Bölüm 8: Gölgede Kalan Kararlar

1008 Words
Sabahın ilk ışıkları karla kaplı dağların arasından süzülürken, yavaş yavaş kendime geliyordum.sert bir asker yatağında gözlerimi açtı. İnce metal pervazlı pencerenin arkasında, bembeyaz bir örtü gibi serilen vadiler göz kamaştırıcıydı. Hâlâ alışamadığım, ve bence alışamıyacağım, bu askeri üs, bana hem yabancı hem de garip bir şekilde tanıdık geliyordu. Belki de tehlikenin sınırında olmanın verdiği o eski tanıdık his yüzündendi. ilk kez tehlikeye girmiyordum hatta ölümden dönmüşlüğüm bile vardı.acı ve tehlike benim eski dostumdu. Pencereden gözümü ayırıp saate baktım: 07.21. Kalktım. Üzerime kahverengi bir kazak ve kot pantolon geçirdim. Ayaklarıma botlarımı giyerken kapı çalındı. Kapıda Baran vardı. Üzerinde gri kamuflaj ceketi, yüzünde her zamanki alaycı gülümsemesiyle. “Günaydın gazeteci hanım. İki gündür buradasınız ama hâlâ sivil gibi davranıyorsunuz,” dedi gülerek. kaşlarımı kaldırdım. “Belki de asker olmaya hiç niyetim yoktur.”dedim Baran başını eğdi. “Kahvaltıya geliyor musun? Toplantıdan önce karnımızı doyuralım" dedim. “Toplantı mı?” duraksadım. “Ne toplantısı?” Baran göz kırptı. “Az sonra öğrenirsin. Kuzey de orada olacak.”dedi Aman aman, çok meraklıydım kendisine. Baran dönüp: — Ay, ben de onu çok özlemiştim. Bir an önce görmek istiyordum, dediğinde kahkaha attı. Ben de, — Öyle tahmin etmiştim. Şimdi çok sakindir, gidip biraz onu sinir edelim, dedim. Baran’a dönüp, — Sen, Kuzey’in sinirlenmesine neden bu kadar keyifleniyorsun? diye sordum. Baran gülerek: — Çok hoşuma gidiyor. Allah belamı vermesin, sinirlenince daha bir tatlı ve karizmatik oluyor, dedi. Ona bakıp şaşırarak: — Tatlı mı oluyor? diye sordum. Baran başını sallayıp, — Evet, çok tatlı oluyor komutanım benim, dedi. Ben de gözlerimi devirdim: — Evet, kesin öyle oluyordur… kesin, dedim. --- Kahvaltı salonu sessizdi. Sadece birkaç asker tabak çatal sesiyle meşguldü. Baran ve ben bir masaya geçtik. Baran, çayını yudumlayarken bana baktı. “Buraya alışman biraz zaman alacak,” dedi. “Ama merak etme, burada bir gazeteci olarak kalmak zor bir şey değil.”dediğinde başımı kaldırıp konuştum: "ne olarak kalmak zor asker olarak mi?" kaşığımı çorbasına daldırırken durdum. “ Ve ayrıca kim dedi burada gazeteci olarak kalacağımı? dedi " dedim Baran hafifçe güldü. “Toplantıdan sonra konuşuruz.”dediğinde nedense toplantıda ne konuşacağımı daha da merak etmeye başladım. Yarım saat sonra, üs binasının ikinci katındaki toplantı odasına geçtik. Masanın etrafında beş kişi vardı: Kuzey Demirkan, Baran, ben ve iki üst düzey komutan. Komutanlardan biri, yüzünde derin çizgiler olan sert bakışlı bir kadındı. Diğeri daha yaşlı, gri saçlı, gözlüğünü burnunun ucuna indirmişti. Kuzey ayakta duruyordu. Gözleri benim üzerime kaydı ama hiçbir duygu belirtisi göstermedi. Sanki dün geceki konuşmamız hiç olmamış gibiydi. Komutanlardan yaşlı olan konuştu. “Lara Vural. Üç gündür bölgemizde aktif bir sivil olarak bulunuyorsun. Normalde bu kabul edilebilir bir durum değil. Ancak istihbarat merkezinden gelen özel bir emir var.” Kadın komutan sözü devraldı. “Merkez, Lara Vural’ın bölgede kalmasını, olayları gözlemlemesini ve stratejik raporlamalar yapmasını uygun görmüş.” gözlerimi şaşkınlıkla açtım. “Pardon ama... Ben sadece bir gazeteciyim. İki gündür buradayım. Gazeteci olarak da gelmiştim.”dedim Kuzey, kollarını göğsünde birleştirerek soğuk bir ifadeyle bana döndü. “Bunu biz de söyledik. Ama üst düzeyde alınan bir karar var. Artık burada kalıyorsun. Görevinde sana yardım edecek bir birim de belirlendi.”dediğimde umarım kendi birimi değildir dedim Baran öne eğildi. “Gölge Timi bizim timimiz, dolayısıyla senin güvenliğin bizim sorumluluğumuzda. Ama bazı özel görevlerde doğrudan bizimle çalışacaksın.”dedi derin bir nefes aldım şansıma söveyim ben bu üs başka bir tim yokmuydu da gölge timi. ben kuzeyden kurtulamayacakmıyım ya . Sonra ironiyle konuştum: “Biliyordum. Bir gün gelip beni kullanacaklarını biliyordum. Ama gazetecilik cesaret ister demiştim, değil mi? Bakın şimdi, devlet bile benim cesaretimi kullanmak istiyor.” Kuzey’in dudakları alayla kıvrıldı. “Belki de cesaretini değil, aptallığını kullanıyoruzdur. Hiç düşündün mü?” ona dik dik baktım. “Eğer bu aptallıksa, senin yıllardır sustuğun her şeyi ben iki günde gözlerimle gördüm.” Dedim ve devam ettim: — Anlaşılan buradaki tek aptal ben değilim. Sen de burada olduğuna göre, sen de aptalsın herhâlde.dediginde bana dik dik bakmıştı ama kimin umrunda Odadaki hava bir anda gerildi. Baran eliyle havayı yumuşatmaya çalıştı. “Lütfen. Bu kişisel değil. Lara burada kaldığı sürece bilgi akışını düzenleyeceğiz. Onun güvenliği de bizim sorumluluğumuzda.”dedi hayret bu çocuk ilk kez ciddi görüyordum. Yaşlı komutan başını salladı. “Karar kesin. İtiraz yok. Lara Vural, üs bölgesinde kalacak ve stratejik halkla ilişkiler gözlemcisi olarak çalışacak. Bu bir nevi medya ve saha arasında köprü olacak.” Toplantı sona ererken Kuzey yanıma yaklaşmadan kapıdan çıktı. Kadın komutan, L omzuma hafifçe dokundu. “Sakın unutma. Bu işte güven, herşeyden daha önemlidir.” boşalan toplantı odasında tek başıma kaldım. Dışarıda kar hâlâ yağmaya devam ediyordu. Gözlerim Kuzey’in çıktığı yöne kaydı. “Beni susturamazsınız,” diye fısıldadım kendi kendime. “Çünkü ben sustuğunuz her şeyim.” toplantıdan çıktıktan sonra yüzüme çarpan serin dağ havası, kafasımın içindeki sıcaklığı bir nebze olsun bastırıyordu. Binanın köşesine yaslandımq. İçini kemiren şey sadece verilen görev değildi; o gözlerdi… Kuzey’in gözleri. > “Bana güvenmiyor… Belki de haklı. İki gündür buradayım ve hâlâ nereye bastığımı tam bilmiyorum. Ama ben bu yola kalemimle çıktım, silahla değil. Yine de… Artık geri dönmek için çok geç.” Gözlerimi kapadım. Komutanların sözleri kulaklarımda yankılanıyordu. “Cesaretini kullanmak istiyoruz.” Güzel bir cümleydi ama tehlikeli. Çünkü cesaret ile delilik arasında ince bir çizgi vardı. > “Beni seçtiler çünkü yazdıklarım birilerini rahatsız etti. Şimdi o rahatsızlığı avantaja çeviriyorlar. Bu bir iltifat mı, yoksa güzelce sunulmuş bir tuzak mı? Kuzey’in dediği gibi… Ya aptallığımı kullanıyorlarsa?” Başını göğe kaldırdım. Askeri üssün çatılarına vuran güneş bile burada daha başka doğuyordu sanki. Her şey sert, keskin, doğrudan… Aynı Kuzey gibi. > “Belki de bu hikâyenin sonunda kahraman olmayacağım. Ama gerçeği yazan biri olacağım. Ve bazen, bu daha değerlidir.” Omuzlarımı dikleştirdim. İçimde hâlâ korku vardı ama bir de inat… O meşhur Vural inadı. Ve o inat, bana geri adım attırmıyordu. gözlerimi açtım. kararlıydım. Bu artık sadece bir görev değildi. Bu benim savaşımdı. hiç bir zaman pes etmedim ve etmiyeceğim. [Bölüm Sonu] “Gerçeği yazmak, bazen en büyük savaşım olur… Ve ben kalemimden asla vazgeçmeyeceğim.” Lara gözlerini gökyüzüne dikti. Bir nefes aldı, sonra ağır adımlarla binaya geri döndü. Savaş şimdi başlıyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD