-Bahar Zorlu-
Bugün ki itiraflar beni tıka basa doyurmuştu. Şimdi Onur karşıma gelmiş sevdiğim kadın öyle giyinemez dediğinde şok olmam normaldi bence. Saçlarımı gelişi güzel dağıtıp Onur'un yanında merkeze gitmek için arabaya bindim. Ne söylemem gerektiğini bilmiyordum, nasıl davranmalıydım, bundan sonra ne olacağını ise hiç bilmemekle beraber zamanların nasıl geçeceğini de merak ediyordum doğrusu.
Merkeze gelene kadar ikimiz de konuşmamıştık. Belki o sinirliydi ama ben şaşkındım.
Merkeze geldiğim gibi arabadan hızlı bir şekilde inip kızılı aradım. Gözlerini kısmış bilgisayar ekranına bakarken gözlerinden ışık çıkacak diye bir an için içten içte korktum.
Geldiğimi belli etmek adına elimi sırtına koydum ve bende baktığı şeye bakmaya başladım. Ares Duman'ı araştırıyordu ve adamın hayatı şimdilik temiz gibi gözüküyordu ama bu onun suçlu olma potansiyelini sıfıra indirgemezdi.
"Herhangi bir şey var mı? Suçlu olduğuna dair." Diye konuştuğumda yerinden hızlıca kalktı ve saçlarını karıştırmaya başladı. Kırmızılıktan turunculuğa geçiş yapmakta omuzlarında olan o düz saçlar hiçte karışmamıştı.
"Kafayı yiyeceğim. Bu adam suçlu ama neden ben suçsuzum deyip duruyor ve ayrıca neden istihbarat birimi için hazırlanmış dosya geçmişinde bu adamı azılı suçlularda bulamıyorum. Tamam hadi istihbarat birimini es geç ama mutlaka dünyadaki istihbarat birimlerinden birinde Ares Duman olmalı. Olmalı!" diyerek volta atmaya başladığında neden bulamadığını düşünmeye başladım.
"Kızıl. Belki de... Suçlu değildir." Dediğimde birimi inleten bir kahkaha attı.
"Bana bak Croft bu adam." Diyerek sorgu odasını işaret etti. "Suçlu." Diye devam etti. Ahenk her görevde mi böyle sinirliydi yoksa sadece bugüne özel miydi merak ettim.
"Peki suçlu ama sen neden bu kadar sinirlisin?" dediğimde döner koltuklardan birine oturdu.
"Bilmiyorum ama içimden bir ses o adamda bir şeyler var diyor. Gözlerine baktığımda sanki gerçeği söylüyor gibi ama bu adamın suçlu olmadığını gözlerinden anlayamayız değil mi? O kadar ikna edici bir ses tonu var ki inanmamak elde değil. Ben şimdiye kadar suçluları konuşturmada hep başarılı oldum ama bu adam inatla konuşmuyor ve inatla beni kendinin suçlu olmadığına ikna etmeye çalışıyor ama bu demek değildir ki şirketi her türlü bataklığın kirine bulanmamış. Bahar, Duman şirketi her ay düzenli bir şekilde Gürcistan'a tır sevkiyatı yapıyor ve bu iş elimize gelmeden önce oradaki ajanlardan topladığımız bilgiye göre de adamlar suçlu. Suç-lu. Bildiğin suçlu. Çıldırmak üzereyim." Diyerek elindeki kalemi yere fırlattı. Ne kadar da hızlı konuşmuştu. Siniri konuşma hızına da yansımıştı.
"Anladım." Demekle yetindiğimde gülmeye başladı. "O kadar şey söyledim bir tek anladım mı diyorsun?" diye sorduğunda bende güldüm. "Ne söyleyeceğimi bilemedim." Dediğimde ayağa kalkıp ikişer ikişer merdivenleri çıktı. Bende peşinden çıkarken sorgu odasının kapısında derin bir nefes aldı ve ban baktı. "Ne yaparsan yap ama o adama inanma. Zira o gözler konuşmaya başladığında etkilenmemek elde değil." Dediğinde içeri girdik.
İçeri girdiğimizde eli masaya kelepçeli bir şekilde oturduğunu gördüm. Başını yavaşça kaldırıp baktığında içim titredi. Adam sanki hipnotize etmeye meyilli gözleri ile ne düşüneceğimi bile unutmuştum.
"Suçunu itiraf et Ares Duman. İtiraf et ki savcı ile konuşup bizimle iş birliği yaptı diyebilelim. İnat etmekten vazgeç." Dediğinde adam hızla ayağa kalktı ve bağırmaya başladı.
"Bana bak kızıl kafa sana kaç defa daha söylemem gerekiyor. Ben suçsuzum. Gözlerime bak ben suçsuzum. Duydun mu beni? Hayatımda insan hayatı değil hayvanların hayatını bile tehlikeye atmam ben." Dediğinde kızıl gülümsedi ve etrafında dolanmaya başladı.
"Bana bak. Adam gibi itiraf et yoksa sert yumruğum o güzel suratını dağıtmasın Duman." Diye bağırdığında masaya bağlı olduğu kelepçeyi çıkacak gibi çekiştirdi. Ben onları duvara dayanmış izlerken kızıl sinirden tepesi atmış şekilde lacivert tulumuyla adama öldürücü bakışlar atıyordu.
"Vur senden mi korkacağım? Suçsuzum diyorum senden mi korkacağım? Avukatımı istiyorum." Dediğinde masaya yumruğunu vuran kızılı ilk defa böylesine öfkeli görüyordum. Bir an için korkmadım denilemez.
"Yok lan sana avukat falan. Duydun mu? Yok. Ya paşa paşa konuşursun he yok ben konuşmayacağım dersen daha başka yöntemlere de başvururuz sıkıntı değil."
"Daha ne söylemem gerek. Ben suçsuzum. Ben Duman Holdingin genel müdürüyüm. Google a yaz adımı soyadımı. Katıldığım yardım kuruluşlarına bak. Hepsi yardım kuruluşu, şimdi gelip bana suçunu itiraf et diyemezsin." Dediğinde kızıl masanın üzerinden adamın üzerine eğildi ve gözlerine bakmaya başladı. Adamda gözlerini gözlerinden çekmezken birbirlerine meydan okuyan aslan ve avcı gibiydiler. Kim av kim avcıydı orası şu anda meçhul olsa da ben avcıyım diyen taraf kızıldı.
Yanlarına gidip kızılı kanından tutup çektiğim gibi duvara ittirdim. "Sen sakinleş, bakalım bana neler söyleyecek?" dediğimde başını geriye attı. Ahenk kollarını birbirine sarmış duvara yaslanmıştı.
"Ares Duman. Duman holdingin zamanında en başarılı varisiymişsin doğru mu?" diye sorduğumda hala bakıştıklarını gördüm. "Sana bir soru sordum." Diye bağırınca bakışları bana çevrildi.
"Bunları daha ne kadar daha tekrar etmem gerekecek söyler misiniz? Evet ben Duman holdingin en başarılı varisiydim. Kuzenim benimle büyük bir yarışa girdi ama genel müdür olan ben oldum ve bunun sonucunda kuzenin şirkette genel müdür yardımcısı olarak çalışıyor ve hatta imza yetkisi var. Yani ben olmadığım zaman o benim yerime imza atabilir. Olay tamamen bundan ibaret." Dediğinde gözlerimi kıstım.
Burada bir tutarsızlık vardı. Ares genel müdürdü kuzeninde imza yetkisi olması olayı tutarsız yapan asıl noktaydı. Belki de Ares suçsuzdu her şeyi planlayan kuzeniydi. Olabilirdi.
"Peki kuzenin ile aran nasıl? Yani aranızda geçimsizlik durumu falan var mı?" dediğimde derin derin nefes aldı. "Burada Türkiye'nin en ünlü holdinglerinden birinin sahibini masaya kelepçelemiş ve kuzenim hakkında bilgi almak mı istiyorsunuz deli misiniz siz? Buradan hemen çıkmayı talep ediyorum." Diye bağırdığında kızıl daha fazla dayanamayıp duvardan ayrıldığı gibi adamın üzerine gelip boğazını sıkmaya başlamıştı.
"Bana bak Duman bozuntusu. Gözlerimin içine bak. Ben senin suçsuz olduğunu yemem anladın mı? Buradan senin gibi ne niceleri gelip geçti. Sence ben bu numaraları yer miyim?" dediğinde kızılı adamın üzerinden aldım. İçeri Kurt girdiğinde elindeki dosyayı adamın önüne fırlattı.
"Bu ne o halde?" dediğinde adam dosyaları kelepçeli elleri arasına alıp karıştırmaya başladı.
"Bu... Burada." Dediğinde Onur kollarını birbirine bağladı ve adamın etrafında dolanmaya başladı. "Evet. Aynen öyle sizin tırlarınızın her ay belli aralıklarla Gürcistan'a gittiğini giderken de çıkış iznini senin verdiğini belgenin sonundaki imza bas bas bağırıyor." Dediğinde şaşkınlıktan konuşmadı.
"Bu benim imzam." Dediğinde şaşkınlıkla baktı. "Ne kadar da zekisin Duman." Diye mırıldandı kızıl.
"Bakın bana bir kağıt kalem getirin. Ellerimi çözün ve size gerçeği göstereyim." Dediğinde kızıl cebinden kelepçenin anahtarını çıkarıp çelik kelepçeyi açtı. Onur ise cebinden çıkardığı kağıt ve kalemi adamın önüne bıraktı.
"İspatla. Ama eğer bir şey yanlış olursa buradan mahkemeye yargılanmaya değil ölüm fermanının altına imza atmaya gidersin." Dediğinde kollarımı birbirine bağladım. Adam kağıda imzasını defalarca atarken bizde onu izliyorduk.
"Bakın benim imzam bu ama bu belgedeki imzaya bakarsanız çizgilerin eğri olduğunu görürsünüz. Bu da bu imzayı atan kişinin kalemi ne açıyla tuttuğunu bize gösterir. Bu imzayı atan kişi kalemi tıpkı bu şekilde tutuyormuş ama ben kalemi bu şekilde tutamam. Yani bu ıslak imza. Bu belgeyi ben imzalamadım." Dediğinde kızıl gözlerini devirdi ve Savaş sorgu odasına geldi. Elini şıklatıp bize gelin diyerek odadan çıkınca hepimiz onu takip edip ortak salona geçtik.
Elindeki flaş belleği bilgisayara takıp duvara yansıttı. "İzleyin ve gerçekleri görün." Dediğinde hepimiz şom olmuştuk. En başında aklıma gelen şey doğruydu.
"Ne yani Ares Duman suçsuz mu? Şaka yapıyorsun Savaş değil mi?" dediğinde Savaş dudaklarını birbirine bastırdı ve ellerini havaya kaldırdı.
"Bahadırla beraber keşfe çıktık. Adamı o yakaladı getiriyor." Dediğinde herkes şok oldu. "O yaralı değil mi?" diye sorduğumda birimin kapısı tıslayarak açılmış ve sırtına astığı oku ile havalı giriş yapan Bahadır hepimizi şoka uğratmıştı. Peşinden getirdiği adam ise Duman'ın kuzeni olarak tahmin ediyordum. Sırtına astığı oku çıkarıp sıkıca kavradı.
"Ben olmasam bu birimdeki işler yürümez canlar." Dediğinde Ahenk öyle bir sarılmıştı ki yere düşeceklerdi. "Emin olun bir kurşun beni durduramazdı, bunu biliyor olmanız gerekiyor ve bu yüzden bana öyle bakmayı kesin." Diyerek Ahenk ile sarılırken bizimle de konuşmuştu. Ayrıldıklarında Bahadır konuşmaya devam etti. "Şaka bir yana suçladığınız ve itiraf etmesi için canını okuduğunuz Ares Duman suçsuz asıl suçlu burada." Diyerek diğer bir ajanın kolunun altında olan kuzen Duman'ı gösterdi.
"Kahretsin!" diyerek dolanmaya başladı kızıl.
"Evrakları imzalatıp serbest bırakabilirsiniz." Diyen Kurt'a ters ters baktı kızıl. "Ne var? Adamı burada ne kadar daha tutmak istiyorsun? Adamın hiçbir şeyden haberi olmadığını tekrarlayıp durmadı mı? Suçsuzluğunu imza tekniği ile de açıklamış oldu. Belgeleri imzalasın çıksın." Derken diğer ajanda kuzen Duman'ı sorgu odasına götürüyordu.
"O adamı ben sorgulamam. Sorgulaya kim giriyorsa girsin." Diye çığlık çığlığa konuşan kızıl öfke kusacak gibiydi.
"Unutmadan Ahenk belgeleri sen imzalatıp adamı serbest bırakırsan çok makbule geçer. Bahar da bu süre boyunca senin yanında olur. Ne de olsa çaylak ya işi öğrenmiş olur." derken Onur içten içe gülüyordu. Buradaki nokta benim çaylak olmam değil kızılın o adama sinir olduğunu bilerek onu yanına yollamasıydı.
Kurt, Ahengin eline dosyaları tutuşturup el sallayınca ayağını öfkeden yere vurmuştu.
Sorgu odasına geldiğimizde adamın bileğindeki kelepçeleri çözüp önüne dosyaları bırakmıştı.
Adam şaşkınlıkla ne olduğunu anlamazken önüne kalemi bıraktı. "Ne?" diye sordu Duman.
"İmzala ve serbest kal." Dediğinde adamın gözleri sevinçle açıldı. "Ne o suçsuz muymuşum? Oysaki ben söyleyip durmuştum." Dediğinde dişlerini sıkarak adama baktı. "Kes sesini ve imzala. Senin suçsuz olman kuzeni aklamaya yetmez Duman." Dediğinde adamın bakışlarını öfke bürüdü.
Dosyaları imzalatıp kalemi bıraktığında kızıl odadan uçarcasına çıktı. Ben adama kapıya kadar eşlik edecektim. Ayağa kalktığında bileklerini ovuşturdu. Kıpkırmızı olmuşlardı.
"Onun adı ne?" diye sorduğunda yüz ifademle kimin diye sordum. "O kızıl kafanın." Diye devam etti. "Ahenk. Ahenk Göktürk." Dediğimde gülümsedi, odadan çıkarken yolu gösterip eşlik ederken ortak salonda ahengi görüp yanına gitti.
Bu birimde neden benim sözüm dinlenmiyordu ki?
"Beni güzel bir şekilde ağırladığınız için size minnettarım. Tekrar görüşmek üzere Ahenk Göktürk." Diyerek çıkarken gelmememi işaret etti.
"O benim adımı nereden biliyor?" diye öfke ile soluyup sorduğunda ellerimi teslim oluyorum dercesine havaya kaldırdım.
"Hayatımda ilk defa bir işi elime yüzüme bulaştırdığıma inanamıyorum." Derken yanına oturmuş bilgisayara bakmaya başlamıştım. "Hem o bir daha beni nereden görecekte tekrar görüşmek üzere dedi." Diye sorduğunda gülümsedim.
"Hayat bu Ahenk ne zaman ne olacağı belli olmaz." Diyerek gülümsediğimde belinden silahını çıkardığı gibi poligona gittiğini tahmin etmek hiçte zor değildi.