Onur Kurt -
Kafamı bilgisayardan saatlerce kaldırmamıştım. Kendi masamda şirket için gerekli bilgiler alırken Ahenk heyecanla tamamladığı görevini anlatıyordu. Son anda yakalanmaktan kurtulmuştu-tabi oralar anlatıma dahil değildi-. Bahadır bir yandan kahkaha atıp bir yandan da Savaş'ın elindeki krakerleri ağzına tıkmakla meşguldü. İlke eline aldığı kahvesiyle, kahve makinasına bakışlar atarken kara kara Savaş ile göreve çıkacak olmanın hüznünü yaşıyordu. Engin kendi aleminde dosyalarla ilgileniyor, bilgisayarın siyah ekranından kendine bakarak saçlarını düzeltiyordu. Herkes görevin başarıyla geçtiğinden dolayı sevinç nidaları atıyordu ama bana göre bu işte bir bit yeniği vardı. Neden hemen kabul etmişti ki? Ben olsam şüpheci davranırdım. Tamam, Bahadır kimliğini ona göstermişti ama belki sahte kimlikti, tamam her ne kadar sahte olmasa da biri bana böyle bir şey söylese aklıma gelen ilk bu olurdu. Şüpheciydim evet, o bunu düşünmezken hemencecik kabul etmesi beni korkutmuştu ki ben kolay kolay korkmam, gözümün gördüğü hiçbir şeyden korkmam. Onun yerine benim bu şekilde kuruntu yapmam aptalcaydı ama neden birden bire kabul etmişti? Geceleri süpermenin kız versiyonu olarak kırmızı pelerini takıp insanları mı kurtarıyordu da onları kurtarmaya bu kadar hevesliydi?
Kızılın görev maceraları bitmiş olmalıydı ki herkes kendi işine dağıldı. Savaş yanıma geldiğinde kraker paketini uzattı. İçinden iki tane alarak yemeye başladım. Birimdeki herkese kraker yemeyi aşılayan Savaş'tı, ne kadar düşünsem de mantıklı bir açıklama bulamıyordum Bahar konusunda. Bahadır'ı hemen benimsemiş olamazdı, en azından olmamalıydı. O çapkın herif onunla flört etmek istememişti, orası ayrı konu. İkisinde de tuhaflık kol geziyordu. Beynim jöle kıvamına gelince diz üstü bilgisayarın ekranını indirdim. Savaş'tan biraz daha kraker alacaktım ama çoktan kendi masasına gitmiş bir yandan İlke ile konuşurken diğer yandan ise işlerini yapmaya devam ediyordu. Birimde korkutucu bir sessizlik dolaşıyordu.
"Kurt iyi misin dostum? İfadesiz suratın daha da ifadesiz olarak iyice çekilmez bir hal almış. Azıcık gülümse, kimse seninle evlenmez bak." Diye dalga geçerek kendi masasına ilerledi kızıl. Kimse benimle evlenmezmiş. İstihbaratın kurallarını dalga konusu yapması çok hoştu. Ben burada hayatımı işlerime adamışken böyle dalga konusu olması bana göre hiç hoş değildi. Biz de evlenebilirdik her insan gibi, ama bu birimde olan herkes ardında sevdiğini bırakmaktan delicesine korkuyordu. Yalnızların bir arada olduğu bir ekipti burası. Dikkatimi dağıtmamam gerekiyordu. Düşünmeliydim neden direk olarak kabul etmişti?
"Yalnız, fazla düşünme çıldırırsın." Dediğinde başımı kaldırıp baktım. Düşündüğümü nereden biliyordu? Peki, ne düşündüğümü biliyor muydu? Of. Düşünmekten başım ağrımış, daha fazla düşünemez hale gelmiştim. Başımı ağrıttın Bahar Zorlu. Kızıl yanıma geldi ve konuşmaya başladı.
"Düşündüğümü nereden biliyorsun?" Masama oturdu ve kalemlikten kurşun bir kalem alarak elinde çevirmeye başladı.
"Dur bir düşüneyim nereden bildiğimi. Kurt ben anlarım. Bu birime atandığımdan beri seni gözlemliyorum, diğerlerinin dikkatlerini çekmiyor olabilirsin ama benim farklı düşünme ve görme yetim var. Ben bu birimde en eski üçüncü kişiyim. Benim yıllarım seni görmekle geçti. Hadi etrafına bak." Dediğinde önce Savaş'a baktım.
"Mesela Savaş. Aslında İlke ile birbirlerine deli gibi âşıklar ama söylemekten çekiniyorlar, Bahadır desen aynı senin gibi yalnız olmaya kararlı, şu anda hangi kızla zaman geçirsem diye telefon rehberinden kızların isimlerine bakıyor. Engin desen kara kara koruma olduğu kız onun canını ne kadar sıktığını düşünüyor ve koruma olmak istemiyor. Sen desen oturmuş Bahar Zorlu'nun neden kabul ettiğini düşünüyorsun." Diyerek gülümsedi. Kızılı yanlış tanıdığım her geçen gün daha yeni yeni fark ediyordum. Farklıydı kızıl. Yalnız ama farklı.
Sözlerinde haklıydı. Bu birimde herkesi çözmüştü, kimin ne derdi olduğunu görebiliyordu hiç sormadan. Düşünmekten başıma ağrılar girmeye başlamıştı. Sözleri o kadar haklıydı ki, döner koltuğuma yaslanıp şakaklarımı ovdum. Yorgun düşmüştüm, gücüm kalmamıştı, hayat enerjim adeta çekilmişti.
"Ben sana söyledim fazla düşünme diye bak başın ağrımaya başladı. Yorgunsan git dinlen, sonra gelip ekibin geri kalanına nasıl 'görev anında gözlerinizi kırparsanız gözlerinizi oyarım.' Diyeceksin Yalnız Kurt. Hadi git biraz dinlen. Gece görüşürüz." Dediğinde ayağa kalktım. Dediğini yapmasam biliyordum ki kovmaktan beter edecekti. En iyisi sözünü dinlemekti.
Arabama binip eve geldiğimde lazer sistemlerini devre dışı bırakarak kapıdan girdim. Üzerimdekilerden kurtularak soğuk bir duş yaptım. İyi gelmişti. Saate baktığımda daha akşam on birde toplanacağımız için zamanım vardı. Üzerime bir şeyler geçirerek kendimi yatağa atar atmaz uyumaya başladım. Biliyordum ki başımın ağrısının geçmesi için tek yol buydu. En azından bilincimi kaybedince aklıma Bahar Zorlu girmeyecekti. Öyle de oldu, derin bir uyku çektim.
**
Çalan telefonun sesiyle gözlerimi açtım. Saate baktığımda geç kalmış olduğumu gördüm. Kahretsin! Neden alarmı kurmayı unutmuştum ki? Telefonu açıp kulağıma götürünce kızılın en tiz sesi kulaklarımı pakladı. Telefonu kulağımdan kısa bir an için çektim, sesin kesilmiş olduğunu anlayınca tekrardan kulağıma yerleştirdim.
"Kızıl kafayı mı üşüttün ne bağırıyorsun Allah aşkına?"
"Saat on buçuk oldu beyefendi hala uyuyor. Görev beklemez canım, görev beklemez. İlke ile Savaş hazırlandı bizi bekliyor bizde seni bekliyoruz."
"Tamam, kızıl bağırma geldim." Diyerek pantolonumu hızlı bir şekilde giydim ve lazer sistemlerini çalıştırarak evden çıktım. Arabama doğru hareketlendiğim sırada kapının önünde bizim ekibin arabasının siyah sürgülü kapı açıldı ve Dost'um bana doğru koşmaya başladı. Kucağıma atladığında gözlerinin üzerinden öptüm ve sevdim. Ne kadar zaman olmuştu, benim köpeğim olmasına rağmen benden çok arkadaşlarımda geziyordu. Onların evlerine ben bile bu kadar gittiğimi hatırlamam ama Dost seviliyordu. Hele Ahenk ve İlke ölüyorlardı denilebilir. Dost ile beraber ekip arabasına bindiğimizde kızıl, Bahadır ve Engin'in bizi beklediğini gördüm.
"Oo beyefendi günaydın diyeceğim ama gece oldu denilebilir."
"Kızım tamam uyuyakalmışım bak buradayım işte." Diyerek Dost'un tüylerini okşamaya devam ettim.
"Dost'u İpek getirdi. Aşıları falan tamammış. E artık bende kalabilir değil mi Kurt?" Gözlerimi kıstım. Gezici köpek olmuştu resmen bende ne zaman kaldığını hatırlamaz olmuştum.
