Bir keresinde babaannesi yüreğine ateş düştü mü gözün hiçbir şey görmez demişti Alpaslan’a. O zaman babaannesinin ne demek istediğini anlayamamıştı ama son zamanlarda kendisindeki değişiklikleri sağlıklı kafayla yorumlayınca ne demek istediğini şimdi şimdi anlıyordu.
Her zaman mantığıyla hareket eden adamın bugün mantığı onu tamamen terk etmişti. Uzun zamandır tesadüf eseri gözüne çarpan kızla bugün göz göze geldiğinde bakmaması gerekirken kendini ona barken buluyordu sürekli. Kızıyordu, sinirleniyordu yine içindeki hissi durduramıyordu. Aklı ne sabahtan beri boş boş konuşan Doğan’a kayıyordu ne de bir an önce bitse de gitsek diyerek homurdanan Bahadır’a.
Ellerini beline götürürken kolunu dürten görev arkadaşının annesine çevirdi bakışlarını. Beyaz sandalyede oturan kadın gözleriyle yemek dağıtan kadınları işaret ettiğinde, “Yemek mi istiyorsun?” diye sordu.
“Yok.”
“Su mu?”
“Su da istemiyorum.”
“O zaman neden gözlerinle kadınları işaret ediyorsun?”
Gülümseyen kadın gözleriyle bu sefer Ceylan’ı işaret ettiğinde anladı genç adam. Kısa bir an unutmuştu Zehra anasının gözünden bir şey kaçmadığını.
“Alpaslan oğlum, bilmez misin buralarının adetini? Deminden beri seni gözetliyorum alamadın Ceylan kızdan gözlerini.”
Mahcubiyetle tebessüm edip bakışlarını kaçırdı.
“Niyetin ciddiyse al çiçeğini çikolatanı istemeye gidelim.”
Kaşları yavaş yavaş yükselirken yaşlı kadın ciddi olduğunu ona inandırmak istercesine bastonunu yere vurdu.
“Gönlüme göre birini bulunca evleneceğim diyordun, al işte gönlüne göre biri. Ceylan, hanım hanımcık bir kızdır, birazcık delidir ama sende pek akıllı sayılmazsın. Tamam dersen yarın gideyim kapısına.”
“Ne yaptın Zehra ana, kızı beğendik diye istemeye mi gideceğiz? Hadi gittik diyelim damdan düşer gibi olur mu? Önce kızla konuşmak gerekir sen dur şimdilik.”
“Bizim buralarda kızla tek konuşma olmaz, eğer niyetin ciddiyse ailesine haber gönderirsin olacağı varsa orada olur.”
Başını kaldırıp yine hâkim olamadığı gözlerini kıza çevirdi.
“Ben ciddi olurum olmasına da böyle bir anda olması pek iyi olmaz. Belki sevdiği vardır.”
“Yok.”
Üst dudağı kıvrıldı. “O kadar eminsin, öyle mi?”
“Öyle. Kızla gidip konuşmaya kalkma şamarı yersin ondan. Ayrıca sen bu kızı ilk kez burada görmüyorsun gözlerinden belli.”
Aklı cin gibi olan kadına şaşkınlıkla baktı. Aklını okuyordu resmen.
“Tamam de ben gider ailesiyle konuşurum. Hem o da sana alttan alttan bakıyor, ister bence.”
“İster mi?”
“İster İster.”
“Kesinsin?”
“Evet, niye olmayacakmışım?”
“İyi madem. Yarın bir git konuş bakalım, ne diyecekler.”
Başını hafifçe eğip önünden geçen kızın arkasından yine içgüdülerine hâkim olamayarak baktı.
“Birbiriniz için hayırlısıysanız bu iş olsun.”
“Amin, Zehra ana.”
***
Bugünün bitmesini canı gönülden istiyordum. Sabahtan beri bir kere bile oturmadan sağa sola gitmekten ayaklarıma neredeyse kara sular inmişti. Fazlasıyla yorgundum. Odama gidip sadece uyumak istiyordum. Tam dinlenmek için oturduğumda, biri gelip bir şey istediğinde mecbur ayağa kalkıp ona yardım ediyordum. Sadece ben yapmıyordum. Diğer ablamlar ve kuzenlerimde yardım ediyorlardı ama sanırım içlerinde tek şikâyet eden bendim. Bazen çok mu abartıyorum diye düşünüyordum. Herkes yaptığı işten memnun iken ben sürekli asık yüzle dolaşıyordum. Bu toprakla doğmuş büyümüş biri olarak neden burada yaşıyorken zorluk çekiyorum anlayamıyorum. İyiliğimi isteyenler sanki kötülüğümü istiyormuş gibi onlara düşman gibi görüyordum. Sabah moralimi bozan teyzemin oğluyla göz göze geldiğimde sinirlerim yükseliyordu. Bu topraklarda durmak istememin nedeni onlardı.
Herkes olmasa da ailemdeki çoğu erkek kendini kadınlardan üstün görüyordu. Giyimimize, yemeğimize, gezmemize, dışarı çıkıp dolaşmamıza, oturup kalkmamıza, her şeyimize karışıyorlardı. Bu hakkı onlara Allah’ın verdiğini düşünüyorlardı. Bazı kadınlarımız bu duruma ses çıkarmayıp kabul ettikleri için yıllardır bunun doğru olduğuna inanıyordu.
Yanlıştı!
Babam ve amcam onlar gibi olmasalar da yeri geldiği zaman onlara uymak durumunda kalıyorlardı. Sabahtan beri yaptığım sadece insanlara hizmet etmekti ama kuzenim Ahmet aile büyüklerimize neler anlattıysa hepsi bana sinirli bakıyordu.
İçimdeki sinir git ne oldu diyerek hesap sor diyordu ama bugüne yakışmayacağı için susuyordum. Ablamın mutluluğunu bozamazdım. Onu üzmeye hakkım yoktu. Bu yüzden sükûnetle kimseyle göz göze gelmemeye çalıştım. Hiç kimse yokmuş gibi davrandım. Bugün bitecekti. Bu kalabalık elbette dağılacaktı.
Düğünün bitimine yakın insanlar yavaş yavaş dağılırken gidecek olan ablamla eniştem ailemle vedalaşmak için yanlarına geldiklerinde yanlarına gittim. İlk önce anneme sarıldı ablam. Bütün ablamlarla aram iyi olmasına rağmen, Aycan ablamla aramdaki ilişki bambaşkaydı. Beni yargılamıyor, her zaman sakin bir şekilde konuşarak yanımda oluyordu. Şimdi eskisi gibi onunla sabahlara kadar konuşamayacaktık, evden gizli gizli çıktığımda beni idare edecek biri olmayacaktı.
Dolan gözlerimi kaçırdım. Annem geriye çekildiğinde ablamlar tek tek sarıldılar ona. Babam da sarılıp geriye çekildiğinde yanına gidip sarıldım.
Benim güzel Ceylan’ım, kimseyle tartışma olur mu? Evden dışarıya çıktığında mutlaka birine söyle. Ne olursun aklımı sende bırakma.”
“Merak etme abla, iyi olacağım ben.”
Gülümsese de yüzündeki buruk ifade bana inanmadığını gösteriyordu.
“Kendinize iyi bakın.”
Addan eniştemin kapısını açtığı arabaya bindi. Erkek tarafı tek tek arabalara binerken geriye çekildim. Onlar insanların arasından uzaklaşırlarken topuklu ayakkabılarımı çıkarıp konağa gittim. Aile büyükleri avluda oturuyordu. Ahmet babamın amcasının başına geçmiş bir şeyler söylüyordu. Söyledikleri can sıkıcı şeyler olmalı ki adamın kalın kaşları burnuna kadar inmişti. Koşar adım merdivenleri çıkıp odama girdim. Dolaptan beyaz gömlekle siyah kumaş pantolonumu aldım.
“Ceylan!”
Odaya dalan Cemre ablam yüreğimi hoplatırken, “Yavaş,” diyerek bağırdım. Umursamadan yatağa gitti. Onu kendi haline bırakıp banyoya girdim. Üzerimi çıkarıp suyun altında girdiğimde şimdi rahatladığımı hissettim. Düğün işi gerçekten çok zordu. Aklımda yoktu ama olur da bir gün evlenirsem büyük düğün istemiyordum.
Hızlı bir şekilde de duşumu aldıktan sonra üzerimi giyinip banyodan çıktım. Cemre ablam elinde telefonla sırıtıyordu. Kaşlarımı çatıp, “Hayırdır?” dedim. “Beklediğin askerini buldun sanırım?” Parmağını dudağına bastırıp, “Sessiz olsana,” dedi. “Biri duyacak.” Ciddi olup olmadığını anlamak adına yüzüne dikkatle baktım.
“Bir askerin numarasını almadın, değil mi?” Gülümsedi. “Aldın, öyle mi?”
“Aldım. Zaten alacağımı da söylemiştim.”
Ellerimi belime yerleştirip, “Şaka mısın abla sen?” dedim. “Tanımadığın, etmediğin adamın numarasını neden alıyorsun, ya başına bela alırsan?”
“Offf Ceylan, saçmalamasan olmuyor mu? Neden belalı olsun? Ayrıca o asker, sen nerede gördün bir askerin tehlikeli olduğunu? Adamlar vatanlarını koruyor, neden bir kadına zarar versinler ki? Hem kaba birine benzemiyordu, kibar biriydi.”
Gözlerim şaşkınlıkla açılırken, “Kibar biriydi, öyle mi?” dedim. “Binden fazla insan vardı meydanda biliyorsun değil mi? O kadar insanın arasında nasıl bu askerin numarasını aldın? Kibar olduğunu nasıl anladın? Yemek dağıtmadın. Yani ben seni diğer ablamlarla birlikte yemek dağıtırken bizim aramızda göremedim. Neredeydin abla sen?”
Hâlâ pişkin bir şekilde sırıtıyordu. “Of Ceylan ya, şurada iki dakika heyecan yaşıyorum onu da mundar etme rica ediyorum. Merak etme ben öyle yakalanmam kolay kolay. İsterse on bin kişi olsun hiç fark etmez.”
Daha fazla cevap vermeyecektim. Yemek dağıttık diye azarlanırken kız ayaküstü askerden numarasını almış ve kimse onu görmemişti. Görmezlerdi ama. Çünkü izlenen tek Ceylan’dı. Onlar yanlış yapsa vardır bir nedeni diyorlardı. Ben sadece atımla gezmeme rağmen aşirete karşı gelen biriydim. Bunun sebebi de liseyi bitirmemden kaynaklıydı. Ve üniversite sınavını da kazanmak istediğimdendi. Senelerdir sınava giriyorum ve bir türlü kazanamamıştım. Ama pes etmiyorum. Bu yıl olmadıysa seneye olacaktı biliyorum. Hayallerimden vazgeçmediğimi bildikleri için sinirleniyorlardı.
Onlara göre kadın sadece kocasına hizmet edecek, evini çekip çevirecek biriydi. Mantıksız, cahilce düşünceler. Bir insan evlenebilirdi ama okuyup çalışabilir, kendi ayakları üzerinde durabilirdi.
“Bari üzerine çıkarsaydın abla, üstün toz toprak içinde. Halay mı çektin? Yerde mi yuvarlandın belli değil.”
“Kötü mü gözüküyorum,” dedi gözlerini kocaman açarak. “İnanmıyorum, yoksa o da beni böyle kötü mü gördü?”
“Görmemiştir görmemiştim merak etme. Sana numarasını verdiğine göre belli ki seni beğenmiş.”
“Değil mi? Halay esnasında kısa bir an yan yana geldik. Ellerimiz birbirine değdiğinde görmen lazım kalbim ağzımın içinden çıkacaktı Ceylan. Tam böyle hayallere dalarken lanet kuzenim gelip aramıza girdi. Kıskanç! Ama ben pes ettim mi? Hayır. Onu süzdüm. Sanırım benim onu gizli gizli izlediğimi fark etmiş, e tabii ki de fark edecek asker adam sonuçta. Neyse, tam böyle önünden geçerken avucumun arasına kâğıt bıraktı. Görmen lazımdı Ceylan, bacaklarım birbirine dolanmış zor adım atıyordum ama merak etme yine de kendimi rezil etmedim. Havalı bir şekilde yürüdüm kâğıda bakmadan. Direkt yerime geçtim. Çok meraklı olduğumu göstermek istemedim. Bak benden sana tavsiye böyle durumlarda hemen atlama olur mu? Kendini birazdan ağırdan al ki senin ulaşılmaz olduğunu anlasın.”
“He he,” dedim. “Olursa bir gün senin dediğin gibi yaparım.”
Arkasını döndüğünde gözlerimi kapadım. Biraz uyuyup huzur bulmak istiyordum ama kuzenim Esat’ın koridordan, “Ceylan aşağı gel,” demesiyle gözlerimi açtım.
“Bir huzur verin Allah aşkına.”
Oflayarak yataktan kalkıp terliklerimi giydim. Kapıyı açıp koridora çıktığımda aşağı inmeden avluya toplanan erkeklerin üzerinde göz gezdirdim. Gerildim. Babam ve amcamın yanında aşiretin büyükleri vardı. Babam tedirgin duruyordu amcam ise başını iki yana sallayıp kuzenlerime, “Sakin olun,” diyerek mırıldanıyordu.
Ellerimi birleştirip, “Buyur baba,” dedim direkt onu muhatabım alarak. Babam cevap veremeden yanında duran adam ben ne olduğunu anlamadan öne atılıp yanağıma tokat attı. Aldığım darbeden yere düşerken burnumdan akan kanı şokla sildim.
“Amca ne yapıyorsun Allah aşkına, böyle olur mu? Ben konuşurdum onunla.”
“Kes sesini Osman, yıllardır gördük ne kadar konuştuğunu? Bu kızı bu hale sen getirdin, rezil ediyor bizi. Kendi adını çıkarmıyor bizim aşiretin adını da çıkartıyor. Seni defalarca kez uyardım, al karşına konuş ya doğru yolu bulacak ya da bulacak dedim ama senin kızın inatla bizim dediklerimize karşı geldi.”
Gözyaşlarımı ve burnumdan akan kanı silerken babam kolumdan tutup ayağı kaldırdı beni.
“Benim kızıma karışmayın demiyor muyum ben size? O kötü bir şey yapmaz.”
“Yapmaz yapmaz diyorsun da ne diyor Ahmet, duymadın mı? Askerlerle karıştırmış düğün alayında. Ona mı kalmış onlara yemek götürmek. Halay esnasında da bir askerle sarmaş dolaş halde görmüşler.”
“Yahu yapmaz diyorum yapmaz!”
“Ulan Ahmet yapmış diyorsa yapmıştır. Sen bize inanmıyor musun?”
Durdurmak istediğim gözyaşlarım bana inat hızlı bir şekilde akıyordu. Arkamda ağlayan annem, “Yapmayın,” diyerek mırıldanıyordu. Ben bir şey yapmamıştım. Ben askerlerle kırıştırmamıştım. Hiçbir suçum yoktu benim. Günahsızım ben.
“Baba, ben bir şey yapmadım.”
“Yapmadın kızım, biliyorum.”
“Osman, bu kız derhal evlenecek. Karahanlıların yeğeni bununla evlenmek istiyordu ver gitsin. Ne bizim adımızı çıkarsın, ne de kendi? Eğer sen vermezsen ben yapacağımı biliyorum.”
Korkuyla başımı iki yana sallayıp, “Evlenmem,” dedim. “Baba evlenmem ben, lütfen beni verme yemin ederim Ben bir şey yapmadım. Babacığım yalvarırım.”
Kolları iki yana düşen babam, “Ah Ceylan!” dediğinde. Geriye doğru çekildim. “Yemin ederim ben bir şey yapmadım. Baba lütfen bana inan.”
“Kes sesini!” diyerek bağırdı kötü adam. “Bu hafta mevzuyu hallediyorsunuz Osman. Halledemezsen olacaklarından sorumlu ben değilim.”
Hıçkıra hıçkıra ağlarken suratıma bir böcekmişim gibi bakarak avludan çekip gittiler. Sadece ben ve ailem kalmıştı.
“Ben bir şey yapmadım! Bana inanın. Ben sadece yemek dağıttım. Gülbahar abla da yanındaydı, ona sorabilirsiniz.” Korkuyla bakan gözlerim Gülbahar ablayı aradı, mutfağın kapısının önünde duruyordu. O da ağlıyordu. “Abla lütfen söylesene ben bir şey yapmadım. Ben seninle birlikte değil miydim? Lütfen söyleyin inansınlar bana.”
“Söyledim, kızım inanmıyorlar.”
“Babaa, evlendirme beni.”
Ceketini çıkaran babam, “Ah!” diyerek ceketini yere fırlattığında ablamlar yanıma koşup beni geriye çektiler.
“Sana demiyor muyum rahat dur diye, sana demiyor muyum bizim yanımızdan ayrılma diye. Yav herkesin gözü senin üzerinde, bunu sana söyleyerek niye inandıramıyorum ben? Buradaki kadınlardan farklısın, dikkat çekiyorsun demedim mi? Otursaydın ne olurdu, sana mı kaldı yemek dağıtmak? Heh, söyle bana sana mı kaldı, nasıl çözeceğim? Ben bu duruma nasıl karşı geleceğim?”
Ablamlar sarılmasa bedenimi ayakta tutamazdım. “Babam yemin ederim ben bir şey yapmadım. Lütfen bana inan, ben onunla evlenmek istemiyorum. Ne olursun beni ona verme.”
“Başka seçenek mi kaldı söyle bana? Vermezsem kim bilir, neler planlayacaklar seninle ilgili? Kim bilir başına nasıl belalar getirecekler?”
“Gerekirse öldürsünler, umurunda bile değil.”
“Senin değil ama benim umurumda.”
Verecekti! Beni istemediğim, sevmediğim adama verecekti. Başım dönüyor, midem bulanıyordu. Gözlerim artık tamamen kararmıştı. Ayakta duracak kadar gücüm yoktu. Oysaki ben çok güçlüydüm. Bu tarz olaylara meydan okuyabilirim, herkesle savaşabilirdim. Bedenim yere yığılırken kulağıma son kez çığlık sesleri geldi. “Ceylan, kızım, yavrum,” diyen sesler tamamen kaybolduğunda. Zihnimde karanlığın içinde kayboldu.
Ben suçsuzum.
***
Islak odunla dövülmüş gibi hissediyordum. Kaç saattir uyuyorum bilmiyorum. Hayatım hakkında karar veren insanlardan nefret ediyordum. Keşke bir gücüm olsa de hepsini yok etseydim. Kaba, merhametsiz insanlarla bu dünyada nefes aldığım için ölmek istiyordum ama ölecek kadar da gücüm yoktu.
İğne batan gözlerimi açıp elimi yatağa bastırarak doğruldum. Karşımda gözleri dolu dolu oturan nenem derin bir iç çektiğinde, “Bak,” dedim fısıldayarak. Sesim dahi çıkmıyordu. “O bile karşı gelemedi bu lanet düzene. Şimdi alıp başımı gitsem hakkım değil mi?” Yaşlarla dolan mavi gözleri taştığında, “Bak,” dedim tekrardan. “Beni sevmediğim bir adama verecek. Ben hiçbir şey yapmadığım halde o soysuz Ahmet yüzünden herkesin gözünde ahlaksız biri gibi gözüküyorum. Yapsam-” elimi göğsüme bastırdım. “Nene yapsam gam yemem ama yapmadım.”
“Kurban olurum ben sana. Sen yapmadım diyorsan yapmamışsındır elbet. Keşke sevdiğin biri olsaydı da onunla evlenseydin.”
“Evlilik çözüm mü nene? Evlenince evimde yemek yapıp herkese hizmet edeceğim, kocamı mutlu edeceğim ama ben hiç mutlu olmayacağım. Ne anladım ben bu işten? Ben mutlu olmayacaksan evlenmem.”
“Baban da istemez böyle olmasını. O herkesi karşısına alır kızım ama o da bilir ki bir köşede onu öldürürler yine de sana yapacaklarını yaparlar.”
Bacaklarımı yataktan sarkıtıp zorlukla ayağa kalktım.
“Niye bana bu kadar kafayı taktı bunlar? Benim onlara hiçbir zararım yok.”
“Aşiretteki kızlar senin gibi okumak, çalışmak istiyor. Onlara kötü örnek olduğunu düşünüyorlar.”
Parmaklarımı şakaklarıma bastırdım.
“Okumakta, çalışmakta hepsinin hakkı. Şanlıurfa da kadına değer verilir nene bilmez misin? Bu insanlar bizim onların kölesi olduğumuzu düşünüyor. Ben boyun eğmek istemiyorum onlara. Asla evlenmem Samet’le.”
“Kızım.”
Dinlemek istemiyordum. Nenemin gözlerinden akan yaş içimi acıtsa da odadan çıkıp merdivenleri yaşayan ölü gibi indim.
“Ceylan, kalkmışsın sonunda. Neredeyse akşam olacak gel bir şeyler ye ablam.”
“Ateş’le gezeceğim abla.”
“Kuzum, hiç zamanı değil. Bak herkes barut gibi.”
“Konakta boğuluyorum abla, gitmezsem ölecek gibi istiyorum.”
“Bırak gitsin,” diyen Cemile ablama bakmadım bile.
“Biz seni idare ederiz güzelim. Ama çok geç kalma tamam mı?”
Ayaklarımı süre süre gittim ahıra. Perişan halimi gören Ateş başını göğsüme sürttüğünde sarıldım ona.
“Üzdüler beni oğlum, canımı çok yaktılar. Sevmediğim biriyle evlendirecekler beni, ne yapayım söyle bana.”
Başını öpüp ahırdan çıkardım. Üzerimde dün giydiğim kıyafetler vardı. Pantolonum ve gömleğimin buruşuk olmasını umursamayıp Ateş’le birlikte konaktan uzaklaştım.
Ateş hızlı koştuğunda biliyordu ki çok mutlu oluyordum. Beni mutlu etmek için her zamankinden daha hızlı koşuyordu ama ruhum can çekiliyordu, mutlu olamıyordum bu sefer. Koştuk, koştuk, koştuk epey konaktan uzaklaştık.
Geriye doğru ayaklarını kaldırdığında, “Sakin ol oğlum,” dedim. İleride duran yılanı fark etmişti. Korkuyla etrafında dönerken sımsıkı tutundum düşmemek adına.
“Sakin oğlum!”
Sakin olmak yerine daha fazla hırçınlaştığında üzerinde duramadım. Bedenimi üzerinden attığı vakit kollarımla başımı korumaya çalışırken sırt üstü yere düştüm.”
“Ahh!”
İlk kez beni sırtından attı. Uzaklaşan yılandan kaçarken doğrulmaya çalıştım ama beceremedim. Bu kadar olayın üzerine yaşadığım bu olay tuzu biberi olmuştu. Bacaklarımı karnıma çekip ellerimi yüzüme bastırdım.
“Burasının tehlikeli olduğu konusunda uyarı almadın mı sen?”
Duyduğum erkek sesiyle ellerimi yüzümden çekip tekrar doğrulmaya çalıştım.
“Dur hele dur.”
Askerdi yanıma gelen kişi. Dünden beri karşılaştığım kaçıncı askerdi bu benim?
“İyiyim ben.”
“Görüyorum iyi olduğunu, askeriyenin arazisine giriyorsun sürekli, farkında değil misin?”
Ondan yardım almadan zorlukla doğruldum. Ağzı burnu kapalıydı, gözlerinde ise siyah gözlük vardı. Acıdan yüzümü buruşturarak geriye çekildim.
“Farkında değilim, bu zamana kadar da kimse beni uyarmadı.”
“Emin misin?” derken sanki o uyarmış gibi hali vardı.
“İki gün öncede buradaydın, tesadüfen geçerken seni gördük burada. Buraya gelmemem gerekir.”
Toz olan pantolonumu temizleyip, “Bir daha olmaz,” dedim. Askeri aracın yanında duran atımın peşinden giderken yüzümü buruşturmamaya çalışıyordum acıdan.
“Yumuşak zemine düşmüş olsan da yaralanmış olmalısın. Seni hastane götürelim.”
Arkamı dönmeden başımı iki yana salladım. “İyiyim ben, teşekkür ederim.”
“Bacağın aksıyor, tekrar ata binip evine gitmen zor. Olmadı evine bırakalım seni.”
“Olmaz!”
Niye rahat bırakmıyor ki beni?
“Benden mi korkuyorsun? Merak etme sana zarar vermem. “
“Senden neden korkacakmışım ki? Gelme peşimden.”
“Seni tek başına göndermek istemiyorum.”
Manyak mı neydi? Ateş’in başını okşayıp zorlukla üzerine bindim.
“Neden bu kadar inatsın? Gel bırakayım seni.”
“Hangi hakla bırakacaksın beni? İyiyim ben, gelmeyin peşimden.”
Ateş’i döndürüp askeri araçtan uzaklaştım. Belim ağrıdığı için yavaş gitmesini sağlıyordum. Uzun zamandır buraya geliyordum ve kimse bir şey demiyordu. “Bundan sonra buraya gelmeyelim Ateş, biri görür bak bak biz demiştik diye laf dedikodu çıkarır.”
Yanımıza yaklaşan askeri araçla kaşlarım çatıldı. Yavaş gidiyordu. Atı durdurduğumda o da durdu, hızlandırdığımda o da hızlandırdı. Deli mi bu? Neden peşimi bırakmıyor? Belimin ağrısına rağmen Ateş’i koşturduğumda arkama bakmadım. Bir yerden sonra gitmiştir diye düşünsem de konağın arka kısmına gelince aynı araç yanımdan geçti.
Evime kadar gelmişti. Ya biri görseydi? Tedirgin bakışlarım evlerin üzerinde gezerken Ateş’i ahıra soktum.
“Bir daha oraya gitmeyeceğiz oğlum, başımızı daha fazla belaya sokmayalım değil mi?”
Ahırın kapısını kapatıp konağın ön tarafına dolandım. Kimseyle göz göze gelmek istemiyordum. Kapıyı açıp içeriye gireceğim an askeri araç bana doğru gelirken sendeledim. Şaka mı bu? Ne istiyordu benden? Arkama bakmadan konağın içine girdim. Kapıyı tam kapatmadan aralıktan baktım ama araç hala evin önünden geçmemişti. "Komutanım neden durduk burada?" Bir de araçtan inmiş. Beni şüpheli biri mi sanmıştı? Yok artık.
“Çok şükür kimse gelmeden geldin,” diyen Ayçiçek ablamın sesiyle irkildim. “Odamdayım abla."
“Ablasının gülü, babaya küsmek olmaz bilmez misin? Babam hepimizin iyiliğini ister. Hem Samet seni seviyor, mutlu olursunuz.”
“Ben sevmiyorum abla, istemiyorum onu.”
“Ama-”
Merdivenleri koşarak çıkıp odama girdim. Anlamıyorlardı beni. Evlilik ciddi bir konuydu. Ben o ailenin içinde yapamazdım. Katı kuralları olan, erkeklerin bile bir şey yaparken büyüklerden izin alarak yaptığı konuşuluyor. Babam nasıl kabul eder aklım el vermiyor.”
Yatağa oturup dua etmekten başka çarem yoktu. Son ana kadar bekleyeceğim, belki vazgeçerdi.
Umudum bu yöndeydi.
Babam bana kıyamazdı.
Oturduğum yerden tekrardan kalktım Pencereye yaklaşıp sokağı görmeye çalıştım ama hiçbir yer gözükmüyordu. Umarım gitmiştir, başıma bela olmasını istemiyordum.
Yok canım neden olsun Ceylan'cım, sadece senden hoşlandı.
Yorumlarınız benim için önemli sevgili okurlarım. Tek kelime dahi olsa yorum yaparsanız sevinirim.