İlayda'dan
Ne değişmedi ki? Çok şey değişti. Başta sana olan duygularım. Benim ben Aziz dediği yerde kendini hatırlatmana gerek yok benim kalbimde aklımda seni silip atmaya gücü yok desem, hiç çıkmıyorsun ki aklımdan desem bir daha yüzüme bile bakmaz. Derin bir nefes çektim. Hafif bana eğilmiş, kaşları çatık, keskin bakışları üzerimde.
" Anlatacak bir şey yok ki. Büyüdüm, ama kimse benim büyüdüğümü kabul etmek istemiyor. Ben yetişkin bir genç kızım, Yunus Reis'te sende bunu kabul etmiyorsunuz! "
Gözlerinin derin bakışları acı kahveyi andırıyordu. Uzun bakamadığım için bahçeye baktım.
" Sen bizim için her zaman küçük su perisi olarak kalacaksın."
" Hani büyümüştüm? Daha bugün büyüdün demiyormuydun? "
" Ben, sana büyüdüğünü fark et dedim, bizim için geçerli değil o."
Sözleri kalbimde büyük bir yıkım oluştururken ağlamamak için kendimi sıktım da sıktım. Yüzümün her yerinde bakışlarını gezdirip kaşları mümkünmüş gibi daha da çatıldı.
Bir gün bende o kahvelerin sıcak bakışlarına gözlerimi çekmeden doya doya bakabilirmiydim. Her insana bakarken sert olan çehresi bana geldiğinde yumuşar, soğuk olan bakışları içimi sıcacık yapar. Duygularımı anladığımdan beri adını dışımdan hiç söyleyemedim. Bir gün korkmadan yüksek sesle Aziz diyebilirmiydim.
" Sende yoruldun, uykusuzsun da. Git dinlen. Bundan sonra benden kaçmana gerek yok! Artık sorgulamayacağım. Senin söylemeyeceğini anladım, kendim çözeceğim."
" Kaçmıyorum ki! " Yalana bak yalana! Dedi iç sesim,bu iç sesim bu ara benim baya canımı sıkmaya başladı. Ameliyatla aldıracağım.
" Öyle olsun! "
Ben kafamı sallarken hızla arkasını dönüp geniş adımla gidişiyle gözümden dökülen yaşları serbest bıraktım. Kalbimin ağrısını daha şiddetli hissederken arkamı dönmüştüm ki yüzümü bok görmüş gibi buruşturdum. Bir dakika ya ben baya baya bok görüyordum.
" Ne oldu küçük kız? Neden ağlıyorsun. Aziz abin sana kötü laf mı dedi? "
Ya sabır çektim.
" Evet içerde bok var! Üzerine bulaşmasın dedi."
Sözlerime sinirlenip yanıma yaklaşırken işaret parmağımı kaldırdım.
" Sakın! Sakın bana bir adım daha yaklaşma pişman olursun! "
" Vay vay! O korkak küçük kıza ne olmuş? Bir caseret gelmiş." diyerek yaralı elini çenesine koyup düşünür gibi yaparak dalga geçer gibi devam etti.
" Ne diyordun? Özgür abi yapma, ne olur bırak! Yalvarıyordun ne oldu? "
Sesini kısıp söyledikleriyle etrafıma baktım. Ortalarda kimseler yoktu. Annemin antre sehpasının üzerinde yapay çiçekleri vardı içinde kum gibi yapay toz halindeki şeyi elimle alıp gözlerine serptim.
" Demek eskiyi hatırlıyoruz al o zaman." dedim.
" AAAA AHHHH! GÖZÜMM!"
Benim değerlimin her yaptığı şey işe yarar dekorasyonu bile. Ah yakar yakar!
" Ahhh! "
" Ee tam olarak elinin ve kolunun acısıyla böyle böğürüyordun." dedim. Sesimi kısmıştım. Çok geçmeden bu pisliğin böğürtüsüne canım ailem ve bunun kazulet anası koştu geldi.
" Kızım ne oldu niye bağırıyor Özgür? "
Babamın sözleriyle iki elimi ve omzumu havaya kaldırdım.
" Bilmiyorum ki babacığım gözüne pislik kaştı herhalde."
" Oğlum, yavrum ne oldu? "
Uf oldu anası üfle geçer.
" Yok tamam bir şey yok anne! " diyerek eli gözünde kendini dışarı attı. Arkasından söylenerek anası dışarı çıktı.
" Dur oğlum, bakalım elinle ovma!"
" Geçmiş olsun! Vah! Vah! Göz önemli mutlaka gidin doktora" diyerek kapıyı kapatıp şaşkın bakan canım aileme döndüm.
" Kızım ne oldu bir anda? "
Annem giden pislik için telaşlı telaşlı soru soruyor bir yandan anlamaya çalışıyordu. Ah annem bu insan ziyanı için üzüleceğine küresel ısınma var, kutup ayıları için ne bileyim pandalara falan üzül diyemeyeceğime göre koluna girip çekiştirdim.
" Amaan koca adam gözüne sahip çıksaymış anne, öyle herşey kaçabliyi yaniii.Hadi ben çok yoruldum, uyut beni, kucağında uyumak istiyorum. Yanlız uyuyamam ben! " dedim ah ne çok özlemişim anneme nazlanmayı.
" Gel benim güzel kızım, gel. Uyyy "
Koklayarak saçımdan öperken benimle odama girdi. Yatağa yatıp annemin yanıma gelmesini bekledim. Kollarını açıp yanıma uzanan pamuk gibi bedene sokuldum. Allahım sen depremde annesiz kalmış yavruları koru. Yavrusuz kalmış annelere sabır ver. Bu, anne kokusundan mahrum kalmak, düşüncesi bile içimde sızlama oluştururken kollarımı biraz daha sıkılaştırdım. Annesiz kalmak Aziz'in yüzünden gülümsemesini bile almamışmıydı. Kolay olurmuydu hiç.
Yarı uyur yarı uyanık halimle yanı başımda hareketlenme oluyordu. Babam ve annemin kendi aralarında sessiz konuşmaları geliyordu kulağıma.
" Uyudu mu? "
" Evet uyudu."
Saçımı okşuyordu ama hangisi bilmiyorum.
" Ben yemek yapacağım, misafir gelecek ya. Sen yanında bekle zor daldı. Kalktığında korkmasın."
" Tamam sen git! "
Annemin misafir dediği Hasan abiler olmalıydı.
Dalmamıştım ama annem ve babamın hali çok hoşuma gitmişti. Hâlâ gözlerimi kapattığımda zemin sallanıyor gibi oluyordu. Annemi korkutmamak için çabaladım. Ama uyuyamıyordum. Hafif gözümü araladım babam yanıma oturmuş dikkatle bana bakıyordu.
" Baba" seslendim.
" Kızım, boncuğum!"
" Abimi aradın mı? "
" Aradım. Arayınca açıyor artık ne hikmetse."
İmalı imalı sözleri Davut Reis'i kandıramazsınız der gibiydi.
" Kızma abime. Barışın artık."
" Ben, size küsemem ki boncuğum. Ama abinin biraz burnun sürtmesi lazum."
Abim, babamdan ve bizden habersiz evlenmişti.Şimdi evliliğini herkesten habersiz sonlandırıyordu işte.
" Bak abin gibi sende beni yok sayma tamam mı. Hata da yapsanız benim her şeyden haberim olsun. Dertlerinizi bilmeyeceksem bana niye baba diyorsunuz o zaman? "
" Babamm! " diyerek çaresizce kalkıp koynuna girdim. Benim derdim seni benden koparıp alacaksa, içimde beni çürütsün daha iyi. Elleri saçlarımı okşarken babam devam etti konuşmaya.
" Hem siz dünyaya gelmek istemediniz, biz sizi istediğimiz için dünyaya geldiniz. Sizin herşeyinizden sorumluyuz. Gözünüzden akan bir damla yaşın hesabı ağır olur bal kızım."