Kuzey Irak – 04:47
Soğuk… Ormanda ilerlerken, adının Kuzey olduğunu öğrendiğim askerin soyadını sorup onu biraz daha sinirlendirmek istiyordum; ama kendimi tuttum. Yanaklarım uyuşmuştu, titrememe engel olamıyordum.
Dayanamayıp kısık bir sesle konuştum:
— Benim adımı sormayacak mısın?
Arkasını bile dönmeden,
— Sormayacağım, dedi.
Tekrar sordum:
— Neden sormayacaksın? Haberim olsun, benim adım devlet sırrı değil. Sorsan söylerim.
Ama yine sormadı. Tabii ki ben susar mıydım?
— Benim adım Lara, dedim.
Bir hışımla arkasını dönüp bana baktı. Sinirli bir sesle:
— Sen susmayı bilmez misin? Bir sus be, kızım!
“Kızım” demesi beni sinirlendirdi.
— Sohbet etmeye çalışıyorum, ne var bunda?
— Sohbet etme benimle. Ben ajanlarla sohbet etmem, dedi.
Biraz daha sinirlendim.
— Yalnız ben ajan değilim, düşman hiç değilim, dedim.
Sessiz kaldı. Sonra kulaklığına dokundu:
— Gölge, Gölge, duyuyor musunuz?
Cevap almış olacak ki konuşmaya başladı:
— Gölge Timi, toplanın ve üsse dönün. Küçük bir sorun çıktı.
Bana bakarak, alaycı bir şekilde söyelmişti bunları
— Sorun mu? Ben ve sorun… Asıl sorun sensin, dedim içimden.
Karşı taraftan gelen sesleri dinledi, sonra konuşmayı bitirdi:
— Yok, büyük bir sorun değil. Siz önden gidin, ben sabah üsse gelmiş olurum.
Tekrar bana döndü, gözlerimin içine bakarak:
— Yürü, dedi.
Bakışı adeta tehdit ediğibyetmiyormuş gibi bir de sözleriye tehdit ediyordu:
> “Bir adım… Sadece bir yanlış hareket yap. Ve bu iş burda biter.” dedi
şimdi korkmadım desem yalan olur, korkuyordum ama bunu ona belki etmiyordum.
Kuzey’in mavi gözleri buz gibiydi. Ne sıcaklık vardı bakışlarında ne de merhamet. Onunla göz göze gelmeye cesaret edemiyordum; ama damarıma bastıkça benim de onun damarına basasım geliyordu.
Yüzüne bakıp:
— Yanlış bir hareket derken şunu mu kastediyorsun?
Karşısına geçip bir sağa bir sola adımladım.
— Yoksa böyle bir yanlış hareket mi?
Bu sefer öne bir adım attım. Ayağım taşa takıldı ve Kuzey’in göğsüne yapıştım bildiğin adamın göğsüne iki elle yapıştım, hani otobüs aninhareket ederde cama yapışır8z ay aynan onun gibi ben de adamının göğsüne yapıştım, şu an gerçekten çok utanıyorum. Kafamı kaldırıp ona baktığımda, onun da bana baktığını gördüm. Dudaklarını birbirine bastırmış, gülmemek için kendini zor tutuyor gibiydi. Başını yana çevirip:
— Tam da böyle bir yanlış hareket, dedi.
Resmen benimle alay ediyordu. Elllerimi göğsünden çekip toparlandım, yürümeye devam ettim tabi bir sinrile ve bir utanacak hızlı hızlı yürüyordum.
---
“Dur,” dedi Kuzey aniden. Sesi, ormanda yankılanan keskin bir bıçak gibiydi.
Önümüzde küçük bir taş bina vardı. Harabe gibi görünüyordu ama pencerelerden süzülen soluk ışıklar, buranın askerler için geçici bir üs olduğunu belli ediyordu.
Kuzey sert bir hareketle kollarımı kavradı. Bileğim acı içinde yandı ama sesim çıkmadı.
— İçeri, dedi soğuk ve buyurgan bir tonla.
“Bu adam emri vermeden konuşamıyor herhâlde…” dedim içimden.
---
🌒 Sorgu Odası
Oda küçüktü. Duvarlar nemliydi, köşelerde örümcek ağları vardı. Ortada eski bir masa ve iki sandalyeden başka bir şey yoktu. Tavanın ortasında sallanan tek bir ampul, loş bir ışık yayıyordu.
Yutkunmam bile odada yankılandı.
Kuzey ağır adımlarla içeri girdi. Tüfeğini duvara yasladı ama bu, içimdeki korkuyu azaltmadı. Ellerini arkasında birleştirip bakışlarını üzerime dikti.
> Bu adam… Boyu, sesi, bakışları… Hepsi baskı kurmak için yaratılmış sanki.
Şimdi ona “Ne bakıyorsun?” demek vardı ama kenardaki silahı görünce sustum. Ya çeker vurursa… Sonuçta yaşamayı seviyordum.
— Konuş, dedi Kuzey, tok ve derin bir sesle.
— Ben… gazeteciyim. (Beynin varsa, umarım bu sefer anlarsın.) Sadece haber peşindeyim, dedim.
— Gazeteci, ha? Kuzey’in sesi küçümseyici bir tona bürünmüştü. — Bu bölgede gazeteci olmak, ölümle dans etmek demektir. Ne arıyorsun burada?
Bakışlarımı kaçırdım, yutkundum, cesaretimi toplamaya çalıştım. Kuzey çok korkutucu görünüyordu.
— Kimse bu savaşı görmüyor. Kimse burada olup bitenleri umursamıyor. Ben… umursuyorum, dedim gözlerinin içine bakarak.
Kuzey yavaşça eğildi. Yüzü yüzüme yaklaştı. Mavi gözleri, alev yerine buz taşıyordu.
— Ya yalan söylüyorsan? Gerçek amacın başka birine hizmet etmekse? Kimin için çalışıyorsun?
— Ya sabır "Kimse için!" dedim ani bir çıkışla. — "Ben sadece gerçeğin peşindeyim!"dedim. kimsenin peşine düşmediği gerçeklerin peşindeyim
Kuzey bir süre sessizce baktı. Sonra biraz daha eğilip fısıldadı:
— Bak. Eğer bana yalan söylüyorsan… bu odadan canlı çıkamazsın.
Kalbim küt küt atıyordu ama bakışlarımı kaçırmadım.
— Yalan söylemiyorum, dedim gözlerinin içine dik dik bakarak.
> Cesaret mi bu şimdi, Lara? Adam istese vurur; sen hâlâ dikleniyorsun. Aferin sana.
---
Kuzey’in İç Sesi
> Gözleri derin, ama sesi titriyor. Gerçekten masum mu? Yoksa rolünü mü iyi oynuyor?
---
Lara’nın İç Sesi
> Bu adam… Soğuk, duygusuz, bir canavar gibi…
Ama ya haklıysa? Ya gerçekten tehlikedeysem?
Hayır, ben suçsuzum. Ne olursa olsun hayatta kalmalıyım. Tabi bu adam beni öldürmezse…
---
Kuzey bakışlarını benden ayırmadan yavaşça uzaklaştı.
— Burada kalacaksın, dedi. — Sabaha kadar.
Yüzüm gerildi.
— Ne? Hayır! Beni burada bırakamazsınız!
— Eğer seni burada bırakmazsam, dışarıda öleceksin, dedi.
Ona biraz yaklaştım, kafamı kaldırıp yüzüne baktım.
— Beni tehdit mi ediyorsun?
— Hayır, dedi Kuzey buz gibi bir ifadeyle. Yüzüme eğilip ekledi:
— Ben gerçekleri söylüyorum.
“Gerçekleri söylüyormuş…” dedim içimden. “Biz ona tehdit diyoruz.”
— Nereden bileceğim? Belki sen beni öldürmek istiyorsun! dedim.
Üzerime yürüdü. Ben geri geri adımladım. Kalbim deli gibi atıyordu. Bu adam beni gerçekten korkutuyordu. Soğuk, hatta buz gibiydi bir ses tonuyla.
— Eğer seni öldürmek isteseydim, ormanda bulduğum anda öldürürdüm. Buraya kadar zahmet çektirmezdim kendime. Tabii bunu anlayacak kadar beynin varsa, dedi.
İçimden: “Ne yani? Şimdi de bana beyinsiz mi diyor?” Onu yumruklamak vardı ama beni duvara sıkıştırdığı için yapamıyordum. Zaten ben ona vurusan sinek konumuş gibi olur, o bana vurursa kamyon çarpmış gibi olurdu.
Umuyorum kadınlara el kaldırmıyordur. Bence kaldırmaz; yoksa buraya gelene kadar hiç sussumamıştım beni susturmak için çoktan çoktan vurmuş olurdu dedim kendi kendime sonra düşündüğüm şeylerin saçmalığıyla.
Derin bir nefes alıp kafamı kaldırdım. Kuzey hâlâ gözlerimin içine bakıyordu.
— Umarım öyledir, dedim.
Sinirle:
— Öyledir, diyerek benden uzaklaştı. Ben de derin bir nefes aldım. hayır yeni neden her seferinde bir birimize bir kadar yaklaşıyorduk anlamıyorum.
bunu yine içinden söyleniştim ben bu gün ne kadar çok içinden konuşmustum öyle, ama belli ki bu adam8n yanında olduğum sürece hep içinden konuşmaya devam edecem.
---
💥 Bölüm Sonu
Gece ağır ağır akıyordu. Lara’nın içindeki korku, yerini yavaş yavaş öfkeye bırakıyordu. Kuzey ise hâlâ buz gibi bir sessizlikle onu izliyordu.
Aralarındaki bağ, henüz nefretin ilk tohumlarını atmıştı.