Karargâhın telleri nihayet iyice görünür hale gelmişti. Yalnızca birkaç saat süren yolculuk bana bir ömür gibi gelmişti. zaten bu adamla başka nasıl sürecekti ki, yol boyunca ölüm getiriri umrumda değilsin şöyle yap böyle yap demişti, başka tek bir kelime konusmamıştı, ben de konuşmamıştım, gerçi halim olsa başını şisiriridim ama dün geçe uyumadığım için bu yürüyüş beni yorumuştu.Adımlarımı sürükleyerek ilerliyordum, ama içindeki öfke korkumun önüne geçiyordu. Kuzey öyle sessizdi ki, etrafa yayılan soğuk havadan daha soğuktu kuzey.
> Bir kelime bile etmiyor… Bu adamın zihninde ne dönüyor? diye düşünmeden edemiyordum da
“Hey!” diye seslendim, dayanamayıp. “Nereye kadar böyle yürüyüş? Ne yapacaksın benimle?!”
Kuzey, hiç dönmeden:
“Yürü.”
yumruklarımı sıktım.
“Ne o, konuşmaya mı üşeniyorsunuz? Yoksa kelimeleriniz de mi buz tutmuş?”
Kuzey ansızın durdu. hızımı ayarlayamayıp sırtına çarpacaktım ki son anda kendimi geri çektim. Adam yavaşça arkasına döndü; mavi gözleri, içine dolan kızgınlıkla alev yerine buz gibi parlıyordu.
“Bir daha… ve son uyarışım” dedi Kuzey, sesi öylesine tehditkârdı ki tüylerim diken diken oldu. “…bu tonda konuşursan burada, şu toprağın altında uyursun.”
boğazımdaki yumruyu yuttum ama bakışlarımı kaçırmadı.
“Belki de o kadar kötü değildir.”dedim
Kuzey yüzü bir taş gibi donuk tuttu ve yeniden yürümeye başladı.
“Henüz yaşamanın ne kadar kıymetli olduğunu anlamamışsın.”dedi
hadi canım "senin yanında yaşamaktan, çok ölüm aklıma geldiği için ola bilir mi?'dedim
ama kuzey cevap verme tenezzülünde bile bulunmadı.
---
Karargah kapısı.
Tel örgülerin ardında birkaç asker ben ve Kuzey’i süzüyordu. Hepsi aynı üniforma içinde ama her birinin duruşu farklıydı. bir asker diğerlerinin aksine, omzunu telle kaplı direğe yaslamış, elindeki ince bir dal parçasını dişleriyle çiğniyordu.
“Beyler, bakın kim geliyor,” dedi o asker, tembel bir gülümsemeyle. “Buz Bey yine birini diri getirmiş.”dediğinde. içinden sanırım onun buz gibi olduğunu düşünen tek kişi ben değilmişim .
“Baran,” diye uyardı bir yanındaki asker onu, çatık kaşlarıyla. “Sessiz ol.” böylelikle adının baran olduğunu öğrendim
“Ne? Ne dedim ki?” diye güldü Baran. “Bir gün şu lakabı kabul edeceksiniz… komutanımız, ama buz gibi, ve adam kahve sevmiyor kahve. Buz Bey demek mantıklı.”dedi.
bu sözlerle istemsizce gülümsedim. Ama hemen ardından Kuzey’in keskin bakışlarını görünce gülümsemem silindi.
---
Tim Tanışması
Kuzey, beni önüne katarak ilerledi. az önce baranı uyaran asker bana, buz gibi ifadeyle bakıyordu; gözlerinde sorgulayan bir soğukluk vardı. tıpkı kuzey gibi, ama ne yalan söyliyeyim kuzey daha korkutucuydu.
“Komutan… bu kadın da kim?” dediğinde.
“Misafir, yiğit ” dedi Kuzey, kısa ve net.
böylelikle bu soğuk askerin adınıda yiğit olduğunu öğrendim
“Misafir mi? Hadi ama… Biz misafir ağırlamayalı uzun zaman oldu,” dedi bu sefer başka bir asker, dudaklarını bükerek.
Baran hemen araya girdi.
“Evet ama bu misafir biraz değişik. Bakışlarına bakılırsa komutanımızı pek sevmemiş.”
“Ne?!” dedim, kaşlarımı kaldırarak. “Evet, haklısın! Onu hiç sevmiyorum. Hem neden seveyim? Sanki insanmış gibi davranıyor da—”
Kuzey bir anda geri dönüp gözlerini gözlerime kilitledi.
“Bir kelime daha edersen…” belli ki yine tehdit edecek
geri adım attıp dudaklarımı sımsıkı kapatım ona meydan okuyan bakışlar atmaya başladım.
---
Baran gülerek bana döndü:
“Bak hanımefendi, senin bu cesaretine hayran kaldım. Biz burada yıllardır bilikte yaşıyoruz, şu adamın gözlerine seni gibi bakamadım. Sen bir günde ne başardın!”
kaşlarımı kaldırarak:
“Sen ona Buz Bey, diyorsun bence sen de büyük bir iş basarmışsın ”dediğimde
Baran kahkaha attı ama ne yalan söyliyeyim . “Bir gün beni buzluğa koyar diye korkuyorum.”
Yiğit ters ters baktı.
“Baran! Gereksiz konuşmayı kes.”
Baran ellerini kaldırdı.
“Tamam tamam. Sustum. Ama bu kadın hoşuma gitti. Buz Bey’i meydan okuyan tek kişi.”
Yiğit tekrar konuşmaya başladı:
“Komutanım, misafiri de nerden buldunuz bu kadını?” diye sordu.
Kuzey, “Ormanda,” dediğinde,
Az önce dudak büken asker, o anda söze girip gözleriyle beni işaret ederek,
“O zaman dün akşamki ufak sorun bu kadın mı?” diye konuşmaya devam etti.
Kuzey, “Evet Ayaz, dün geceki ufak sorun bu kadın,” dedi.
Sanki ben yokmuşum gibi davranıyorlardı. Dayanamayarak konuştum:
“Farkındaysanız ben buradayım.”
Dediğimde kimsenin pek umurunda olmadı.
“Hadi ama, bu dedikoduya giriyor,” diye düşündüm. Tamam, arkamdan konuşmuyorlardı; bildiğin yüzüme yüzüme söylüyorlardı. Ama yine de bence dedikodumu yapıyorlardı.
kedni kedim düşünüp:
“Kuzey, bunlarla özel olarak açıklama yaptığına göre, dün gece konuştuğu kişiler bunlar olmalı.”
Sonra konuştum:
“O zaman siz de Gölge Timi oluyorsunuz.”
Hepsi suratıma baktı. Kuzey dışında hepsinin yüzünde sorgulayan bir ifade vardı.
“Sen nereden biliyorsun?” dedi Yiğit kaba bir sesle.
Omuz silktim.
“Korkma, ajan değilim. Sadece dün gece Kuzey konuşurken duydum,” diye açıkladım.
Baran —grubun en konuşkanı bana göre— daha samimi bir sesle:
“Evet, biz Gölge Timiyiz,” dedi.
“Elini uzatarak, “Ben Baran,” diye tanıttı kendini.
Ben de elini sıktım.
“Ben de Lara.”
Sonra Yiğit konuştu, düz bir sesle:
“Ben de Yiğit.”
Diğer bir asker ise:
“Ben de Ayaz,” dedi.
Ve nedense, geldiğimizden beri Baran’la benim söylediklerime ara sıra sırıtmak dışında pek konuşmayan. diğer üç askerle de tanıştım:
“Ben Sarhat.”
“Ben Emir.”
“Ben de Mert,” dediler.
Gülümseyip memnun olduğumu söyledim.
Baran, “Dur bakalım, daha biriyle tanışmadın,” diyerek Kuzey’in yanına adımladı, kolunu onun omzuna attı:
“Ve işte bu… Dışı sert ama içi yumuşacık, karizmatik, kızların gözdesi Kuzey! Diğer adıyla Mavi Fırtına ve Gölge Timinin komutanı!”
Onu öve öve anlatırken gülümsedim ve konuştum:
“Dışı sert, içi yumuşacık mı? Yanılıyor olmayasın. Bence onun içi de dışı gibi sert,” dedim.
Sonra devam ettim:
“Ve Mavi Fırtına mı? Kara Fırtına olmasın?”
Baran hemen atıldı:
“Yok, Mavi Fırtına! Ve bence neden mavi olduğu belli.”
Bir an Kuzey’in gözlerine baktım o da benim gözlerimin içine bakıyordu. Baran haklıydı; Mavi Fırtına daha çok yakışıyordu.
Kuzey daha fazla dayanamayıp sinirli bir sesle,
“Baran!” dedi.
Baran hazır ola geçip,
“Emredin, komutan!” diye karşılık verdi.
Kuzey, “Zevzekliği kes!” dediğinde Baran bu kez yüksek sesle bağırdı:
“Emredersiniz, komutanım!”
---
> Tanrım… Bu insanlar normal değil. Buz Bey, alaycı asker, taş suratlı diğerleri… Nereye düştüm ben?
---
Bölüm Sonu Notu:
Lara, Gölge Timi’yle ilk resmi tanışmasını tamamladı. Baran’ın bitmeyen şakaları, Kuzey’in soğuk tavırları ve diğer askerlerin meraklı bakışları arasında yeni bir dünyanın kapıları aralanıyordu. Şimdi sırada, bu sert kabuğun altında yatan gerçeği keşfetmek var.