İNANÇ

2761 Words
-Onur Kurt- Yaşam zordu. Ölmek zordu fakat yaşam daha zordu. Ölmek demek hayattan bağlantılarını koparsan da parçalarını dünyada bırakmak demekti. Bedenini dünyaya bırakmak demekti. Yakınlarının bedenini dünyada görüp acıya bürünmesi demek. İnsan sahip olduğu en güzel şeyleri yavaş yavaş kaybediyor. Bunun farkına vardığında ise çok geç kalınmış oluyor. Çünkü bazı şeyler asla geri gelmiyor. Zaman gibi, aşk gibi, dostluk gibi... Sözcükler dudaklardan dökülmezdi zannımca önce kalpte işlenip ardından dudaklarda hayat bulurdu. Yaşam da öyleydi. Yavaş yavaş büyüyen beden zorluklara alışıyordu ardından hayat bize kendinin ne kadar zor bir oyun olduğunu gösterip karşımıza geçip 'hadi beni yen de görelim' diyordu. Destekçin olmazsa zordu bu oyun. Destekçim azdı bu yolda. Anne baba sevgisine aç olsam da dostluk nedir çok iyi biliyordum. Altan'dan, Keleşten, Savaştan, Ahenkten, İlke'den. Bizde ki herkesten. Küçük bir çocukken Altan'a sarılıp salya sümük ağladığımı biliyordum. Bana yaşamak için sebep veren Altan'dı yoksa bu büyük labirentte çoktan kaybolmuş olurdum. Denizde koordinat bilmeyen denizci olurdum. Altan olmasa her şeyi kaybederdim ama yanımdaydı ve kaybetmemiştim. Bahar da kaybedemezdi. Şimdi ölmeyecek olduğunu biliyordum. Daha zamanı gelmemişti. Erkenden gitmek her zaman iyi olmuyordu. Ölüm korkutucu bir anı iken Bahar'ın ona adım adım gidiyor olması iyi değildi. Hiç iyi değildi. Korkaklar direnmeden ölürdü. Bahar'ı görmüş, tanımıştım. O güçlüydü. Direnmeden ölmez, ölemezdi, ölmemeliydi. Gözlerimi açtığımda altımda yumuşak bir hasta yatağı vardı. Hastane yatakları ne zamandır yumuşak olup çıkmıştı? Ölümün yaşandığı bu soğuk koridorlar ne zaman huzurlu olmaya başlamıştı? Ellerim çarşafı kelepçe gibi sardığında yerimden kalkmak isterken omzuma bastırılmasıyla uzanmak zorunda kaldım. Karşımda yeşil gözler beni karşıladı. O kadar soğuktu ki bir an için Ahenk sandım. Yanımda sandım. Dostumun yanıma geldiğini sanıp kısa bir süre içinde olsa heyecanlandım. Oysaki öyle değildi. Ona baktığımda kendime baktığımı hissettim. Üzerine giydiği beyaz doktor ceketi ile bana birilerini hatırlatıyordu. Saçları öylesine tanıdıktı ki annemle babamın beni bırakıp gidişini kafamda defalarca kurdum ve bunu tamı tamına iki saniyede yapmıştım. Sanki kendime bakıyor gibiydim ve bu hayra alamet değildi. "Bırak beni!" diye gürlediğimde inadına omzuma bastırdı. Öfke ile bakan gözleri bana birisini hatırlatıyordu. Tanıdık birini. Öfke ile soluduğunda tanıdık birini lanse ediyordu. Kim olduğunu bilmesem de beni tanıyorsun dercesine bakıyordu. "Seni bırakmıyorum. Neredeyse yirmi dört saattir uyuyorsun, birden ayağa kalkınca başın dönüp düşebilirsin." Diye gözlerime baka baka öfke soludu. Sesindeki aksan o kadar farklıydı ki Amerikalı olduğuna yemin edebilirdim. "Sen kimsin de beni düşünüyorsun? Doktor önlüğü giyince bana karışabileceğini mi sanıyorsun?" diye gözlerimi kısarak baktım. "Ben yalnızca senin doktorun değilim Onur Kurt." Dediğinde kaşlarımı çattım. Bu genç doktorun bir şeyler bildiğini biliyordum her şeyden öte.Bir şeyler anlatmak istiyor gibi bakıyordu. Karşımda sanki kendimi köşeye sıkıştırmış gibi hissediyordum. Aklım her şeyi bırak Bahar'ın yanına git diyordu. Gözlerim öfkeye bulandı. "O öldü mü?" diye sordum. Cevabı biliyordum. Ne olacağını biliyordum. Bedenimin nasıl tepki vereceğini biliyordum. O ölmüştü. Ölmemeliydi! Direnmiş olmalıydı! Gözlerimi kapatıp dişlerimi sıktığımda parmaklarım burun kemerime gitti. "Cevap ver öldü değil mi?" derken yerimden kalkmak istiyordum. Bana cevap vermemesinden ötürü sinirlenip yerimden kalktığım gibi genç doktorun yakalarından tuttum ve onu duvara yasladım. Bu hareketim ile bir şeyi fark ettim. Yaptığım bu hareket sanki duvara sıkışmış olanın ben olduğumu söylüyor gibiydi. Sanki karşımdaki bendim. "Cevap ver doktor." Diye fısıldadım. "Yaşıyor. Hayatta." Dediği gibi yakasını bırakarak odadan kasırga gibi çıktım. Onu görmeliydim, aklım delicesine onu görmem gerektiğini söylüyordu. Altan'ı bulabilirsem bunu yapabilirdim, ona neler olduğunu öğrenip, içeri girmek için izin alabilirdim, izin vermezlerse de içeri girerdim direk olarak. Beni tutamazlardı. Çıktığım oda yoğun bakıma yakındı bundan dolayı kimlerin kapıda beklediğini görmüştüm. Savaş ve İlke beni ayakta görmeyi beklemediğinden dolayı yerlerinden kalkıp hızlı bir şekilde yanıma gelirken ben onları görmezden gelip önce Ahenk'in odasına baktım. İyiydi, camın öte tarafından bile bakarken anlayabiliyordum bunu. Güçlüydü, hayatımda gördüğüm en güçlü insanlardı onlar. Herkesten güçlülerdi, tanıdığım herkesten. Kadınlar şimdiye dek gördüğüm en güçlü yapıya sahiplerdi. Kelimelerle anlatılmazdı düşüncelerim. Ben camdan Ahenk'e bakarken savaş ve İlke de yanımda yerlerini almışlardı. Düşecekmişim gibi bir elleri havada bekliyordu ama Ahenk ve Bahar yıkılmadıysa yıkılmazdım. "Kurt iyisin değil mi bizi çok korkuttun." Diye anaçlığını konuşturan İlke hemen yanımda olsa da cevap vermedim. Ahenk yaşıyordu, beni ayakta tutan en önemli dostum, kardeşim direniyordu. Bu lanet olası dünya için direniyor, hala daha yaşayacak şeyleri olduğunu biliyordu. Kanımızla yemin etmiştik dikkatsizlikten dolayı kimse ölmeyecek diye. Fakat öyle olmuştu. "İyiyim İlke. Ahenk nasıl? Buradan çok iyi gözüküyor." Diye fısıldadığımda Savaş elini omzuma attı. "Onun iyi olacağını biliyorsun ajan. En güçlümüz kızıldır. Bizi yarı yolda bırakmadı, şimdi de bırakmıyor. Direniyor. Yakında uyanacak." Dediğinde ona bakıp hafifçe gülümsedim. "Peki ya Bahar nerede?" diye sordum. İlke koluma girip-her ne kadar düşecek olsam beni tutamayacak olsa da- yandaki odaya getirince camdan bakmaya başladım. Dağınık saçları ben buradayım ve güçlüyüm diyordu. "Hayatta." Diyerek omzuma destek olurcasına vurdu. Yanımdan ayrılıp koridordaki koltuklara oturduklarında yüzündeki maskeyi çıkartırken yoğun bakım kapısından çıkan Altan'ı görünce yüzüne baktım. Altan beni görür görmez hızlanıp yanıma geldiği gibi yüzüme sert bir yumruk attığı gibi bağırmaya başladı, hastanede olduğunu düşünmeden. "Ne yapıyorsun sen aptal? Sen hani güçlüydün, yalnızdın ne oldu? Seni dört kişi bile zor tuttu Kurt, dört kişi ve sen ancak sakinleştirici ile durdun. Seninle mi ilgilenseydim yoksa Bahar'a mı baksaydım? Ha ne dersin? Eğer Bahar ölseydi bu senin yüzünden olabilirdi Kurt ve nedenini biliyor musun? O anda doktorların bana ihtiyacı vardı ama ben seni bayıltmakla meşguldüm." Dediği gibi kendimi arafta hissettim. Yumruğundan dolayı başım yana düşmüştü. Dostumdu o benim, canım yanmazdı. Haklıydı sözlerinde. Altan sözlerinde her ne kadar kırıcı olsa da doğruyu söylüyordu. Kendimi ilk defa böylesine kaybetmiştim. Omzumu dürtüp ona bakmamı sağladı. "Eğer birilerini kaybederken böyle olacaksan çok kişi kaybedersin Kurt. Yalnız olman kimseyi sevmediğin anlamına gelmez ama böyle olmak seni Yalnız Kurt yapmıyor, çaresiz yapıyor. Ben doktorluk mesleğini bu yüzden bıraktım ama zamanı gelince dostu mu da kaybettim, hastamı da. Senin iyiliğin için söylüyorum, eğer birilerini sevdiğinde böyle olacaksan, onlar ölüme yaklaştığında kendini böyle kaybedeceksen çok kişi kaybedersin Onur Kurt çok." Diyerek yanımdan ayrıldığında kendimi duvarın dibinde otururken buldum. Savaş ve İlke'yi gitmesi için tembihlemiştim. Yalnız kalmalıydım her zaman olduğu gibi. Zihnimde kendi sesimi duymalıydım yankı yapmalıydı 'sen yalnızsın' diye. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyordum hatta fark etmiyordum bile. Yanıma genç doktor geldiğinde başımı kaldırdım. Ses çıkarmadan hastanenin sessiz koridorunu izliyorduk. "Bu sessiz koridorlar aslında çığlık atıyor. Herkesten bir çığlık taşıyor bu duvarlar. İnsanlar ölüme bizim elimizdeyken yalnız gider. Onları en son biz hisseder hayata bağlamaya çalışırız. Yalnız olman senin suçun değil, yalnız olanlar en güçlülerdir. Sevmek acizliktir." Dediğinde başımı genç doktora çevirdim. "Benim yalnız olduğumu nereden biliyorsun?" diye fısıldadım. Benim hakkımda çok şey biliyor gibi konuşuyordu. O kadar tanıdıktı ki tarif dahi edemiyordum. Hafifçe gülümsedi. "Hala anlayamadın değil mi Onur Kurt? Gözlerimin içine baktığında ne olduğunu göremedin, kim olduğumu bilemedin." Dediğinde gözlerimi kısmıştım. Beni tanıyordu yoksa benim gibi miydi ajan mıydı? "Kimsin sen?" diye fısıldadım. "Yalnızlığın kardeşi, ölümün düşmanıyım. Ben..." derken kalbimin hiçbir zaman bu kadar hızlı attığını fark etmemiştim. "Ben..." derken dişlerimi birbirine bastırdım. Kimdi? "Ben İnanç Kurt'um." Ne demişti o Kurt mu? Soyadı Kurt muydu? Benim soyadımdan olan hani! Ne demeye çalışıyordu. Sadece Kurt soyadına sahip olan ben değildim değil mi? Tabi ki de değildim. Ben yalnızdım. Adım gibiydim ben. "Sen..." diye kekeledim. Olamazdı, olamazdı değil mi? Bunu bana yapmışlar mıydı? Ben yalnızlığımla boğuşurken, hayatta kalmaya çalışırken onlar bana bunu yapmış olamazlardı. "Evet, ben oyum. Senin yalnızlığın, insanların son çaresiyim. Ben... Senim. Ben senin kardeşinim." Gözlerimi kıstım. Ne diyordu bu doktor! Ne saçmalıyordu! "Ne saçmalıyorsun sen! Annem ve babam yok benim duydun mu onlar öldüler. Ben yalnızım, kendimden başka kimsem yok. Bunu duydun mu? Sen her kimin ajanısın bilmiyorum ama git onlara söyle onları bulduğumda ellerimle parçalara ayıracağım." Diyerek ayağa kalktığım gibi hastaneden çıkmak için uğraştım. Fakat sadece uğraştım. Kolumdan tutulmuş yerime mıhlanmıştım. "Bana inanmıyor musun? Gözlerime baktığında beni tanımadın mı? Peki ya boylarımıza ne demeli? Görmüyor musun ben senin kardeşinim." Diye bağırdığında öfke ile soludum. "Bana bak doktor bozuntusu. O aklına yaz. Ben yalnızım. Kardeşim falan yok. O insan müsveddeleri öldü. Duydun mu öldü. Beni yalnız bırakarak beni parçalara ayırdılar. Şimdi git o efendine söyle intikamım çok kötü olacak!" diye bağırdım. Zihnim çığlık çığlığa alarm veriyordu. Ne olmuştu! Nasıl olmuştu böyle bir şey? "Yüzbaşı Altan Deniz senin kardeşin gibi değil mi? Yetimhanede beraber büyüdünüz. O seni istihbarata alınmanı sağladı. Teknoloji dâhisisin değil mi? Yaşını gizliyorsun değil mi? En yakın dostların Altan, Güney, kızıl, Bahadır, Savaş ve İlke değil mi? Dost adında bir köpeğin ile depo gibi bir yerde yaşıyorsunuz. Evine kurduğun lazer sistemi ve bubi tuzakları var öyle değil mi? Simsiyah bir araban kendi yaptığın takip cihazların var öyle değil mi?" dediğinde öfke ve şaşkınlıkla baktım. Beni biliyordu! Bu nasıl olurdu? "Şaşırdın değil mi? Anne ve babamız ölmedi bunu da biliyorsun. Sadece beni kandırmak için söylüyorsun. Bende senin gibiyim abi. Beni de bıraktılar. Bende aynı senin gibiyim. Bende senin gibi yetimhanede büyüdüm. Seni en iyi ben bilirim çünkü aynı şeyleri bende yaşadım. Hala daha yaşıyorum. Ben senim abi. Sen benim gözümde o kadar yüce birisin ki ben senin adını koluma yazdırdım her zaman yanımda ol diye. Sen benim onurumsun. Onurlu bir insan olmamda etken olan sensin abi. Sen benim abimsin." Diyerek kolunu açtığında siyah harflerle kolunun iç yüzüne 'Onur' yazdırdığını gördüm. Her abi deyişinde öldüğümü zannettim. Söyledikleri doğru muydu? Kardeşim miydi? Benim kanım mıydı karşımdaki adam? Hayatımda ilk defa 'o' andan sonra gözümden bir damla yaş döküldü. Arkamı dönüp giderken hiçbir şey düşünemiyordum. "Ne kadar kaçarsan kaç sen benim yanımdasın abi. Ben o cehenneme senin sayende katlandım. Bu yüzden buradayım. Bu yüzden Amerika'da değilim. Bu yüzden senin yanındayım." Diye bağırırken hastanenin kapısını kırarcasına açtım ve dışarı çıktım. Ne yapacağımı bilemez durumdaydım. Gözlerimi kapattığımda ardı sıra yaşlar döküldü. Yapmışlar mıydı? Bunu bana yapmışlar mıydı? Bunu bize yapmışlar mıydı? Ruhum bedenimden alınmış gibiydi. Hiçbir şey düşünemiyordum. Ben Onur Kurt. Terkedilişimin ardından paramparça olurken yine bir enkaza dönüşmüştüm. İnanç beni o enkazın altından bulup çıkarmış mıydı? Yoksa ikimizi de oraya mı çekmişti? O kadar çaresizdim ki şu anda. Dışarıda yağmur yağıyordu ama umursamıyordum. Sahile gidip ıslanmış bankın üzerine oturduğumda hala daha olayın şokundaydım. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağarken bende ağlıyordum. Yağmur saklıyordu gözyaşlarımı. Sırılsıklam olmuştum. İnanç benim kardeşim miydi? Bana yaşattıkları aynı şeyleri İnanç mı yaşamıştı? Neden diğer anne ve babalar gibi değillerdi? Neden bize acımıyorlardı, hadi ben kendimi geçtim ama İnanç'a bunu neden yapmışlardı. O kadar yıldan sonra akıllanmamışlar mıydı? Lanet olsun neden bunu yaşıyordum ki? Neden acı çekiyordum onlar için? Sözlerinden sonra ve benim hakkımda o kadar şey söyledikten sonra yalan söyleyebileceğini tahmin etmiyordum. İnanç gerçekten kardeşimdi. Buna inanıyor olsam da onu hala daha kabullenemiyorum. Neler oluyordu böyle hayatımızda? Neden hayatımız sevinçlerle mutluklarla geçmek üzüntü ile geçiyordu? Cümle sonlarına nokta koymak varken neden ben soru işareti koyuyordum? Onlar ikimizi de öldürmüşlerdi. Acımadan, düşünmeden. Onların evlatları değilmişiz gibi öldürmüşlerdi bizi. Gözümüze baka baka. Yolda annesine bağıran küçük bir çocuk görürsem eğer ona annesini sevmesini eğer hala daha yanındaysa seni sevdiği içindir diyerek öğüt veriyordum ben. Ben yalnız olsam da diğerleri olmamalıydı. Hani derlerdi ya ah bir küçük olsam dertlerden kurtulurum diye. Ben her zaman büyük olmayı seçiyordum. Büyük olursam dertlerim olmaz diye düşünmüş durmuştum. Şimdi koskocaman adam olsam ne yazıyordu. Banka oturmuş ağlıyordum. Bu yaşıma gelmiş olmama rağmen hala daha ağlatılıyordum. Yağmurlu havalar beni tanımlayan en iyi hava olaylarıydı. Böyle zamanda terk edilmiştim. Böyle havada dostumu bulmuştum. Düşüncelerim şiir gibi geldi bir an için. Böyle havada sigaraya başladım dersem tam da şiir olacak havadaydı. Ne kadar oturduğumu bilmiyordum. Saatlerce boğaza bakmıştım ağlaya ağlaya. İçimi döke döke. Olmuyordu! Ben mutlu olamıyordum! Bir yerden mutluluğuma darbe vuruluyordu işte. Başaramıyordum mutlu olmayı. Yerimden kalkıp giderken hastanenin yolunu tutmuştum. Her şeye rağmen Bahar'ı görmeliydim. Moraran yanağımı es geçip onu görmeliydim. Hastaneye girdiğimde sessiz koridorda vücudumdan damlayan su sesleri huzurlu ortamı bozuyordu. Oysaki ortam zaten huzurlu değildi. Defalarca ölmüştüm bu koridorlarda. Bahar'ın yattığı yoğun bakım odasına giderken önümde Altan belirdi. Elinde mavi bir havlu ve üzerinde bir pantolon ve tişört vardı. "İçeri girmeden önce bunları giysen iyi olur. Hasta olmanı istemeyiz." Diyerek elime tutuşturduğu gibi ellerini mavi doktor formasının içeri sokup ağır ağır yanımdan ayrıldı. Elimdekilere bakarken hiç olmadığım kadar ağlamaya meraklı olup çıkmıştım. Altan nasıl biriydi böyle? Hayatın bir yönünden kaybederken diğer yönünden kazanıyordum. Tuvalette üzerimi değiştirip ıslak kıyafetleri poşete koyduğum gibi sandalyenin üzerine bıraktım. Yoğun bakımın kapısına giderken hemşire girecek olduğumu bildiği için elindekileri bana uzattı. Girişte giyinip içeri girdiğimde yoğun bakımın soğuk havası titretmeye yetti. Bahar'ın başında bulunan doktor gözlerine ışık tutup bakarken başını kaldırdı. "Her ne kadar kalbi durmuş olsa da durumu şu anda iyi fakat cprdan sonra göğüs kafesinde hafif bir çatlama var, bu da zamanla geçecek. Şu anda nefes alıyor olsa da kemiklerinin batıyor olduğunu biliyoruz. Dikkat edilmeli ve yaralı çok taze olduğundan dolayı iyice istirahat edip dinlenmeli. Geçmiş olsun." Diyerek çıkarken derin derin nefes alan Bahar'a bakıyordum. Aklımda olan savaş kısa bir süreliğine durmuştu. Bahar'ın yanına gidip yatağın ucuna oturdum. Bembeyaz eline dokunduğumda hafifçe titredi. Burada üşüyordu! "Aklım çok karışık Bahar, zihnimde ölümcül bir oyun oynatılıyor. Düşüncelerimi dile döküp anlatamıyorum bile. Kalbin durduğunda beni kimse zapt edemedi. Yaşamalısın Bahar, bu denli genç yaşında hayata sıkı tutunmalısın. Artık bizden birisin, birimi biliyorsun, bizi biliyorsun. Bunları yaşamadan ölemezsin." Soğuk elini kavramışken kulağına yaklaştım. Her ne kadar uyuyor olsa da beni duyduğunu biliyordum. Bende yaşamıştım böyle bir şeyi. Zamanında bende yaralanmıştım, başımda Altan 'uyanmazsan seni öldürürüm.' Demişti. Bunları duymuştum ama Altan'a sorduğumda ise gözlerini kaçırıp 'elbette öyle bir şey söylemedim' diyerek inkar etmişti. Oysaki biliyordum Altan bana bunu söylemişti. Onu en iyi ben bilirdim. "Beni duyuyorsun Bahar Zorlu ve sana bunu yaşatanlardan intikamını almadan gidemezsin. Bize kendini alıştırıp gidemezsin." Diyerek yataktan kalktım. Asi saçlarına bakıp gülümserken hafifçe düzelttim. "Her şeye rağmen uyan olur mu Bahar? Çünkü ben her şeye rağmen yaşamıştım." Diyerek elini yavaşça bıraktım ve yoğun bakımdan çıkarken yüzümdeki maskeyi çıkardım. Bahadır işaret ve orta parmağı ile selam verirken ellerimizi birleştirip selamlaştık. "O iyileşiyor abi. Hadi sen git biraz dinlen çünkü gerçekten de yürüyen ölüler sözünün hayat bulmuş hali gibisin." Derken her ne kadar aklım karışık olsa da gülümseyerek yanından ayrılırken Bahadır'ı tembihlemeyi de unutmadım. "Baho unutma yanından ayrılmak yok. Sana işini öğretecek değilim, sana güveniyorum." Dediğimde elini kalbinin üzerine koyup "Eyvallah ajan ya güveniyormuşsun." Diyerek şakaya vurdu. "Tamam, abiciğim için rahat olsun. Bahar güvende, rahat rahat uyu sen. Su uyur ben uyumam." Diyerek sırtımdan ittirerek yoğun bakımdan ayırdı beni. Hastaneden çıkıp arabama bindiğimde başımı koltuğa yasladım. Yağmur her ne kadar durmuş olsa da sancılı bir hava vardı. Gökyüzü ağlamak istiyor, anlatmadığı sözcükleri işleve dökmek istiyordu. Anahtarı yerleştirdiğim gibi arabayı çalıştırıp gazı köklediğim gibi eve geldim. O kadar dikkatsizdim ki eve girerken tuzakların sistemde olup olmadığına bakmamıştım bile. Ancak içeri girdiğimde Savaş ve Dost'un şen şakrak gülüşmelerini duymuştum. Dost resmen kahkaha atıyordu. "Eve nasıl girebildin?" diye sorduğumda kaşlarını çattı. "Elbette ben ajanım. Küfretseydin daha iyiydi. Ceketimi alır giderim." Diye drama bağladığında kendimi koltuğa atıp Dost'u kucağıma alıp tüylerini okşadım. Başından öpüp sarıldım. "Kalsaydın." Dediğimde gözlerini kısıp eliyle ateş etti ve evden çıktı. Aslında yalnız kalmak istemiyordum zira yalnız kaldığım gibi saçma düşünceler beynimi kemirecekti. Aklımdaki savaş başlamıştı bile. "Dost ne yapacağız kızım? Baban ne yapacak akıl ver bana. Çıkmazdayım. Ne düşüneceğimi bile bilmiyorum kızım." Derken Dost bana anlamlı bakışlar atıyordu. Masmavi gözleri bir şeyler anlatmak istiyor gibi bakıyordu. O kadar anlamlı bakıyordu ki burnu ile ağzı arasındaki o noktayı öptüm. "Yalnızız diye kıçımızı yırtarken kardeşim olduğunu öğrendim kızım sence bu doğru mudur? O kadar gerçek bakıyor ki. Gözlerinde kendimi görüyorum. Sanki karşımdaki bir doktor değil de kendime aynada bakıyor gibi hissediyorum. Ne yapmalıyım babacığım? Söyle bana." Derken kollarımın arasından sıyrılıp mutfak camına koşarak giderken bende peşinden ayağa kalktım. Dost boşu boşuna koşmazdı, elbette bir sebebi olurdu koştuğu zamanlar. Camın önüne gelip hızlı hızlı nefes alırken dili dışarıdaydı. "Ne anlatmaya çalışıyorsun kızım?" diye sorduğumda iki defa havladı. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlamıştı ve bunu yeni fark ediyordum. Dışarıya baktığımda üzerinde siyah kaşe montu ile delici gözlerle bana bakan kardeşimi görmek beni o kadar tuhaf duygular içine itti ki anlatamazdım. Karşınızda aksiniz varsa inanırdınız gerçekten kardeşiniz olduğunuza. Gözlerinin içine bakarken bir damla yaş döküldü gözlerimden. Sertçe yutkundum. Bize ne yapmışlardı böyle? Bu acıyı neden bir defa yaşatıp da ikinci defa yaşatmayı düşünmüşlerdi? Yüzüne düşen yağmur damlalarını önemsemeden dikkatle bana bakıyordu. 'seni bekliyorum abi' diyordu gözleri. Daha fazla dayanamayıp evden koşarak çıktım. Yağmurun çarptığı betonda koşarken o da bana koşuyordu. Boylarımızın uzunluğu bile siz kardeşsiniz derken birbirimize sımsıkı sarıldık. İkimizde ağlarken yaşanmışlıkları atıyorduk içimizden. Benim yaşadıklarımı o da yaşamıştı, ben neysem o da oydu. O İnanç Kurt'tu. Ve benim kardeşimdi. Yalnızlığın kardeşi, ölümün düşmanıydı. Başını omzuma koyup gözyaşlarını akıtırken kendimi tutmuyordum. Benim bir kardeşim vardı ve yalnız değildim. Yalnızdık biz. Ben değil bizdik. Ben mi demiştim yalnız Kurt'um diye, bundan sonra yalnız Kurttuk. İkimizde içimizdekileri akıtıp sakinleştiğimizde birbirimizden ayrıldık. Alnımı alnına yasladığımda gözlerine baktım. "Biz Kurt'uz ve bundan sonra yalnız değiliz kardeşim. Bundan sonra Yalnız Kurt değiliz." Dediğimde yağmurun yağmasını da ıslanmamızı da yok sayıp sarılmıştık. "Yalnız Kurtlarız." Dediğinde ellerimi saçlarının arasına attım ve gülümseyip tekrarladım. "Yalnız Kurtlarız." ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD