Bölüm 9:Gölgenin İçinden

1038 Words
Üs binasının koridorları sessizdi. botlarımın yere her değdiğinde çıkan tok ses, beton duvarlar arasında yankılanıyor, sanki kendi kararlılığımın yankısı gibi kulağımda çınlıyordu. Ellerimımontunun ceplerine sokmuştum ama parmaklarının ucundaki soğuk, zihnindeki karmaşayı dağıtmaya yetmiyordu. Baran beni köşedeki brifing odasında bekliyordu. Odaya girdiğimde, yüzünde her zamanki umursamaz ifade yoktu. Bu kez ciddiydi. Elinde tuttuğu dosyayı masaya koydu. “Geldin mi, gazeteci hanım?” dedi ama bu kez sesi biraz yorgundu. Gülümsemesinde ince bir çatlak vardı. ona dikkatle baktmı. “Senin alaycı tonun bile soğumuş. Dosyada ne varsa, beni korkutmaya yetecek olmalı.”dedim Baran iç çekti, dosyayı açtı. Fotoğraflar, haritalar, kırmızı kalemle çizilmiş işaretlemeler… Ve bir isim: Kıvılcım Operasyonu. “Bu görev… ilk gerçek sınavın olacak,” dedi Baran. “Burası sadece dağlarla çevrili bir üs değil, Lara. Bazen gerçek savaş, dağın ardında değil, gözümüzün önünde olur.”dedi merak etmiştim şu ana kadar ne tür zorlu operasyonlarda görev almıştı. ya da kaç tane şehit arkadaşı vardı merak ediyorum ama soramıyordum daha zamanı değildi. dosyadaki fotoğraflara baktım. Dağlık arazide kamufle edilmiş çadırlar, kablolar, telsiz görüntüleri… Ve birkaç belirsiz yüz. “Bunlar kim?” diye sordum. Sesimde sorgulayan bir ton değil, neredeyse bir tedirginlik vardı. Baran biraz eğildi, sesi alçaldı. “Kim olduklarını bilmiyoruz. Ama ne yaptıklarını öğrenmek zorundayız. Sınırda hareketlilik var, sistemli ve sessiz. Bizim için asıl tehlike işte bu sessizlik.”dedi bu yer bir köyün çok yakınındaydı. acaba ordaki insanlar ne yapıyordu. “Ben ne alaka?” dedim aniden. Baran gözlerini benimkine dikti. Birkaç saniye sessizlik oldu. “Çünkü sen çekin meden konuşabiliyorsun.herkese kafa tuta biliyorsun kuzeye bile kafa tuta bilen tek insansın nerdeyse. Sorularını silah gibi kullanıyorsun. Çünkü seni düşman olarak görmüyorlar… henüz.”dedi ama çok kısa zamanda beni de düşman olarak göreçeklerdi. hatta belki öldürmek istiyeceklerdi. başımı çevirdim. Bu cümlede hem bir övgü hem de bir tehdit vardı. kendine dikkat et diyordu bu bölgeler güvenli bölgeler değil diyordu . Kapı o anda açıldı. Kuzey içeri girdi. Bakışları bana kaydı ama bu kez içinde sönük bir ateş vardı. Yorgun ama kararlı. Yanımıza geldiğinde dosyayı kapattım. “Konuya gireyim,” dedi sertçe. “Bu görev ciddi. Sınırın yakınındaki köyde bir temasa gideceğiz. Halk arasında bilgi toplayacağız. Ama bu, bir röportaj değil. Her söz, her bakış dikkatle değerlendirilmeli.”dedi ona baktım. “Ve ben bir halkla ilişkiler uzmanı mıyım artık?”dedim iğneleyici bir ses tonuyla Kuzey gözlerini kıstı. “Hayır. Sen bir tehditsin. Çünkü fazla şey biliyorsun ama hiçbir yere ait değilsin.”dedi tehdit mi ne yaptım sanki geldiğimden beri ve bence daha o kadar şey bilmiyordum. mesela daha kuzeyi çözememiştim. o yüzden bence hala çok bir şey bilmiyordum. Bu cümle içime oturdu. Birkaç saniye gözlerimi kaçırmadan baktı Kuzey’e. “Senin gibi. Sen de hiçbir yere ait değilsin ama herkes sana aitmiş gibi davranıyorsun.”dedim yine damarıma basmıştı, ben de basmasam olmazdı Odadaki hava birkaç derece daha soğudu. Baran araya girdi. “Yine harika bir uyum içindesiniz. Bu enerjiyle giderseniz köydekiler size çay bile vermez.”dedi kendinece espiri yapıp havayı yumuşatmaya çalışıyordu. ama benle kuzey ne zaman yan yana gelsek hava gerilmeye mahkümdü sanki. Kuzey yerinden kalktı. “Yarın sabah yola çıkıyoruz. Herkes hazırlığını yapsın.”dedi bu kadar erken mi çıkacaktım ilk görevime. aslında heycanlamıştım ilk görevim değildi, ama askerlerle çıktıgım ilk görevdi. bir an durdum. “Peki ya bana ait bir hazırlık listesi?” diye sordum Kuzey durdu, kapının eşiğinden döndü. “Kendini hazırla, Vural. Çünkü bazen tek hazırlık, sağlam durmaktır.”dedi ben de o daha gitmeden konuştum: "hazırlarım Demirkan, Ve emin ol sağlam duruşumu görünce sen bile şasıracaksın" beni fazla hafife alıyordu. ama bilmiyordu ben Lara vuraldım, benim kitapımda pes etmek yoktu. sözlerimi bitirdiğimde odadan çıkıp gitti. ** Sabah, kar hâlâ yağıyordu. Gölge Timi zırhlı araçlara binerken, kalbimi susturmaya çalışıyordu. Elimdeki telsizi sıkkıp gerginliğimi bastırmaya çalışıyordum. Soğuk metal, parmaklarında bir tür güç hissi yaratmıştı. Yol boyunca Kuzey sessizdi. onun profiline bakarken içimden geçeni bastıramadım: > “O, bu yolları ezberlemiş. Bu savaş, onun için sadece görev değil, karakter. Benimse karakterim… kelimelerden yapılmış. Ama kelimeler de can yakabilir." bazen bir insan silahla ölmez, ama bir kelimeyle ölür, o yüzden kelimeleri asla hafife almamak lazım. Köye vardıgımızda hava daha da soğumuştu. Duman tüten bacalar, yarı açık pencereler, ürkek bakan çocuklar… Her şey tedirgin bir tablo gibiydi. Kuzey yaşlı bir adamla konuşurken, ben gözlerimle çevreyi taradı. Küçük bir çocuk, yerdeki karı eşelerken gözüme çarptı. Yanına eğildi. “Ne yapıyorsun bakalım?” dedim yumuşakça. Çocuk başını kaldırmadan cevap verdi. “Dün gece… dağın arkasında ışıklar vardı. Mavi… Kırmızı… Sessizdi ama… ışık vardı.”dedi içgüdüsel olarak çantasımdan not defterimi çıkardım. “Bana neye benzediğini çizebilir misin?”dediğimde. Çocuk başıyla onayladı. Ama o sırada telsiz cızırdadı: “Lara. Kuzey seni hemen yanına çağırıyor. Hemen.”dedi baran telsizden. Çocuk korktu. Kalemi yere bıraktı. Lara dizlerini kırarak onun göz hizasına indi. “Tamam. Korkma. Bu aramızda kalacak. Söz.” dedim ** Köyün dışında, terk edilmiş bir ahırın arkasında Kuzey onu bekliyordu. Gölge düşmüş yüzü karanlıktı. “Ne yaptığını sanıyorsun?” diye sordu aniden. durdum. “Ne demek bu?”dedim Kuzey bir adım attı. “O çocukla konuştun. Elinde not defteri vardı. Burası bir röportaj sahası değil!”dedi bağırarak “Ben onun güvenini kazandım. Bu bilgi bir şeylere işaret ediyor olabilir,” dedim sertçe. “Ve onu tehlikeye attın,” diye çıkıştı Kuzey. “Senin sorumluluğun sadece kendin değilsin artık!”dedib gözlerimi kısmıştım. “Senin gibi olmak zorunda değilim, Kuzey. Ben duvar örmek yerine köprü kuruyorum. Ama sen… sen artık ne için savaştığını bile unutmuşsun.”dedim Kuzey'in gözleri daraldı. Sesi alçaldı. “Ben hâlâ ne için savaştığımı biliyorum. Senin gibi konuşarak değil… susarak hayatta kalanlardanım, ve hayatta tutanlardanım" iç çektim. “Ve ben susarak yok olanları yazmak için buradayım, ve ben kelimelerele insanları öldürmüyor " dedim sertçe ve arkamı dönüp ondan uzaklaştım. ** Gece üsse döndüğümüzde, gökyüzünde ay yoktu. Sadece sessizlik. odasıma gelen baran telsizi uzattı. “Yarın gece operasyon var. Artık gerçekten ‘içindesin’. Bu yola girdin.”dedi ve odadan çıktı baran. montunu çıkarmadan sandalye oturdum. Defterimi açtım. Kalemimi elime aldım. Ve ilk cümleyi yazdım: > “Bir çocuğun sessizliği bile, dağın ardındaki gerçeği anlatabilir. Ben, o gerçeği duyan kulağım.” --- [Bölüm Sonu] > “Savaş sadece silahla verilmez. Bazen kalemin ucu, bir kurşun kadar keskin olabilir.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD