiler ama reddettiler. Onların gözünde artık yokum."
Asya ve ben hemen onun yanına koştuk. Asya, Sedef’i şefkatle kucakladı. "Ağlama canım. Sen güçlü bir kadınsın. Sen özgürlüğünü seçtin. Yeni ailen biziz artık."
O an, içimde biriken tüm acının, bu üç kadın olarak birbirimize duyduğumuz bağ karşısında eridiğini hissettim. Yeni bir aile kuruluyordu ve buna hepimizin ihtiyacı vardı. Sedef de artık bizim kız kardeşimiz olacaktı.
İlhan ve Sedef'i baş başa bıraktık ve balkona geçtik. Ona en çok destek olabilecek kişi İlhan'dı ve o da göreve gitmeden biraz yanız kalsınlar istemiştik. "Senin neyin var Reyna?"
"Korhan," diye mırıldandım önemsiz bir şey söyler gibi. "Ne oldu? Anlatsana."
"Uzaklaşmak istedi. Askerle olmak zormuş, sonumuz çok acılı olabilirmiş, o acıyı yaşşatmak istemedi," dediğinde Asya elimi tuttu. "Canım ağabeyim, senin iyiliğini düşünmüş."
"İyilik mi? Onu çok istedim ben, çok. Anlam veremiyorum hala. İlhan'a bak, mesleğine de aşık sevdiği kıza da. Kızı kaçırdı resmen," dediğimde Asya iç çekti. "Kolay değil ki görüyorsun, ben babam için nasıl korkuyorum. Her gün o korkuyla yaşamak ister misin?"
"Eğer onu seversem evet bu fedakarlığı yaparım. Yarını belli olmayan biriyle yürüyecek yüreğim var benim ama o kestirip attı. Artık umurumda da değil. Kendi yoluma bakarım."
İlhan iş için gittiğinde biz de üç kız salonda oturup kahvelerimizi içmiştik. O kadar çok sohbet edip birbirimizi tanımaya çalışmıştık ki sanki yıllardır dost gibi hissetmiştik birbirimizi.
"Bu akşam kendimizi şımartıyoruz," dedim neşeyle. "Bu evde artık kural tanımayan üç kız var. Makyaj, film ve benim meşhur kurabiyelerim. Kız gecesi yapalım hatta bugün, eğleniriz," dediğimde ikisi de gülmüştü ve onaylamışlardı.
Kurabiyeleri hazırlayıp hızlıca fırına koydum ve makyaj malzemelerimi alıp salona getirdim. Hareketli pop şarkılar açıp birbirimize makyaj yaptıktan sonra sıra kombin yapmaya gelmişti. Ben, saten ve lacivert mini bir elbiseyi seçerken Asya bakır saçlarına yakışacak şekilde zümrüt yeşili elbise tercih etmişti. Sedef' ise kumral saçlarına yakışan pembe bir elbise giymişti.
Evde epey oyalandıktan sonra akşam yemeği için dışarı çıkmaya karar verdik. Bu kombinlerin ve güzelliğin boşa gitmesini istemezdik. Hep birlikte siteden çıkarken, bahçede oturan grubu görünce donakaldım. Korhan ve timi bahçede oturuyorlardı ve hepsinde de üniforma vardı. Doğrusu onlar da harika görünüyordu.
Hepsi bizi incelerlerken İlhan Sedef'e sarılmıştı. "Güzeller güzelim ne kadar yakışmış pembe sana."
Tebessüm ederek onları izlerken Mert de bizim yanımıza gelmişti. "Hayırdır kızlar?"
"Kız kıza plan yapalım dedik," dedim kıkırdayarak. Mert'in yüzünde tuhaf bir ifade vardı sanki Asya karşısında nutku tutulmuş gibiydi. "Nasıl bir planmış bu?'
"Biraz dağıtacağız," dedi Asya saçıyla oynarken. Mert kaşlarını varmıştı. Asya'ya sertçe bir bakış attı. "Bana konum atarsınız, almaya gelirim."
"O kadar da dağıtmayız," dedim gülerek. Ama Mert kesinlikle gülmüyordu. "Ben sizi alacağım. Dikkat edin."
Biz mecburen kafamızı sallarken gözüm sessizce içeriye geçen Korhan'a takılmıştı. O da bana bakmıştı ama yalnızca soğuk bir bakışmadan ibaretti.
İkimiz de aynı anda kafamızı çevirip zıt yönlere doğru yürüdük.