"Kızıl, madem köpekleri bu kadar çok seviyorsun o zaman seni pet shopa gitmeni öneriyorum. Benim Dost'umdan uzak durun artık. Allah Allah. Benden çok sizde kalıyor, artık beni tanıdığından bile şüpheliyim. Değil mi kızım? Değil mi Dost'um?" diye tüylerini okşarken bir yandan da gülümsüyordum. Çok özlemiştim kızımı.
Bahadır kahkaha atmıştı sözlerime. Kızıl kollarını birbirine bağlamış arkasına yaslanmıştı. Engin bıraktığım gibi karalar bağlamış bir şekilde duruyordu. Şu sıralar fazla konuşmadığı gözümden kaçmamıştı. İlke ve Savaş buluşacağımız yerde bekliyor olmalıydılar. Umarım kavga edip görevi ve bizi kötü bir duruma sokmazlardı ama Savaş'ın daha önceki mesleğinde de görevlere çıktığını biliyordum. Bu yüzden içim rahattı. Görev yerine geldiğimizde arabadan indim. Dost kokuları almış olmalıydı ki havlamaya başlamıştı, yanına eğildim ve tüylerini okşadım. "Ses çıkarma kızım görevdeyiz onları tutuklayacağız. Bu yüzden ses çıkarmaman gerek anlaştık mı?" Dediğimde kısık sesle havladı. Başını öptüm. "Aferin. Akıllı kızım benim." Diyerek Savaş ve İlke'nin yanına gittik. Önlerine koymuş oldukları toz şeklinde torbalar taşlar vardı.
"Bunları mideye yollamak gerekiyormuş." Diye paketlere iğrenerek baktı Savaş.
"Siz içeri geçince yuttuk mu dersiniz yedik mi dersiniz bilmem ama bu adamları halledince teslim edilecek kişilere gideceksiniz onları da bir güzel paket yapıp getirirsiniz artık." Diye dalga geçti Engin. Ellerinde tuttukları paketleri alarak kızıl ve Bahadır üzerine ameliyatlarda giyinilen yeşil steril kıyafetleri geçirdiler. Kızıl saçlarını ameliyat bonesinin için yerleştirip yeşil kıyafetin arkasını bağlamam için bana sırtını döndü. Bahadır da Engin'e dönünce Savaş ve İlke başka bir odaya geçti. Doktorları buraya gelmeden önce süper ikili halletmişti.
Bağladığımda suratlarını kapatan bir maske taktılar. Aynı doktormuş gibi sakin bir şekilde diğer odalardan birine geçtiklerinde bu adamların ne kadar da aptal olduklarını düşündüm. Biz buraya bu kadar rahat bir şekilde elimizi kolumuzu sallayarak girmiştik ama onların ruhu bile duymamıştı. Her neyse bu bizim için bir avantajdı.
Kızıl ve Bahadır odaya girdiklerinde kulaklarına yerleştirmiş oldukları cihaza konuştular.
"Savaş ve İlke paketleri yuttuk diye adamları kandırdılar. Bizde şimdi yaralarına bakacaklarını bildiğimizden dolayı karınlarının sağ ve sol boşluklarına ufak bir kesik atıp orayı dikeceğiz ki anlamayacaklar böylece vücudunda da uyuşturucu taşıdıklarına emin olacaklar." Diye anlattığında acıya dayanabilmelerini diledim, keşke onları başka bir şekilde yakalayabilseydik de onlara bu kadar acı çektirmek zorunda kalmasaydık.
"Anlaşıldı kolay gelsin." Diye konuştu ifadesiz sesiyle konuştu Engin.
Kesi yapacakları bölgeyi uyuşturmayacaklardı. Eğer malzemelerin arasında bölgesel anestezi maddelerini görürlerse bizi fark edebilirlerdi. Onlar bu şekilde sevkiyat yapıyordu. Bölgesel anestezi olmadan, bu yüzden her ikisinin de acıya dayanması gerekiyordu. Savaş bir şekilde dayanabilirdi, daha önce söylediği gibi subaydı başına böyle şeyler gelmiş olmalıydı ama İlke, o öyle değildi. Çok narindi kırılgandı umarım bu işi başarırdı. Bahadır'ın odaya yerleştirdiği kameradan içeriyi izliyorduk. Engin bilgisayarı kucaklayarak getirmesi işe yaramıştı.
Savaş ve İlke tişörtlerini sıvayarak karınlarını açtılar. Savaş'a dikiş atacak kişi Bahadır'dı İlke'ye kızıl kalmıştı. Tişörtlerini hareket etmeyecek bir şekilde katlayınca ikisi de ellerine neşteri almışlardı. Cebimden çıkardığım kendi yaptığım dinleme cihazını kulağıma yerleştirdim ve Savaş'a seslendim. "Savaş senin dayanabileceğini biliyorum ne yaparsan yap bayılma, İlke sen ise gücünün sınırlarını zorlamak zorunda bırakıyorum özür dilerim, bayılmamak için diren eğer bu adamlar içinizden birinin bayıldığını öğrenirse hiç hoş olmaz. Anestezisiz ve bayılma söz konusu olmada bu işi halletmek zorundasınız. Unutmayın sevdiğin bir şeyi düşün İlke düşün ki bayılma." Derken Bahadır ve kızıl sol karınlarına neşterle çizik attılar. İlke dudaklarını içeri kıvırmış, gözlerini kısmıştı. Savaş sadece ellerini yana koyarak ameliyat masasını sıkıyordu. Kızıl da bu durumda İlke'nin canını yakmak istemiyordu.
Bahadır ve kızıl diğer tarafa kesi atmak için geçtiği sırada İlke'nin hızlı hızlı nefes almaya başladığını ekrandan görebiliyordum. Ahenk "İlke sakin ol." dediğinde başını hızlıca aşağı-yukarı salladı. Savaş ise acı içinde yanında yatan kıza baktı. Uzanıp elini tuttu güç vermek istercesine.
"İlke beraber dayanacağız tamam mı? Hadi güzelim, bak ben seni daha sinir edeceğim onları düşün." Diye dişlerinin arasından konuştu. Şu duruma getirmek zorunda kalmasaydık keşke. Adamlar sevkiyat yaparken dikişlere mutlaka bakacaklardı, riske edemezdik ama böyle de arkadaşlarımın canı yanıyordu.
"İkinci kesiye başlıyoruz. Lütfen dayanmaya çalışın." Dedi Ahenk. Zaten Bahadır ve lütfen kelimeleri yan yana gelmezdi. Onun kişiliğine aykırıydı. Şu anda Savaş'ı boş verip İlke'ye odaklandım. Ahenk yavaş hareketlerle kesiyi attığında İlke gözlerini sıkı sıkıya yumdu. Gözlerinden bir damla yaş döküldüğünü görebiliyordum. Lanet olsun acaba Ahenk mi olmalıydı? Ahenk acıya daha dayanıklıydı. Onu acı çektirmekle tehdit edildiğinde karşısındakine sadece gülümserdi. İlke ise birimin narin kırılgan kızıydı.
Kesileri temizlemeye başladılar. Tamamen temizlenince dikiş atacaklardı. Attıkları kesi ya da dikiş herhangi bir iz bırakmayacaktı. Dikişleri geri almaya gerek de yoktu çünkü eriyecekti. Dikiş malzemelerini hazırlayıp kesilerin üzerlerine koydukları tampondan bir tanesini kaldırdılar ve yarayı dikmeye başladılar. Savaş gayet iyiydi gözlerini İlke'ye dikmiş bakıyordu ve gözlerini dahi ayırmıyordu. Ahenk İlke'yi dürttüğünde hiçbir tepki göstermedi. Tekrar omzuna dokundu. "İlke bana bak, gözlerini aç, gözlerini aç İlke." Dediğinde Savaş'ın dikişleri bitmiş olmalıydı ki yerinden kalktı ve ameliyat masasının diğer tarafına geçerken karnını tuttu. İşke'nin yanına geldiğinde boşta kalan elini tuttu ve seslendi. "İlke hadi aç gözlerini."
"Belki de böylesi daha iyidir Savaş bilincini kaybettiğinde en azından acı çekmez. Ahenk dikişleri atmaya başla." Dediğimde daha fazla acı çekmesini istemiyordum. Savaş yanından bir saniye bile olsun ayrılmamıştı, elini tutarak ona destek vermişti. İkiside aptalın önde gideniydi, birbirlerini sevmelerine rağmen neden söylemiyorlardı ki? Kızıl dikişleri bitirince yeşil ameliyat bezini üzerinden kaldırdı ve yüzündeki maskeyi çıkardı.
"Uyanıyor." Diye bildirdi Savaş. Yüzünde güller açarken İlke gözlerini kırpıştırdı. "Ahenk diktin mi?" kızılın yanında kala kala onun gibi oluyordu. Uyanır uyanmaz Savaş'a laf atması gerekirdi oysa ki.
"Diktim ama saha görevlerine bu kadar kolay çıkamayacaksın İlke Hanım." Dedi ve odadan maskeyi takarak Bahadır'la birlikte çıktılar ve adamlara uyuşturucu yerleştirdiklerini söylediler, yanımıza geldiler ve üzerlerindeki kıyafetleri sökercesine çıkarıp attılar. Ahenk gözlerini ovuşturarak masanın üzerine oturdu ve başını ellerinin arasına aldı. "Kurt bana bak ben daha fazla sevdiklerimin canını yakamam. Bu şirket işini ya sen bitir ya da ben. Çünkü ben daha fazla dayanamıyorum." Dediğinde başımı salladım. Bu iş çok uzamıştı yakın bir zamanda kapanacaktı.
İçerideki kameraya baktığımda İlke Savaş'ın yardımıyla yerinden kalktı. Ameliyat masasına oturduğunda başını ovaladı. Savaş ise İlke'nin saçlarını geriye doğru çekti. Bildiğin aşk yaşanıyor birkaç metre ötemizde.
"Öhö öhö." Rahatsız etmek istemezdim ama görevden sonra konuşmaları gereken bir konuydu bu.
"Anladık Kurt, birazdan adamların yanına gideceğiz sakin ol." Dediğinde Ahenk'in yanına oturdum ve kollarımı destek olurcasına ona sardım. Başını göğsüme koydu. Sevdiklerinin canını yakmak ona acı veriyordu.
"Tamam, bu kadar duygulu bir sahne yeter. Benim yaşam tarzımı bilmiyor musun? Birisi tarafından delice sevilmek size güç verir, birisini delice sevmek ise cesaret. Sizin acı çekmenize dayanamıyorum ne yapabilirim." Diyerek ayaklandı ve yanaklarına hafifçe vurdu.
"İçimi şişirdiniz bu duygu patlamasıyla biri âşık diğeri dostlarını canını yakmaktan korkuyor. Aşk filmi mi çekiyoruz burada?" diye sitem sesini duyunca bir an için Engin'e hak verdim. Ellerimi çırptım ve ayağa kalktım. "Tamam, millet aşk filmi aksiyon filmine dönecek hazır olun. Savaş, İlke hazırsanız adamlara hazır olduğunuzu söyleyin ve boş bulundukları anda çökün gırtlaklarına, biz hemen arkanızdayız." Dediğimde herkes ayaklanmıştı. Savaş ve İlke adamlara iyi olduklarını söyleyip ve vücut boşluklarına uyuşturucu yerleştirildiğine dair karın boşluklarını gösterip yola çıktılar. Bizde peşlerinden yola çıktık. Bahadır arabayı kullanıyordu, Ahenk ise hemen yanındaydı. Engin yine aynı pervasızlığıyla koltuğa yayılmış olayın aksiyona dönmesini bekliyordu.
Adamlar gecenin karanlığında otobanda yolun kenarında durunca teslimatın burada yapılacağını anladım. Fark ettirmemek adına biraz gerilerinde durduk. Adamlar arabadan indiğinde İlke ve Savaş da onları takip ederek karşılarında duran adamların yanına gittiler. Adamlar siyah bir çanta ile parayı teslim edince Bahadır'ın ıslık çalmasıyla Savaş ve İlke ayak bileklerine sakladıkları tabancaları çılartıp adamlara doğrultunca olay çorap söküğü gibi gelmişti. E haliyle bize ihtiyaç kalmamıştı. Yanlarına giderken İlke adamları kelepçeliyordu, herkes paket olduğunda İlke elindeki silahı beline yerleştirdi ve karnının durumuna bakmak için açtı. Zorladığından dolayı kanıyordu.
Engin hemen sağlık ekipmanlarını getirdiğinde Savaş herkese engel olarak tamponu eline aldı ve yere dizini koyarak İlke'nin kanayan dikişlerine bastırdı. Aksiyon filminin sonunu aşk ile bitirmeye kararlıydı bunlar.
Adım adım geliyorduk.
Geliyorduk ve emin adımlar atıyorduk.
Yeri sarsarak geliyorduk. Bekle bakalım Haktan Bey seni bitirmeye geliyoruz. Sana sonu yaşatmaya geliyoruz.