MERMİ

2116 Words
-Bahar Zorlu - Kalbim doğru mu yaptın yanlış mı yaptın derken zihnim büyük bir ego ile 'tabi ki de doğru yaptın o kadar insanın zehirlenmesini önledin' diyordu. Bencilce bir düşünceydi. Onları hayata dolaylı yoldan ben bağlamıştım belki de. Bugün Bahadır'ın daveti ile arkadaşlarıyla tanışacaktım ama gitmek istediğimi pek sanmıyorum. Israr etmesi sonucu kabul etmiştim ama gitmek istemiyordum. Hem neden tanışıyordum ki? Onlar benden farklı, hayatımız, yaptığımız iş, olaylara bakış açımız. Allah bilir onlar benden daha farklı nefes alıp-veriyordur. Saçma düşüncelerin zihnimi ele geçirmişti. İşe gitmek istemiyordum, Bahadır'ın arkadaşları ile tanışmak istemiyordum. Ben başka bir iş yapmak istiyordum. İşimden yaşadığım şehirden uzaklaşmak istiyordum. Haktan bey iyi biri değildi belki de istifa etmeliydim ama hayır bunu şimdi yapamazdım, bana ihtiyaçları olabilirdi. Bahadır bana gerçeği göstermişken onu yüz üstü bırakamazdım. Yataktan kalkarak banyoya gidip duş aldım. Banyoda oyalanmak tanışma faslını ortadan kaldıracakmış gibi kısa saçlarımı delicesine yıkamıştım. Bit olsa giderdi, o derece tekrarlamıştım. Saçlarımı herkes problem edermiş gibi neden uzatmadığımı sorardı. Annem bir defasında saçlarımı yakmıştı, o olaydan beridir saçlarımı uzatmam. Kulaklarımın hemen altında olması insanları neden bu derece rahatsız ettiğini anlamıyordum. Dolabımdan siyah dar paça pantolon beyaz bir gömlek ile koyu mavi bir ceket aldım. Saçlarım hala ıslakken yatağımı düzelterek aynanın karşısına geçtim. Saçlarımı kurutup hafiften kabarttım ve sol tarafıma gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Aynaya bakınca kendi aksimden çok babam beni karşıladı. İki cümlesinden biri 'Bahar sınavlara gir, istihbarata katıl, ailemizde ajan olsun.' Hayır, kimin ailesinde ajan vardı? Kimin? Neden bu konuya bu derece saplantılı olduğunu merak etmiyor değildim. Babamın ısrarlarına dayanamadım en azından susması için sınavlara girdim. Her defasında sonucun başarısız olacağını tahmin ettiğim için sonuçlara bakmadım ve babama 'bu seferde olmadı' diye geçiştirdim. Bahadır'ı görse bak nasıl da boylu poslu bu adama meslektaş olsana diye yeniden başlardı. Bahadır'dan ziyade arkadaşlarıyla tanışmak beni bir hayli geriyordu. Neden tanıştırmak istediğini de anlamış değildim. Ben onlardan çok farklıydım. Hani bir söz vardır ya 'biz ayrı dünyaların insanlarıyız' diye bu söz benim için geçerliydi. Ben onlardan farklıydım. Hala daha içim rahat değildi. Ayaklarım geri yatağa gitmek ve oradan kalkmamak istiyordu. Bahadır Of! Ne işim var benim senin arkadaşların ile? Suratıma kapatıcı sürerek yüzümün rengini eşitledim ve daha güzel durmasını sağladım. Siyah bir kalem çekerken gözlerimin mavisi delicesine parlıyordu. Zihnimin bir köşesi heyecandandır o dediğinde diğer taraf ne olacak ki onlar da senin gibi insan diye beni avutuyordu. Hayır! Onlar insan değildi. Benim onlarla ne işim vardı? Sabahtan beri tekrar ettiğim gibi, oraya gitmemeliydim. Hem ben gidince ne olacaktı ki, ne yapacaktım onların yanında. Telefonumu cebime sıkıştırıp yeterli bir miktar para aldım, kredi kartı sevmezdim. Babam inatla almak kullanmamı istemişken sürekli reddetmiştim. Ne gerek vardı mantığını çoğu zaman sevmişimdir. Kolumdaki saate bakınca evden çıkmam gerektiğini gösteriyordu. Siyah spor ayakkabılarımı giyerek merdivenlerden indim. Apartmanın kapısını açıp ciğerlerime derin bir çekerek çıktığımda geri dönmek için geç olmadığını kendime söylüyordum. Siyah spor arabanın kaputuna yaslanmış kollarını birbirine bağlamış sert ama çekici bir ifade ile yolu izleyen sarışın yüz hatlarına sahip adam kafasını robotmuş gibi bana çevirince korkmadım değil. Az önceki erkek mankenlere taş çıkartacak duruşunu bozup şaşırmama sebep olan bir şey yaparak çarpıkça gülümsedi ve yanıma ağır ama emin adımlar ile geldi. Elini tanışmak için uzattığında kendisi gibi en az sesi de çekici olduğu kanısına vardım. Bu adam bana uzun boylu birilerini anımsattı hiç şüphesiz. Özellikle sarışın birisini. Aklıma gelen mavi gözleri es geçerek yeşil gözlere odaklandım. Sahi nereden aklıma geliyordu bu mavi gözler? "Ben Savaş Tuna. Bahadır'ın birimden arkadaşıyım. Maalesef seni almak için o gelemedi, birim başkanından tonla laf yedi ve iki saatliğine arşive mahkûm edildi." Dediğinde elimi uzatarak tokalaştım. "Bahar Zorlu." Diye kendimi tanıttım. Bu kadar kısa ve özdüm. Bahar Zorlu, bitti. Beni tanımlayacak kelime o an için yok gibi gelmişti. Gülümseyerek arabaya ilerlediğinde kapımı sıcacık bir gülümseme eşliğinde açtı. Arabaya bindiğimde eşsiz bir koku beni karşıladı. "İlke vanilya kokusuna bayılır da, bu yüzden arabama kokuyu boca etmiş olabilirim kusura bakma." Dediğinde gülümsedim. Sevgilisi olabilir miydi? Diye düşünmeden geçmedim. "Hayır, sorun değil. Bahadır ile aynı yerdesiniz değil mi? Yani aynı birimdesiniz onu söylemiştin ama farklı yerlerde de olabilirsiniz değil mi?" Diye sorduğumda arabanın torpido gözünden yirmilik aldı. "Bahar sen burada bekle ben hemen geliyorum sorunun yanıtını gelince vereceğim." Diyerek arabadan indi ve karşımızda olan markete girdi. İki dakika sonra elindeki poşeti doldurmuş olarak gelirken ne aldığını merak etmedim değil. Kapıyı çektiğinde poşeti kucağıma koydu. "Kraker stoğumun son paketini Kurt bitirdi de. Almak zorundaydım. İçinden istediğin kadar alabilirsin sana istisna geçiyorum. Başkasına kraker konusunda cimriyimdir ona göre." Diyerek arabayı çalıştırdı. Poşetin içinden bir paket kraker çıkartıp yemeye başladım. "Şimdi gelelim soruna. Evet, Baho ile aynı bölümdeyiz. Bizim takım lideri Kurt. Tabi başka birimlerde var mesela en sinir birim olan şövalyeler. Bu isime gülme çünkü o aptallardan ancak bu çıkardı." Dediğinde bir yandan kraker yiyip bir yandan da Savaş'ı dinliyordum. "Peki, size ne diyorlar?" "Aslında biz kendimize bir bir isim bulmadık ama Kurt'un takımı dersen herkes bizi parmakla gösterir. Şövalyelerin bize bulduğu isim ise Ölüler." Yutmakta olduğum kraker boğazımda takılı kaldı ve öksürmeye başladım. Savaş su uzattığında bir yudum alarak yere koydum. Ölüler de ne demek? "Ölüler?" Diye şüphe ile sordum. "Evet Ölüler. Bizim bir ölü kadar sessiz ama ölüm kadar ani ve hızlı bulduklarından dolayı böyle diyorlar." Ölüm kadar sessiz ve ölüm kadar ani. Vay canına. İşin bu yönleri hiç aklıma gelmemişti. İş ekiplerinden isimlerinden başlamıştı ilginçleşmeye. "Bana da Hayalet diyorlar." Diyerek kahkaha atmaya başladı. "Neden?" Diye sordum. Aslında güzel bir isimdi. "Karda yürüyüp izimi belli etmemem ve istedikleri birini kısa zamanda bulduğumdan dolayı." Vay canına. Ne kadar da başarılı. Karşılaştığım herkes ya çok iyi ya çok başarışıydı. Bir an için onlarla kendimi karşılaştırdım. "Başka ne var?" diye merakla sordum. "Ekip lideri ama kendini lider gibi görmeyen kızıldan sonra ikinci yalnız takılan Kurt var. Bilgisayarda üstüne tanımamış olmama rağmen adam şifreler konusunda berbat. Kendi ürettiği takip cihazlarını Amerika'ya satsa şimdiye uzaya çıkmıştı." Diye erkeksi bir kahkaha attı. Neşesi ortamı yumuşatıyordu. Gerginliğim kısa bir an için de olsa Savaş'ın yanındayken yok olmuştu. Daha neler duyacaktım kim bilir? "Kızılı biliyorum. Yani tanışmaya fırsatımız olmadı ama camdan gördüm kendisini." Yani adını hatırlamasam da ona sürekli olarak 'kızıl' diyorlardı. "Çok sever hoplayıp zıplamayı. Cam kuşu gibidir kızılımız. Öyle görüldüğüne bakma çok iyi nişancıdır süper ok atar. Kurt ile bir defasında atış poligonunda ideaya girdiler kız üç defa on iki attı. Tabi Kurt yerlerde." deve kuşu gibi kafamı kuma gömmek istiyorum. Babamın beni bu kadar başarılı insanın içine göndermek istemesini anlamıştım ama vasıfsız gibi de dolaşamazdım ya. Hepsi çok başarılıydı. Lisansını aldıktan sonra bıraktığım dövüş kursları şu an bir bir aklıma geldi. "Bu birim nerede? Hem beni götürmen sakıncalı olmaz mı?" İşte en çok merak edilen klasik sorum. "Birim şehrin işlek caddelerinde değil bunu bekleme, bu yüzden otobana çıktık. Hemen şehirden çıkmadan ve seni götürmem sakıncalı olmaz. Sen bize yardım ediyorsun, bizden biri sayılırsın rahat ol." Sizden biri olabilmem için bilmem kaç kat daha iyi olmam gerekirdi ama nedense Savaş'ın gözünde bu derece kabul görmek beni iyi hissettirmişti. "Ekip lideri kızmasın sonuçta bu fikri Bahadır ortaya attı. Ne bileyim bu fikir pek mantıklı olmayabilir." Diye devam ettim. "Kurt mu? Boş versene onu. Etrafta benim için önemli üç şey vardır mantığı ile dolaşıyor. Bir dakika ya sen Kurt'u tanımıyor musun?" Diyerek sessiz yolda tam gaz ilerlerken kaşlarını çatarak sordu. Nasıl tanımamı beklerlerdi ki? "Hayır. Hem nereden tanıyım ki?" diye şüpheyle sordum. "Hadi buyurun cenaze namazına. Kızıla söylesem de Baho ile bana bir helva kavursa." Diyerek elini yumruk yapıp ısırdı. "Savaş ne oluyor? Kurt kim?" panik yapmıştım. Kimdi bu Kurt? "Kendin görsen daha iyi olur sanırım Bahar. Beni bulaştırmayın demek isterdim ama Bahadır'ın aklına uydum bile. Takip cihazları bağırsaklarımda dolaşmazsa iyidir." Dediğinde karanlık bir ortama girince garaj olduğunu fark ettim. Ne ara bittiğini anladığım krakerin paketini dışarı çıkarak çöpe attığımda Savaş arabasını tek bir hareket ile kilitledi. Yavaş adımlarla yürümeye başladığımda etrafıma bakıyordum ama garajdaydık ne bekliyordum ki, etrafta arabalar vardı tabi hepsi son modeldi gözümden kaçmamıştı. Asansöre bindiğimizde yukarı çıktığımızı hissettim. Terleyen ellerimi pantolonuma sildim. Hadi ama Bahar ne kadar zor olabilirdi ki? Onlarda senin gibi insan. Sadece ajan olan insanlar. Asansörden çıktığımızda kapının yanına gelen Savaş göz taraması olarak tahmin ettiğim şey ile kapıların açılmasını sağladı. Gri kapı tıslayarak ortadan ikiye ayrıldı ve bize yol açtı. İçerisi aynı kapının girişinde görmüş olduğum gibi grilerle ve siyahlarla bütünleşmişti. Koskocaman bir salon gibiydi, bir hayli büyüktü. Köşede gri uzun bir masa bulunuyordu. Burası toplantı masası olmalıydı, ya da en azından ben öyle tahmin ediyordum. İçeride birbirlerine yakın olan altı masa bulunuyordu. Bazılarında bilgisayarlar, teknolojik cihazlar bazılarında ise bir dağ gibi yığılmış dosyalar bulunuyordu. "Beğendin mi?" Diye sordu Savaş. Ben yavaş adımlarla hareket edince Savaş yanımdan kayboldu. Birkaç saniye etrafıma bakındığımda Savaş elinde bir kahve ile gelip elime tutuşturdu. "Bu kahveyi iç, sürekli kahve içmek isteyeceksin." Bir yudum aldığında haklı olduğunu anladım. Tadı enfesti. Normal kahvelerden daha lezzetliydi. Savaş ise ne zaman eline aldığını görmediğim krakeri yiyordu. Kızıl saçlı bir bayan-kızıl olarak seslendikleri arkadaşları olsa gerek- yanımıza gülümseyerek geldi. İddialı yürüyüşü ile mankenleri kıskandıracak kadar güzel ve alımlıydı. "Merhaba ben Ahenk ama buradaki herkes bana kızıl diye hitap eder. İstersen sende öyle söyleyebilirsin. Daha önce karşılaşmıştık ama bu sefer tanışabilme fırsatımız oldu. Tanıştığıma memnun oldum." Diyerek elini uzattı. Dışarıdan bakıldığı gibi sert durmuyordu. Sevecendi. "Bende Bahar. Memnun oldum." Dediğinde etrafa bakınmaya devam ettim. "Bahadır'ı arıyorsan hiç bakma dosyalarla haşır neşir olmuştur şimdi." Diye gülümsedi. "Seni İlke ile tanıştırmak istiyorum. Savaş zaten krakere gömüldü. Hadi gel." Dediğinde takip ettim. Masaya kafasını gömmüş siyah saçlı bir kız vardı. Kızıl omzunu dürtüklediğinde homurdanarak başını kaldırdı. "Hayalet gerçekten kaybolmak istemiyorsan uzak dur." Dediğinde karşısında bizi görmeyi beklemiyordu. Hemen gülümsedi ve hafif dağılmış saçlarını düzeltti. "Merhaba Bahar bu durumda karşılaştığımız için üzgünüm Hayalet biraz sinir etti de. Ah kabalığıma ver lütfen ben İlke." Diye gülümsedi ve Savaş'ın olduğu tarafa dönerek işaret parmağını tehditkâr bir şekilde salladı. "Casper dengem bozuldu senin yüzünden, git bilgisayarla uğraş. Bana bulaşma." Diye bağırarak bana döndüğünde gülümsedi. "Bunlar böyle işte Bahar. Savaş ve İlke replikleri. Casper benden uzak dur. Dengemi bozdun Savaş. Git Savaş. Oooo sarı bomba geliyor." Dediğinde sarışın uzun boylu bir adam bize doğru sırıtarak geldi. "Casper." Dediğinde atılan krakeri havada yakaladı. "Kızıl ayıp oluyor ama sarı bomba falan. Bahar'a nasıl tanıtıyorsun beni?" Dediğinde herkesin beni tanıdığın hem fikir oldum. "Ben Engin. Ölülerin en yakışıklısı karşındadır. İstersen telefon numaramı verebilirim." Diye dalga geçti. "Bırak Allah aşkına Ölüler ne ya? O aptallar fazla the walking dead izlemiş olmalılar. Bakma sen Engin'e. İlke bu arada Kurt ne alemde?" diyerek etrafına bakındı. Kimdi bu Kurt? Adı ondan önce nam salmıştı. "Atış poligonunda sinir atıyor. Üzerine ateş ile yaklaşmayın patlar yazsak yeridir." Dediğinde kıkırdadı. "Ne oldu ki?" Diye merakla sordu kızıl. "Kraker ister misiniz millet?" Diye elindeki kraker paketlerini salladı. Bonkör gününde olmalıydı. "Casper ver bakalım bir paket." Diye İlke elini uzatınca Savaş heyecanla konuşmaya başladı. "Benden uzak dur dengemi bozuyorsun Casper. Kraker yeme Savaş." Diyerek dalga geçti. "Sussana sen." Diye çemkirerek güldü. "Hadi atış poligonuna gidelim de Kurt'umuz ne yapıyor görelim." Dediğinde kızılı takip etmeye başladım. Ayaklarım geri geri gidiyordu. Ahenk arkasına dönüp baktığında gülümsedi. "Kızıl gitmesek mi?" Diye şüphe ile sordum. "Neden? Kurt öcü değil rahat ol. Hem sen onu tanımıyor musun?" Herkes bunu soruyordu ama ben cevabını bilmiyordum. "Sabahtan beri herkes bunu söylüyor. Hayır, tanımıyorum. Ve Kurt'un kim olduğunu merak ediyordum." "Off. Yandık ki ne yandık. Kurt bizim kanımıza mermi döşeyecek. Her neyse ecelimize gidelim." Diye gülümsedi. Gitmesek mi acaba? Cidden bu kadar korkutucu biri miydi? Savaş mideme takip cihazları yollayacak diyor, kızıl kanımıza mermi döşeyecek diyor. Korkmakta haklıydım bence. "Ahenk gitmesek mi?" Diye sordum. "Bahar cesur ol. Sen bir kadın olarak erkeklere inat dik durmalısın. Unutma bu dünyayı ayakta tutan kadınlardır." Diye moral vererek kolumdan tutarak çekiştirdi. Serin ve yankı yapan bir ortama girdiğimizde kulağıma ilişen art arda mermi sesleri içimin korku kaplamasına neden oldu. Belli bir noktadan sonra geri dönüş yoktur sözünü şu an yaşayarak tecrübe ediyordum. Belli bir noktaya konulmuş hedefler hedeflerin önünde ise mesafe belirleyici çizgiler vardı. Gözlerim siyahlara bürünmüş bir adamı gördü. Normalden uzun boyu, dik duruşu ve kollarını uzatmış hedefe art arda ateş ederken kulaklarım keskin sesler ile çınladı. Birini hatırlatıyordu ama yüzünü görmediğimden dolayı anımsayamıyordum. Kimdi bu adam? Kurt kimdi? Attığı her merminin ardından bir şeyler mırıldanıyordu. Kulağına yerleştirmiş olduğu kırmızı kulaklıklar onu sesten koruyordu. Ahenk omzunu dürttüğünde silahı birden indirdi. Yüzünü dönmesini beklerken yavaşça silahı masaya bıraktı. Hareketleri o kadar ağırdı ki sanki dikkatle yapıyormuş gibiydi. Kulağındaki kulaklığı tek eliyle çıkarırken sert sesi ile bize arkası dönükken konuşmaya başladı. "Kızıl, bu işe Bahar Zorlu karışmayacak demiştim." Diyerek sert ifadeli yüzünü gördüğümde kalbim tekledi, başım döndü. Kurt... Karşımda gördüğüm adam mıydı? Sarışın, mavi gözlü. Birkaç gece önce kömür karası kadar simsiyah smokinin içinde olan ve benimle terasta konuşan adam. "Bahar?" Diye gözleri büyüdü. Beni beklemediği aşikârdı. "Sen?" diye sordum. Her şey mermi hızı ile olup bitmişti. Bu kadar mıydı? Sözleri kalbimi yaraladığında gözlerindeki ifade tuz biber olmuştu. Onur Kurt aslında Yalnız Kurt muydu?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD