K-3

1332 Words
Sabah gözlerini açtığında Bilgin başında bekliyordu, yatağından kalkıp konuşmadan beklemeye başladı. Gördüklerinden memnun olan Bilgin çocuğu alıp tekrar odaya giden yolu tuttu. Yürürken elini hafifçe dizine vurmaya başladı. Eğitimin bir diğer aşamasını test etme vakti gelmişti. Her vuruş bir öncekinden daha sertti ve rüzgârlarla birlikte oluşan melodi gizli mekanizmayı harekete geçirince sağ taraftaki duvar yükselmeye başladı. Gürültüyle akan sular yeni Koruyucu'yu akıntısına aldığında çocuk boğulmamak için çırpınmaya başladı. Yuttuğu sular bedenini yaktı ve almaya çalıştığı nefeslere engel oldu. Güçlü bir el tutup akıntıdan çıkardı ve sonrasında sular geldiği gibi geri çekildi. Çocuk üzerinden akan sular arasında kendini kurtaran yaşlı adama bakıyordu. Bilgin çocuğun güvenle dolmaya başlayan bakışlarıyla durumdan memnun bir şekilde tekrar aynalı odaya yöneldi. Odaya giren çocuk korkup kaçmaya çalıştı ama gördüğü görüntüler ile durup izlemeye başladı. Görüntüde bir kadın ve adam ölüyordu. Onların anne ve babası olduğunu hatırlıyordu ama emin değildi. Sadece rüyasında da görmüş olabilirdi. Kadın ve adamla birlikte biraz ileride kendisini gördü. O da kurtarılmazsa ölmek üzereydi. Yaşlı bir adam yaklaştı ve yerdeki bedenini kucaklayarak kaldırdı. Artık ölmeyecekti, yaşayacaktı ve o anda yanındaki adam fısıldadı. ''Sadece yanındakine güven.'' Görüntü bir kez daha baştan başlamıştı ama bu defa adam ve kadın çocuğun önünde diz çökmüştü. Onları tanımıyordu. Bilgin fısıldadı. ''Öldür onları.'' Çocuk hiç itiraz etmeden elini kaldırdı ve rüzgârı hissetti. İleri fırlattığında kurşun gibi aynaya çarptı. Son aşamayı başarıyla geçen yeni Koruyucu bir diğer eğitimine hazırdı. Günler birbirini kovalarken akan zaman Koruyucu için yeniden doğuştu. Henüz on yaşındaydı ama omuzlarına yüklenen yük büyüktü. Rin halkının tüm hizmeti artık ona aitti. Dış dünyadan getirdiği ilkel insanları eğitecek ve halkının hizmetine sunacak, madenlerin işletimini denetleyerek enerjinin kesintisiz oluşmasını sağlayacaktı. Anne ya da babası yoktu. Kimliği yoktu. Hatırladığı tek şey Koruyucu olduğuydu. Daha ötesi hiç olmamıştı. Her sabah alıştığı gibi erkenden uyandığında daha önceki yardımcı tekrar yanına geldi ve ortada duran sandalyeye oturmasını istedi. Koruyucu denileni yaptığında arka tarafında duran kadının aralıksız sorularıyla yüzleşti. ''Sen kimsin?'' diye sordu yardımcı. Çocuk, ''Ben Koruyucu'yum.'' diye cevap verdi. ''Annen ve baban kim? ''Hiç olmadılar.'' ''Koruyucu olmadan önce kimdin?'' ''Öncesi hiç olmadı.'' ''Görevin ne?'' ''Rin halkına hizmet etmek.'' ''Beklentin ne?'' ''Rin halkının saygısı.'' ''Kimden emir alırsın?'' ''Hiç kimseden ve Bilgin'den.'' ''Kime emir verirsin?'' ''Tüm Henn'lere ve Rin halkına.'' Duyduklarından memnun olan yardımcı ''Güzel, artık hazırsın.'' dedi. Koruyucunun uzamaya başlayan saçlarını yavaşça taradı ve sağ tarafını kazıdı. ''Bu biraz canını acıtacak.'' dediğinde ateşte harladığı damgayı saçın kazınan yerine bastı. Koruyucu tüm acısına rağmen bağırmadı. Öğrendiği şeylerden biride hislerini belli etmemesi gerektiğiydi. Yardımcı diğer tarafta kalan saçları bir tokayla tutturdu ve şekil verdi. Gelen yeni kıyafetleri giydirdi. Kül rengi pantolon ve gömlek üzerine siyah bir pelerin yüzyıllardır Koruyucuların değişmez kıyafeti olmuştu. Son olarak başındaki damgayla aynı şekle sahip yüzüğü çocuğun ince parmağına geçirdi. Çocuk yüzüğe dikkatle baktı. Dış tarafı siyah bir daireydi ve dıştan içe sıralanmış üçgen, dörtgen ve beşgen vardı. En iç taraf açık gri renkteydi ve dışa geldikçe bu renk gittikçe koyulaşıyor en sonunda siyah dairede sonlanıyordu. Yardımcı parmağını şekillerin üzerinde gezdirdi. ''İlkel insanoğulları aynı andan birçok kişiliğe sahiptir. Koruyucu bu kişilikleri birer birer yok eder ve sonunda kendi gölgesinde onları uyumlu biri hâline getirir. Ortada gördüğün beşgen açık gri renkte ve bir sonraki adımda renk koyulaşıyor, beşgenin bir köşesi yok olup yerini dörtgene bırakıyor. Geri kalanda aynı düzende devam ediyor. En dıştaki daire ise sensin ve o siyahlık senin gölgen.'' Koruyucu parmağındaki yüzüğe baktığında kendisinden beklenileni ve yapması gerekeni biliyordu. O artık bu ülkenin Koruyucusuydu. Dünya 2012 ''Akşam gelecek misin?'' Beril elindeki diplomasını yok olup gidecekmiş gibi sıkı sıkıya tutmuştu. ''Hayır, annem ve babamla kutlama yapacağım.'' Alçin arkadaşına son kez sarılıp birkaç adım ötede bekleyen anne ve babasının yanına gitti. Bugün liseden mezun olmuştu. Üniversiteye giriş sınav sonucu beklediğinden daha iyi gelmişti ve babası kutlama için akşam hep beraber dışarıda yemek yemeyi teklif etmişti. Eve giderken yol boyu üniversite için hangi bölümleri tercih edebileceğini düşündü. Bütün arkadaşları hangi mesleği seçeceklerine karar vermişti ama bir tek kendisi ne yapacağını bilemez bir hâldeydi. Babası sürekli kalbinin sesini dinlemesini ve mutlu olabileceği bir yol çizmesini söylüyordu. Her defasında 'Önemli olan sahip olacağın mesleğin sana kazandıracağı statü değil, önemli olan o mesleği yaparken mutlu olabilmen.' diyordu. Annesi de bu konuda kendisini destekliyordu ve tüm bunların arasında kararsızlığı giderek artıyordu. Eve girer girmez hemen odasına koştu ve akşam için hazırlanmaya başladı. Dolabındaki tüm kıyafetleri tek tek denedi ama hiçbirinden memnun olmadı. Birkaç kez tıklatılan kapı yavaşça açıldı ve Pervin Hanım içeri girdi. Kızının bu heyecanını gülümseyerek karşıladı. Elinde orta boylarda gri renkli bir kutu vardı. ''Teyzenin mezuniyet hediyesi. Ayrıca yarın burada olacakmış.'' Alçin annesinin bu sözleriyle mutlulukla el çırptı. Teyzesini çok seviyordu ve uzun süredir göremediği için özlemişti. Annesinin elindeki kutuyu alıp yavaşça kapağını açtı. İçinden binlerce renkli kelebek uçup heyecanına ortak olacakmış gibi hissediyordu ama kelebekler yerine çok güzel gülkurusu renginde bir elbise çıktı. Aynanın karşısına geçip elbiseyi üzerine tuttu. Boyu dizlerinin altında sonlanıyordu. İp askılarının kenarlarından kollarına doğru ince bir tül iniyordu. Ön kısmında küçük çiçek desenleri vardı. ''Çok güzelmiş.'' Bu sözün beğenisini karşılamadığını hissetti. Pervin Hanım kızının aynadaki aksine hayranlıkla baktı ve saçlarına içten bir buse kondurdu. ''Yemek saatine kadar anne kız zamanı yapmaya ne dersin? Kuaförden randevu aldım. Yemek için birlikte hazırlanırız diye düşünmüştüm.'' ''Çok güzel bir fikir. Hemen gidelim.'' Alçin mezuniyet töreni için giydiği kıyafeti değiştirirken annesi akşam için giyecekleri kıyafetleri kuaföre yanında götürebilmek için özenle hazırladı. Çağırdığı taksi geldiğinde ikisi de gitmeye hazırdı. Kuaförde yerlerini aldıklarında saçları yapılırken Alçin aynada yan yana duran yansımalara baktı. Annesine benzediğini biliyordu. Saçlarının kızıllığı, gözlerinin yeşili annesi ile aynı tondaydı ve yüzündeki çillerde ne eksik ne fazlaydı. Geçen saatler dakika gibi gelmişti. Saçları yapılmış, yüzlerindeki makyaj tahtına kurulmuştu. Kıyafetlerini de giydiklerinde anne kız birbirlerine bakarak gülümsediler. İkisi de bir diğerinin ne kadar güzel olduğunu düşünüyordu. Ödemeyi yapıp dışarı çıktıklarında onları gören Anıl Bey ne kadar şanslı olduğunu düşündü. Mükemmel bir eş ve evlada sahipti. ''Sanırım bu gece yanınızdan hiç ayrılmamalıyım.'' Alçin ve Pervin Hanım aynı anda hayatlarının aşkı olan adamın yanağından öptüler. Kalplerden yayılan sıcaklık havada birbiri ile buluşuyor ve ayrılmaz bağlarla birleşiyordu. Arabaya binip yola çıktılar. Gidecekleri yer çok uzak değildi. Kısa bir yolculuk sonrası restorana vardılar. Zaman en iyi dost ve en kötü düşmandı. Bu gece için en kötü dost olup çabucak akıp geçti ve giderken arkasında kahkahalar bıraktı. Yenilen yemekler, yapılan sohbetler sonrası gitme vakti gelmişti. Geri dönüş için tekrar yola çıktıklarında Alçin müzik çaları açıp çalan şarkıya eşlik etmeye başladığında annesi de ona katıldı. Kollarını babasının boynuna dolayıp yanağına sayısızca öpücük kondurdu. ''Kızım yapma araba kullanıyorum.'' dese de Alçin müziğin ritminde kaybolmuştu. Anıl Bey kırmızı ışığı son anda fark etti ama frene zamanında basamadı ve hemen önünde duran taşıdığı ince demirleri arkasından sarkan kamyona çarptı. Araç ezilerek demirlerin arasında süzüldü. Pervin Hanım'ın attığı çığlık bedenine saplanan demirlerin arasında yok oldu. Organları parçalanırken çektiği acıyı duyumsayamadan ciğerlerinde kalan son oksijen baloncuğu sönmüştü. Anıl Bey'in korkuyla açılan göz bebeklerinde oluşan son görüntü yüzüne doğru gelen demir parçasıydı. Biri sağ yanağından, diğeri alnının kenarından saplanmıştı. Gövdesi öne düşerken içeri giren diğer demirlere takılı kaldı. Alçin gelen darbeyle geri çekilmeye fırsat bulamamıştı. Sağ omzundan kendine yol açan demir parçası ön koltuğa resim çerçevesi gibi sabitlemişti. Araba demirler arasında ilerlemesini durduğunda genç kız olayın şokuyla bir süre anlamsızca etrafına bakındı. Ne olduğunu kavramaya başladığında annesinin ve babasının oluşturduğu görüntüyle çığlık atmaya başladı. Tüm gecenin sesini bastıran bir çığlıktı bu. En katı kalpleri hüzünle sarmalayan, merhamet dolu yürekleri yerle bir eden acı dolu bir feryattı. Yardım edebilmek için çırpınıyordu ama omzundaki demir kımıldamasına izin vermiyordu. Dışardan gelen sesler ve yardım koşuşturmaları onu ilgilendirmiyordu. Boştaki kolunun izin verdiği ölçüde babasına uzandı ve yanağına dokunmayı başardı. Eline yayılan kanın sıcaklığı attığı çığlıkları daha da artırdı. Gelen ambulansın siren sesleri bile çığlığını bastıramamıştı. Kurtarma ekibindekilerin hiçbiri anne ve babasıyla ilgilenmiyordu. Tek yaptıkları omzundaki demiri saplandığı yerden kurtarmaya çalışmaktı ama Alçin bunu yapmalarını istemiyor ve sürekli annemle babamı kurtarın diye feryat ediyordu. Ne yaparsa yapsın hiçbirinin onu dinlemeye niyeti yoktu. Çünkü onlar Alçin'in kabullenemediği gerçeği biliyorlardı. Uzun bir uğraşın sonunda demir saplandığı koltuktan ayrılmış ve yaralı genç kıza hareket imkânı sağlamıştı. Ambulansa alınırken kapanmaya başlayan bilinci, kısılan sesi hâlâ anne ve babası için çırpınıyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD